Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 Malta’nın BİO Programı’na, NATO’nun Akdeniz Diyalogu’na ve AvrupaAtlantik Ortaklık Konseyi’ne (AAOK) katılmasını ve Kuzey Atlantik Konseyi tarafından üyeliğe davet edilmesini veto edeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Olası GKRY vetosunun gerekçeleri açıklanırken, Malta vetosunun ardındaki nedenler, Malta’nın Yunanistan ile ilişkileri ve GKRY ile Akdeniz’de ada ittifakı kurabilme olasılığı olarak tahmin ediliyor. Veto olasılığı, aynı zamanda AB ve NATO’nun ‘Berlin Sonrası’ olarak tanımlanan işbirliği çerçevesindeki çalışmalarını da olumsuz yönde etkiliyor. ABNATO İŞBİRLİĞİ AB ile NATO arasındaki ortaklığın temelleri, 1990’lı yılların başında NATO’nun organizasyon içerisinde özgün bir Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği oluşturma gereği duymasıyla atıldı. 1994 yılında NATO’ya üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları, Batı Avrupa Birliği’nin (BAB) Kuzey Atlantik Konseyi konsültasyonları sonrasında harekâtlarında İttifak’ın kolektif kaynaklarını kullanabileceğini açıkladılar. Bunu takiben çok uluslu "Ordulararası Kuvvet Birlikleri" (Combined Joint Task Forces, CJTF) oluşturuldu. NATO ile BAB arasındaki işbirliği anlaşmaları 1999 yılında tamamlandı. Transatlantik işbirliğindeki bir sonraki önemli adım, Mayıs 1999’da yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması oldu. BAB’ın kriz yönetiminden çevre korumasına kadar uzanan ‘Petersberg Görevleri’, bu antlaşmayla AB’ye devredildi. Sorumlulukların BAB’dan AB’ye geçirilmesi ile AB ve NATO ilişkileri de yeni bir döneme girmiş oldu. Kasım 2002’de Prag’da NATO üyesi ülkeler, AB’ye İttifak’ın askerî açıdan dâhil olmadığı operasyonlarda da İttifak’ın askerî kuvvetlerini ve araçlarını kullanma hakkını tanıdılar. Aynı yıl içerisinde Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası üzerinden ABNATO Deklarasyonu yayınlandı. Bunu Mart 2003’te AB’nin, kriz yönetimi operasyonlarında NATO’nun askeri kaynaklarını kullanmasını öngören ve ‘Berlin Artı’ (Berlin Plus) olarak adlandırılan bir dizi anlaşma takip etti. Berlin Artı çerçevesindeki işbirliğine örnek olarak, 2004 yılı sonunda NATO’nun Bosna Hersek’teki SFOR (İstikrar Gücü) Operasyonu’nu İttifak ile yakın işbirliğinde bulunacak olan AB’ye, aynı görev yönergesindeki ‘‘Althea’’ Operasyonu’nu uygulamak üzere devretmesi verilebilir. Daha sonra, AB tarafından yönetilen Concordia Operasyonu, Mart 2003’te NATO’nun Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti’nde yürüttüğü misyonu devraldı. Aralık ayında ise Concordia Operasyonu’nun yerini polis kontrol ve danışmanlık misyonu aldı. Berlin Plus düzenlemeleri kapsamında NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutan Vekili (DSACEUR), AB başkanlığında yapılacak barış operasyonlarının komutanı olarak belirlendi. Bütün bu gelişmeler değerlendirildiğinde NATO ile olan stratejik işbirliğine büyük önem veren AB, hiçbir üyesinin kendileri istemediği takdirde böyle bir yapının dışında kalmasına izin vermeyecek görünüyor. AB ile NATO’nun paralel olarak genişleyeceğinin varsayılmasına karşın bazı eksiklikler sonradan ortaya çıktı. Türkiye’nin Rum Kesimi’nin NATO üyeliğine karşı çıkması nedeniyle AB’den eleştiriler yükseliyor. aslında 1999 yılında yapılan Köln Zirvesi’nde ve sonrasında AB’nin NATO’nun askeri kuvvet ve yeteneklerinden faydalanması fikrine karşı çıktı. Çünkü, ABNATO İşbirliği çerçevesinde AB, direkt karar mekanizmasında yer alması nedeniyle savunma ve güvenlik amacıyla Türkiye’ninkiler de dâhil olmak üzere bütün ittifakın askeri varlıklarını kullanabilecekti. NATO üyesi olup AB’ye girmemiş olan, dolayısıyla AB’nin karar mekanizmasında yer almayan Türkiye doğal olarak, AB ülkelerinin şüphesiz kendi çıkarları doğrultusunda ve Türkiye’nin komşularına yönelik gerçekleştirecekleri muhtemel askeri harekâtlarda NATO üslerini ve diğer olanaklarını kullanma olasılığından hoşlanmıyordu. Türkiye’nin ikna edilip gönülsüz de olsa onay vermesinin ardından AB ve NATO arasındaki ortaklık, 2003 yılında Berlin Artı anlaşmaları ile belirlendi. Buna karşılık Türkiye de, NATO konusunda GKRY’ye karşı veto kartını daima C S TRATEJİ bazı ülkeler, AB’nin sadece 23 üyesinin temsilcilerinin katılabildikleri zirvelerde terörizmle mücadele başta olmak üzere çok önemli stratejik konuların görüşülmesine karşı çıkıyorlar. Fakat bu noktada Fransa’nın, NATO’nun küresel güvenlik mevzularının tartışıldığı bir ortam olmasını doğru bulmadığını ve bu konulara ABNATO toplantılarında yer verilmesini politika olarak istemediğini hatırlamakta yarar var. Fransa’nın bu tutumundan ABD, İngiltere ve Hollanda gibi ülkeler ise büyük rahatsızlık duyuyorlar. Fransa ise, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın NATO gibi bir askeri gücün ve ABD’nin varlığında görüşülemeyecek kadar hassas bir konu olduğunda ısrarlı. Uzmanlar, Fransa’nın aslında böylece NATO’yu ‘bloke etme taktiği’ uyguladığı ve TürkiyeKıbrıs meselesini sadece bahane olarak kullandığı görüşündeler. TÜRKİYE’NİN SON KOZU Kıbrıs’taki tarafların yaşadığı sorunlar henüz aşılmamışken GKRY’nin AB’ye üyeliği, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın da belirttiği üzere Rumların çözüme ulaşma isteği ve ihtiyacını önemli ölçüde azalttı. Bununla beraber Türkiye’nin KKTC üzerindeki tecrit kalkmadan önce GKRY’ye büyük ekonomik avantajlar sağlayacak bir adım atması, tek taraflı bir özveri ve tarihî bir hata olur. Çözüm, Ada’nın hem kuzey hem de güneyinde eşzamanlı olarak gerçekleşecek yeniliklerle sağlanmalıdır. Bu yeniliklerin tartışılacağı bir ortamda NATO üyeliği Türkiye’nin elini güçlendirecek çok önemli bir kozdur. Rum lideri Tassos Papadopulos, 7 Temmuz 2006’da GKRY’nin NATO’ya başvurmaya niyetli olmadığını ve böyle bir olasılığı henüz değerlendirmemiş olduklarını belirtti. Bunun arkasındaki neden, Türkiye’nin vetosundan korkmasının yanı sıra; GKRY’nin, NATO’nun en önemli üyelik kriterlerinden biri olan, üyelik isteyen ülkenin komşu ülkelerle sorunlarını çözmüş ve barışçıl çözüm yöntemleri üstlenmiş olması gerektiğine dair maddeyi yerine getirmediğinin bilincinde olmasıdır. GKRY hiçbir şekilde, NATO üyesi olmaya uygun bir aday değildir. Bu nedenle Türkiye, Kıbrıs konusunda kesin çözüme ulaşılıncaya ve dolayısıyla GKRY, NATO için uygun bir aday haline gelinceye kadar veto kartını kullanmaya devam etmelidir. Türkiye’nin, GKRY’nin ABNATO işbirliğine dâhil olmasıyla çok büyük güvenlik sorunlarıyla karşılaşabileceği de bir gerçektir. Her şey bir tarafa Yunanistan’ın NATO’ya tekrar dönmesi konusunda yaşanan aldatmacanın da bir kere daha yaşanmaması gerekiyor. Yunanistan’ın NATO’ya koşulsuz olarak girmesini ve Türkiye ile olan uzlaşmazlıkların çözümlenmesini hedefleyen Rogers Anlaşması anlaşmanın ihlali ihtimaline karşı yaptırım getirilmemiş olmasından faydalananYunanistan’daki PASOK iktidarı tarafından uygulanmamış ve Türkiye’ye karşı kazanılmış bir diplomatik zafer olarak görülmüştü. Günümüz Türkiye’sinin benzer bir durumla bir daha karşılaşmaması için GKRY’ye yönelik veto kozundan vazgeçmemeli ve bunu akıllıca kullanmalıdır. Aksi takdirde hem Türkiye ikinci kez uluslararası destekli Rum oyununa gelmiş olacak hem de AB, daha önce de birçok kez yapmış olduğu gibi, Türkiye’ye verdiği sözleri tutmayacak; hiçbir şey vermeden çok şey almış olacaktır. TÜRK VETOSUNUN ETKİLERİ NATO’nun en eski üyelerinden biri olan Türkiye, hazırda tutuyor. Böylece GKRY, 2004 Mayıs’ından beri AB’ye tam üye olmasına rağmen, Berlin Artı Anlaşmaları uyarınca diğer AB üyeleri ve NATO ile işbirliği yapamıyor. Bu durum sadece AB’nin BosnaHersek harekâtı benzeri askeri operasyonlarına ve planlamalarına ileride GKRY’nin katılmasına engel teşkil etmiyor. Aynı zamanda NATO ve AB’nin kitle imha silahları ve terörizmle mücadele gibi küresel güvenlik sorunlarına çözüm aradığı toplantılardan dışlanmasına da neden oluyor. GKRY ve Malta’nın bu toplantılara katılabilmesi için, BİO Programı’na girmiş olmaları ya da NATO ile başka özel güvenlik anlaşmaları imzalamış olmaları gerekiyor. Ve bu yönde yapılacak her hangi bir girişime şu aşamada Türkiye’nin izin vermeyeceği biliniyor. Veto olasılığının etkileri sadece TürkiyeKıbrıs ve KıbrısNATO ilişkileri ile sınırlı kalmıyor. AB’ye göre Türkiye bu şekilde, AB ve NATO’nun ortak çalışmalarının etkili bir biçimde sürmesini de baltalamış oluyor. Fransa, Belçika ve Yunanistan gibi