25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 Doç. Dr. Birol AKGÜN Selçuk Üniversitesi İİBF İranSuriye ekseni ve ABDİsrail ekseni… C S TRATEJİ açısından kimlerin çıkarına hizmet ettiği mutlaka daha yakından incelenmelidir. Kanaatimizce ülkedeki siyasi rejimin ve 1920’lerde tasarlanan Türk ulus kimliğinin zaaf noktalarını ve kırılgan fay hatlarını iyi bilen harici güçler kritik anlarda bunları harekete geçirmekte ve Türkiye’nin milli gücünü ve toplumsal enerjisini iç sorunlara yönlendirmektedirler. T ürkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 84. yılını kutlarken, ülkemiz kendini Ortadoğu bölgesinin en can alıcı sorunlarının içinde buluverdi. Cumhuriyet Bayramı törenlerinde her yıl mutat olduğu üzere tekrarlanan ve modern Türk ulus devletinin kuruluş şartlarını anlatan protokol konuşmaları bu yıl daha bir farklı ve daha bir duyguluydu. Artan şehit cenazelerinin canlandırdığı milli bilinçle halkımız evine, işyerine ve arabasına bayrak asma yarışına girişti. Bayrak satan firmalar yok satıyor. Kuvayi milliye ruhu toplumda yeniden diriliyor. Ancak sıradan insanımız olayları anlamada zorlanıyor. Durup dururken şehitler artıyor, askerler kaçırılıyor. Neredeyse halk ani bir düşman işgali yaşıyor gibi. Unutmaya çalıştığımız PKK terörü karabasan gibi yeniden hortladı. Misakı milli ile kurtulmaya çalıştığımız Ortadoğu girdabına yeniden kapılmak üzereyiz. Kafalar ise son derece karışık. Dünyanın süper gücü ABD mi bize daha çok dost, yoksa dünyanın parya ilan ettiği İran mı? Türk insanı her gün televizyonlardan kendisine anlatılan komplo teorilerinin, ardı arkası bitmez kurtlar vadisi senaryolarının etkisi altında bunalmış durumda. Ülke gündemi o kadar hızlı değişiyor ki, Türk halkı izlemekte ve anlamakta gerçekten zorlanıyor. Bir yandan siyaset gündemimizi AB, insan haklarının iyileştirilmesi, demokrasimizin standardının yükseltilmesi, çağa uygun bir sivil anayasa yapılması gibi "birinci dünyaya" ait konular belirlerken; öte yandan ayrılıkçı terör, siyasi bütünleşme sorunları, sivilasker ilişkileri ve sınır güvenliği gibi "üçüncü dünyaya" ait siyasi konularla meşgulüz. İlk bakışta yaman bir çelişki gibi görünen bu durum tam da Türkiye’ye özgü iç ve dış şartlardan kaynaklanan ve açıklanabilir bir paradokstur. Türkiye tercihe zorlanıyor ABD Mİ İRAN MI? Türkiye’deki iç sorunlar dış gelişmelerden bağımsız düşünülemez. Bu noktada etnik ve dinsel ayrılıkların eş zamanlarda, kritik dönemlerde yaşandığı dikkat çekiyor. Son dönemde ise Türkiye bölgesel mihver tercihine zorlanmak isteniyor. İ SİYASİ İSTİKRAR VE DEĞİŞİM Önce iç şartlardan başlayalım. Türkiye İmparatorluk bakiyesi bir ülke. Anadolu dünya jeopolitiğinde tam bir geçiş coğrafyasında yer alıyor. Bu nedenle ülkemizde yüzyılın başında kurulan modern Türk ulus devletinin uyguladığı tüm uluslaştırıcı kimlik politikalarına rağmen, ülke içindeki etnik ve kültürel farklılıklar tamamen eritilebilmiş değil. 1920’lerde genç Türkiye Cumhuriyetinin iki büyük sorunu vardı: Biri geleneksel İslami kimliklerin modernleş(tir)me ve laik/pozitivist eğitim politikasıyla dönüştürülmesi; ikincisi ise ülkedeki Kürt nüfusun yine aynı politikalarla Türk ulus devleti kimliği içinde eritilmesi. Özgür muhalefete izin verilmeyen tek parti döneminde otoriter bir modernleşme programı ile laikleşme ve toplumsal entegrasyon sağlanmaya çalışıldı. Öte yandan, Atatürk ve çevresindeki yönetici elit MusulKerkük sorununu o zamanın süper gücü İngiltere’nin istediği şekilde çözerek Türkiye’ye yönelik dış müdahale ve kışkırtmaları uzun süre bertaraf etmeye çalıştılar. Hatta İkinci Dünya Savaşı’nda dahi İnönü’nün savaş dışında kalmak için büyük güçler arasında ince bir denge siyaseti izlemesi, biraz da büyük güçlerin ülkeyi karıştırmalarını önlemek amacını taşıyordu. Nitekim aynı İnönü İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra stratejik bir tercih olarak demokrasiye geçmiş, buna karşı CHP’den yükselen muhalefeti ise 7 Temmuz 1946 bildirisiyle susturmuştur. DP döneminde ise ezanın Arapça aslından okunmasına geri dönüş dışında Cumhuriyetin ilk yıllarındaki laiklik politikası büyük ölçüde sürdürülmüş, açılan İmam Hatip okulları ise daha çok muhafazakâr çevreyi merkezin denetimi altında tutma ve devletten bağımsız dini eğitim Peki, bugünkü temel siyasi sorun nedir? Soğuk savaş sonrası dönemde Türkiye’nin ve ABD’nin dünyaya ve bölgesel sorunlara bakışı giderek ayrışmaktadır. 1990’lı yıllarda pek fark edilmeyen bu ayrışma süreci 1 Mart 2003 tarihinde tezkerenin TBMM tarafından reddiyle tamamen açığa çıkmıştır. O günden bu yana ise, iki ülke arasında Irak’ın ve Ortadoğu’nun geleceği konusundaki çatlak giderek derinleşmiş ve karşılıklı güvensizliğe dönüşmüştür. Türk halkının ABD yönetimine güveni dibe vurmuştur. Bugün en üst düzeydeki devlet yetkililerimiz açıkça ABD’yi suçlar hale gelmiştir. Bilinmesi gerek şey şudur: ABD için Türkiye’nin önemi onun küresel siyasi çıkarlarına ne kadar hizmet ettiği ile yakından ilişkilidir. Afganistan’dan Lübnan’a, Somali’den Kosova’ya kadar her alanda dünyanın farklı bölgelerinde süre giden ABD ve Türkiye’nin ahenkli ilişkileri, sıra Türkiye’nin yakın coğrafyasına geldiği zaman farklılaşmaktadır. ABD için temel hedef 21. yüzyılda ABD’nin hegemonyasını sürdürebilmek için enerji kaynaklarını kontrol altına almak ve muhtemel rakiplerini bertaraf kurumlarının gelişmesini önlemeye yönelik olmuştur. etmektir. Ne yazık ki, Türkiye ABD’nin şer ekseni diye Bu anlamda tevhidi tedrisata aykırı görülmemiştir. tanımladığı ve kendi küresel ve bölgesel çıkarları Türkiye’de dini ve etnik sorunların yeniden tartışılmaya açısından tehdit olarak gördüğü İran ve Suriye’ye başlanması ise 1970’lerin sonlarında başlamış ve komşudur. Dahası, neocon’lar nükleer bir İran’ın ortaya 1990’larda doruk noktasına çıkmıştır ki, bu politik çıkışını engellemek için artık son yılına giren Bush hareketleri toplumsal koşullardan ve uluslararası dönemi bitmeden İran’ı her ne pahasına olursa olsun konjonktürden bağımsız olarak anlamak mümkün vurmayı amaçlamaktadırlar. Zaman giderek değildir. daralmaktadır. Ancak bu operasyon Türkiye’nin aktif desteği olmadan başarılı olamaz. Oysa Türkiye İran ve ÇDIŞ POLİTİKA BAĞLANTISI Suriye ile son yıllarda geliştirdiği ekonomik ilişkileri sayesinde bu ülkelerin dünyaya açılımlarını sağlamakta, Türkiye’de ulusal kimlik krizlerini doğuran ve buna karşın da onların PKK tehdidiyle mücadelede ve besleyen en önemli iç faktörler modernleşme ve göçtür. muhayyel bir Kürt devletinin kurulmasını önlemede Okuryazarlık ve eğitimin yaygınlaşması, ulaşım ve aktif desteklerini almaktadır. iletişim imkânlarının artması, sanayileşme ve tarımda Özetle, PKK ile mücadele gibi ülke güvenliğini makineleşmeye dayalı olarak iç göçün neden olduğu ilgilendiren temel bir ulusal çıkar hesabıyla İran ve hızlı kentleşme ve tüm bunlarla bağlantılı olarak artan Suriye’ye yaklaşan Türkiye, tam da bu noktadan demokratik katılım talepleri ülkedeki etnik ve dini vurularak hizaya getirilmek istenmektedir. Burada amaç kimlikleri de siyasileştirmiştir. Bu süreçte dış faktörler Türkiye’ye, PKK’ya karşı güvenliğin İran’a yaklaşılarak de ihmal edilemez bir rol oynamıştır. Örneğin Abdullah değil, ancak ve ancak ABD ve İsrail ile işbirliği Öcalan’ın 1970’lerde ilk kez devrimci doğu kültür yapılarak sağlanabileceği mesajını vermektir. Böylece ocaklarını kurması ile Irak’ın kuzeyindeki Kürt gruplara bölgesel anlamda 1990’ların ortasında kurulan ABDzamanın Irak hükümetince özerklik verilmesi arasında İsrailTürkiye ekseni yeniden yakın bir ilişki vardır. 1990’larda yoğunlaşan PKK canlandırılmak istenmektedir. terörü ile Irak’ın kuzeyindeki Kürt grupların ABD’nin Washington ve Ankara bunun sağladığı güvenli bölgede müzakeresini yapacaktır. devletleşme süreçleri Türkiye’nin B planı ise ABD’ye arasındaki bağ, konuya rağmen Kuzey Irak’a girmektir. Bu vakıf herkesçe Mutteki ve Babacan... ise bizi reelpolitikte kaçınılmaz malumdur. Benzer olarak İran ve Rusya eksenine şekilde, 1990’larda yaklaştıracaktır. Her iki Türkiye’de yaşanan durumda da PKK ve laiklikBarzani için yolun İslamcılık sonu görünmüştür. tartışmaları Türkiye’nin bu ve RP’nin toplumsal, siyasi temsil ettiği ve askeri siyasi kararlılığı İslam’ın mutlaka sonuç yükselişinin getirecektir. İç ve ülkede dış tüm aktörler yarattığı siyasi tavırlarını buna gerginliklerin göre bölgesel belirlemelidir. politikalar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear