Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası kirmaci@tusam.net Avrupa geleceğini arıyor… C S TRATEJİ Yerine geçen reform anlaşması, federal özelliklerinden budanmış ulusüstü değil hükümetlerarası bir metin. Reform anlaşması üye ülkelere rahat bir nefes aldıracak olsa da gelecekte birliği sıkıntılı günlerin bekleyeceği oldukça açık. T akvimlerin 31 Aralık’ı gösterdiği bugün, geride bırakılan yıla dönüp bakma zamanı... Avrupa Birliği tarafından "Herkes için Eşit Fırsat Yılı" ilan edilen 2007 yılının birliğe yeni bir heyecan getirmesi umut ediliyordu. Amaç, farklılığın, zenginlik olduğunu gösterebilmek ve Avrupa’da ayrımcılığın herkes için ortadan kalktığı bir yaşam olduğunu göstermek idi. Radikal sağ görüşlerin merkez partilerin politik gündemlerine dahil edilerek halktan destek görmesi sonucunda 2007 Avrupa’da göçmen karşıtı politikaların yüksek sesle dillendirilmeye başlandığı bir yıl oldu. Avrupa’da vatandaşlar arasında artan eşitsizlik ve üçüncü ülke vatandaşlarına yapılan ayrımcılık AB Komisyonu’nun önerisiyle 2008 yılının neden "Kültürlerarası Diyalog Yılı" ilan edildiğini açıklıyor. Kuruluşunun 50. yılı AB için Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in dediği gibi "Avrupa’nın ruhunu aradığı" bir yıl oldu. 2007 yılında AB geleceği hakkında birçok soruya yanıt bulmaya çalıştı. Avrupa Birliği, Avrupa kimliği ve "özgürlük, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hoşgörü" değerleri üzerine kurulu bir değerler bütünü müdür yoksa Avrupa kimliği ve "ortak paylaşılan değerler" yalnızca "Avrupalıların" sahibi olduğu bir kulüp müdür? AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Avrupa’nın nihai sınırları ile ilgili bir soruya, "Avrupa’nın haritası, Avrupalıların zihninde çizilmiştir" cevabını veriyor. Buna göre genişleme Avrupa Birliği için "evrensel" olarak nitelenen değerleri yayma aracıdır ve birliğe üye olmak isteyen her "Avrupa" ülkesine birliğin kapıları açıktır. Avrupa "evrensel" "ortak paylaşılan değerler" üzerine kuruluysa Fransa cumhurbaşkanı Avrupa’nın nihai sınırlarını belirlemenin üye devletler ve aday ülkeler açısından önemi nedir? "Avrupa kimliği" farklılıkları hoşgörüyle içinde barındıran bundan beslenen farklı kültür ve medeniyetlerin paylaştığı ortak değerlerin oluşturduğu kimlik ise Avrupa’da artan hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık neyle açıklanabilir? "Çeşitlilik içinde birlik" Avrupası’nın yaşadığı kimlik bunalımı Avrupa Birliği’nin başlangıçtan bu yana evrilen bir proje olarak sürekli değişiminin bir parçası mıdır yoksa Avrupa’da sonun başlangıcının habercisi midir? Türkiye’ye yer yok GENİŞLEME VE TÜRKİYE AB Anayasası’na ilişkin denemelerin Fransa ve Hollanda’da başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ‘durup düşünme’ yılı olarak ilan edilen 2006’nın aksine 2007, Türkiye açısından ‘düşünülmeden’ ‘durulan’ bir yıl oldu. AB anayasa çıkmazını görece aşmayı başardı ancak birlik içinde Türkiye’ye yer olmadığı mesajını verdi. referandumlarda reddedilmişti. Anayasal çıkmazın getirdiği siyasi bunalım nedeniyle verilen bir yıllık durup düşünme süresinin ardından AB Liderleri, anayasal anlaşmada reforma gidilmesi gerektiği üzerinde uzlaşmaya vardılar. Yapılacak reformların neler olacağı ve bu reformların hangi yolla gerçekleştirileceği sorularına yanıt bulma görevi ise 2007 yılının ilk yarısında dönem başkanlığını üstlenen Almanya’nın oldu. Şansölye Angela Merkel’in yoğun çabaları sonucunda anayasal anlaşmadan kurtarılacak bölümlerin neler olacağının belirlendiği bir yol haritası belirlendikten sonra yılın ikinci yarısında dönem başkanlığını üstlenen Portekiz, anayasadan doğan boşluğu tamamlayacak reform anlaşmasına başkentinin adını vererek yaklaşık altı yıl süren anayasal belirsizliğe son veren isim oldu. Lizbon Anlaşması’nın imzalanması ile AB’nin geleceğini şekillendirecek yasal ve kurumsal yapı belirlenmiş oldu. Anayasa, birliğin siyasal ve sosyal bütünleşmesini aynı zamanda uluslararası rolünü güçlendirecek bir metin olarak tasarlanmıştı. AB’NİN GELECEĞİ 2000’lerin başından beri birliğin geleceği hakkında süregelen tartışma 2007 yılının en çok tartışma yaratan konusu oldu. Yeni bin yılın birliğe yeni bir heyecan ve bununla birlikte yeni bir kurumsal kimlik getirmesi bekleniyordu. Nitekim Laeken Zirvesi’nin sonuç bildirisinde Avrupa’nın bir kavşakta olduğu yazılıydı. Nice Anlaşması ile Avrupa’daki değişime ayak uyduracak kurumsal mekanizma için çalışmalar başlatıldı. Ardından birliğin karmaşık yapısını sadeleştirecek ve birliği "vatandaşlar Avrupası"na hazırlayacak AB Anayasası çalışmaları başlatıldı. Ne var ki 2004 yılında AB hükümet ve devlet başkanları tarafından kabul edilen AB Anayasası, 2005 yılında Hollanda ve Fransa’da yapılan Merkel ve Sarkozy... Avrupa Birliği’ne aday ve potansiyel aday ülkeler için 2007 yılı endişeli bir bekleyiş yılı oldu. Hatırlanacağı gibi Aralık 2006’da gerçekleştirilen liderler zirvesinde AB, Bulgaristan ve Romanya’nın katılımının ardından genişleme politikasının 2009 yılına kadar askıya alınması kararı alınmıştı. 2004 yılında Merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Malta ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin katılımının ardından uyum problemleri nedeniyle Avrupa halklarının genişlemeye verdiği destek azalmış dahası yeni gelecek üyelere karşı tepki oluşmuştu. Bunu gidermek için ise Komisyon, aday ülkelerin bundan böyle üç C (consolidation, conditionality, communication) olarak ifade edilen genişleme strateji çerçevesinde değerlendirileceklerini açıklamıştı. Kasım 2006’da yayımlanan genişleme strateji belgesi AB ile katılım müzakereleri yürüten Hırvatistan ve Türkiye’nin yanı sıra diğer aday ülke Makedonya ve potansiyel aday ülkeler olarak adlandırılan Batı Balkanları endişeye sürüklemişti. Bu endişeyi gidermek için Komisyon ve Komisyonun Genişlemeden Sorumlu üyesi Olli Rehn, 2007 yılı boyunca Batı Balkanların geleceğinin Avrupa’da olduğunu defalarca dile getirerek bölge ülkelerinin güvenini korumaya çalıştı. Avrupa’nın güvenliğinin Balkanlarda istikrarın korunmasından geçtiğinin farkında olan AB, Portekiz’in dönem başkanlığında Batı Balkanların AB’ye entegrasyonuna ağırlık verdi. Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi "Sırbistan’ın soykırım suçundan sorumlu olmadığı" yönünde karar alarak Sırbistan’ın AB üyeliği yolunu açmış oldu. Ardından Sırbistan ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması paraf edildi. Yine 14 Aralık’ta yapılan Liderler Zirvesi’nde Kosova’nın bağımsızlığına ses çıkarmaması karşılığında AB, Sırbistan’a üyelik vaadinde bulundu. Nitekim Liderler Zirvesi’nde devlet ve hükümet başkanları 2008 yılının Batı Balkanlar için önemli bir yıl olacağını açıkça dile getirdi. Türkiye ile aynı tarihte müzakerelere başlayan Hırvatistan 2007’de AB yolunda koşar adım ilerlerken Türkiye ağır aksak dahi denemeyecek bir hızda ilerledi. 2007 yılında Hırvatistan 16 fasılda müzakerelere başlarken Türkiye yalnızca 6 başlık açabildi. Dahası Hırvatistan’ın 2009 yılının ilk yarısında AB üyesi olması beklenirken Türkiye’nin önünde Sarkozy’nin liderliğinde Türkiye karşıtı güçlü bir grup bulunuyor. 2007 yılı TürkiyeAB ilişkilerinin adeta bıçak gibi kesildiği bir yıl oldu. Bu durumun sebebi yalnızca AB’nin Türkiye’nin üyeliği konusunu tartışmak istemiyor olması değildi. Türkiye’de önce cumhurbaşkanlığı seçimleri ardından genel seçimler nedeniyle yaşanan siyasi krizler nedeniyle AB ile ilişkilere açıkçası önem verilmedi. Daha önce bu sayfalarda dile getirdiğimiz gibi AB ne kadar "Acele etmenize gerek yok" dediyse Türkiye de "Acelem yok, beklerim" diyor. Bakalım 2008 yılı Türkiye’ye neler gösterecek?