22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 Balkanlar’dan Anadolu’ya Ali Deniz USLU olektif grubunun hikâyesi saksofon sanatçısı Richard Laniepce’in müziği keşfetmek için Kuzey Batı Fransa’nın Breton bölgesinden yola çıkışıyla başlıyor. Geçen yıl “Balkanatolia” isimli albümleri ile Trakya, Makedon, Bulgar, Yunan ve Romen müziklerini Anadolu ezgileriyle tanıştıran grup, farklı coğrafyalardan gelen müzisyenleri ile dünyanın renklerini taşıyor. Ortak özellikleri ise müziğe aşkları ve İstanbul. Grup vokalde Aslı Doğan, gayda ve saksofonda Richard Laniepce, klarnette Talat Ahmet, akordeonda Tamer Ahmet, tubada Ertan Şahin, Kolektif perküsyonda İzzet Kızıl, Anadolu ve asma davulda Tamer Kum, davulda Ediz Balkan Hafızoğlu ve setarda coğrafyalarının Şafak Velioğlu’ndan müziklerini kültürel oluşuyor. Biz de paylaşımlarla, özgün gruptan Richard çeşitliliklerini sonuna Laniepce, Aslı Doğan ve Şafak kadar kullanarak müzik Velioğlu ile müzik yapan bir grup. Grubun üzerine konuştuk... yaratıcılarından Richard Kolektif’in Laniepce, “İstanbul doğal sürükleyici bir başlangıç hikâyesi bir füzyona sahip, var, nasıl bir araya dinleyicisi ise farklı bir geldiniz? şey yapabiliyorsanız Richard: ardınızdan Çocukluğumun geçtiği Kuzey Batı Fransa’daki gelmeye hazır” Bretonya’nın geleneksel diyor. çalgısı gaydaydı. Müziğe duyduğum ilgi, gaydamı alıp geleneksel müziklerin peşinden yolculuğa çıkmamı sağlayacak cesareti verdi. Bulgaristan, Romanya, Bosna Hersek ilk duraklarım oldu. Yıllarca küçük yolculuklar yapıp, birkaç aylık serüvenlerle geleneksel müziğin çalımını almaya çalıştım. Müzik yaparak para kazanıyordum, ama hep öğrenmenin peşindeyim. Sonraları birkaç dostum bana Türkiye’ye gitmemi ve bir de İstanbul’da müzikle karşılaşmamı söylediler. C K kültür DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ ir şiir kitabına ne kadar yakışan bir ad! Cevat Çapan’ın yeni yayımlanan toplu şiirler kitabı bu adı taşıyor. Çünkü gerçekleşebilir ve gerçekleşemez düşlerimizdir hayatı yaşanır kılan. Şairler de yazdıklarıyla düşlerimizi zenginleştirenler değil mi? Her şairin bir yurdu, coğrafyası vardır. Kimisi için çocukluğunun geçtiği yerlerdir bu coğrafya, kimisi için dağı taşı, insanıyla bütün bir ülke. Cevat Çapan, şiirinin yurdunu bütün yeryüzü kılabilmiş ender şairlerden biridir. Erzincan’ın Pekeriç’ini de, Londra tiyatrolarını da, “Çin’den Peru’ya” bütün bir yeryüzünü şiirinin yurdu kılabilmiştir. Yeryüzünün her köşesini, aynı sahicilikle kendi evi, kendi diline dönüştürüp, şiire dökebilmiştir. Kitabın girişinde bir önsözü bulunan, günümüz İngiliz romancılarından A. S. Byatt’ın yazısından da kolayca görülebileceği gibi, Batılı birine Doğu’yu, Doğulu birine de Batı’yı kolaylıkla sevdirebilen, çünkü bütün kültürlerin özündeki temel insani duyarlıkları ve birikimi kavramış ve paylaşılır kılabilmiş bir şairdir Cevat Çapan. Yılların içinden süzülüp gelmiş yaşam deneyimiyle kültür birikimini, içinde yaşama sevinciyle hüznü ustalıkla harmanlayan, yalınlıkla derinliği buluşturan, çok sayıda mutlu rastlantının ortaya çıkardığı bir şair kişiliktir. “Bana Düşlerini Anlat” diyor ama, bir düşler sağanağı da diyebiliriz onun şiiri için. Yalın görünümlü olmalarına karşın kişisel, toplumsal ya da tarihsel pek çok öykünün iç içe geçtiği, birbiriyle ilintilendiği, buluşup uzaklaştığı bir olaylar ve düşler sağanağı... Şairin dünyasından fışkırıp bütün hayatları, sanatları, bütün güzel, heyecan veri 26 OCAK 2007 CUMA ‘Bana Düşlerini Anlat’ ci serüvenleri kucaklayan bir şiir. Sonunda sana sığınıyorum, ey şiir, rüzgârları, fırtınaları yararlı kılan. Yaşarken, güzel adlar koydum çocuklarıma: Nigar, Leyla, Alişan. Cevat Çapan’ın şiirlerinde anlattığı hikâyeler, ne denli kişisel görünürse görünsün, içlerine bütün insanlığın hikâyesinin bir yerlerden sızdığı görülür. Tarihle düşlerin karıştığı hikâyelerdir bunlar. Annesinin, babasının, dayısının hikâyelerine, dünyanın öte ucundaki başka insanların serüvenlerinin karıştığı bir yeryüzü destanıdır. Yüksekten uçan ama ayakları yerden kesilmeyen bir şiirdir. Güçlü gerçekçiliği ve duyarlık eğitimiyle maddi dünya ile yaratı dünyasını birbirinden ayırmadan bir arada koruyabilmeyi başarmıştır. Gerçeklik duygusuyla güzellik duygusu yan yana, bir aradadır. Lirik şiir yazmasına karşın, şiirde lirik söyleyişle mizahı, ironik tonu da ustalıkla birleştirir. Düşler sağanağından, yaşam parçalarından kurduğu şiir dünyası kusursuz bir bütünlük oluşturur. Cevat Çapan’ın biz okurlara anlattığı düşler, aynı zamanda hepimizin geçmiş ve gelecek düşleri. Kuşaklar boyu paylaşılacak, paylaşıldıkça büyüyecek düşler... İstersen bana düşlerini anlat, istersen sus sabahın sisli alacasında yollara düşerken tökezlediğin, dağ yamacındaki çiçekleri kokla ve başla gene de anlatmaya suyunu içmeye eğildiğin o keklik pınarını, uykulu kanatlarıyla havalanan kuşları... turgay@fisekci.com BALKAN MÜZİĞİ MELEZDİR... İstanbul’a geldiğinizde nasıl bir “karşılaşma” yaşadınız? Richard: Önce İstanbul Blues Kumpanyası’ndan Salih Nâzım Peker ile tanıştım. TRT’den Osman Aktaş’tan kaval, Selim Sesler’den repertuvar dersleri aldım. Önceleri “tulum” çok ilgimi çekmişti, sonra Trakya müzikleri kanıma girdi. O dönemden sonra İstanbul’dan ayrılmak çok zor gelmeye başladı. Aslında kalmak için bir karar da veremiyordum, ama her gelişimde geri dönmek iyice zorlaşıyordu, yani gidemiyordum. Aslı ile de o sıralarda tanıştık. Beraber projeler yapalım derken kendi projemizin temelleri atıldı ve ben de burada kaldım. Kâşif müzisyenler için İstanbul son durak olabiliyor. Sizin içinde öyle olmuş. O zaman neden İstanbul? Richard: İstanbul’un füzyonu doğal. Kültür politikaları ile oluşmamış. Bunu sokakta bile görmek mümkün. Teknik olarak çok güçlü müzisyenleri var. Yeni proje yapmak ise hem çok zor hem kolay. Yeni yadırganmıyor, çünkü ilgiyle bekleyen bir dinleyici var. Farklı bir şey yapabiliyorsanız ardınızdan gelmeye hazırlar. İstanbul kitle hareketi için tetikte bir şehir. Tarihi, mirası ve yaşayan kimliği, sosyolojik ham maddesiyle özel. Bu projenin nedeni de merkezi de İstanbul, ama tabii ki burası cennet de değil. Kolektif epey kalabalık bir grup. Bu özel müzisyenler nasıl bir araya geldi? Richard: Osman Aktaş, Selim Sesler birlikte projeler yaptık. Buzuki Orhan Osman’ın İstanbul Brass Band’ı ile de yaklaşık bir yıl kadar çaldım. Müzik, bize pek çok dost kazandırmıştı. Grup içinde özel bir müzisyen arayışı hiç olmadı. Bilirsiniz, insanları bir araya getiren tesadüfler ve iyi zamanlamalardır. Gönüllü olarak başladık. “Kolektif” ismi de bu birleşimin ürünü.Şafak: Genelde memleketinden çıkıp, başka yörelerin müziklerini kendi müzikleriyle yaşatmak isteyen, çağrışımlarıyla hareket eden müzisyenlerin hayata geçirdiği bir grup Kolektif. Bizi bir arada tutan da Richard. Balkan müziklerinin melankolisi de, coşkusu da bir başka olur. Şafak: Balkan müziği melez bir müziktir ve temeli de seyyardır. Göçmenlik, yol hikâyeleri ve her duygunun coşkuyla yaşanması özelliği vardır. Tek dilli, tek renkli, tek kişilikli değildir. Değişime açık ve derin olmasının yanında melezliği de herkes ile örtüşebiliyor olması onu insanlara daha yakın kılıyor. Aslı: Kolektif de melez bir grup. Farklı müzisyenlerden oluşuyor, ama “hadi Balkan müziği yapalım” diye bir araya gelen insanlar değil bunlar. Çaldığımızda ortaya Balkan müziği çıkıyor. Richard: Önemli olan Balkan müziğinin tavrı ve paylaşımı. Bu hem teknik, hem söylemsel anlamda Balkan müziğinin gerçek mirası. Baba Zula’dan Murat Ertel bir söyleşimizde “Konserlerimiz birer şölendir, ayindir” diyordu. Ben, müziğinizde bunu yakalıyorum. Babylon konserinizde de bunu bekliyorum... Aslı: İlk albümümüz Balkanatolia’dan parçalar ve yeni kayıtlarımızdan oluşan bir repertuvar düzenledik. Richard’ın da özel olarak hazırladığı, Bretonya’dan esen ezgiler ve Fransız gaydası var. Bir de yeni albümün şarkılarını dinleyeceksiniz, deneysel bir konser sizleri bekliyor. Zaten izleyicinin verdiği tepki müziğimizi yönlendiriyor ve en önemlisi bize özgürlüğümüzü veriyor. Çaldığımız parçayı başka bir yerde aynı şekilde dinlemeniz pek mümkün değil. Her sahne kendi hikâyelerini yazıyor. Kolektif’in yeni albümü ne zaman geliyor? Richard: Balkanatolia sevdiğimiz şarkıları bir araya getirmek, müziğe ve müzisyenlere şükran borcumuzu ödemekti. İkinci albüm, canlı performansların yönlendirmesi ile oluşuyor besteler olgunlaşınca da hayata geçecek. B Anadolu’nun en eski anıtları Özgen ACAR Ankara (Cumhuriyet) Değil dünyada, Türkiye’de bile bir araya getirilememiş Anadolu’nun ve insanlığın en eski anıtlarını derleyen olağanüstü bir sergi Almanya’nın Karlsruhe kentinde Baden Eyalet Müzesi’nde 19 Ocak’ta açıldı. Anımsanacağı üzere Almanya’da daha önce çeşitli tarih ve kentlerde “Troia”, “Hititler” ve “Uluburun Batığı” gibi sergiler açılmış, büyük ilgi toplamışlardı. Şu anda sürmekte olan, Amsterdam’da ki “İstanbul: Kent ve Sultan Sergisi” ile Roma’daki “Türkiye’nin 7 Bin Yıllık Tarihi’’ sergileri ziyaretçileri büyülüyor. Ancak, Baden Eyalet Müzesi olarak kullanılan Karlsruhe Sarayı’nda 17 Haziran’a değin sürecek olan yeni sergi, Anadolu’daki İÖ 106 bin yılları arasındaki uygarlığın, Avrupa’ya İÖ 6500 yılında ulaşmasına da dikkati çekiyor. Sergide günümüzden 11 bin yıl öncesinde Urfa’da yapılmış, dünyada bilinen en eski çıplak erkek heykeli başta olmak üzere Alman basınında “Cennet oradaydı” haberleri ile tanıtılan Göbeklitepe buluntuları öne çıkıyor. Son çeyrek yüzyılda, Alman ve Türk arkeologlarınca Çayönü, Göbeklitepe, Nevali Çori gibi yörelerde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan olağanüstü buluntular, yerel müzelerde sergileniyordu. Karlsruhe Sarayı’nda düzenlenen “İnsanlığın en eski anıtları” sergisinde ayrıca, Çatalhöyük, Aşıklıhöyük, Hacılar, Bademağacı, Höyücek, Kuruçay, Hallançemi, Kortiktepe, Hocaçeşme, Ulucak, Aşağıpınar, Cafer, Köşk, Kaletepe, Tepecik, MezraTeleilat gibi höyüklerden 386 yapıt dünyada ilk kez bir araya getiriliyor. Sergiye Londra British Museum ile bazı Alman müzelerinden ek yapıtlar da alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Alman Arkeoloji Enstitüsü’nce düzenlenen sergi, Anadolu’da mağaradan çıkarak tarım devrimini gerçekleştiren insanların yaşamları, kullandıkları araç, gereç ve sanat yapıtlarını tanıtıyor. Özelikle Göbeklitepe’nin 5 m. yüksekliğe varan ‘T’ biçimli, üzerlerinde çeşitli hayvan kabartmaları bulunan sütunları serginin belkemiğini oluşturuyor. Bir kataloğu da yayımlanan sergi boyunca çeşitli, bilimsel konuşmalar, öğrenciler için geziler de düzenlenecektir. eknolojinin dışında kalamazsınız. Yazı bilinmeden önce şiir zihinde oluşturuluyor, bellekten belleğe geçerek varlığını sürdürüyordu. Yazının bulunması bu anlamda belleğin önemini azaltmıştır. Yazı makinesinin icadı şair ya da yazarın kaleme ve kâğıda gereksinimini yok edemediyse de, eski önemlerinin azalmasına neden olmuştur. Şiir için kâğıt, kalem bugün de önemini koruyor olsa da, şiir dışındaki yazınsal ürünlerin kâğıt, kalemle yazıya dökülmesi günümüzde ancak ya bir alışkanlık ya nostalji konusudur. Bilgisayar teknolojisi ise hepsinin üzerine tuz biber ekerek yazı makinesinin ölümünü ilan etti. Biz yazar çizerlerin, hepimizin evinde, bir, bazen birkaç yazı makinesi, unutuldukları köşelerde büsbütün çöpe atılacakları günü beklemekteler… Sözü bilgisayar teknolojisinden “internet”e; günümüzün bu uçsuz bucaksız, baş döndürücü, akıl almaz, gayya kuyusu, şeytani, tanrısal, sizi bir ya da birkaç tıklamayla dilediğiniz her şeye, her bilgiye, dilerseniz en alçaklara indirip dilerseniz en yücelerde gezdirebilecek olağanüstü buluşuna getirmek istiyorum… ??? İnterneti yadsıyamazsınız. İnternetin sağladığı sınırsız olanakların dışında kalmak, interneti küçümsemek, bu konudaki bilgisizliğin sonucu olabilir. İnternetin olanaklarından ne ölçüde yararlanabildiğimiz ise bir başka konudur. T CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU İnternet başında saatler geçirmekten, yararsız oyunlarla zaman öldürmekten söz etmiyorum kuşkusuz. Bu, internetin, TV gibi, ondan da beter olumsuz yanıdır. Bilgi edinme konusunda ise, hiçbir bilgi edinme aracı internetle yarışamaz. İnternet önemsizleştirdi mi onları? Bilgisayar teknolojisinin yazı makinelerini ortadan kaldırması gibi, internet olgusu da kitabın sonu mu oldu ya da olacak? Burada sorun çatallaşıyor… ??? Kendi adıma, şiir alanında ürün veren biri olarak, şiirlerimin sayısız internet sitesinde dolaşmasına itirazım yok. Bundan hoşlandığımı da söyleyebilirim… İnternetteki şiir dolaşımının, şiir kitaplarının zaten sembolik satışı üzerinde olumsuz etkisi olduğunu da sanmıyorum Tersi bile düşünülebilir. İnternette ilk kez karşılaşıp sevdiği şiirin kitabını edinmek isteyen okurlar mutlaka olacaktır. Fakat onlar bu kitaba büyük olasılıkla ulaşamayacaklardır. Çünkü büyük kentler dışında kitap ve kitapçılık İnternet Gerçeği ülkemizde can çekişmektedir. Ülkemizin birçok kentinde kitapçı esnafı, işyerini kapatmak zorunda kalmıştır ve bunun nedenini internete bağlamak (böyle düşünen varsa eğer) pek fazla safdillik olur. ??? İnternet sitelerinde şiirlerimin dolaşması konusunda beni tedirgin eden, bu şiirlerin bazen bozuk ya da eksik çıkması, bazen de ve daha da vahim olarak, benimle ilgisi olmayan şiir ya da yazıların bu sitelerde yer almasıdır. (Birkaç kez değindim, yeri gelmişken bir daha söyleyeyim. “Ataol Behramoğlu’nun Duası” denilen şeyle benim bir ilgim yok. Bundan başka, “Diyorum ki” ya da belki “Düşünüyorum ki” başlığını taşıyan uzun bir saçmalık daha var bazı sitelerde, benim şiirlerimin arasında… Onunla da ilgim yok. Bunları bu sitelere bildirsem de sonuç alamıyorum.) Bundan başka, bir de “indirmek” diye adlandırılan olgu var ve sanıyorum ki yayınevleri en çok bundan tedirgin. Bu anlamda “internetten indirmek”, “korsan yayın”ın bir başka çeşidi, onun internet değişkesi (versiyon) oluyor… İnternet ve telif hakkı gerçeği de yine göz ardı edilmeyecek önemli bir sorundur. ??? Sonuç olarak ve yine kendi adıma konuşacak olursam, bağlı olduğum yayınevinin ya da herhangi bir vârisimin, ben yaşarken ya da ölümümden sonra, şiirlerimin internet sitelerinde yayınına engel olmasını istemem… Fakat öte yandan, yasakçı olmayan bir denetimin gerekliliği, yazarın ve yayıncının haklarının korunması zorunluluğu da açık. Son zamanlardaki bazı çabaları öyle değerlendiriyor, yasakçılığa dönüşmemesini diliyorum. ??? ÇOK ÜZGÜNÜM. ÖZ KARDEŞİM ÖLDÜRÜLMÜŞ GİBİ ÜZGÜNÜM. TÜRKİYE’YE BUNDAN DAHA BÜYÜK BİR KÖTÜLÜK YAPILAMAZDI. TÜRKİYE BU ALÇAKÇA CİNAYETİN ARKASINDAKİ GÜÇLERİ BULUP ÇIKARAMAZSA, DÜNYAYA TEŞHİR EDEMEZSE, HESAP SORAMAZSA, HER TÜRLÜ LANETİ HAK ETMEKTEDİR. HRANT DİNK’İ ANLAYAMAYAN, KORUYAMAYAN BİR ÜLKEDE YAŞADIĞIM İÇİN UTANIYORUM. HRANT DİNK’İ TÜRKİYE’NİN, TÜRKLERİN, ERMENİLERİN, BÜTÜN NAMUSLU, DEMOKRAT, UYGAR İNSANLIĞIN ŞEHİDİ OLARAK SELAMLIYORUM. ataolb?cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear