24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Onur Öymen, Kıbrıs sorunu ekseninde TürkiyeAB ilişkilerini değerlendirdi: C S TRATEJİ ‘Üyeliğimiz Kıbrıs sorununa bağlandı’ Deniz BERKTAY T ürkiye, yeni AB üyelerini kapsayan ek protokolü onayladı. Ankara’nın deklarasyonuna karşın AB, 2006 içinde Türkiye’nin tüm gerekleriyle Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adıyla resmen tanımasını istiyor. Türkiye ile Yunanistan arasında yürütülen istikşafi görüşmelerinin 33. sü Ankara’da yürütülürken Rum bandıralı gemi Mersin limanına yanaşmak istedi. İzin verilmeyince Türkiye’yi AB’ye şikayet eden Rumlar, dönem başkanı Avusturya’dan istedikleri desteği de aldılar. Kıbrıs sorunu ekseninde TürkiyeAB ilişkilerini deneyimli diplomat, CHP Genel Başkan yardımcısı Onur Öymen’le değerlendirdik… Türkiye’nin AB ile ilişkileri konusunda Kıbrıs Rum Yönetimi kilit konuma gelmiş görünüyor. Bu ‘rehin alınma’ noktasına nasıl gelindi, hükümetin rolü nedir? Kıbrıs Devletini kuran 1960 tarihli Londra ve Zürih antlaşmaları Kıbrıs’ın, Türkiye ve Yunanistan’ın aynı zamanda üye olmadıkları milletlerarası birliklere katılamayacağını öngörmektedir. Kıbrıs AB’ye üye yapılarak bu hüküm açıkça ihlal edilmiştir. Daha önceki Türk hükümetleri Güney Kıbrıs’ın AB üyeliğinin uluslararası antlaşmalara aykırı olduğunu defalarca dile getirmişlerdir. Bu konuda uluslararası uzman hukukçuların raporları bulunmaktadır. Ne yazık ki bu hükümet zamanında Kıbrıslı Rumların AB üyeliği engellenememiştir ve Rumlar üye olduktan sonra, ellerine geçirdikleri veto kartı ile Türkiye’nin üyelik sürecini engelleme yoluna gitmeye başlamışlardır. Bugün Türkiye’nin başına gelen sıkıntıların en önemli sebeplerinden biri budur. Gelinen aşama, önümüzdeki dönemde Türkiye Fotoğraf: Koray AVCI için hangi riskleri taşıyor, Türkiye’nin karşısına ne gibi sorunlar çıkabilir? Rumların baskısı ve Yunanistan’ın desteği ile AB, Türkiye’nin üyelik sürecini Kıbrıs sorununa bağlamıştır. Ek protokolün onaylanıp uygulamaya geçirilmesi konusunda Türkiye’ye yapılan baskıların altında bu yatmaktadır. AB, Türkiye’nin 29 Temmuz 2005 tarihinde Ek protokolü imzalamakla Rum gemilerini Türk limanlarına ve Rum uçaklarını Türk havaalanlarına kabul etmeyi taahhüt ettiğini bildirmiştir. Türkiye’nin aynı tarihte Güney Kıbrıs’ı Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımayacağını beyan eden deklarasyonunu ise hukuken geçersiz saymıştır. AB aynı zamanda Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ı 2006 yılı içinde resmen tanımasını talep etmektedir. Bu talep son olarak AB Dönem Başkanı Avusturya’nın Başbakanı Schüssel tarafından geçen hafta açıklanmıştır. Özetle Türkiye’nin Kıbrıs konusunda izlediği yanlış ve etkisiz politika nedeniyle TürkiyeAB ilişkileri büyük zarar görmüş ve Türkiye, Kıbrıslı Rumların beklentilerini yerine getirmediği takdirde üyelik sürecinin bundan büyük zarar göreceği resmen açıklanmıştır. Rum bandıralı geminin Mersin Limanına girmek istemesi tesadüf mü, değilse GKRY neyi hedefliyor? A. Gül Bu geminin Mersin limanına girme teşebbüsünü bir tesadüf olarak saymak mümkün değildir. Belli ki Rumlar böyle bir olay yaratarak Türkiye’nin etkisini ölçmek istemişlerdir ve gemi limana sokulmayınca da bunu Türkiye aleyhine sürdürdükleri propagandaların bir unsuru olarak AB’ye şikayet etme yoluna gitmişlerdir. AB’den de maalesef destek bulmuşlardır. Rumlar, kısa bir süre önce İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw’un Rumları rahatsız eden demeçleriyle oluşan havayı dağıtıp gündemi değiştirmek için bu gemi konusunu yaratmış görünmektedirler. Hükümetin Kıbrıs Eylem Planı’nı gelinen aşamada nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetin Kıbrıs Eylem Planının beklenen sonucu vermeyeceği daha başından belliydi, çünkü Türkiye Rum uçak ve gemilerine Türk liman ve havaalanlarını açmak için Kıbrıslı Türkler üzerine uygulanmakta olan ambargoların kaldırılmasını bu eylem planının bir ön şartı olarak ileri sürmekteydi. Rum tarafı bu şartın kabul edilip edilmeyeceğini daha önceden açıklamıştı. Eylem planının ilan edilmesinden sonra da aynı tutumu sürdürdü. Eylem planında ayrıca MayısHaziran aylarında bu plan çerçevesinde bir çözüm bulunması için Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk tarafları arasında çalışmalar yapılması ve Kofi Annan Planının tekrar masaya getirilmesi öngörülmekteydi. Bilindiği gibi Kıbrıslı Rumlar, halkın büyük çoğunluğunun oylarıyla bu planı reddetmişti. Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Papadopulos da bu plana karşı vaziyet almıştı. Rumların bu tutumlarından geri adım attıklarına yönelik hiçbir işaret yoktur. Türkiye’nin Kofi Annan Planını yeniden masaya getirme önerisinde bulunması Türkiye’nin Rumların beklentileri doğrultusunda Planda yazılandan daha fazla ödün vereceğinin işareti olarak algılanabilir. Esasen son zamanlarda Türk tarafınca yapılan bazı beyanlar, özellikle Kuzey Kıbrıs’ta bulunan Türk askerlerinin çekilmesinin müzakere edilebileceği yolundaki ifadeler Türk tarafının ek ödünler verebileceği izlenimi uyandırmıştır. ‘Bir adım önde olma’ ve ‘kazan kazan’ yaklaşımı Türkiye’ye bir yarar sağladı mı? Tam tersine bu yaklaşım Türkiye’ye çok zemin kaybettirmiştir. Bir adım önde olacağız demek, karşı taraftan daha çok ödün vereceğiz anlamına gelmektedir. Oysa makul ve kalıcı bir çözüme ancak tarafların karşılıklı ve dengeli ödünler vermesiyle ulaşılabilir. Türk tarafının daha fazla ödün vermeyi kabul etmesi, dış baskılara direnemediği anlamına gelmektedir. "Kazan kazan" formülünün dış politikada yeri yoktur. Dış politika genellikle sonucu sıfır olan bir oyuna benzetilir. Yani taraflardan birinin kazanması için öbürünün kaybetmesi gerekir. Bugünkü hükümet haklı olduğumuz bir konuda sanki haksız olan taraf bizmişiz gibi sürekli olarak ödün verme yöntemini benimseyerek Türkiye’ye önemli oranda zemin kaybettirmiştir. Kıbrıslı Türklerin temel çıkarlarını ve özellikle de güvenlik çıkarlarını tehlikeye düşürecek Kofi Annan Planı’nı kabul etmesi, ardından Türkiye’nin Kıbrıs’taki konumuna aykırı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Loizidou kararını onaylaması ve daha sonra Kuzey Kıbrıs’taki eski Rum mallarının iadesine ilişkin bir yasa çıkartması için Kuzey Kıbrıs Parlamentosu’na baskı yapması, bugünkü hükümetin tek taraflı ödünler vererek karşı tarafı tatmin etme politikası benimsediğinin açık örnekleridir. Ne yazık ki bu hükümetin izlediği Kıbrıs politikası, milli davamızda uzun zamandan beri bütün Türk hükümetlerince sürdürülen ulusal politikaya zarar vermiş ve Kıbrıslı Türklerin geleceğini tehlikeye düşürmüştür. ‘Türkiye’nin Annan Planı’nı yeniden masaya getirmek istemesi, Rumlara daha fazla ödün vereceğinin işaretidir. Hükümet, haklı olduğumuz bir konuda sanki haksız taraf bizmişiz gibi sürekli ödün vererek, Türkiye’ye önemli oranda zemin kaybettirdi.’ Onur Öymen
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear