22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası gyasin@tusam.net Bölgenin en eski sorunu… C S TRATEJİ BosnaHersek’in açtığı soykırım davasını Srebrenitsa’da bir soykırım suçu işlendiği, ancak Sırbistan’ın bu suçtan ötürü sorumluluğu bulunmadığı kararı ile sonuçlandırdı. Mahkeme suçları bir bütün olarak değil de ayrı ayrı ele almaya odaklanarak soykırımı, en yoğun yaşandığı ve 8 bin insanın öldürüldüğü Srebrenitsa ile sınırlı tuttu; Bosna genelinde katledilen 200 bin kişi "soykırım" kapsamı dışında bırakıldı. Sırbistan yetkililerinin öldürme emri vermişlerse bile soykırım eyleminin gerçekleştirilmesi kastı taşıdıklarının da belgelerle ispat edilmesi şartı arandığı için sabit bulunan suçun faili belirsiz kaldı. "Devlet sırrı" adı altında Belgrad’da saklanan belgeler getirtilmedi, ICTY yargılamalarında soykırımın Sırbistan’ın bilgisi dâhilinde yapıldığına ve Belgrad’ın Bosna’ya yönelik saldırıyı stratejik bir şekilde planladığına ilişkin sayısız itiraf ve ICTY’in kesin hükümleri kanıt olarak kabul edilmedi. Üstelik satır aralarında soykırımın faili olarak belirlenmesine rağmen asıl davalı olmaması nedeniyle BosnaHersek devletinin ortağı olan Sırp Cumhuriyeti hakkında hüküm verilmedi. Mahkemenin bölge dengelerini gözeten siyasi hükmü tarihe böyle geçti. Her ne kadar dava sonucu "Sırbistan Aklandı" olarak haber yapılmışsa da gerçekte kararla aklanan BM Barış Gücü ve Batı’nın kendisiydi. Batı adaletinin Balkanlara izdüşümü bu şekilde vücut buldu. 90’ların Yugoslavyası’ndan bu yana değişmez bir biçimde yeni devletlerin ortaya çıkışı, haritalarda yapılan değişiklikler; ancak en çok da toprakların bölünmesi/bölüşülmesi tartışıldı. 2006’ya damgasını vuran olay Karadağ’ın Sırbistan’dan ayrılması oldu. 2007 yılında ise Kosova’nın statüsü meselesi en çok tartışılan konuydu. Bu olgu, aslında Balkanların en eski sorunu. Topraklar nasıl paylaşılmalı? Bu güne kadar, haritalar çizilirken hep başka coğrafyalar referans yapıldığı için Balkan insanı sorunlarını aşamadı. Sınırları etnik aidiyetlere göre çizmek imkânsız olduğuna göre, bir arada yaşama kültürü tekrar nasıl canlandırılabilir? 2008’e statüsü hala belirsiz olarak başlayan Kosova’nın akıbeti Sırplar ve Arnavutların yanı sıra, muhtemel karışıklıklar nedeniyle komşu ülkeleri, yayılması ihtimali nedeniyle onların komşularını; geniş ölçekte ise diğer ayrılıkçı/bağımsızlık yanlısı bölgeler ile toprak bütünlüğünü korumaya kararlı ülkeleri de ilgilendiriyor. Dünyanın tam ortasında yer almasından mıdır, yoksa Batı’nın Doğu ile kendi arasında çizmek istediği sınırın bitişiğinde yer almasından mıdır, ya da eşsiz bir etnik, din, mezhep, kültür farklılıklarından oluşan bir mozaik olmasından mıdır bilinmez; ancak Balkanlar tarih boyunca bir laboratuar görevi görmüştür. Konu kuşkusuz ki Batı’ya geniş söz hakkı tanıyan yeni yönetim modelleri ve devletler içersinden yeni devletler çıkarabilme meselesi ile ilgili. İnsan faktörü açısından ise bu topraklar, 8 Hollanda askerinin hayatını kurtarmak için 8 bin Boşnak’ın feda edildiğine dahi tanıklık etmiştir. Kosova’da 2007’de ekonomik sorunlara da çözüm bulunamadı; işsizlik, yoksulluk ve haliyle yolsuzluk, kaçakçılık gündemdeydi yıl boyunca, ama kuşkusuz arka planda kaldı. Sırplar evlerine bu sene de geri dönemedi; sanki Kosovalı Arnavutlar dönebildi mi? Ya da dönenler bıraktıklarını bulabildi mi? En önemlisi ise hiç geri dönemeyecek olanlar, isteseler de geri dönme şansı bırakılmamış insanlar. 19 Balkanlarda toprak paylaşımı Balkanlarda toprak paylaşımı, hiç bitmeyecek bir savaşı beraberinde getirebilir… Günümüzde uykuya yatmış olan çatışma nedenleri her han tazelenebilir. Boşnakların, Sırplara güvensizliği, Kosova Sırplarının Arnavutlara güvensizliği KİN, NEFRET, KIZGINLIK... kini ve nefreti yaşatıyor… 90’lar, Balkanların vahşi bir savaşa sahne olduğu Balkanların istikrarı açısından önemli bir adımdı. Böylece istikrarsızlık küçülen bir ada halini aldı. İstikrar ve Ortaklık Anlaşması müzakereleri dondurulmuş olan Sırbistan üzerindeki "ceza"nın kaldırılması ve paraf atılma kararı alınması ile BosnaHersek’le de anlaşmanın paraflanması, aynı şekilde Balkanlar’ın istikrarına yapılmış birer katkıydı. Beklentileri en az sağlanan ülke 2005’de "aday ülke" statüsü verilmiş olan Makedonya tam üyelik müzakerelerine bu yıl da başlayamadı. Savaşların ve katliamların söz konusu olduğu bir coğrafyada şüphesiz savaş suçlarına ilişkin davaların seyri uluslararası adaletin işleyişine de ışık tutuyor. Savaş suçları bakımından 2006 yılının şüphesiz ki en önemli olayı "Kasap" lakaplı Slobodan Miloseviç’in yargılanması henüz bitmemişken vakitsizce yaşamını yitirmesiydi. Hırvatistan ve Kosova’da insanlığa karşı işlenen suçlar ile savaş suçları ve Bosna’da işlenen soykırım suçuyla itham edilen Miloseviç, uluslararası adalet önünde sanık olarak kaldı. Ne mahkeme suçluluğunu, ne de Miloseviç masumiyetini ya da olaylardaki Batılı liderlerin etkisini ispatlayabilmişti. 2007 ise işlenen soykırımların ilahi adalete kaldığının kesinleştiği bir yıl oldu. Uluslararası Adalet Divanı, SIRBİSTAN, AB, NATO... Bu coğrafyada milliyetçilik gittikçe radikal çizgiye kaydı. 2007 Balkanlar için siyaset ve çözüm üretmekten ziyade seçimlere yoğunlaşılan bir yıl oldu. İnsanların yılgınlığı, milliyetçi propagandaları; bunlar da radikal eğilimleri arttırdı. Balkanlarda hâkim olan boğucu umutsuzluk, miting alanlarında, daha Kosova’daki çatışmalardan... keskin ifadeli milliyetçi söylemler ve hatta kimi zaman savaş çığırtkanlıklarıyla oy istenmesini doğurdu nihayetinde. Örneğin Sırp Radikal Partisi’nin genel seçimlerden birinci çıkması "Büyük Sırbistan" hayalinin canlılığını koruduğunu gösteriyor. Milliyetçilik, ana var oluş sebebi olunca yeni etnik milliyetçilikleri de canlandırır her zaman. Bunun ardından genellikle derinleşen öfke, çatışmalar, toplumsal yıkımlar gelir. Balkanların stabilize edilmesi anlamında kuşkusuz ki, AB ve NATO’ya büyük görev düşüyor. Balkan ülkeleri açısından başka bir seçenek bulunmuyor zaten. 2007’nin olumlu kabul edilecek gelişmeleri arasında, Bulgaristan ve Romanya’nın AB üyeliğinin resmileşmesi vardı. Rüşvet, yolsuzluk ve sınır güvenliği gibi ciddi sorunları bulunmasına rağmen bu iki ülkenin AB’ye kabul edilmesi, AB’nin motor ülkelerinin stratejilerini bir tarafa bırakırsak kesinlikle yıllardı. 2000’lerin başında hareketlilik dinmemiş, silahlar susmamıştı henüz. "Bal" gibi tatlı olan ancak "kan" kokusunun hiç dinmediği "Balkan" topraklarına bugün baktığımızda, katliamlar ve savaşlar geride kalmış gibi görünüyor. Sokaklardaki bomba izleri silinmediğine ve mermi delikleri bile henüz kapanmadığına göre yüreklerdeki acının dinmesi de mümkün değil. 2007’nin hâkim duygusu yıllardır olduğu gibi kin, nefret ve kızgınlıktı. Genele yayılamayacak olsa da bilenmekte olan bir intikam hırsını bunlara eklemeliyiz. Sırbistan’da eski milislerin bir kısmı "Çar Lazar’ın Muhafızları" adıyla toplanırken, Kosova’da UÇK’nın eski gerilla askerleri silahlarını temizlemeye başlamışlarsa 2008’i nelerin beklediğini düşünmek korkutucu oluyor. BosnaHersek’de Sırplar, Boşnak çoğunluğun hâkimiyetine sokulmaktan korkarken Boşnaklar da Sırpların Sırbistan’la birleşme ihtimalinden endişe duyuyorsa, "barış döneminde" dahi birlikte yaşama olasılıklarının arttığından bahsetmek mümkün görünmüyor. Kosova’da Arnavutlar’ın Sırpları sürme endişesi ile Sırbistan’da Sırpların Preşova Vadisi Arnavutları’nı sürme ihtimali birlikte anılıyorsa yeni katliamlar uzak sayılmayabilir. Üstelik Makedonya’daki ayrılıkçı Arnavutların da olaylara karışması bir ihtimal olarak kabul ediliyorsa huzursuzluğun daha geniş bölgeleri etkilemesi de önemli bir olasılıktır. Peki, ama Balkanlar’da neden huzur yok? Yıllardır süren dram sadece Balkanlar’ın coğrafi, tarihi, etnik, dinsel ve sosyal koşullarının bir sonucu mudur? Tamamı "iyi olmayı", "öldürmemeyi", "komşusuyla iyi geçinmeyi" emreden dinler nasıl ölme ve öldürme sebebi olabilir? Katliamı emreden, katliama gideni kutsayan Kilise, İsa’nın yolunda olduğunu mu zannediyor? Ya da "cihad"ı salt savaş olarak yorumlayanlar ve Kuran’ın emri zannedenler? Yüzyıl önce aynı anne babanın oğullarından biri kendini Sırp diğeri Hırvat ya da biri Bulgar diğeri Yunan asıllı kabul ediyorken bugün etnik çatışmaların en önemli sorun haline gelmesi, sadece Balkanlarda mı anlamsızdır? Oysa, gözyaşlarının etnik kimliği de, dini de yok…
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear