25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net Dış güçler tetikliyor C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 15 Eylül 2008 / 220 ıllar önce ilk kez Semerkant’a gittiğimde Uluğ Bey Rasathanesi bahçesinde elinde hediyelik eşya satan bir yaşlı Özbek’e, sattığı mala gereksinim duymadığım ve ama yardım etmek istediğimden malı almadan para vermek istediğimde bana karşılıksız para almayacağını söylemişti. Daha sonra benzeri olayı Türklüğün beşiği Buhara ve Hive’de defalarca yaşadım. Çocukluğumuzda esasen bizlere öğretilen ve toplumumuzda geçerli olan bu geleneksel ahlak anlayışı Türkiye’de de hala çok yerde geçerli diye düşünmek istiyorum. Düşünmek istiyorum, çünkü zaman zaman medyadaki görüntüler, haberler beni ürkütüyor. Türk toplumunun yozlaşmaya itildiğinin işaretlerini bu haberlerde gördükçe, Özbekistan’daki Türk kardeşlerimizin kararlı, vakur davranışları aklıma geliyor. Ama öte yandan bir tek ekmek, bir paket un veya mercimek, bir plastik futbol topu için kuyruğa bile girmeden birbirlerini ezen, ezme durumuna getirilen insanlarımız, milletimizin bekasını sağlayacak çocuklarımızın bu halleri, görüntüleri beni dehşete düşürüyor. Hele seçimlerde ve öncesinde dağıtılan kömür torbaları, erzaklar ve hatta paralarla toplumumuzun sadakaya alıştırıldığını gördükçe kahroluşum artıyor. Geçmişte dilenme ayıp karşılanırken bugün maalesef asalak ve çalışmadan yan gelip yatan insanların onursuzluğu ve bu onursuzluğu oya tahvil çabasında olanların bilinçli bir şekilde devletin olanaklarıyla bu sadaka ekonomisini yaratmaları, Türklüğün yozlaştırılması amacını güden yabancı toplum mühendislerinin eseri mi diye düşünmeden edemiyorum. Y Türklüğü yozlaştırmanın stratejisi Tarım politikası toplum mimarları tarafından bilinçli bir şekilde ihmal ettirilerek, giderek kentleştirilen, işsizliğe mahkum edilen Türk toplumu, ulusal değerleri, gelenekleri bir yana atarak kentlerin yozlaştırıcı ortamında sadakaya mahkum ediliyor. oluşturan halkın kendi kendini idaresi unsurunu ortadan kaldırıyor. Demokrasi, tarikat ve cemaatlerin giderek çıkarcı ve maneviyattan ziyade, ekonomik çıkarlara önem veren, dindar insanların kutsal dinimize saygısını sömüren sistem içinde kendi yolunu çizerek oligarşik bir yapıya hizmet ediyor. İşte bu nedenle Amerikan evanjelist emperyalizmi ile Arap emperyalizminin kültürel ve ekonomik öğretileri doğrultusunda Türklük maalesef giderek ikinci hatta üçüncü plana geçiyor. Bu nedenlerle bugün; Türklüğe sövenler el üzerinde tutuluyor, Türklüğü övmek, Türklüğün tarihsel değerlerine, efsanelerine sahip çıkmak Türkleri suçlu konuma getirmek için bahane oluyor. Türklüğü dejenere edenler, hırsızlık, dolandırıcılık, devlet malını ona buna, yabancılara peşkeş çekmek suretiyle satanlar, fuhuş, uyuşturucu kaçakçılığı, kapkaççılık ve dilencilik gibi ahlaksızlıkları meslek haline getirip örgütleyenler giderek ülkemizin önemli noktalarında söz sahibi olabiliyorlar. Bunların dış bağlantılarının da şüpheli olması bizi yozlaştırma gayreti içinde olanların stratejisindeki üzerimize çöken kara bulutların somut habercisi durumunu açıkça gösteriyor. Devlet malını çalmanın, yemenin yanı sıra beş kuruş vergi vermeden demokrasimizi bile etkileyebilecek konuma gelenler, Türkleri adeta bir azınlık haline getirme yolunda sinsice ilerliyorlar. Bu nedenle, bağımsızlığımızın en önemli adımı olan 30 Ağustos’ta Zafer Bayramı yerine, doğum günü 24 Eylül olan bir sanatçımızın ölüm yıldönümünü kutlama teşebbüsünde bulunabiliyor veya Eurovision yarışmasında oylarını Ermenistan veya Yunanistan gibi açıktan düşmanlık politikaları yürüten ülkelere verebiliyorlar. Terör örgütünün uzantılarının şehirlerde fütursuzca organize suç çeteleri kurarak terör örgütüne maddi ve psikolojik destek sağlayacak çalışmaları da Türklüğün yozlaştırılması çizgisinde daha başarılı oluyor. Milliyetçilerin, ülkesine sahip çıkanların susturulup, organize örgütlerin, yetim hakkı yiyenlerin, gençliği ahlaksızlığa, milli değerlerimizi çöküntüye uğratma yolundaki çalışmaların müsamaha gördüğü bir ortamın ayak sesleri yozlaştırılmamızın da ayak sesleri oluyor. Gençliğin, türban gibi, çözümü karşılıklı anlayışa bağlı bir sorunla uğraştırılıp, bedenen, ruhen zinde olmasından çok, televizyonlardaki yarışma programlarıyla meşgul edilmesi, spora önem vermeyen bir gençliğin gelecekte televizyon kültürü ve yarışma hülyalarıyla mı topluma sahip çıkacağı sorusunu akla getirmekte ve bunları yozlaşmanın ayak sesleri diye algılamamıza neden olmaktadır. TÜRKLÜĞÜN KORUNMASI GEREKEN HASLETLERİ Halbuki; Türk milleti, Gazi Paşa’nın söylediği gibi zekidir, çalışkandır, Türk milleti gururludur ve sadaka ekonomisi gerçek Türklere terstir. Türk milleti için askere gitmek kutsaldır, ordu kutsaldır. Ordumuz bütünlüğümüzün koruyucusu, devamlılığımızın teminatıdır. Halbuki bugünlerde ordumuza karşı her vesile ile yapılan saldırılar kabul edilemeyecek noktaya gelmiştir. Bu saldırılar nereye, kimlere hizmet ettiği belli olmayanların sistematik uğraşıdır. Yozlaşmamızı amaçlayanların ürünü, amaçlarıdır. Türklüğün geleceğinin korunması ve her husustan önce gelmesi gereği devletin korunmasıyla koşut olmalıdır. AB’nin buna karşı geliştirdiği politika ve zorlayıcı yaptırımlar yozlaşmamızı çabuklaştıracağı için kabul edilemez hususlardır. AB ve küresel güçlerin güçlü devletleri zayıflatmak amacıyla yürüttükleri politika, Türklüğün varlığı ve önceliği ile çelişkidedir. Bir devletin yaşaması halkının kültürel ve karakter bütünlüğü anlayışı ile ilişkilidir ve bu noktada Atatürk’ün "Ne mutlu Türküm diyene" söylevi önemlidir. Bu anlayışı kalıcı kılmak bekamız için zaruridir. Çünkü küreselleşen dünyada ırkının ve milletinin özelliklerini korumayan millet anlayışını birinci plana almak da bu yok olmayı hızlandırır. Millet anlayışını ortadan kaldırmak, yapay etnik gruplar oluşturmak ve bu çizgide federalizme kapı açacak yerel yönetimler anlayışını getirmek ihanettir. Bizi yönetenlerin bu çerçevede öncelikle ele almaları gereken olgu, Türklüğe ve Türk Devleti’ne zarar verecek maddimanevi yozlaşmayı önlemektir. Yozlaşan toplumlarda hırsızlık, ahlaksızlık ve ihanet ceza görmez ve hatta bu tür ahlak bozuklukları giderek fazilet ve beceri gibi gözükürse, milletçe aynı gemi içinde batar, yok oluruz. GAYRİ MİLLİLİK ÖN PLANA ÇIKARILIYOR Tarım politikası bilinçli bir şekilde ihmal ettirilerek giderek kentleştirilen, işsizliğe mahkum edilen toplumumuz, milli kutsal değerleri, gelenekleri bir yana atarak kentlerin yozlaştırıcı ortamında sadakaya mahkum ediliyor. Eğitim düzeyinin de bu değerleri nitelik yönünden giderek tahrip edici bir yöne ABD ve AB’li uzmanlarca indirgenmesi kültürsüz, inançsız, aferist bir toplum yapısının oluşmasını hızlandırıyor. Tarihimizi doğru dürüst öğretmeyen, hazırcı ve yozlaştırıcı söz konusu sistem kültürel değerlerimizi, disiplinli toplum alışkanlığımızı ve ahlak anlayışımızı bir Toplum, üretim yerine dilenmeye yönlendiriliyor... kenara iterek gayrı milli yaklaşımlara açık bir toplumu hazırlıyor. Kültürsüz, inançsız, alt yapısı olmayan toplum, yabancı medya ve toplum mühendislerinin uygun gördüğü çizgide, ırki hasletlerimizle de oynanmasıyla küresel medyanın robotlaşan insan tipi yaratması faaliyeti çerçevesinde şekil almaya başlıyor. Böyle toplumlarda okuduklarına inananların sayısının inanmayan veya şüpheci yaklaşımla karşılayanlara göre daha fazla olması nedeniyle, demokratik sistemin de etkilenmesi kolaylaşıyor. Küresel güçlerle işbirliği içinde olanların iktidar yolu kolaylaşıyor. Hele sadaka ekonomisi unsurunun yaratılmasının yanı sıra toplumun dini değerleri ile de oynama konusunda ustaca geliştirilen toplum mühendisliği uygulamaları, demokrasinin temelini
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear