22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

26 OCAK 2007 CUMA spor SiyahBeyaz film gibi biraz Mahmut SERT ürk futbolunun büyük umutlar bağladığı, genç yaşta Avrupa arenasına gönderdiği yıldızı Emre Belözoğlu’nun ırkçılıkla suçlanması, İngiltere’de olduğu gibi ülkemizde de büyük yankı uyandırdı. İngiliz Futbol Federasyonu ocak ayı sonunda Emre’nin ve olaya karışanların ifadesine başvuracak ve buna göre ya onu aklayacak ya da eşi görülmemiş bir ceza verecek. Emre iyi futbolculuğu yanında sempatikliği ve söyleşilerdeki olgun tavırları nedeniyle Türkiye’de olduğu gibi İngiltere’de de çok sevilen bir oyuncu. Onun hakkındaki böylesi olumlu düşünAMYAM’ KRİZİ celer, ırkçı bir davranışta bulunmasının olanaksız olduğunu düşündürüyor. Hatta adaşı sevgili Emre (Zeytinoğlu) “www.gazetem.net”teki yazısında, “Nasıl oluEski Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz’ın yor da dışarıda çok masum, olgun davranan futbolcular İngiliz Champell’a “yamyam” demesini, eski hakem alanda çoğu zaman tanınamayacak denli sinirli, abuk saAli Aydın’ın Fransız Nouma’ya “zenci oyuncu” demebuk hareketler yapıyor?” diye soruyor. Ve Emre’nin sini hatırlayın... Son örnek Kayserispor Sıvasspor maırkçılıkla suçlanmasına doğrudan karşı çıçında Kayserispor yandaşlarının kokamadığını, çünkü Emre’nin söyleşilerinnuk takımın futbolcusu İsrailli BaCAMPBELL deki olgunluğuyla alandaki hırçınlığının lili’ye bağırışları; “Kahrolsun İsrail... böyle bir ikileme yol açtığını söylüyor. O... çocuğu Balili”... Benzer bağırışlar bir dönem Fenerbahçe’de oynaNLAYIŞ FARKI yan yine İsrailli Haim Revivo’ya da yapılmıştı. Son Dünya Kupasını yayımlayan Kanal 1’in sunucusuAncak olayın ortaya çıkmasından nun İtalya Gana maçına bağlasonra Türkiye genelinde Zeytinoğnırken; “Yakışıklı İtalyanlar, çirlu’nun tersine “Bizde ırkçılık yoktur. kin Afrikalılar” tanımlaması Emre iyi çocuktur, asla böyle bir şey da akıllardadır. Bir döyapmaz” düşüncesi daha egemendi. nem Diyarbakırspor’a Acaba gerçekten öyle mi? Avrupa’nın yapılan “PKK dışarı” ırkçılık konusunda bu denli özenli ve tezahüratında ise saödün vermez davranmasının ne gibi dece takım oyuncunedenleri olabilir? Ya da bizim ırkçılarını terör örgülık anlayışımızla Avrupa’nın anlayışı tüyle değil, terör arasındaki farklılık nedir? örgütünü Kürtlerle Bu sorular elbette ki çok yönlü bir de özdeşleştiren bir bakış açısıyla yanıtlanmaya çalışılabilir tepkinin izleri var. ki bunun bir gazete yazısında çözümlenSözü edilen örnekleri mesi kolay değil; hatta olanaksız. Yine de elbette ideolojik bir ana başlıklarıyla nedenler üzerinde belki ırkçılık çerçevesinde detartışma yaratacak sorulara zemin oluşturulağerlendirmek çok doğru bilir. Bilindiği gibi 21. yüzyılda bilimsel, teknobir yaklaşım olmaz. Daha çok lojik, ekonomik ve kültürel değişiklikler, yenilikler futbol rekabetinde, rakibe karşı moyaşam biçimini değiştirirken; kültürel değişim dönüral bozucu bir etmen olarak değerlendirşümlere de olanak sağlamıştır. Örneğin spor kültürü mek sanki daha sağlıklı. Ama sonuçta ne içindeki temel yaklaşımlardan biri; kazananın alçak olursa olsun böyle bir tutum ve davragönüllü bir sevinç, kaybedenin olgun bir üzüntüyle nışın ortaya çıkarttığı ayıbın topluma sonucu karşılaması iken, günümüzde bunun tam tervereceği zarar hiç de küçümsenecek si bir durum söz konusu; yalnızca kazananın varlığıgibi değil. Eğer Emre soruşturma sonın kabul edildiği bir anlayış egemen. nunda suçlu bulunursa, bu salt onu bağlayan bir suçlama olmayacak... A KAZANACAK YA KAZANACAK C Ali ABALI por dünyasının yakından tanıdığı, spor dünyasını yakından tanıyan bir isim Fikret Ünlü... Bülent Ecevit’in başbakanlığında kurulan 57. hükümette Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini de yürüten Ünlü, yılların verdiği deneyimle spor camiasına dışarıdan bakıyor olsa da her zaman sporu, sorunlarını ve çözüm yollarını düşünüyor. Kendisiyle yaptığımız söyleşide birçok konu hakkındaki fikirlerini ve önerilerini bizlerle açık yüreklilikle paylaştı. Türk sporuna bakarken öncelikle güzel ve sevindirici olaylara değinmek gerektiğini belirten Ünlü, Erzurum’da düzenlenmesi kararlaştırılan Üniversitelerarası Kış Oyunları’yla ilgili, “Kış Oyunları’nın Erzurum’a alınması çok önemli. Bu şampiyonanın Erzurum’a verilmesinde, İzmir’de düzenlediğimiz Üniversiade Oyunları’nın etkisi çok. Çünkü İzmir’de gerçekten mükemmel bir organizasyon gerçekleştirdik. Oyunların Erzurum’da yapılması, bu bölgeye hareket getirecektir. Yarışmaların başlatılmasına zaman var ama burada ve çevresinde yeni tesisler yapılacaktır. Haliyle yarışmalar Sarıkamış’a dek uzanacak. Biz uluslararası platformda bu gibi girişimlerimizle sonuç alacağız. İzmir’de dikilen fidanın meyvelerı işte böyle alınacaktır. Zaten geçmişte de basketbolda, halterde, voleybolda birçok önemli organizasyona imza attık. Her defasında yüzümüzün akıyla çıktık. Organizasyonlardaki başarımızı bütün dünyaya kanıtladık. Son 10 yılda benim içinde olduğum dönemde, hatta 1970’lerden itibaren düzenlediğimiz organizasyonlarla neler yapabileceğimizi gösterdik. Mersin’in Akdeniz Oyunları’na talip olması söz konusu... Mersin, bu oyunlara Adana’yla birlikte mükemmel bir şekilde ev sahipliği yapabilecek bir kapasiteye sahip. Antalya’da da düzenlenebilir. Türkiye’nin zor işleri kolaylıkla yapabileceğini herkes bilmektedir” dedi. Türkiye’nin olimpiyatlar konusundaki tavrına da değinen Ünlü, “Uzun zamandan beri olimpiyatlar için uğraş vermekteyiz. Bunun için yasa çıkaran tek ülkeyiz. Şimdi 2012’ye dek yol kapalı. Ancak 2016 veya 2020’de olimpiyat organizazyonu Türkiye’ye verilecektir. Bence 2024 yılı 100. yıl nedeniyle Paris’e verilebilir. Gerçekçi olmak gerekirse bizim için 2016 da zor olabilir, 2020 daha yakın görünmekte. İstanbul’un güvenlik, trafik gibi sorunları söz konusu. Bunlar çözülürse 2020’de olimpiyatları düzenleriz görüşündeyim. İstanbul, olimpiyata layık bir kentimizdir” diye konuştu. 2006’da Türk sporunda kadrolaşmanın öne çıktığını vurgulayan Ünlü, “Aslında bu tüm kurumlarda vardır. Bu, herkesin gördüğü ve tedirgin olduğu korkunç bir kadrolaşmadır. Kendimden örnek veriyorum. İki dönem, 4.5 yıl bakanlık yaptım. Bu zaman içinde bir arkadaşımız lokalde bir olaya karıştı, onun dışında hiç kimseyi görevden almadım. Hiçbir yönetici veya bölge müdürüne dokunulmamıştır. Bazılarının yerleri değişmiştir, kendi istekleriyle olmuştur. Teşkilata 500 spor uzmanı alındı. Spor akademilerinden mezun kişiler arasından iki kademeli sınav sonunda görev almışlardır. Bu 500 kişinin dışında hiçbir kişiye görev vermedim, bakan arkadaşlarımızın isteklerini yerine getirmedim” ifadesini kullandı. Yeni gelen idareyle birlikte yüzlerce kişiye görev verildiğini bildiren Ünlü, “Ne yazık ki yeni gelenlerin tek meziyetleri birilerinin adamları olmaları... Spordan anlasalar, bir katkıda bulunsalar neyse. İsimlendirmek istemiyorum, çoğu vekaletle görev yapıyor. Türk sporu beceriksiz, bilgisiz ve birikimsiz insanların elinde. Doping olayları birçok sporcumuzun bu gibi üzücü olaylara maruz kalması, ceza almaları halkın içini acıtmıştır ve bunlar yönetim yoksunluğunun bariz işareti ve hatta kanıtıdır. Spor hepimizin sevdiği, 19 T sal zararı ortadan kaldırmak, en azından olabildiğince azaltmak için her türlü önlemi almaya çalışmaktadırlar. Avrupa futbolundaki ırkçılığa elbette tepki göstermek, bunu önleyecek önerilere destek vermek, arayışta bulunmak her çağdaş insanın görevi. Tamam da acaba bizde durum nasıl, gerçekten Türk futbolunda ırkçılık yok mu? Gerçekten sütten çıkmış ak kaşık mıyız? Kendimizi kandırmanın anlamı yok. Türk futbolunda belki Avrupa’daki gibi deri rengi farklı insanlara yapılan bir ırkçılığın yoğun biçimde var olduğu söylenemez. Ama çok sınırlı bir düzeyde de olsa ırkçı tutum ve davranışların olduğu açıktır. İKTİDAR SAVAŞI Avrupa futbolundaki ırkçılık ideolojik olmasa da en azından sulandırılmış kabul edilse de kökeninde bir iktidar savaşımı olduğu unutulmamalı. Günümüzde Avrupalı beyaz adam, siyah adamlarla aynı toplumu oluşturuyor. Aynı ulusal değerlere sahip, gündelik yaşamdaki beraberlikleri, paylaşımları, onların ulusal niteliklerini, bütünlüklerini oluşturuyor. Ama bu paylaşımdaki güç savaşımı ve çıkar çatışmaları, kurucusu oldukları insan hakları, demokrasi, düşünce özgürlüğü vb. niteliklerle bezenmiş “uygarlığı” ayaklar altına almaya engel oluşturmuyor!.. Bu çıkar, basit bir maçın kazanılması olsa bile... Tıpkı “vur, kır parçala, bu maçı kazan!..” haykırışında olduğu gibi. sevgili Emre’nin (Zeytinoğlu) şaşıp kaldığı “Nasıl oluyor da dışarıda olgun, içeride vahşi olabiliyorlar” sorusunun yanıtı; sınır tanımayan, kazanmaya kilitlenmiş bedenlerarası iktidar savaşımı olabilir mi? ‘Y ‘Türkiye olimpiyat yapacak’ S saydığı kendini içinde bulduğu ortak bir sevinç kaynağıdır. Kuşkusuz elde edilen başarılar da vardır. Daha da yenileri gelecektir. Ama genel yapıya bakıldığında başta futbol olmak üzere başarılı değillerdir, notları düşüktür, sınıfta kalmışlardır” açıklamasını yaptı. poru yönetenlerin inandırıcılıklarını kaybettiklerini vurgulayan Ünlü, “Şimdi bazı konularda harekete geçseler, sporu bilen kişileri inandıramazlar. Çünkü herkes biliyor ki başlarında sporu bilmeyen, anlamayan toplama kişiler var, inandırıcı değiller. Eğitimleriyle, yetişme tarzlarıyla, davranışlarıyla bu işin ehli olacak kapasitede değiller. İçlerinde Türk sporunda öne çıkmış bir kişi yok. Halkın spor kültürünü arttırmak ve teşvik için en küçük bir çaba yok. TV’lerde ve medyamızda ödül törenlerinde Başbakan’ın sağında solunda kimilerinin fotoğraflarını görüyoruz. Ancak bunlar yetmez. Öncü olmak, lider olmak lazım. Bu sayede toplumun spora yakınlığı sağlanır” diye konuştu. A S ÖZERK FEDERASYONLAR Federasyonlarda bir özerklik yarışının başladığını anlatan Ünlü, “Elbette özerklik iyi bir olay ancak bu federasyonlar hazır mı? Altyapıları var mı? Özerk olduktan sonra sponsorlar bularak kendi yağlarıyla kavrulabilecekler mi? Aldığımız duyumlara göre federasyonların tamamı özerk olacak, olmak istemeyenler zorlanıyor. Özerklikten sonra bağımsız hareket edebiliyorlar mı? Her şeylerine karışıyorlar. Alacakları personelden yurtdışına giden kafilelere dek her şey izinle olmakta. Her zaman söylüyorum. Türkiye’nin özerlikten önce Yüksek Spor Konseyi’ne ihtiyacı var. Federasyonları özerk yaptım diyerek yetkiyi belediyelere devrederek sorumluluktan kurtulamazsınız. Türkiye’de sporun yücelmesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, RTÜK, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi yapılanmalara gereksinim var. Yani meslekten gelen kişilerin etkin olması gerekli” ifadesini kullandı. Sporda siyaset yapmanın herkesin hoşuna gittiğini kaydeden Fikret Ünlü, “Kimse elindeki gücü bırakmak istemiyor. Sporun idaresini belediyelere verdiğiniz zaman sanıyor musunuz ki bilen kişiler yönetecek? Elbette ki hayır. Hatta tam anlamıyla spor siyasetin oyuncağı olacaktır. Ama bugün sizin elinizde Büyük Atatürk tarafından kurulmuş bir kurum var. Yıllarca o kurum size hizmet vermiş, yol göstermiş, dallanıp budaklanmış, niye ortadan kaldırılmaya çalışılıyor? Onun eksikliklerini, daha doğrusu günümüze uymayan taraflarını ortaya çıkar, düzelt ve konsey kur, rahatça çalış. Yasa taslakları feciydi, tepkiler çoğalınca geri çekildiler. O taslak yasa çıksaydı, sporumuz çok kötü olacaktı” açıklamasını yaptı. Y İkinci olanın varlığı, çabası hiçbir biçimde değerlendirilmeden çöpe atılabiliyor. Böyle bir bakış açısı altında spor alanında da kazanmak ve kaybetmek, bir anlamda isteri nöbeti biçiminde kendinden geçerek yaşanıyor. Örneğin teniste; top oyundayken izleyicilerin birbiriyle fısıldaşması ya da herhangi bir ses çıkartması bile ayıp sayılırken, günümüzde artık tribünlerde futbol tezahüratları yapılıyor. Ünlü Meksika dalgası büyük bir gürültüyle kortlarda sergileniyor. Oyuncuların ülke bayrakları açılıyor. Bu durum; “milliyetçi rüzgârları dolduran spor siyaset birlikteliği, tarihi süreç içinde birbirini kullanarak günümüze geldiğinde buna hedef kitlelerinin aynılığını da ekleyin daha meşru bir zemine oturuyor” şeklinde yorumlanabilir. Futbola gelince... Son dönemlerde arttığı gözlemlenen gerek tribünlerdeki gerekse alanda oyuncular arasındaki ırkçı tutum ve davranışlar yeni bir şey değil. Ancak bunların günümüzde gelişen kitle iletişim araçları yoluyla daha duyulur, daha görünür ve okunur olduğu söylenebilir. Bu bilinebilirlik halinde özel TV’lerin ve radyoların pıtrak gibi ortaya çıkmasının payı büyüktür. AŞASIN RENKLERİN DÜŞMANLIĞI Futbolumuzdaki fanatizmin rekabeti düşmanlık düzeyine çektiği düşünüldüğünde, sevgili Haşmet’in de (Babaoğlu) vurguladığı gibi ‘kendimize dönük bir ırkçılığa doğru gidişin’ olduğu açıkça görülüyor. Günümüzdeki Fenerbahçe Galatasaray Beşiktaş rekabeti yoksa düşmanlığı mı demeli? ırkçılıktan daha tehlikeli bir duruma gelmiştir. Bu bağlamda artık Türkiye’de insanlar, yandaş oldukları takım kimliğini neredeyse bir ırk olarak algılamaktadır. Futbolla ilgisi olsun olmasın insanlar birbirleriyle Galatasaraylı, Beşiktaşlı veya Fenerbahçeli olmasına göre ilişki kuruyor. Takım kimliğine verilen değerin her şeyin üzerinde olduğu durumlarda da rakibi incitecek her türlü cinsel ayrımcılık, ırkçılık, kültürel kimlik vb. aşağılama unsuru olarak kullanılabiliyor. Türkiye’de belki derisinin rengi nedeniyle insanlar aşağılanmıyor (Bence bal gibi aşağılanıyor; Arap derken yaptığınız tonlama ya da gündüz feneri nitelemesi nasıl bir sempatiklik?) ama Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş yandaşlarının birbirlerine karşı gösterdikleri tutum ve davranışlar ırkçılıktan daha mı az insanlık dışı? Y İNSANLIK SUÇU Aslında statlardaki ırkçı davranışlar yandaşların büyük kısmını kapsamaz, azınlıkta kalan küçük bir grup tarafından gerçekleştirilir. Ayrıca statlardaki ırkçı tutum ve davranışları saf bir ideolojinin uygulamaları gibi değerlendirmek çok da doğru olmaz Ama nedeni ne olursa olsun bu tür davranışlar günümüz dünyasında bir insanlık suçu olarak değerlendirilmektedir. Ve hiçbir toplum böyle bir ayıbın sorumluluğunu yüklenmek istemez. İngilizlerin bu konu üzerinde ödün vermez tavrının, yaklaşımının temel nedeni budur. Çünkü onlar kendileriyle birlikte Fransa, İtalya, İspanya, Almanya gibi devletlerle batı uygarlığının temel taşlarını oluştururken sömürgeci, yayılmacı politikalara dayanmışlardır. Günümüzde “çağdaş”, “evrensel” olarak nitelenen uygarlığı sahiplenirken, ne pahasına bu noktaya gelindiğinin toplumsal olarak bilincindedirler. Bu nedenle ırkçı tutum ve davranışların vereceği toplum vmek ve yermek sözcükleri birbirleriyle çelişiktir. Aynı zamanda Tanrı’nın insanlara vermiş olduğu özelliklerdir. Biri olmasaydı eğer diğeri de olmazdı. Ne var ki bu sözcüklerin birisi sempatik, diğeri antipatik. Bu özellikler insanlara mahsustur. Hayvanlar birbirini ne yerebilir ne de övebilir. Tanrı beynimizi tekdüze hareket için kafamıza koymamış. Övmek de vardır, yerine göre yermek de... Ama bütün bunlara karşın insanlar övüldükleri zaman iliklerine kadar gevşiyorlar. Yerildikleri zaman ise adeta dünyaları kararıyor. Fenerbahçe’nin yaptığı yüksek divan kurulu toplantısında söz alıp Aziz Yıldırım’ın tesisler yapma açısından başarılarını dile getirdim. Dünya çapında bir duruma geldiğini açıkladım. Bu, bir gerçek. Ancak tüm bunlara karşın biz Aziz Yıldırım’ın 1990 yılındaki durumunu arıyoruz. Çünkü o günlerdeki davranışı çok samimi ve sıcaktı. İnsanın elini sıkarken başka yönlere bakmıyordu. Gözlerinin içine bakıyordu. Şöhrete ulaşınca bunlardan uzaklaştığını söyledim. Önce söylemiş olduğum sözler onu mutlu ederken sonraki cümlelerimden pek de hoşlanmadı. Adeta kızarır bozarırdı... Her Ö GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Övmek ve Yermek İnsanlar İçindir Sözlerime yanıt vermek için mikrofona çıktığında, “Halit Ağabey yanılıyor. Ben gelmiş geçmiş başkanların en vefalısıyım” diyerek yanıt veriyor. Ama keşke öyle olabilseydi... Belki de bazı kimseler için böyledir, onu bilemem... Ben pek görmedim. Dönüp arkasına bakmalı Başkan... Fenerbahçe yönetimine ilk girdiği günlerde göreve başladığında kardeş gibi olduğu arkadaşları acaba şimdi neredeler?.. Vefa hakkında acaba onlar ne düşünüyorlar?.. Bu yanıtı onlar çok iyi verebilirler. Benim insan olarak bazı inançlarım vardır. Hiç değişmez. Bir insan, diğer bir insandan altından kalkamayacağı derecede iyilik ve çıkar görürse artık o insanın söz söyleme ve direnme hakkı kalkar. Bir anlamda kendisine yardımda bulunan insanın kesin bildiği gibi ben kadim bir Fenerbahçeliyim. Ama bunun ötesinde insanım. Her zaman da insani özelliklerimi kullanmaya çalışırım. Bu yoldan da beni kimse çeviremez. Ben, sadece Aziz Yıldırım’a değil ondan önceki başkanlara da aynı mesafede, aynı davranışta bulundum. F.Bahçe’nin koltuğuna oturan herkes benim için saygındır. Ama saygı tek taraflı değil, çift taraflı olmalıdır. Konuşmalarımın ortasında, “Sayın Yıldırım, bugün sizin Anadolu kulübünden F.Bahçe’ye geldiğiniz günleri arıyoruz. İnsan ilişkileriniz ne kadar da sıcaktı. Bizimle tokalaşırken sevgi dolu gözlerle bakıyordunuz. Bu kadar şöhretten sonra değiştiniz. Eski Yıldırım’ı arıyoruz şimdi” deyince başkan pek de memnun olmadı. kulu kölesi olur. Ben buna çok dikkat ederim. Başkanlardan herhangi bir istekte bulunmam. Ne iç ne de dış seyahatlerime onların uçakları ile gidip ‘Lale devri’ yaşamam. Yaşamadım da... Daha bir kez Fenerbahçe Kulübü’nden stada giriş bileti istemedim bile.. Fenerbahçe’deki yaşamım süresince hiç kimseye üye aidatımı ödetmedim. Hatta bir kongrede eğer benim paramı öderseniz “Sizi mahkemeye bile veririm” dedim. Özel davetlere de gitmedim. İşte bu nedenlerle konuşmalarımda olumlu ve olumsuz düşüncelerimi rahatlıkla dile getiririm. Cesaret ve açıkyüreklilikle... Eyleme geçmeyen düşüncelerin kafada kaldıkça bir kıymeti harbiyesi olmayacağını düşünürüm. Ve de bu yolda hareket ederim. Benim konum Aziz Yıldırım değil. F.Bahçe koltuğuna oturan herkese saygı gösteririm. Ama saygı da beklerim. Benim tek konum F.Bahçe’dir. Vefasıyla, vefasızlığıyla Yıldırım’ın yaptığı reformlara ve tesislere şapka çıkartırım. Ligin ikinci yarısında Fenerbahçe’ye başarılar diliyorum. SPORCULARLA DİYALOG Sporcularla diyaloğun da çok önemli olduğunu bildiren Ünlü, “Örneğin bir Süreyya Ayhan’dan bahsetmek gerekirse her ülkede böylesine sivrilmiş, olimpiyat ve dünya şampiyonu olabilecek sporcu yetişmez. Bana göre yönetim haklı olsa bile bazı konuları hoşgörüyle karşılamalıdır. Bildiğim kadarıyla Süreyya Ayhan ‘Yabancı antrenör istemem’ demiyor. ‘Yanımda Yücel olmadan olmaz’ diyor. Artık onlar evli. Evlenmeden önce bu ilişkilerin üzerine gidilmek istendi, buna izin vermedim. Yetişmiş ve geleceği olan bir sporcuyu kaybetmek kolaydır, ben o duyarlılıkla hareket ettim. Soruşturma tekliflerini geri çevirdim. Şimdi onlar Osaka’ya hazırlanıyor. Bir olimpiyat şampiyonu, bir dünya şampiyonu olabilecek bir sporcuyu silip atmak kolay olmamalı. Oturup konuşsalar, bir araya gelseler anlaşmaya varılır, sorun çözülür. İdarecilik asıl burada belli olur. Biraz tolerans gösterilse kimse küçük düşmez, bir şey kaybetmez. Kazanan Türkiye olur” dedi. hderingor?hotmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear