Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 A. Elçin ONAT TUSAM Balkan Arş. Masası B ülkeleri, Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki bölgeli, tarafların siyasi eşitliğine dayanan federal bir yapı kurulmasını içeren bir çözümü savunuyor. Ancak, bu yönde bir çözümün gerçekleşmesinin her geçen gün daha da zorlaşması ve çözümsüzlüğün şiddetini arttırarak devam etmesi, AB’nin Kıbrıs sorununda etkili politikalar üretmedeki başarısının beklentilerin aksine oldukça sınırlı kaldığını ortaya koyuyor. Bu noktada, AB’nin soruna kalıcı çözümler getirmede yetersiz kalmasının nedenlerini anlamak için öncelikle, birliğin soruna dâhil olmasından günümüze kadar geçen süre zarfında meseleye ilişkin uyguladığı politikalara ve taraflarla ilişkilerine bakmak gerekiyor. Birliğin başarısızlık öykülerinden birisi… C S TRATEJİ sadece Kıbrıslı Rumlar "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında AB üyesi oldu. Bu, resmi olarak Kıbrıs’ın bütününün AB’ye girdiği, ancak fiili AB sınırının ülkeyi Rumlar ve Türkler olarak ayıran yeşil hattan geçtiği anlamına geliyor. Tarafların Kıbrıs sorununda AB’yi algılama biçimleri, çıkarlarının AB ile bütünleşme noktasında kesiştiğini ve soruna yönelik tutumlarının çoğunlukla bu çıkarlar doğrultusunda belirlendiğini ortaya koyuyor. Ancak, AB, tarafların bu beklentilerini ve kendisine yönelik tutumlarını kalıcı bir çözüm getirecek politikalara dönüştüremiyor. Peki, birliğin bu yetersizliğinin nedenleri nelerdir? A AB’NİN TARAF OLMASI AB’nin Kıbrıs sorununa dâhil olması Temmuz 1990’da Güney Kıbrıs’ın tüm Ada adına AB’ye üyelik başvurusunda bulunması ve AB’nin Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunmasını takiben üyelik müzakerelerinin başlayacağını bildirmesiyle söz konusu oldu. Bu kararda, birliğin o dönemde Soğuk Savaş sonrası yapılanma sürecinde olmasından dolayı problemli bir bölge olan Kıbrıs ile uğraşmak istememesi etkili olmuştu. Böylece 1990–1994 döneminde AB, Kıbrıs’ın üyeliği ile sorunun çözümü arasında bir bağlantı kurmuştu. Ancak AB, Haziran 1994’te Korfu Zirvesi’yle birlikte tutumunu büyük ölçüde değiştirdi. Zirvede Avrupa Konseyi, Kıbrıs sorununun çözümünü üyelik müzakerelerinin başlaması için bir ön koşul olarak öne sürmeden Kıbrıs’ın bir sonraki genişleme dalgasında yer almasına karar verdi. Birliğin karar değişikliğinde iki faktör özellikle etkili oldu. Birincisi Yunanistan, Kıbrıslı Rumların birliğe kabul edilmemesi durumunda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin birliğe katılmalarını veto etme tehdidinde bulunmuştu. İkincisi, yine Yunanistan Kıbrıslı Rumlarla üyelik müzakerelerinin başlaması halinde Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılmasını veto etmeyecekti. Nitekim Aralık 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye’ye aday ülke statüsü verilmezken, AB, Kıbrıs’ta tarafsız değil Türkiye’nin Ada’da çözümü desteklemesi, TürkiyeAB ilişkilerinin güçlendirilmesi için bir koşul olarak ileri sürüldü ve Mart 1998’de Kıbrıslı Rumlarla üyelik müzakerelerine başlandı. Böylece 19941999 döneminde AB, Rum yanlısı bir tavır sergiledi. Avrupalılar Kıbrıslı Rumların yanında yer aldıkça Kıbrıslı Rumlar da milliyetçi tutumlarını daha fazla ortaya koymaya başladı, TürkiyeAB ilişkileri ile Kıbrıs sorunu arasındaki bağlantı da daha belirgin hale geldi. Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi, ABKıbrıs ilişkilerinde dönüm noktası oldu. Helsinki’de Türkiye’ye aday ülke statüsü verildi; çünkü birlik, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere Ada’da bir çözüme ulaşmaları konusunda baskı yapmasını ve Ada’nın bölünmüş olarak birliğe üye olması durumunda Türkiye’den gelebilecek olumsuz tepkilerin gecikmesini istiyordu. Birliğin bu amacı, Helsinki’de aldığı bir diğer kararda açıkça ortaya çıktı. Bu kararda, Türkiye, Kıbrıs sorunu konusundaki çözüm önerilerini sonuca ulaştıracak adımlar atmazsa AB Konseyi’nin sorunun Türkiye’nin kabul edeceği biçimde çözülmesini beklemeden Güney Kıbrıs’ın AB ile entegrasyonuna karar verebileceği açıkça ortaya koyuldu. Helsinki Zirvesi’nden sonra, Türkiye’nin AB üyeliğinin Kıbrıs sorununun çözülmesi halinde mümkün olabileceği açıkça belirtildi. AB’nin Aralık 2002’deki Kopenhag Zirvesi’nde de belirttiği gibi bir çözüme ulaşılması halinde AB, Kıbrıs’ın üyeliğine Kıbrıslı Türkler bağlamında karar verecek, ancak çözümün olmaması halinde ise Kıbrıslı Türklerin birliğe katılma süreçleri askıya alınacaktı. Nitekim sorunu çözmeye yönelik en kapsamlı girişim olan Annan Planı’nın 24 Nisan 2004’teki referandum ile Kıbrıslı Rumların çoğunluğu tarafından reddedilmesinden sonra 1 Mayıs 2004’te AB’NİN KIBRIS YENİLGİSİ Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ye üyeliği soğuk savaş koşullarında gündeme geldi ve birlik konuyu bu açıdan değerlendirdi. Sürecin başlamasının ardından Yunanistan’ın etkin şekilde devreye girmesi geri dönülmez süreci de başlatmış oldu. Papadopulos Kıbrıs’ta şu anki tablo AB’nin girişimlerinin Ada’ya çözüm getirmede sınırlı kaldığının en açık göstergesidir. Birliğin bu başarısızlığının belli başlı nedenlerinden bahsedilebilir. Öncelikle, Rum yönetimi "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında Ada’nın tümünü temsil edemeyeceğinden AB’nin Kıbrıslı Rumların birliğe üyelik başvurusunu kabul etme kararının meşru olduğu ileri sürülemez. İkinci olarak, AB’nin Kıbrıs sorununda tam olarak tarafsız politikalar izlediği söylenemez. Türk tarafı için sorunun çözümü bir önkoşul olarak belirtilmişken, Kıbrıs Rum tarafının sorun çözülmeden AB’ye üye olması, Ada’da varılacak olası bir uzlaşının önüne büyük bir engel koymuştur. AB’nin, genişleme sürecini Ada’da barışın sağlanması yolunda bir teşvik unsuru olarak gördüğü düşünülebilecekse de Kıbrıslı Rumlar AB’ye üye oldukları tarihten itibaren veto kartı yoluyla sorunu kendi istedikleri şekilde yönlendirme fırsatını buldular. Ayrıca, AB, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB’ye katılım sürecinde olası bir Rum vetosunu engellemek amacıyla Rum yanlısı bir tablo çizdi. Bunun yanı sıra, AB, Türkiye’nin ve KKTC’nin bütün itirazlarına rağmen, Rumların talepleri doğrultusunda KKTC’ye yönelik Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret Tüzüklerini birbirinden ayırdı. Üçüncü olarak, AB, Kıbrıslı Türklerin gözünde bir güven krizi yaşıyor. AB, birleşik bir Ada’nın birliğe katılmasından yana olan tercihini sürekli olarak belirtmiş olmasına rağmen, sadece Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınmış olması Kıbrıslı Türklerin birliğe karşı güvenini sarsan en önemli faktör oldu. Ayrıca AB, Kıbrıslı Türklerin tanınma taleplerine olumlu yanıt vermedi, Kıbrıslı Türklerin Annan Planı’nı kabul etmelerine rağmen, Kıbrıs Türk toplumuna ekonomik yardım sağlamakta çok geç kaldı. AB ve Kıbrıslı Türkler arasında geç kurulan ekonomik ilişkiler, Kıbrıslı Türklerin ekonomik izolasyon ve geri kalmışlıktan kurtulmaları sürecini geciktiriyor. Bu, Ada’da iki toplum arasındaki ekonomik boşluğun Kıbrıslı Rumlar lehine daha da büyümesine yol açıyor ve Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye olan bağımlılığını artırıyor. AB’nin sorunun çözümünde başarısız olma nedenlerinden dördüncüsü, birliğin GKRY’nin üyeliğinin sadece Kıbrıslı Türklerin değil, aynı zamanda Kıbrıslı Rumların da müzakerelerdeki tutumlarını yumuşatacağına dair yanlış tahminidir. Ancak, AB üyeliği, Kıbrıslı Rumları hem ekonomik hem de siyasi anlamda güvenceye alıyor. Bu durumda, Kıbrıslı Rumlar kendilerini Kıbrıslı Türklere tavizler vermek zorunda hissetmiyor ve uluslararası toplum tarafından tanınmakta olan topraklarını Kıbrıslı Türklerle