28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

çalışmalarından geri adım atmayacağı kıymetlendiriliyor. Gelinen ortamda ABD ile İran’ın bir şekilde müzakere yolu ile konuya çözüm bulacakları, bu çözümde de her iki tarafın prestij kaybına uğramamasının göz önünde tutulacağı bekleniyor. Bu düşünceler çerçevesinde ABD’nin askeri bir müdahaleyi göze alıp alamayacağını zaman gösterecektir. Ancak gerginlik sürecinde inisiyatifi elde tutmak için askeri müdahale seçeneğini gündemde tutmak istediği de görülüyor. Hamaney C S TRATEJİ 19 TÜRKİYEİRAN İLİŞKİLERİ Türkiye ve İran tarih boyunca birbirlerine karşı fazla düşmanca duygular beslememiş, ancak bölgede etkinlik sağlayabilmek için birbirleri ile daima rekabet içinde olmuş, devlet geleneğine sahip köklü iki ülkedir. Bu nedenle zaman zaman gerginlikler yaşandığı biliniyor. İran’ın bir kaç yıl öncesine kadar, Türkiye’yi zayıflatarak kendisinin bölge etkinliği konusunda üstün duruma gelmesi için PKK/KongraGel örgütüne verdiği desteği ve rejim ihracı politikasını unutmamak gerekir. İran son yıllarda Türkiye ile yakınlaşma politikası uyguluyor, siyasi, askeri ve ekonomik alanda ilişkileri geliştirmek istiyor. Son zamanlarda İran’ın hem kendi toprakları içinde, hem de Irak sınırı ve hatta sınırın Irak tarafındaki PKK terör örgütü ve onun uzantısı PEJAK terör örgütü ile mücadeleye giriştiği, ona zayiat verdirdiği, bu konuda Türkiye ile işbirliği yaptığı gözlemlenmekte. Bu eylemi, bölgede yaşanan gerginlik ve üzerindeki ABD baskısı nedeniyle Türkiye’nin desteğini kazanmak istemesi ve aynı zamanda Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesi oluşumunun, bölgede gelişmekte olan Kürtçülük hareketinin "Büyük Kürdistan" beklentisi ile kendisine de tehdit olacağı düşünceleri ile gerçekleştirdiği değerlendirilebilir. Türkiye’nin de iyi komşuluk münasebetleri ve ekonomik çıkarlar çerçevesinde bu yakınlaşmaya cevap verdiğini, ancak bunu çeşitli nedenlerle ölçülü tuttuğunu söylemek mümkündür. ABD de, Türkiye’nin olası bir müdahalede ve hatta müdahale olmasa dahi, uluslararası kamuoyunun beklentileri doğrultusunda hareket etmesini, batı kulübü içinde kalmasını ve İran ile olan ilişkilerini sınırlamasını arzu ediyor. Bölgesel etkinlik ve güvenlik açısından İran’ın nükleer silaha sahip olması Türkiye açısından olumsuz bir gelişme olacaktır. Bu bakımdan İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemek için yapılacak müdahalenin Türkiye’nin çıkarlarına uygun olacağı değerlendiriliyor. Ancak komşumuz İran’a yapılacak bir müdahalede ABD tarafında yer almanın ve buna doğrudan destek sağlamanın, Türkiye’ye karşı olası terör hareketlerini tetikleyebileceği, bölgede kültürel, dini, sosyal ve politik açıdan yaralar açabileceği ve gerginlikleri derinleştirebileceği düşünceleri ile sakıncalı Ahmedinecad olacağı kıymetlendiriliyor. Ayrıca bölgede bu ülke ile beraber yaşamak durumunda olduğumuz ve ABD nedeniyle ilişkilerimizin derin izler bırakacak tarzda zedelenmesinin de çıkarlarımıza uygun olmayacağı dikkate alınmalıdır. Bu nedenlerle Türkiye’nin krizin çözülmesi için diplomasi ve müzakereler yolunun sonuna kadar devam ettirmesi yönünde hareket etmesi ve her iki tarafı da çatışmadan uzaklaştırmak için gayret göstermesi gerekiyor. Müdahale kaçınılmaz duruma gelmişse tarafsız bir tutum içinde olması ve tepkilere neden olmayacak şekilde ilerleyen zaman içinde ABD’ye dolaylı destek vermesi tercih edilebilir. OLASI ÇATIŞMANIN ÇERÇEVESİ İran ile olası bir çatışmanın bölgesel çerçevede mi kalacağı, yoksa bunun bir dünya savaşına mı dönüşeceği konusu da büyük önem içeriyor. Bu husus, Rusya ve Çin’in ABD’ye karşı savaşı göze almasına bağlıdır. Rusya’nın Batı dünyası ile kurduğu ekonomik ilişkilerden dolayı yakaladığı gelişme sürecini bozmak istemeyeceği, politik, askeri, ekonomik ve sosyal açılardan bir savaşı ve bunun sonuçlarını daha uzunca bir süre göze alamayacağı, bu nedenlerle ABD ile bir noktada karşılıklı çıkarlara dayanan bir uzlaşmaya gidebileceği değerlendiriliyor. Nitekim son olarak Rusya’nın, İran’ın nükleer teknoloji geliştirme çalışması yapmasının hakkı olduğunu, ancak nükleer silah elde etmesine karşı olduğunu ve bu nedenle yapılacak bir müdahaleye taraf olmayacağını belirtmesi bu düşünceyi güçlendiriyor. Diğer taraftan Çin’in ise dünyada söz sahibi süper güç olma hedefine yönelik; sınırlarını emniyete alma, ekonomik kalkınma, güçlü bir silahlı kuvvetler yaratma olarak nitelendirilen üç safhalı stratejisini kesintiye uğratmak istemediğini yaşanan olaylar gösteriyor. Bu nedenlerle İran’a müdahaledeki çatışmanın bir dünya savaşına yol açmayacağı ancak; gerginlikleri artıracağı, terörü dehşet verici boyutlara tırmandıracağı ve medeniyetler çatışmasını derinleştirebileceği kabul edilebilir. Türkiye bölgesinde laik, demokratik, hukuk devleti anlayışına sahip, NATO üyesi, AB aday üyesi olan, istikrarlı ve güven telkin eden bir ülkedir. Batı ile olan ilişkilerinin yanında bölge ülkeleri, Kafkasya ve Türkistan ile de tarihi ve İran da, bunalımın atlatılması için diplomasi yöntemini tercih ediyor. Sorunun çözümlenmesi sürecinde iki ülkenin de prestijlerinin sarsılmaması gerekiyor. Türkiye, İran ve ABD karşısında çıkarlarını doğru ve dengeleri kollayarak belirlemeli. kültürel bağları olan bir ülke konumundadır. ABD ile olan ilişkilerde ve AB giriş sürecinde özellikle güvenlik konusunda karşılaşılan sıkıntılar, Türkiye’nin sadece batıya yönelik politikalar uygulamasının yanlış olacağını göstermektedir. Dünyanın orta ve uzun vadede çok kutuplu bir düzene kayacağı da düşünülerek, batı politikalarının yanında bölge ülkeleri ile güvenli ilişkiler içine girmesi, Kafkasya ve Türkistan’a yönelik yakın politikalar geliştirmesi, Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile iletişim kurması çıkarı gereğidir. Türkiye’nin sahip olduğu Jeopolitik güç bu çok yönlü politikaları uygulamaya ve başarmaya imkan veriyor. Irak’taki durum ile İran krizi arasında farklılıklar olsa da, Türkiye’nin Irak krizindeki tutumunu ve bunun sonuçlarını bir kere daha tahlil etmesi doğruları ve yanlışları tespit etmesi yararlı olacaktır. İran Bush krizinde Türkiye’nin, gerek ABD’nin, gerekse İran’ın Türkiye’yi kendi tarafında görmek istemelerinin sebeplerini doğru değerlendirmesi, hem küresel ve hem de bölgesel dengeleri göz önün de tutması gerekiyor. Türkiye’nin bu yönde hareket etmesi hem kendisi hem de bölgesi için güvenlik sağlayacaktır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear