29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası kirmaci@tusam.net Yükselen ekonomisi bağımlı kılıyor… C S TRATEJİ ABD Doları dolayısıyla avro karşısında kaybettiği değerin Avrupa ekonomisine etkilerine, AB şirketlerinin Çin pazarına erişimde karşılaştığı engellerin Avrupa ekonomisini uğrattığı iş kaybından patent hakları ihlallerine kadar hemen her konu görüşüldü. Ne Avrupa Yatırım Bankası tarafından Çin’e iklim değişikliği ile mücadele için 500 milyon avroluk kredi verilmesi ne de ticaret ve döviz kurları konularında verilen yeni sözler zirvedeki olumsuz havayı dağıtmaya yetmedi. Gıda güvenliği konusunda sert bir açıklama yapan Ticaretten Sorumlu AB Komiseri Peter Mandelson’un zirveye katılmaması iki taraf arasındaki fikir ayrılığının ne denli geniş olduğunu gösterdi. Küreselleşmenin dayattığı gerçekler karşısında Çin ile ilişkileri geliştirmenin birliğin stratejik bir kararı olduğunu ifade eden AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun Çin’in gelişmesinin dünya için tehdit değil aksine fırsatlar sunduğu yönündeki sözleri bile iki taraf arasındaki gerginliği gizleyemedi. İki taraf arasında sorun yaratan konulardan biri de yuanın dolar karşısında aşırı değer kaybetmesi dolayısıyla daha da ucuzlayan Çin mallarına olan talebin daha da artması oluşturuyor. AB, yuanın yüzde 20–25 oranında devalüe edilmesinin kasıtlı bir davranış olduğunu Çin’in bu yolla adil olmayan ticari bir avantaj sağladığını iddia ediyor. Çin, 2005 yılında yuanın ABD Dolarının etkisinden kurtulması nedeniyle esnekliğinin arttığını söylüyor. AB ile Çin arasında ekonomik alanda yaşanan gerginlik gizlenecek türden değil. Son bir yıldır AB Komisyonu "Rekabet ve Ortaklık" başlığı altında Çin ile ticarette karşılaştığı sorunlar konusunda Çin’i açık bir dille eleştiriyor. Peter Mandelson, 27 Kasım’da yaptığı açıklamada, "Çin’in ticaret ve yatırım ortamını değiştirmemesi nedeniyle AB şirketlerinin paralarını ve yatırımlarını buraya taşımakta daha ihtiyatlı davrandığını çünkü düzenlemelerin şeffaflıktan yoksun" olduğunu durumun değişmemesi halinde ise asıl kaybedenin Çin olacağını söyledi. Ne var ki birliğe üye ülkeler Çin’in Avrupa ekonomisi için tehditlerle dolu olduğu kadar fırsatlar ülkesi olduğunun da farkında. Ama her şeye rağmen yine de ne AB Komisyonu ne de birlik üyeleri Çin’i küstürmek istemiyor. AB düzeyinde Çin ile ilişkilerde yaşanan problemlere diyalog yolu ile çözüm aranmaya devam edilirken Avrupa’nın itici gücü konumundaki Almanya ve Fransa ise Çin ile ikili ilişkileri daha da geliştirmenin yollarını arıyorlar. Merkel’in insan hakları ihlalleri konusunun Çin ile ilişkilerde bir ön koşul haline getirilmesi teklifinin ardından Çin ziyareti kapsamında Tibet’i de ziyaret ederek Dalai Lama ile görüşmesi Almanya ve Çin arasındaki ilişkileri zedelediği gerekçesi ile koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti lideri ve Dışişleri Bakanı FrankWalter Steinmeier’i çileden çıkarmıştı. Fransa’nın küçük Napolyon’u Nicolas Sarkozy’nin Çin’e yaptığı ziyarette ise insan hakları ihlalleri ya da iklim değişikliği ile mücadele konularını dile getirmemesi ve Tayvan konusunda Çin’e destek vermesi karşılığında Çin’in Airbus ve enerji grubu şirketi Areva ile yaptığı ticaret anlaşmalarıyla 30 milyar dolarlık yatırımı kapan isim Fransa oldu. Anlaşılan ejderhanın alevini ensesinde hissetmesine rağmen onunla iyi geçinmeye mecbur olduğu gerçeği AB’yi Çin’e zorunlu olarak daha da yakın kılıyor. apolyon’un "Bırakınız Çin uyusun, zira uyandığında bu dev dünyayı sarsacak" sözü hafızalarımızın en dip köşesinden çıkageldi. Fransız tarihini olduğu kadar dünya tarihini de derinden etkileyen Napolyon’un bir zamanlar Çin hakkında söylediklerinin bugün ne kadar yerinde bir öngörü olduğunu görüyoruz. Financial Times gazetesi Ekonomi başyazarlarından Dr. Martin Wolf ’ün dediği gibi "Artık Çin’in uyandığı bir dönemdeyiz. Yapmamız gerekenleri ona göre ayarlıyor, başarılarımızı ona göre ölçüyoruz". Çin’in küresel Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla’daki (GSYİH) payı bundan yaklaşık otuz yıl önce, 1978’de, yüzde 0,5’e kadar düşerken 2006 yılı için bu rakam yüzde 5,4. Çin, bugün tek başına dünya ticaretinin yüzde 5’ini elinde bulunduruyor ve bu rakamın 2030 yılında yüzde 30’a çıkması bekleniyor. Çin’in hızlı yükselişi tüm dünyayı olduğu kadar Avrupa ekonomisini tehdit ediyor. Blok halinde AB, dünyanın en büyük ihracatçısı ancak Avrupa’nın 1,3 milyar nüfusa sahip Çin’e yaptığı ihracat 7,5 milyonluk İsviçre’ye yaptığından daha az. Öte yandan AB’nin Çin’den yaptığı ithalat son beş yıl içinde yılda yüzde 27 arttı. Yalnızca 2006 yılında AB’nin Çin’den ithalatının değeri 191 milyar avro. Buna karşılık aynı yıl için Çin’e yapılan ihracat 63 milyar avro ile sınırlı kaldı. Rakamlara bakılınca AB’nin Çin’e verdiği ticaret açığının AB’yi neden bu kadar endişelendirdiği açıkça ortaya çıkıyor. Ve bu ticaret açığı her geçen saat 15 milyon avro daha artıyor. 2007 yılında bu rakamın 170 milyar avroya ulaşması bekleniyor. AB’nin Çin’e olan borcunun artmasına avronun dolar karşısındaki inanılmaz yükselişi de eklenince Avrupa ekonomisini tehdit eden Çin karşısında AB’nin çaresizliği bir kat daha artıyor. N AB ile Çin’in ekonomik gerilimi Çin günümüzde dünya ticaretinin yüzde 5’ini elinde bulunduruyor, bu rakamın 2030’da yüzde 30’a çıkması bekleniyor. AB üyesi ülkelerin firmaları Çin’in olanaklarından yararlanamamaktan yakınıyor. Açığın kapatılması arayışları sonuç vermiyor. Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üyeliğinin AB tarafından desteklenmesinin sebebi de ejderhayı küresel ticaret sisteminin belirleyicisi ve uygulayıcısı konumundaki DTÖ’nün koyduğu kurallara göre yani serbest piyasa ekonomisinin kurallarına göre oynamaya mecbur kılmaktı. Çin ise DTÖ’ye üye olmakla ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonunu hızla sağlama ve bunun için bir an önce ekonomik alanda liberalizasyonu tamamlayarak pazarını daha açık hale getirme sözü vermiş oldu. AB de Çin’in DTÖ üyeliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini tam anlamda yerine getirmedikçe Avrupa ile Çin arasında gerçek bir karşılıklı ticari ilişki kurulmasının mümkün olamayacağını söyleyerek Çin ile ilişkilerde yaşanan hayal kırıklığını gizleyemiyor. REKABET VE ORTAKLIK Çin, AB için rakip olduğu kadar aynı zamanda ortak da. 1978 yılı ile birlikte uygulanmaya başlanan reform ve dışa açılma politikası sonucu Çin ekonomisi her yıl yaklaşık yüzde 9’u aşan büyüme BÇİN ZİRVESİ oranı ile kısa zamanda dünyanın en büyük ABÇin Zirvesi’nin onuncusu 28 Kasım’da ekonomileri arasında ilk sıralardaki yerini aldı. 2006 Pekin’de gerçekleştirildi. Zirvede iki taraf arasında yılında yüzde 11,1 oranında büyüme kaydeden Çin’in yapılan ticarette Çin lehine olan açığın aynı yıl için GSYİH’si 2.63 trilyon dolar. azaltılmasından Çin’in ulusal para birimi Yuan’ın Ekonomisinin hızlı yükselişiyle birlikte dış ticareti de sürekli artan Çin ile ticaret bağlantısı kuranlar arasında olan Sarkozy, son ziyaretinde Çin ile 20 anlaşma imzaladı... AB, ABD ve Japonya’yı geride bırakarak Çin’in en büyük ticaret ortağı haline geldi. Ancak 1980’lerin başında Çin karşısında ticaret fazlası veren AB’nin, bugün ikili ticarette en fazla açık verdiği ülke de yine Çin. 2000 ila 2005 yılları arasında AB ile Çin arasında hızla gelişen ekonomik ilişkiler bu iki ülkeyi ekonomik alanda birbirine rakip olduğu kadar ortak da kılıyor. Çin, küresel ticaretin vazgeçilmez bir aktörü haline geldi ancak bu kadar hızlı büyümesi nedeniyle fazlasıyla da korku salıyor etrafına. Bu tehlikeli ejderha ile iyi geçinmenin yolu ise onu küresel ticari sisteme entegre etmekten böylelikle öngörülebilir kılmaktan geçiyor. Çin’in Dünya A
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear