Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Prof. Dr. Türel YILMAZ Gazi Üniversitesi İİİBF Uluslararası İlişkiler 03 yılında ABD’nin Irak’ı işgalinden beri bölgede sürekli olarak geleceğe yönelik tahminler/yorumlar yapılmaktadır. Bunlardan bir tanesi de nükleer çalışmalarını devam ettiren İran’ın ABD’nin Irak’tan sonraki hedefi olduğu şeklindedir. Gerçekten son dönemlerde, ABD’nin İsrail ile birlikte yakın bir süre içinde İran’a yönelik askeri bir müdahalede bulunacağına ilişkin iddialar ve açıklamalar artış gösterdi. Aslında ABD’nin bu tarz politikalarına yabancı değiliz. Çünkü ABD bunu, Irak’ı işgal etmeden önce de yapmıştı. Diğer bir deyişle savaş çığırtkanlığına girişmişti. ABD’deki hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, "2008 yılı sonunda yapılacak olan seçimlerden önce bu konuda kesin çözüm istedikleri, krizin uzamasının her iki parti tarafından da kabul edilemez olduğu" konusunda baskı yapmaktadırlar. Nitekim, Dick Cheney, 21 Ekim 2007 tarihinde bir thinktank kuruluşunda yaptığı açıklamada, çok açık ve net bir ifadeyle İran’ı "Ortadoğu barışı için büyük bir engel" olarak değerlendirdi. İran Yönetiminin "oyalama ve aldatma" taktiği kullandığını belirten Cheney, nükleer program konusunda Batının talepleri ile uyuşmayan İran’ın bazı sonuçlarla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu. Bütün bunların yanı sıra Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Tahran’a yaptığı ziyaret sırasında İran makamlarına, mevcut durumun ciddiyeti konusunda uyarılarda bulunduğu ve hatta İran’ın söz konusu süreçten en az zararla çıkması için dini lider Hamaney’e bir rapor sunduğu da bildirilmektedir. İran’la son derece iyi ilişkileri bulunan Rusya Devlet Başkanı Putin’in bu tarz davranışının arkasında ABD olduğu, dolayısıyla Putin’in bu çabaları ve İran’a nükleer konulardaki desteğini kesmesi karşılığında ABD’den "Füze Kalkanı Projesi"nden vazgeçilmesi taahhüdü aldığı iddia edilmektedir. Bu arada, başta Fransa olmak üzere bazı AB ülkeleri de son birkaç ay içinde İran’a karşı sert ve tavizsiz bir yaklaşım sergilemeye başladılar. Fransa’nın bu tarz bir tutum değişikliğinde, ABD Başkanı Bush ile Fransa Devlet Başkanı Sarkozy arasında son dönemlerde gerçekleşen ikili görüşmelerin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Batılı ülkelerden İran’a yönelik olarak yapılan açıklamalara Söylemleri son dönemde yeniden sertleşti… C S TRATEJİ 7 LARİCANİ’NİN İSTİFASI Son dönemde İran’da meydana gelen bir gelişme de gözlerin yeniden İran’a çevrilmesine neden oldu: Nükleer konulardaki İran’ın baş müzakerecisi Laricani’nin istifa etmesi. Ancak, şunu önemle belirtmek gerekir ki, Laricani’nin istifa nedeni, İran’ın uluslararası ve özellikle de Batı ile politikalarından kaynaklanmamaktadır. Bu istifa, İran içerisinde son dönemlerde daha da yoğunluk kazanmış olan muhafazakarreformist çekişmesinin bir sonucudur. 2009 yılında İran’da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en büyük adayın Laricani olduğu ifade edilmektedir. İzlediği politikalarla başta ABD ve Batı olmak üzere tüm dünyanın tepkisini üzerine çeken İran, nükleer silah yapması durumunda çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağının bilincindedir ve bu nedenle son derece ihtiyatlı adımlar atmaktadır. Ancak, İran şunun da farkındadır: Çok defa tekrarlasa da/tehditkar söylemlerde bulunsa da ABD’nin, kısa vadede kendisine yönelik askeri bir müdahalede bulunmasının mümkün olmadığı. İran’ın bu konudaki düşüncesi doğrudur. ABD’nin İran’a askeri müdahalede bulunması gerçekten de kısa vadede olanaksız görülmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, İran bu konuda çok ihtiyatlı davranmakta ve gerekli tedbirleri almaktadır. İran, bölge ve çevre ülkelerin (Suriye, Çin, Hindistan, her ne kadar son dönemde İran’ı olacaklar konusunda uyarsa da Rusya) desteğini almıştır. Bu durum, ABD’nin hareket alanını oldukça kısıtlamaktadır. Diğer yandan ABD de, Irak ve Afganistan’da karşı karşıya kaldığı içinden çıkılmaz durum nedeniyle, İran’a herhangi bir şekilde müdahalenin kendisine büyük sorunlar yaratacağının farkındadır. Böyle bir durumda sadece İran bataklığına batmakla kalmayıp, Amerikan karşıtı radikal terör örgütlerinin eylemlerini daha da arttıracağının da bilincindedir. Nitekim, ABD eski başkanlarından Jimmy Carter, New York’ta BM Genel Sekreteri Ban Ki Peres ve Gül 20 ABD İran’ı tehdit ediyor ABD’nin İran’a yönelik bir askeri harekat yapıp yapmayacağı yönündeki beklentiler son dönemde yine tartışma konusu. İran, kendisine yönelik bir harekat beklemiyor. ABD’nin ise Afganistan ve Irak’taki durumunun ardından böyle bir girişimi göze alması zor olasılık. bakıldığında, 2007 Kasım ayı içinde ABD/Mineapolis’te yapılacak Ortadoğu Konferansının, İran’a yönelik askeri saldırı öncesi son aşama olduğu vurgulanmaktadır. İRAN CİDDİYE ALMIYOR Başta ABD olmak üzere Batıdan gelen bu tehditlere/açıklamalara rağmen İran Yönetimi, ABD’nin İran’a saldırmasının ya da Irak benzeri bir operasyonun olanaksız olduğuna inanmaktadır. Nitekim, İran Yönetimi, nükleer programına ilişkin olarak yaptığı bütün açıklamalarını "nükleer enerji ve nükleer silah" ayırımı esasında yaptı ve bu ayırımın dikkate alınması konusunda çağrıda bulundu ve bulunmaya devam etmektedir. "Nükleer enerjiye sahip olmanın her devletin hakkı" olduğunu vurgulayan İran, nükleer enerjinin; tıp, elektrik üretimi, tarımsal alanlardaki önemli teknolojik gelişmelerin temelini oluşturduğunu söylemektedir. İşin aslına bakıldığında, İran’da ilk nükleer çalışma 1957 yılında ABD’nin desteği ile başlamış olup, söz konusu teknolojinin "barışçıl" amaçlar taşıdığı o dönemde vurgulanmıştı. Nükleer silah üretmediğini, amacının tamamen "barışçıl" olduğunu vurgulamasına rağmen, bunu kanıtlamakta zorlandığı gibi, İran’a ilişkin olarak bir savaşın sözcülüğünü/çığırtkanlığını yapan Batılı ülkeler de ortaya somut bir kanıt koyamamaktadırlar. 1979 yılında "İslam Devrimi"ni gerçekleştirmiş ve mevcut durum itibariyle aşırı muhafazakar bir siyasi yapı ile hiç ödün vermeden yoluna devam eden İran’ın bu konuya ilişkin açıklamaları ne kadar doğru da olsa, "İslami terör" kavramının çok kullanıldığı ve "tehdit" olarak görüldüğü bir dönemde, Batılılar tarafından ciddiye alınmamaktadır. Bu tarz muamele görmesinde, ABD tarafından terörist örgütler olarak nitelendirilen grupların İran ile olan bağlantıları, Filistin ve Lübnan gibi ülkelerde İran’ın etkinliği ve özellikle de son dönemlerde İranSuriye ilişkilerindeki sıcak ilişkiler de etkili olmaktadır. Cheney Moon ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından 26 Ekim 2007 tarihinde Kathimerini Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, "İran’a karşı herhangi bir müdahalenin korkunç bir hata ve trajedi olacağına inandığını, yapılması gerekenin, İranlı liderlerle, saldırının düşünülmediğini kanıtlamak için müzakerelerde bulunmak olduğunu" vurgulamıştır. Sonuç olarak, Jimmy Carter’ın da vurguladığı üzere, ABD’nin İsrail ile birlikte İran’a herhangi bir askeri müdahalede bulunması, hem bölge açısından hem de ABD’nin kendisi açısından büyük bir hata olacaktır. ABD bunun bilincinde olduğu için, kısa vadede ABD’den İran’a böyle bir saldırı ya da müdahale beklemek gerçekçi görünmemektedir.