15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

hayal kırıklığı, AB Anayasası'nın ekonomik açıdan "AngloSakson" bir yöne doğru kaydığı yolundaki (genelde yersiz) kaygılar ve istemesek de Türkiye'nin birliğe olası üyeliği konusundaki kaygılar işte yukarıda ifade edilmeye çalışılan genişleme politikasının sağlıksızlığının (en azından Türkiye için) temel nedenlerini oluşturuyor. Bununla birlikte AB ülke liderlerinin ve kurumlarının, aldıkları kararlarda halkı dikkate almamaları, alınan kararların halkta yarattığı olumsuz tepkiyi görmemeleri, kamuoyundaki eğilimlere ilgisiz kalmaları, halkın, AB Anayasası'nı ve AB genişlemesini anlayamamasına neden oldu. Bu da Avrupa yurttaşının günlük yaşamındaki olumsuz unsurların tüm sorumluluğunu Brüksel'e yüklenmesine, genişleme politikasına yüklenmesine (tabi ki bu arada en önemli nokta Türkiye) ve yabancı göçüne yüklenmesine yol açtı. Ayrıca siyasiler kolay yolu seçtiler ve kendi ülkelerindeki olumsuz durumun sorumluluğunu içeriye değil, dışarıya yüklediler. AB'ye yönelik popülist yaklaşımlar sergilediler. Bağımsızlık ve egemenlik gibi unsurları, referandumlarla ilgili kampanyalarda kullandılar. AB genişleme politikasını, Türkiye'nin AB'ye üyeliğini kendi haklarına bir tehdit olarak algılattılar. AB'nin yaşadığı tüm bu iç tartışmalar, çekişmeler, sıkıntılar ise Türkiye'nin AB'ye tam üyelik sürecinin temelden sarsılmasına, farklı seçeneklerin Türkiye'nin önüne konulmasına ve ilişkilerin belli oranda kesilmesine neden oldu. Yaşanan tüm bu iç tartışmalar, çekişmeler, sıkıntılar Türkiye'nin ve AB'nin zorlu bir dönemeçten geçiyor olmasına neden oldu. AB kurumları açısından konuya yaklaştığımızda da AP içerisinde en büyük siyasi gurup olan ve üye ülkelerin siyasi yelpazelerinde önemli yerlerde bulunan Hıristiyan Demokratlar’ın büyük bir bölümü ve aşırı sağcılar, Türkiye'nin müzakere sürecini durduramayacaklarını bildikleri için, Türkiye'nin masadan kalkmasını sağlama amacıyla "ellerinden gelen her şeyi yapma" hevesindeler. Bunu başarmak için de TürkiyeAB ilişkilerini yapay gündemlerle tıkamaya çalışıyorlar. Bu yapay gündemlerin başında ise, AP başta olmak üzere birlik genelinde Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan aşırı sağ Hıristiyan cephenin Türkiye'ye yönelik Güney Kıbrıs Rum Kesimi bandıralı uçak ve gemilere Türk limanlarını açması ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanıması baskısı yer alıyor. Ayrıca, AB'de köktendinci Hıristiyan, ırkçı aşırı sağ partiler ile yabancı düşmanı çevreler Türkiye'nin müzakere masasından kendiliğinden kalkmasını sağlamak için sözde Ermeni, Süryani, Pontus soykırımı gibi konuları da yapay gündem olarak kullanıyorlar. Yukarıda dile getirilen AB’nin yaşadığı bu çeşitli sıkıntılar ve bu sıkıntıların Avrupalı liderler C S TRATEJİ Gül ve Erdoğan’ın AB temaslarından... 17 gelindiğindeyse AB üyeliğinin AB üyeliğinin kötü bir şey olacağını düşünenler yüzde 15 düzeyine gerilerken, ne iyi ne kötü bir şey olur diyerek kararsızlık gösteren kitle yüzde 21 ile en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Bahar 2006’da ise AB üyeliğinin iyi bir şey olacağını düşünenler ilk kez yüzde 50’nin altına inmiş ve her dört kişiden biri de üyeliğin kötü bir şey olacağını savunmuştur. Bahardan güze gelindiğinde AB üyeliğinin iyi bir şey olacağını düşünenler yeniden yüzde 54 düzeyine ulaşmıştır. Yani kısaca, Türk kamuoyu 2004 yılından bu yana AB üyeliği konusunda gitgide kafalarda soru işaretlerinin arttığı bir dönemden geçiyor izlenimi vermektedir. BBC Dünya Servisi'nin öncülük ettiği ve 6 Mart 2007 tarihinde açıklanan uluslararası bir kamuoyu yoklamasına göre Türkiye'de, Avrupa Birliği hakkında görüş bildirmemeyi yeğleyen kayda değer sayıda kişi de var. Görüş bildirenler arasında ise, bir önceki ankette Avrupa Birliği'ne sıcak bakanlar yüzde 40 iken, şimdi bu oran yüzde 30'a inmiş durumda. Avrupa Birliği'ne olumsuz baktığını söyleyen Türklerin oranı ise yüzde 16'dan, şimdi yüzde 32'ye tırmanmış durumda. Bu konuda son örnek olarak Türk AvrupaAtlantik Gençlik Komitesi'nin (YATATURK), geçtiğimiz aralık ayında Türkiye'de 16 üniversiteden 785 kişinin katıldığı üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı anketi verebiliriz. Ankete göre, üniversite öğrencilerin yüzde 49'u Türkiye'nin AB üyeliğine soğuk bakıyor. Türkiye’de AB’ye üyelik iki uçta tartışma konusu oluyor. Birlik konusundaki bilgi eksikliği ve Türkiye karşıtı çevrelerin yaklaşımları ‘öcü’ yaklaşımını geliştiriyor. İki tarafın da birbirini iyi anlaması, önyargılardan kurtulması gerekiyor. tarafından, özellikle de Türkiye üzerinden, bir iç politika malzemesi olarak kullanılması Türkiye kamuoyunda Avrupa’ya karşı olumsuz bir havanın esmesine yol açtı. Türkiye, AB’ye Kopenhag Kriterleri çerçevesinde katılma isteğini her zaman açıkça ifade ediyor. Bununla birlikte, Kıbrıs sorunu da dahil olmak üzere Yunanistan'la olan ilişkilerinde, azınlık hakları alanında ve müzakere çerçeve belgesinde yer alan ve Türkiye’nin tam üyeliğini kısıtlayan unsurlar gibi alanlarda AB’nin Türkiye’ye karşı takındığı tavır bugün Türk halkında oluşan AB karşıtlığının temel nedenlerini oluşturuyor. Ayrıca, bu tür adımların atılması gerekliliği AB kurumlarınca sık sık baskı aracı olarak kullanıldıkça da Türkiye'de AB üyeliği konusu "milli gurur"dan feragat edilip edilmeyeceğinin tartışıldığı kısır bir ortama mahkum oluyor. BİLGİ EKSİKLİĞİ, ÖNYARGI Görüldüğü gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci, gerek Türkiye gerek AB kamuoylarında yoğun tartışmalara neden oluyor. Ancak bu tartışmalarda gözlenen en önemli sorunların başında Türkiye’de AB konularında derin bilgi eksikliği, Avrupa kamuoylarında da Türkiye’ye yönelik köklü ön yargılar geliyor. Türkiye ile AB arasında daha güçlü bir işbirliği ve yakınlık getirmesi beklenen tam üyelik sürecinin, tam tersine sonuçlar doğurmasını beraberinde getirebilecek bu durumdan çıkmanın yolu, tarafsız, gerçek ve kapsamlı bilgiler temelinde karşılıklı iletişim ve diyalogun güçlendirilmesinden geçmektedir. Türkiye’yi AB’den dışlamak için yukarıda dile getirilen sorunları ısıtıp ısıtıp Türkiye’nin önüne koymak Türkiye–AB ilişkilerinde ileride telafisi mümkün olamayan ciddi çatlaklara yol açıyor. Sonuç olarak, AB–Türkiye ilişkilerinin daha sağlıklı gelişebilmesi için AB’nin, bir süreç olduğu, ilişkilerin gelişmesi için, süreç içinde devamlılığı bulunan adımların her iki taraf tarafından atılması gerekliliği, bu süreçte iyi niyetin sergilenmesi, gelişmelerin hem AB hem Türkiye tarafından iyi niyetle değerlendirilmesi ve bu ilişkinin her aşamasında tam üyelik kararlılığının ve iradesinin hem AB, hem Türkiye tarafından ortaya konması büyük önem taşıyor. TÜRK KAMUOYU AB’nin resmi kamuoyu şirketi olan Eurobarometer’de yukarıda ifade edilenleri doğruluyor. 20042006 yılları arasındaki verileri incelediğimizde oranlarda yaşanan düşüklük çok net şekilde görülüyor. Eurobarometer’in Güz 2006 raporunda Türkiye kamuoyunun yüzde 54’ü (Bahar 2006 da yüzde 44’ü) AB’ye üyeliğinin iyi bir şey olacağını düşünüyor. Bu oran 2005 yılının aynı döneminde yüzde 55’dir. Bu konuda üyeliğin kötü olacağını düşünenler ise yüzde 22 civarındadır. Ne iyi ne kötü olur diyerek kararsız bir tavır sergileyenlerin oranı ise yüzde 18 gibi yüksek bir seviyedir. 2004’ün Ekim öncesindeki anketiyle sonuçlar karşılaştırılınca bu sonuçlar AB üyeliği fikrinin çekiciliğini gitgide yitirmekte olduğu izlenimi vermektedir. Öyle ki, AB üyeliğinin kötü bir şey olacağı fikrini destekleyenler 2004 başında ancak yüzde 9 iken bu oran Bahar 2005’te iki katından biraz fazla olarak yüzde 20’ye çıkmış; kararsız kitle ancak yüzde 13 iken yüzde 4 puan artışla yüzde 17’ye yükselmiştir. Tüm bu gelişmeler bu soruya cevap vermeyenlerin oranında da düşüşün olduğu bir dönemde gözlenmiştir. Güz 2005’e
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear