Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S F ransız AP üyesi Lamassoure: Orçun ÜNLÜ TRATEJİ 17 ‘Türkiye AB üyesi olamaz’ Araştırmacı Fransa Duke Üniversitesi vrupa Parlamentosu Üyesi Alain Lamassoure, Türkiye ile Avrupa Birliği’nin (AB) sıkı ilişkiler içerisinde olması gerektiğini, ancak Ankara’nın birliğe alınmaması gerektiğini ifade ediyor. Lamassoure, bunun nedenlerini Türkiye’nin çok büyük bir nüfusa sahip olması şeklinde açıklarken, AB’nin genişleme kararı öncesinde Türkiye’yi sadece ‘‘Gümrük Birliği’’ üyesi kapsamında tutmak hedefinde olduğunu belirtiyor. AP üyesi Alain Lamassoure ile Türkiye’nin üyeliğini konuştuk: Fransa Avrupa Birliği’nin dönem başkanıyken AB’den sorumlu bakandınız. Türkiye’nin dış politikasında en kritik dönemlerden birinde AB’nin yıllık Türkiye raporunu düzenlediniz. Bu nedenle de Fransa’da ülkemizi en yakından tanıyan politikacılardan birisiniz.‘‘Türkiye’’deyince aklınıza ne geliyor? Ben Avrupa Parlamentosu milletvekili olduğum için Türkiye’ye AB çerçevesinden bakıyorum. Sizin de bildiğiniz gibi 1995’in ilkbaharında Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladık. O dönem 6 aylık Fransız başkanlığına rastlıyordu ve ben AB’den Sorumlu Bakan’dım. Türkiye’de ise başbakan Tansu Çiller’di. Yıllık raporu hazırlama nedeniyle bir çok kez Türkiye’ye gitme fırsatım oldu. Türkiye çok büyük bir ülke ve bizim çok önemli bir ortağımız. Bu nedenle şu anki yanlış anlaşılmalar nedeniyle çok büyük üzüntü duyuyorum. Yanlış anlamaların tek sebebi 1999’da Helsinki’den çıkan beklenmedik kararın yarattığı beklentilerdir. Bu karar Türkiye’nin tam üye olabilmesinin önünü açmıştır. Peki, Türkiye neden tam üye olamasın? Biz o dönemdeki 15 ülkeyle o zaman da Tansu Çiller’e söylemiştik. Gümrük Birliği anlaşması Türkiye’nin 1963’ten beri Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girmek için yaptığı çabaları karşılıyordu. Yani Türkiye’yi Avrupa’nın ‘’ekonomik birliği‘‘ne sokuyordu. Roma Anlaşması’nın bir parçası durumuna getiriyordu. 1963’teki Avrupa ile şimdiki Avrupa aynı değil. Çok yeni bir tasarım geliştirdik. Siyasi bir birliktelik. Ülkelerin siyasal açıdan tamamen birleştikleri bir topluluk. Sadece Avrupa devletlerine özel. Ancak A Türkiye bir Avrupa devletinden daha büyük ve daha farklı. Ama 1999’daki siyasi liderler bunu göremedi. Bazı politikacılar Avrupa Konseyi böyle bir gecede fikrini değiştirince çok şaşırdılar.1995’ten 99’a Avrupa Konseyi’ne sadece birkaç yeni üye katıldıysa da bu hata göz göre göre yapıldı. O günden bugüne geçen altı yılda da bu yanlış anlaşılma büyüdükçe büyüdü. Türkiye’nin üzüntüsünü ve öfkesini çok iyi anlıyorum. Çünkü bu AB’nin bir hatasıdır. AB ileride ne olacağını düşünmeden, üye devletler kendi aralarında tartışmadan Türkiye’yi büyük bir beklentiye sokmuştur. Şimdi ise iki tarafta da bunun etkilerini görüyoruz. Fransa ve Hollanda’da anayasaya ‘‘hayır’’ denmesinde Türkiye sorusunun da rolü vardır. AB projesinde büyük bir krizle karşı karşıyayız. Türkiye’nin bu haliyle AB’ye girmesi olanaksızdır. Belki 20 yıl sonra işler farklı olabilir, o konuda bir şey söyleyemem, ama şu anki durumda Türkiye’nin AB’ye üye olması söz konusu değildir. Ancak yine de verilmiş sözler var ve bu sözler büyük beklentiler doğurdu. Burada birçok kişinin hatası var. Bu kişiler kim olabilir? Örneğin Cumhurbaşkanı Chirac. Fransa’da kimse ne onun Türkiye konusunda nerede durduğunu, ne de konuyu idare etme tarzını anlayamadı. Belki zaman kazanmak veya Türk tarafından yeni bir takvim elde etmek P üyesi Fransız A Lamassoure, ilk başta AB’nin Türkiye’yi sadece ‘‘Gümrük Birliği’’ne almayı planladığını ancak genişleme kararı alınmasıyla Türkiye’nin de üyeliğe aday haline geldiğini söyledi. için öyle uygun gördü. Gerçekten bilmiyorum. Ama onun bu tutumu halkı çok sıktı. Birçok kişi sözde Ermeni soykırımının tanındığı 2001’in TürkFransız ilişkilerindeki en olumsuz yıllardan biri olduğunu düşünüyor. Ama siz bu konuda hep ağır davrandınız. Örneğin 2002’de Raporun 15. maddesinde yer alan ve sözde Ermeni soykırımını hatırlatan madde kabul edilirken siz, Liberal Demokrat grubu üyesi İngiliz Andrew Duff ile Ermeni soykırımı ifadesini kaldırmayı teklif etmiştiniz. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda herkesi daha dikkatli davranmaya davet ettim. Amerika’daki veya diğer ülkelerdeki Ermenilerden çok Fransız Ermeniler bu konuda çok bastırıyor. Etnik olarak Ermeni olan bir çok insan Fransa’da yaşıyor ve artık Fransız vatandaşlığına sahipler. Burada yaşayanların önemli bir kısmı da Osmanlı zamanındaki politikalardan etkilenenlerin akrabaları. Bu nedenle bu konudaki hassasiyetlerini anlıyorum. Ancak işin ilginç yanı bu insanların sayıca az olmasına karşın Fransız politikasını bu denli güçlü bir şekilde etkileyebilmeleri. Sayıları bir milyonu bile aşmaz. Ama o kadar etkililer ki Fransız milletvekillerini anayasayı değiştirmeye bile zorluyorlar. Yasalar etrafında konuşursak, Fransız parlamentosu Fransız yasalarıyla alakası olmayan konular hakkında oy vermek zorunda değildir. Parlamento sadece yasalar hakkında konuşur ve tartışır. Ancak burada durum farklı. Bir ‘’tanıma‘‘dan söz ediliyor. Ermeni soykırımını tanıma yasası ne kadar Fransız anayasasına uygun bir yasadır, tartışılır. Siz Avrupa Parlamentosu’nda da benzer tanımalara aynı şekilde karşı çıktınız. Evet, 89 yılında Ermeni seçmenlere yakın birkaç Ermeni politikacıdan tarafıma baskı yapıldı. Ama ben buna iki nedenle karşı çıktım. Bir konuda duruşunuzu ne kadar değiştirirseniz, savunmanız o kadar zayıflar. Türkiye’ye hem Kıbrıs, insan hakları, kadın erkek eşitliği ve bu gibi konularda uyarılarda bulunup, hem de eskiden olmuş ve şu anki Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumlu olmadığı bir konuyu dayatamazsınız. Almanlar 70’lerde İkinci Dünya Savaşı ve öncesinde yaşanan olaylar için üzüntülerini ve pişmanlıklarını belirttiler. Fransız yetkililer de 1995 yılında Yahudilerin soykırımında ellerinden geleni yapamadıkları için üzüntülerini ifade ettiler. Türkiye’nin de aynı kafa yapısı içinde olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’ye bu konuda güvenmeliyiz. Türkiye’nin üyeliğine karşı çıksam da Ermeni sorununun Türkiye’nin önüne getirilmesine karşıyım. Fransız halkı Türkiye’yi nasıl görüyor sizce? Bu bakış açısında dinin ne kadar etkisi var? Bu çok karmaşık bir konu. Türklere karşı duyulan bir hayranlık var. Türkiye’nin batılılaşması, çağdaşlaşması, ekonomik açıdan hızlıca büyümesi ve diğer çoğunluğu Müslüman ülkelerden farklı oluşu Fransızlara göre tam bir başarı hikayesi. Türkiye’nin Müslüman olması yine de önemli. Fransızlar Türkiye’de şu anda yönetimde olan partinin İslami geçmişi olduğunu bilmese de, dünyada yaşanan terör olayları Müslümanların daha farklı görülmesine yol açtı. New York ?