25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 TÜRBANIN KÖKÜ DIŞARDA; YA DA AYNI DÖNEMDE BİZDE DE PALAZLANAN GERİCİLIİĞİN DIŞARDAN ‘‘İTHAL’’ ETTİĞİ BİR META C dizi EKİM CUMA Türban: Bir pranga T ürban konusuna eğilirken önce bir karışıklığı önlemeli: ‘‘Türban’’la ‘‘başörtüsü’’ farklı şeylerdir. Başörtüsü, Türkiye’de köydekentte, pek eskilerden gelen yaygın bir uygulama; hiçbir ideolojik anlam taşımayan bir sosyal alışkanlık, bir âdet. Türbanın ise biçimi de, kökeni de başka. Başı örtmede belli bir tarz gördüğümüz: Baş, yalnız yüz açıkta kalacak, ama boynu da saracak biçimde, sımsıkı örtülüyor; o görüntüyü, topuklara kadar inen genelde dar bir pardösü tamamlıyor. Bu örtünüş, giyinişle beraber, üniformalaşmıştır. Ancak, asıl önemlisi, türban, pek yakın yıllarda, 1960’lara kadar çıkabilen bir geçmişe sahip; bu yakın geçmiş de, bir dinci gericiliğin, siyasal İslamın (Mısır’da Müslüman Kardeşler, İran’da Mollalar hareketi) yükselişi ile örtüşüyor. Böylece, türbanın kökü dışarda; ya da aynı dönemde bizde de palazlanan gericiliğin dışardan ‘‘ithal’’ ettiği bir meta. Türbanı tartışırken bu ‘‘tarihsel bağlam’’ önemli. TÜRBAN KAVGASI KADINLAR ÜZERINDE YAPILIYOR Türbanı, bu tarihsel ve gerici kökünden soyutlarsak, ortada sadece görüntüler kalır ve onları yorumlamak da eğilimlere göre değişir, ama öz de kaybolur; gerçek şudur ki ‘‘siyasal İslam, kavgasını kadınlar üstünden veriyor’’. Doğaldır ki, türbanın sorun olup çıkışında, başka etkiler de işin içine girmiştir: Başta, toplumu son yıllarda sarsıp duran iktisadi bunalımların ve çaresizliklerin insanları götürdüğü metafizik aranışları; gitgide yozlaşan eğitim ve kültür sığlığı; belli bir düzeyin altındaki ailelerde babanın, hele hele kocanın dayatması; son 2025 yılda, okulların sayısını aşacak miktara ulaşmış camilerin, tarikatçı hareketlenişlerin de yardımıyla ülkeye sardırılmış ‘‘muhafazakâr atmosfer’’in etkisi önemli. Farklı görünmenin çekiciliğini de hesapta tutmalı! 1980’lerle, ‘‘yeşil kuşak’’ kuramına uyup laik eğitimden verilen ödünlerin ayyuka çıkması, imam hatip okulları salgınına kızları da alma; bütün bunlar, kadınların örtünmesini dayatırken, din ve kadın sömürüsünde de kapıları ardına değin açmış ve toplum, ‘‘dinsiyasetticaret üçgeni’’nin cehennemi içine açıkça itilmiştir. Bu üçgen, bugün bizzat iktidarın da koruması altındadır. Türbanın, bir ‘‘meta’’ olarak, kapitalist pazarın sipariş listesine kaydolduğunu hatırlatmak bile fazla. Türban, işte bütün bu etkilerin yumağı ve karmaşıklığı! Çözüm de işte bu bütünün içinde gizli... AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NİN GÖRÜŞÜNDE GELİŞMELER... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİM) türbanla ilgili görüşündeki gelişmeler, kuşkusuz bütün Avrupa ülkelerini etkiliyor, daha da etkileyecektir. Türkiye ile konunun gelip durduğu nokta şudur: AİHM, türbanın üniversitelerde yasaklanmasını onaylıyor. Bu karar, aslında Refah Partisi’nin kapatılma davasıyla bağlantılı; yani AİHM, Refah Partisi’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmasında ilgili görüşündeki gelişmeler, kuşkusuz bütün Avrupa ülkelerini etkileyecekti; nitekim öyle de oldu. Uluslararası mahkeme, 2004 Haziranı biterken verdiği bir kararla, türban nedeniyle öğrenimi yasaklanan İstanbul Tıp Fakültesi öğrencisi Leyla Şahin’in başvurusunu haksız buluyordu; böylece, Türkiye’deki ünivesitelerde uygulanan türban yasağı uygulamasına onay veriyor, benzer davalar için örnek oluşturacak kararıyla, türban davasında bütün Avrupa için nokta koyuyordu. Bu kararla yeni bir süreç karşısındayız. Gerçekten AİHM, bu tür bir yasaklamanın ‘‘demokratik bir toplumda gerekli’’ olarak görülebileceğini söylerken üniversilerdeki türban yasağının Anayasa Mahkemesi içtihatlarına uygun olduğunu belirtiyordu. Ayrıca karara göre, üniversite öğretimini kabullenenler, devletin temel ilkelerinden biri olan laiklikten kaynaklanan yükümlülükleri de kabullenmiş varsayılıyordu: ‘‘Eğitim isteyen, kuralına uyar!’’ Öte yandan, AİHM kararı, Avrupa’da yükselen ‘‘siyasal İslam’’ karşısında yaygınlaşmış duyarlılığının hukuka bir yansımasıdır. Batı’nın bir temel ilkesi de şudur: Din ve devlet kesinlikle ayrılmıştır: Dinsel inançlar da özgürlükten yararlanır; ama onların dile getirildiği yer, ‘‘kamusal alan’’ olmamalı. AKP’nin ‘türban açmazı’ sürüyor AİHM’nin karar gerekçesi yerinde idi ve belli olan bir başka gerçek de şu idi: Çağdaşlık, türbanı kabul etmiyordu. vrupa Birliği’ne girmek ‘‘aşk’’ıyla tutuşmuş AKP’nin, söz konusu karar karşısındaki tavrı, gericilik ve çelişmelerle dolu olmuştur: Önce dinci takımı, AİHM’ye lanetler yağdırıyor; karar, yok haçlı kafasının ürünüdür, yok siyasaldır, yok İslama karşıdır, deniliyordu. İktidar yakasında, Başbakan, söylediklerinin bütününe bakıldığında, kararın karşısında idi; kimi de ‘‘AB bu’’ diyor, kimi de ‘‘Hayır, AB ve AİHM farklı kurumlar’’ diyordu... AKP’nin ‘‘türban açmazı’’ sürüyor. Kararın gerekçesi yerinde idi ve belli olan bir başka gerçek de şu idi: Çağdaşlık, türbanı kabul etmiyordu. AİHM’nin kararı, uluslararası bir kapsam ve yasallığa sahip olduğu için bizde de uygulanacak; üniversitelerin, YÖK’ün ve yargı organlarının zaten aldıkları tavrına güç katacaktır. Bu arada, AİHM’nin, ‘‘Türkiye’ye Karşı Leyla Şahin’’ davasında, büyük daire olarak verdiği 10 Kasım 2005 tarihli kararı çıkageldi; ve daha önce olduğu gibi, başta Dışişleri Bakanı’nın, sonra Başbakan’ın Milli Eğitim Bakanı’nın, TBMM Başkanı’nın, Anayasa Komisyonu Başkanı’nın ve AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın tepkisel yorumlarına yol açtı. Ancak, eleştiriyle kararın hukuksal bağlayıcılığı konularını, yani politika ile hukuku birbirine karıştırmamak gerekir. Eleştirenlerin görüşlerinin ortak noktası, ‘‘kararın başvuranla sınırlı olduğu ve genelleştirilemeyeceği, üniversitelerde türban sorununa son noktayı koymadığı ve konuyu kesin olarak kapatmadığı’’ biçiminde özetlenebilir. Bu görüşler, ‘‘hukuksal’’ olmaktan uzaktır ve yürürlükteki hukukumuz çerçevesinde dayanaktan yoksundur. Mahkeme kararına karşı ve hatta yandaş görüşler savunulurken göz ardı edilen en temel nokta, insan hakları sözleşmelerinin iç hukukumuzdaki etkisi ve değeri sorunuyla ilgilidir. Bundan yola çıkarak denecektir ki, türban konusu, Büyük Daire’nin kararıyla, yeni ve tersine bir karar verilinceye değin, kesin olarak kapanmıştır ve soruna, Prof. Mesut Gülmez’in dediği gibi, ‘‘üniversiteler için son ve kesin nokta konulmuştur.’’ ? A Türbana Türkiye’de Fransa ve Almanya’da bakış İdeolojik mücadele pek önemlidir: Çağdaş dünyada kadınerkek eşitliği artık tartışma dışıdır ve kadına da yaraşır. Onu sarıp örtme bahaneleri ile türban, kadına karşı düpedüz bir hakarettir. Türkiye’de, 1923 Devrimi laik Cumhuriyeti yaratırken, belki başta kadına verdiği yerle sentezini tamamlar. Türban ise, işte bu senteze karşı girişilmiş ve yıllardır süren genel saldırının bir parçasıdır; gerici anlamda da, bir ‘‘politik simge’’dir kuşkusuz. Kadını erkeğe, özellikle de kocaya bağımlı bir durumdan kurtarmak için ona iktisadi özgürlüğünü sağlamak, bu araAvrupa’da türban sorunu, bizde olduğu gibi, özellikle eğitim söz konusu olduğunda bir gerilime yol açtı ve sürüyor. Mahkeme kararları da, bu bahiste bir titizlik içinde, başta da, sınıfta türbanlı bir öğretmen, çocukları dinsel telkinden korumak gerekçesiyle, aykırı geliyor. Türbanlı öğrenciler de tartışma konusudur. Avrupa’da özellikle Fransa, türbana karşı radikal tavrıyla dikkatleri çekti; çünkü Fransa, öteden beri, Cumhuriyetle laiklik arasında bir özdeşlik bilincine varmıştır. Bir bakanın çıkıp, ‘‘Fransa’da cumhuriyetçi (laik) değerlere aykırı bir İslamiyet olamaz!’’ diye söylemiş olması önemliydi. Bu kararlılığının arkasından 2004 Şubatı’nda, parlamentoya hükümetçe sevk edilen bir yasa tasarısı sonunda yasalaşarak ‘‘Devlet okullarında, kolejlerinde ve liselerinde, öğrencilerin dinsel simgeler takması ya da öğrencilerin bir dine mensup olduklarını açıkça gösteren giysileri giymeleri yasak’’lanmıştır; yasaklananlar arasında böylece türban da bulunuyor. BÜYÜK BİR TARTIŞMA BAŞLADI kümetin Göç ve Uyum Danışmanı Mariellaluise Beck’in başını çektiği bir bildiriye tepkide bulunan Jale Akgün de, ‘‘Türbanın kamusal alanda yer almaması gerekliliği’’ görüşünü dile getiriyordu; özel yaşamdaki türban tartışılamazdı, ama bir siyasal simge olarak tarafsızlık ilkesini bozacağı için, türban okullarda ve resmi dairelerde yasaklanmalıydı. Daha çok desteklenen de bu son görüş olmuştur. ASIL TEHLİKE MİLLİ GÖRÜŞTÜR Almanya’da, Fransa’dan farklı olarak, Kilise ile devlet arasında karşılıklı ödünlere dayanan bir sistem var ve dahası federal bir sistem bulunduğundan, bütün ülkeyi kapsayan bir sistem bulunduğundan, bütün ülkeyi kapsayan bir çözüme varmak pek kolay olmayacağa benzer. Ancak, şimdiki halde, eyalet parlamentoları, birbiri arkasından, türbanı yasaklıyorlar. Ama türbanın arkasında, tepeden ayağa gerici bir Türk kitle de, Almanlara kök söktürecektir. Hatırlamalıyız: Orada Kaplancılar, dincilik buzdağının su üstündeki bölümüdür, asıl tehlike Milli Görüş’tür; ve benzeri dinci çevrelerin bir eli emekçilerin cebinde, bir eli de onların vicdanlarını sömürmekte oldu. Türban söz konusu olduğunda da, Alman demokrasisinin olanaklarını, kendi gerici ideolojisi adına sömürecektir. Bu çevreler Türkiye’deki ortaklarıyla da hep işbirliği içinde oldular ve öyle olacaklar. Almanlara şöyle söylemeli: Elbette demokratik sabır terk edilmemeli, ama yılların taviz politikası da sürdürülmemeli. türbanın rol oynadığını belirtiyor, yani Anayasa Mahkemesi’nin kararını doğru buluyor. AİHM, başka başvurularda, türbana konulan yasakların bir insan hakkı ihlali olmadığına karar veriyor; bundan sonra artık hiç kimse, türbanı dinsel özgürlük adına kullanma hakkına sahip değil; böylece, türban yasağı kamu düzeninin korunmasıyla eş anlam taşıyor. Bunlardan hareketle, AKP’nin türbanla ilgili tavrını, politikasını yeniden belirlemesi gerekiyor... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) türbanla da laik bir eğitimle donatmak pek önemlidir. Ama bunu yaparken, demokratik sabrı elden bırakmadan, başta okula ve üniversiteye yönelmiş türban saldırısına karşı da dikkatli olmak gerekiyor. Ayrıca, ‘‘kamusal alan’’lar için de aynı titizliği göstermeli. Bütün bunlar, Türkiye’de, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere Yargıtay ve Danıştay’ca da karara bağlanmış durumda. Bu söylediklerimizin dışında, isteyen, türbanıyla dolaşmakta elbette serbesttir. Nitekim öyle de oluyor... Almanya’da, Anayasa Mahkemesi’nin son bir kararının arkasından, büyük bir tartışma başladı. Federal İdare Mahkemesi, türbanlı bir öğretmeni yasaklayan bir karar vermişti; konu Anayasa Mahkemesi’ne götürüldüğünde ise yüksek mahkeme verdiği bir kararında, kamuda türban takılması bahsinde yasal bir boşluktan söz ediyor ve onun da eyaletlerce doldurulması gerektiğine işaret ediyordu. Almanya’da türbanın yasayla yasaklanması girişimine karşı çıkan, hü HAFTAYA: FUHUŞ VE KADIN TİCARETİ...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear