Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 C S BD’de toplumsal güvenlik sorunu merika kıtasına yerleşen Batılı ilk göçmenler varolan toplumlar içinde erimek yerine, yerlileri yok etmeyi seçti. Avrupalı göçmenlerin çoğunlukta olduğu ABD’de ise 1965’e kadar Asya ve Latin bölgelerinden gelen göçmenlere eritme politikası uygulandı. Bu uygulamadan vazgeçilmesinin günümüzde toplumsal güvenlik sorununa yol açtığı savunuluyor. TRATEJİ A Göç ve asimilasyon Aslı GÖKÇORA TUSAM Amerika Araştırmaları Masası agokcora@tusam.net 990’lı yıllarla birlikte ülkelerin "güvenlik" kavramının daha geniş bir perspektiften okunmaya başlanması ve bu bağlamda "toplumsal güvenlik" kavramının özellikle büyük ve kalkınmış ülkelerde yarattığı sorunlar gün geçtikçe önem arz etmektedir. Toplumsal güvenlik, Ole Waever ve arkadaşları tarafından "Kopenhag ekolü"nde tanımlandığı gibi, "toplumun temel karakterini, değişen şartlarda ve var olan ya da olası tehditlere karşı koruma yeteneği" gerektirir. "Dil, kültür, bütünlük, dinimilli kimlik ve örfadetlere ilişkin geleneksel yapıların, gelişime de imkan tanıyacak biçimde sürdürülebilirliği"yle ilişkilidir1. Böylelikle, milli güvenlik her şeyden önce egemenlikle ilgiliyken, toplumsal güvenlik kimlikle, halkın kültürünü, kurumlarını ve yaşam biçimini korumayla ilgilidir. A 1 ABD’ye göçün gelişimi ağdaş dünyada, ulusların toplumsal güvenliğine yönelik en büyük tehdit kaynağını göç oluşturmaktadır2. Son on yıldır yüksek seviyelere ulaşan küresel göç ve beraberinde gelen asimilasyon sorunu, sanayileşmiş ülkelerin önemli sorunlarından biridir. Nitekim, 1990’lı yıllarda Amerika’daki göçmenlerin dörtte biri yasadışı konumda bulunurken, ABD’deki ekonomik büyüme, düşük işsizlik oranı ve işgücü açığı, 1990’ların sonlarında göçmen işçi gereksinimi daha da arttırmıştır. Dolayısıyla, 1965 ve 2000 yılları arasında, özellikle Latin Amerika ve Asya’dan 23 milyon yeni göçmen alan Amerika için sorun göç olmaktan ziyade, göçe asimilasyonun eşlik edip etmediğidir. Asimilasyonun anlamı konusunda 2000 yılında karmaşık, çelişkili ve belirsiz bir yanıt söz konusuydu. Elit kesimden Amerikalıların çoğu, artık egemen kültürlerinin taşıdığı değerden gurur duymuyor, bunun yerine Amerika’da çeşitliliği ve tüm kültürlerin eşitliğini öngören bir doktrini destekliyordu. Samuel Huntington’ın da dediği gibi, ABD’nin göçmenlik tarihinde, ekonomik fırsatların çekiciliğinin yanı sıra dini ve siyasi özgürlük, (Güney dı Ç şında) kast ve aristokrasi sisteminin olmayışı ve kurucu yerleşimcilerin sahip olduğu AngloProtestan kültürü önemli rol oynamıştır. Asimilasyonu sağlayıcı ana etkenler, çeşitlilik ve dağılımdır. Geçmişte göçmenlerin geldiği ülkelerin sayı ve çeşitliliği ve beraberlerinde getirdikleri diller asimilasyonu kolaylaştırıyordu. Tarihsel olarak toplamda, özellikle kültürel asimilasyon Amerika’nın büyük başarı öykülerinden biri, hatta en başarılısı olmuştur. Bu kişiler Amerika’nın AngloProtestan kültürüne ve "Amerikan Ruhu"nun değerlerine ezici çoğunlukla bağlanmıştır. Kültürel asimilasyon, adeta bir "dönüşüm potası" olmuştur; yabancı öğelerden potaya her seferinde bir parça eklenmiş, bu öğeler sadece eriyip karışmamış, önemli bir dönüşüm yaşamış, böylelikle özgün malzemeyi beklendiği kadar çarpıcı biçimde etkilememiştir. Dolayısıyla, eskiden asimilasyonun anlamı Amerikalılaştırma iken artık hem göçler farklılaşmış; hem de asimilasyonla ilgili kurum ve süreçler ve daha da önemlisi Amerika farklılaşmıştır. ABD’de göçmenler hakkında egemen atmosfer geçen yüzyılın başındakinden çok farklı duruma gelmiştir. Birincisi, göç tartışmaları neredeyse bütünüyle göçün ekonomik bedel ve kazanımlarına ve hükümete yansıyacak mali etkilere odaklanmıştır. Asimilasyonun teşvik etmediği bir göçün, Amerika’nın toplumsal bağları ve kültürel bütünlüğüyle ilgili sonuçları daha önceleri tartışılmışken artık büyük ölçüde yadsınmıştır. İkincisi, üstü kapalı biçimde, asimilasyonun çoğu kez, az ya da çok, otomatik olarak gerçekleştiği düşünülmüştür. Buna göre, göçmenler "Amerikalı" olacaktı; çünkü onlar Amerika’da yaşıyordu. Bu nedenle de Amerikalılaştırmayı teşvik etmek için açıkça büyük çabalara girişmenin hiç gereği yoktu. Üçüncüsü, Amerikalılaştırmanın istenmeyen bir durum olduğu inancıdır. Bu eğilim, Ameri ka’nın entellektüel ve politik tarihinde yeni bir fenomen olmuştur. Böylece, neredeyse hiçbir siyasi lider, yeni göçmenlerin Amerikalılaştırılmasına yönelik program önermemiştir. Bunun bir sonucu olarak, 21 milyon göçmenin İngilizce bilmediğini söylediği 2000 yılında, hükümet programları ve fonlarla gereksinim karşılanmaya çalışılmıştır. İş dünyasının genel Amerikalılaştırma çabalarına fazla ilgi duymamasının nedeni ise, hiç kuşkusuz şirketlerin uluslararası ilişkileri ve şirket liderlerinin çok uluslu ve kozmopolit kimlikleriyle ilgili olmuştur. Zira, göçmenlerin sayı ve alım gücü olarak farklı bir düzeye ulaşması, iş dünyasının da onları büyüyen, çekici bir pazar olarak görmelerine sebep olmuştur. Ayrıca, iş dünyası, göçmen işçilere ürün satmak için yabancı dillerden yararlanmıştır. Göç ve asimilasyon sorunu BD yerlilikten yana olanların (göç karşıtlarının) da ulusu olmuştur. 1870’lerden 1960’lara uzanan yüzyıl boyunca yasalar Asyalı göçünü önce kısıtlamış, sonra bütünüyle yasaklamış ve ardından 40 yıl boyunca toplam göçü çok küçük rakamlarla etkili biçimde sınırlamıştır. Dolayısıyla, Huntington’un dediği gibi, Amerika bir göç ulusu olduğu kadar, göç yasağı ve kesintili göç ulusu da olmuştur. Bu düşüşün asimilasyon üzerinde güçlü bir etkisi olmuştur. Nitekim, 1965 yılından sonra dil ve din gibi asimilasyona yol açan etkenler ya ortadan kalkmış ya da öncekinden daha zayıf hale gelmiştir. Bu sebeple, artık göçmenlerin asimilasyonu daha yavaş, daha yetersiz, ve önceki göçmenlerin asimilasyonundan daha farklı olma eğilimindedir. Asimilasyon artık Amerikalılaştırma anlamına gelmemektedir. Özellikle de Meksikalıların ve diğer ana dili İspanyolca olanların asimilasyonu sorunlar içermektedir. Latin Amerika kökenliler gibi Müslümanlar da özellikle Arap Müslümanlar asimilasyonda, 1965 sonrası göçmen gruplara göre daha yavaş görünmektedir. Bunun sebebi; Hıristiyanlarla Musevilerin Müslümanlarla ilgili önyargısının yanında, 1990’lı yılların sonlarındaki ve 11 Eylül’deki eylemleri yapanların aşırı İslamcı kimliğe sahip olmalarıdır. 1965 sonrasında Amerikalılaştırma baskıları yok denecek kadar azalmış ve göçmenler bu kez, A Internatıonal Herald Tribune 30 Ağustos ?