Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü Ellerin ismini ezberledin de… C S TRATEJİ Cumhuriyet Strateji 28 Temmuz 2008 / 213 ıllardır Recep Tayip Erdoğan’ın söyleyemediği bir ülke adı var: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Bahsederken genelde Kuzey Kıbrıs ya da Kıbrıs Türk Kesimi tanımlamalarını kullanan Erdoğan, 1974 harekâtının 33. yıldönümü kutlamalarında, 20 Temmuz 2008 günü, yaptığı konuşmada ise "Kıbrıs Türk Devleti" kurulmasını ümit ettiğini söyledi. 25 yıl önce kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını kabul edemeyen bir başbakanımız var. "Kuzey Kıbrıs" veya "Kıbrıs Türk Kesimi" tanımını genelde Rumlar kullanıyor. Bunun yanı sıra adayı bir bütün olarak Rumların yönetiminde görmek isteyen ve Türkiye’yi işgalci olarak lanse edenler de aynı dili kullanılıyor. Peki, Sayın Başbakan neden Rumların dilini kullanıyor? Yoksa ‘Kıbrıs satılıyor’ diyenler yanılmıyor mu? KKTC’yi resmen tanıyan tek Erdoğan, Kıbrıs’ı bir "yük" olarak görüyorsa ve bu ülke olan Türkiye’nin Başbakanı kullandığı üslubun nedenle binlerce yıl önce Anadolu topraklarından sonuçlarını düşünmüyor mu? KKTC, Kıbrıs kopan Kıbrıs Adası’nı ve oradaki Türkleri bir pazarlık Cumhuriyeti şeklindeki devlet ismini işgal eden unsuru haline getiriyorsa, büyük yanlış içerisinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne teslim mi edildi? demektir. Hiç değilse, İngiltere’nin askeri üslerinin Bu yaklaşım, aday olabilmek için bile taviz üstüne hiçbir dönemde ve hiçbir çözüm planında tartışmaya taviz verdiğimiz ve nereye gittiği belli olmayan dahi açılmaması üzerinde düşünmek lazım. Avrupa Birliği süreci için deniliyorsa AB ile Hristofyas’ın Türkiye’nin garantörlüğüne gerek ilişkilerin de bir daha incelenmesi gerekmez mi? kalmadığı açıklaması yaptığı gün İngiltere’nin Rumlara ve tam üyesi olduğu AB’ye göre garantörlüğünü bir imza ile yeniden, bir kez daha Kıbrıs’ta tek bir devlet, tek bir bayrak var; Rum kabul etmesinin nedenlerini düşünmek lazım. yönetimi tarafından yönetilen bu devletin kuzey Rumların yaptığı katliamlar, toplu mezarlar, diri kesimi ise Türk askerleri tarafından işgal altında. Türk diri gömülen, yatakları ile birlikte yakılan Türkler askerinin Ada’dan çekilmesinin ise anlamı açık. Tek unutulabilir mi? Türk Mukavemet Teşkilatı ve Barış egemenlik, tek vatandaşlık safsatasıyla KKTC yok Harekâtı sırasında verdiğimiz şehitler unutulabilir mi? edilecek, Türkler azınlık statüsüne indirgenecek ve AKP hükümetinin iktidara gelmesinden bu yana Türklerin asimilasyonuna devam edilebilmesi için Kıbrıs devlet politikasında ciddi bir kırılma yaşandı. tarihler 40 yıl öncesine döndürülmüş olacak. Avrupa Birliği sürecinde sık sık karşımıza çıkan Ortadoğu’ya yakınlığı ile ABD ve Avrupa Kıbrıs meselesinde, taviz vermekten kaçınılmıyor. açısından, çok önemli bir durak olarak görülen Verilen tavizler ve izlenilen politikalar ise sorunu Kıbrıs’ta Türk askerinin ve hatta Türk varlığının dahi Rumların istediği türden bir çözüme doğru götürüyor. istenmemesi kadar doğal bir şey yok. Dünyanın Ve "kalıcı ve adil barış" ihtimalinden günbegün merkezinde yer alan Kıbrıs Adası, her yöne uzaklaşılıyor. düzenlenecek harekât için doğal bir üs konumunda ve Verilen ödünlerin başında AB üyesi olan "Kıbrıs Türk askerinin varlığı bu üssü anılan güçlerin tam Cumhuriyeti’ni" Gümrük Birliği çerçevesinde tanıdık, kapasitede kullanılabilmesinin önündeki en büyük AİHM’in açıkladığı Loizudu kararını kabul ederek engel. Stratejik açıdan bu kadar önemli olan Kıbrıs’ta Türk askerinin "işgalci" olarak tanımlanmasını kabul Türkiye’nin etkinliğini günbegün kaybediyor ettik. Ama bunu yaparken Güney Kıbrıs’ta Türklere olmasının tek sorumlusu yabancı devletler değil. ait on binlerce gayri menkulün Türklere iadesi Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan Erdoğan’ın KKTC’yi ziyareti... Kıbrıs’ın kuzeyinde ayrı bir devlet, ayrı bir Türk Cumhuriyeti olduğunu kabul etmemekle Rumların ekmeğine yağ sürüyor. Tıpkı İngiltere’nin Rumlara "adada ayrı bir siyasi varlığın tanınmasını ya da statüsünün yükseltilmesini desteklemeyeceği" sözü vermesi gibi KKTC’nin politik varlığının ve Türkiye’ye göre "devlet" olduğu gerçeğini reddetme tutumu söz konusu. Sormak lazım; bu, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olmanın gereği midir? Y Bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diyemedin yolunda hiçbir adım atmadık. Karşı saldırıya geçmedik. 3540 yıldır işgal edilen toprakların, gayri menkullerin Rumlar tarafından yağmalanmasına, işletilmesine seyirci kaldık. AB’nin belgelerinde KKTC’nin "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin "etkin kontrolünün sağlanamayan" bölgesi olarak yer almasına ses çıkarmadık. Dahası referandumda "evet" demeleri için baskı yaptığımız Türklere verdiğimiz "Rumlar hayır diyecek olursa, ülke ülke dolaşıp KKTC’nin tanınmasını sağlayacağız" sözünü yerine getirmek için en ufak bir gişimde dahi bulunmadık. Bu tavizler verilirken, Türkiye içinde Kıbrıs’tan "milli dava" olarak bahseden Erdoğan, dış dünyaya ise 40 yıllık politikalarla bu işin çözülemeyeceğini, çözüm için Rumlarla Türklerin ortak bir çatı altında birleşmeleri gerektiğini söylüyor. Talat ve Erdoğan, KKTC’nin Rum egemenliğindeki "Kıbrıs Cumhuriyeti" içinde eriyip yok olacağını inatla görmeyerek kimin ya da kimlerin ekmeğine yağ sürdüklerinin farkında olmayacak politikacılar mı gerçekten? Rum Yönetimi zaten tüm dünyaya Kıbrıs’taki tek devletin kendilerininki olduğunu kabul ettirdi. Türkiye’ye de kabul ettirip, Türk askerinin adadan çekilmesini ve 1974 öncesi koşullara geri dönülmesini sağlamaya çalışıyor. Böylece Ada’nın tamamen Rumlaştırılması planı açısından önlerinde hiçbir engel kalmayacak. Böyle bir dış politika ile de bu gelecek çok uzağımızda değil. Bugüne kadar sahip çıktığımız Kıbrıs meselesinde hangi noktadan buralara geldiğimizi görmek için 1979 yılındaki BM Kongresine bakmak yeterli. Rahmetli Büyükelçimiz Orhan Eralp’in GKRY tanımlamasına Rum temsilcisi Mavromatis çok kızar ve itiraz eder: "50 Birleşmiş Milletler üyesi ülke de bizi Kıbrıs cumhuriyeti olarak tanıyor. Sizin tanımamanız önemli değil" der. Orhan Eralp ise, bugünün liderlerinde mumla aradığımız bir kararlılık ve özgüvenle cevap verir: "Kıbrıs sorunu bir aritmetik toplama işlemi değildir. Bir cebir denklemidir. Bu denklemin ‘x’ i de Türkiye’dir. Tüm dünya sizi tanısa bile, Türkiye sizi tanımadıkça bu denklem çözülemez. Şimdi kendinize isterseniz ‘Kıbrıs Rum İmparatorluğu’ bile diyebilirsiniz." Bugün ise Rum yönetimi lideri Hristofyas Başbakan Erdoğan’ın ve KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın çözümünü, şu şekilde tanımlıyor: "Talat’la birlikte işgale ve anavatana bağımlılıktan kurtulma yönünde mücadele veriyoruz". Söylenecek fazla bir şey yok. Geri dönülemeyecek bir yola doğru ilerliyoruz. Böyle olunca da Başbakan Erdoğan’ın, emperyalizme ve ılımlı İslam’a tapan, bayrağı ve bağımsızlığı bir teferruat olarak gören liboşların da içinde bulunduğu çevreleri memnun ve mutlu edercesine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bugüne saygın duruşunu koruyan Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile neden görüşmediği kolaylıkla anlaşılıyor.