Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 Mustafa ÖZBEK Türkiyem Topluluğu Sözcüsü "Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. İnsan gibi yaşamak..." MARTIN LUTHER ayat, bizlere sunulmuş en anlamlı, en kutsal ve en değerli hediyelerin başında gelir. Kimi bu hediyeyi iyi ve doğru bir şekilde kullanır, kimi de kötü ve yanlış... Kimileri de aralarda bir hayatın sahibi olarak kalır. Ama herkesin hedefinde öncelikle "insan gibi yaşama" düşüncesi vardır. Bize ilahi bir armağan olan hayatı güzel bir şekilde yaşamak için birlikte sosyal alanları paylaştığımız, birlikte yaşadığımız, birlikte gülüp birlikte ağladığımız siyasetin bir rant aracı haline gelmesi, medyanın haber insanlarla adeta yarışırız. Dünya üzerinde her yerde bu değil şantaj peşinde koşması, halkı bilgilendirme ve yarış vardır... Bu yarışta herkesin başarılı ya da birinci haber verme adına şarlatanlıklar sergilemesi, hırsızlık, olması mümkün değildir. Başta eğitim ve sağlık olmak dolandırıcılık, kalpazanlık, fuhuş, vurgun, soygun ve üzere, yeterlilik, kararlılık, irade hâkimiyeti ve kap kaç olaylarındaki artış, dedikodunun "magazin" ekonomik olabilme gibi özelliklere sahip olanların bu programlarıyla toplumsallaşması, korsan yayıncılığın yarışta başarılı olma şansları vardır. Çeşitli sebeplerle ayyuka çıkması, sağlığa zararlı ve hileli ürünlerin geride kalanların, koşuyu tamamlayamadan yenik pazarlarda revaçta olması, doğanın tahribi ve buna göz düşenlerin yardımına ve imdadına ise yönetim yumulması, ahlak dışı yayınların evlerin içine kadar organizasyonu ve anlayışı koşar, koşmalıdır. İşte 'sosyal girmesi, uyuşturucu bağımlılığının 1213 yaşındaki devlet' bu yardımı gerçekleştiren mekanizmaların, çocuklara kadar sirayet etmesi ve daha birçok nahoş organizasyonun ve anlayışın adıdır. gerçek kabuk bağlayan, kanayan yaralarımızın sadece Her ne kadar bugünün Başbakanı,"Anayasaları bir kısmıdır. hazırlamak bilim adamlarının işi değildir. Bu işi Türkiye’de 2005 yılında her 64 saniyede bir suç siyasiler yapar" diyor olsa da İstanbul Üniversitesi işlenirken bu sürenin 2006'da 39 saniyeye düşmesi, 4 Hukuk Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler saatte bir kişinin cinayete kurban gitmesi, 2006 yılında Fakültesi (hocaları) tarafından hazırlanan 1961 bir önceki yıla göre bir günde işlenen suçların yüzde 64 Anayasası, Türkiye'nin 'sosyal devlet' ilkesiyle tanıştığı oranında artması bu yaranın şiddetini açıklayan ilk anayasadır. göstergelerdir. Ne acıdır ki Türkiye, kendisine şefkatle 1961 Anayasası, 48. maddesinde "Herkes; sosyal yaklaşıp, bu yaralı bedeni tedavi edecek bir yönetime güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak için duyduğu özlemle acılar içinde kıvranmaya devam sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilatı kurmak ve etmektedir. kurdurmak devletin ödevlerindendir" diyerek sosyal Böyle bir tablo içindeki Türkiye’de 'Sosyal Devlet' güvenlik hakkını açıklamıştır. Yine aynı anayasa sağlık anlayışı yavaş yavaş bataklığa gömülmektedir. hakkını da "Devlet,herkesin beden ve ruh sağlığı içinde Asgari ücret adaletten yoksundur. Çünkü Türkiye’de yaşayabilmesini ve tıbbî bakım görmesini sağlamakla asgari ücret, çalışan kişinin kendisi ve ailesi için iyi bir ödevlidir. Devlet, yoksul veya dar gelirli ailelerin sağlık yaşam düzeyi sağlayan ücret olmak yerine, bir kişi için şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri belirlenip tüm ailesinin geçimini sağlayan ücret olarak alır" diyerek tanımlamıştır. Sosyal devlet ilkesinin algılanmaktadır. Örgütlenme, toplu sözleşme ve grev anayasada belirtilmesi önemli bir ilk olmakla kalmayıp hakları kâğıt üzerindedir. İş yerlerinde ve işletmelerde aynı zamanda bireyle devlet arasındaki sıcak bağı çalışanların yönetime katılımı ile ilgili demokratik güçlendiren bir ilerlemedir. 'Devlet Baba' ifadesi süreçler işletilmemektedir. Yaşlıların büyük bölümü bireylerin bu 'şefkatli' hükme duyduğu sevginin ve düşük emekli gelirleriyle açlığa mahkum durumdadır. saygının bir yansımasıdır. İşsizlik ve sağlık gibi sosyal devlet için ölçü olacak Ancak, 61 Anayasası'nın bireyi sevgi ve şefkatle temel kriterler ise Türkiye'nin dünyanın 20 büyük kucaklayan ve onu koruma altına alan hüküm ve ekonomisi arasında olduğu iddialarını çürütmektedir. hükümleri, 1982 Anayasası ile birlikte tacize uğramış ve 'sosyal devlet' ilkesi 2. maddede olduğu gibi "demokratik,laik ve Türkiye’nin çözülemeyen sorunu işssizlik... sosyal bir hukuk devleti" küçük ve güdük bir tanımla daraltılmış, budanmıştır... Sosyal devlet anlayışı üzerinde yapılan bu taciz ve tahribat sonucunda, çoğalan sosyal yaralar kabuk bağlamıştır. Bu ülkenin röntgenine bakıldığında bu yaraların sardığı milyonlarca bedenin sosyal dramları da görülecektir. 81 milyar doları geçen 100 milyar dolara tırmanan batık banka yolsuzlukları, ekonomik suçlardan kaynaklanan mali kaybın, vaka başına ortalama 3.9 milyon dolar olması, kaçak elektrik tüketiminin neredeyse yüzde 25'e varması, şirketlerin yaklaşık üçte birinin son iki yıl içinde 'ekonomik suç' işlemiş olması, 1.250.000 nüfuslu bir ilde 200.000 adet yeşil kartın yanlış kişlerin elinde olması; H İnsanca yaşama hakkı C S TRATEJİ Ülkemizde, istihdamın nüfusa oranı yüzde 46 ile OECD ortalamasından yüzde 20 geridedir. Türkiye’de, iş gücüne katılmayanların oranı yüzde 4550 iken, bu oran, OECD’de yüzde 30 civarındadır. Türkiye, resmi rakamlara göre yüzde 910 arasında gezinen işsizlik ile OECD ortalamasından yüzde 3035 daha fazla işsize sahiptir. Türkiye’de özel ve yabancı olmak üzere 1.195 hastane var. 1 hekime düşen hasta sayısı 707’dir. Avrupa ülkelerinde, İtalya’da, 1 hekime 164 kişi düşmekte, Türkiye, hasta başına düşen hekim sayısı bakımından 49. sırada. Bunların yanısıra insanların hastanelerde tedavi görmesi için aranan şartların zorlaştırılması, ‘insana önem verdiğini’ her fırsatta dile getiren ama pratiğe yansıtmayan siyasi iktidarın hastanelerdeki tedaviyi paraya endekslemesi içinde bulunduğumuz sosyal trajediyi gösteren resimlerdir. Bu trajik tabloyu meydana getiren sebeplerin başında ülkeyi yönetenlerin ve anayasanın sosyal devlet ilkesine uzak durması gelmektedir. Türkiye'de özellikle 12 Eylül sonrasında izlenen istihdam politikalarına, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik politikalarına, İşçi ve işveren ilişkilerini düzenleyen politikalara, ücret politikalarına bakıldığında bu uzaklaşmanın kağıt üzerinde kalmadığı aynı zamanda somutlaşmaya başladığı görülecektir. Uluslararası sermaye çevrelerinin ve onların beklentilerine cevap vermek isteyenlerin elele vermesiyle, halkımızı sosyal ve hukuki anlamda koruyan anayasal hükümler giderek yok olmaktadır. Aynı şekilde dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında olduğu söylenen Türkiye'nin üye olmak isteğiyle yanıp tutuştuğu Avrupa ile arasında sosyal devlet anlayışı bakımından büyük uçurumlar vardır. Sosyal devlet, sosyal harcama yapar. Sosyal harcamalar, eğitim, sağlık ve sosyal koruma harcamalarından oluşur. Eğitim ve sağlığı bir kenara koyduğumuzda Türkiye'de yapılan sosyal harcamaların miktarı kişi başına 215 euro iken bu oran 15 Avrupa ülkesinde 4 bin 579 eurodur... Avrupa sosyal devlet anlayışından vazgeçmez iken Türkiye'de sosyal devlet anlayışının can çekişiyor olması, üstelik geçen yıl kabul edilen 9. Kalkınma Planı ile genel yönetim harcamalarının düşürülmesi, sosyal koruma ve primsiz ödemeler başlığındaki harcamaların bir türlü GS yurt içi hasıla içindeki payının yüzde 0.6'dan yukarı çıkarılmaması sizce de Avrupa’ya entegre olacağız gibi uçsuz bucaksız bir hayale kendini kaptıran siyasi iktidarın bir çelişkisi değil mi? Bırakın çelişkiyi, sözde sahiplendiğiniz insanlara atılmış en büyük kazık değil mi? 1961'de onayladığımız bir Avrupa Sosyal Şartı var. Üstelik bu düzenlemeyi ilk onaylayan 16 ülke arasındayız... Avrupa Sosyal Şartı, sendikalaşma, toplu pazarlık, grev ve çalışma hakkı başta olmak üzere 19 sosyal hakkı güvence altına alıyor. Türkiye, bugün sendikal haklara çekince koyan bir ülke. Bugünkü siyasi iktidar bu maddeyle birlikte çalışma ve örgütlenme hakkı ile ilgili maddelere çekince koymasını 'ülkemizin içinde bulunduğu sosyoekonomik şartlar' ile açıkladı. Hani biz dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasındaydık? Hani biz 'itibarlı' bir ülke idik? Bütün bunların yanı sıra Türkiye, bu eksikliklerin dile getirilmesine imkan tanıyan 'Toplu Şikayet Protokolü'nü de onaylamayarak, Avrupa Birliği sürecinde samimi olmadığını da gösterdi. Sosyal Güvenlik Tasarısı'ndaki adına 'yenilik' denen 'deliliklere' bakıldığında hükümetin bu yarayı pansumanla tedavi etmek yerine adeta kanatmaya yöneldiği görülmektedir. Umudunu bebeklerin sütünden yapılacak kesintiye bağlayan bir anlayış, bırakın sosyal devleti