27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı S on günlerde basın ve yayın organları, dünya gıda fiyatlarındaki rekor artışlar ve asgari düzeyde bile beslenme olanağını yitiren yığınların sokaklara dökülmesine ilişkin haberlerle dolup taşıyor. Gıda fiyatlarındaki artışlar ülkemizde de geçerli. Pirincin fiyatı Türkiye’de son üç ayda yüzde 130 oranında artış gösterdi. Bulgur fiyatı da son 1 yılda yüzde 155 oranında arttı.Bulgurdaki fiyat artışının ardında buğday fiyatlarındaki yükselme var. Sezon başında 45 Ykr. fiyat verilen buğdayın kilosu şu anda 60 Ykr’un üzerinde. Sebep olarak bugüne kadar hep kuraklık gösterildi, ama sorun kuraklığın çok ötesinde... *** Bilindiği gibi, tarım sektörü bu yıl 7.3 oranında küçüldü. Buğday üretimi, bir önceki yıla göre 2 milyon 776 bin ton azalarak, 17 milyon 234 bin ton düzeyinde gerçekleşti. Bu azalmada kuraklığın rolü ne kadarsa, yanlış tarım politikalarının rolü de bir o kadar etkili oldu. Yıllardan beri Tarım sektörünün içinde yaşayan bizler, kamuoyunu yetkilileri, medyayı uyardık: "Tarım bu ülkenin sırtında bir yük", "Tarım kesimi kara delik", "Çiftçi bir ay çalışıp, onbir ay yatan asalak bir kesimdir", "Yeterli oranda üretemezsek dışarıdan daha ucuza alırız. Zaten küreselleşen ekonomide herkes herşeyi üretmek zorunda değil" diye ahkam kesenlere, tarımın gıda sektörü ve beslenme sorunu ile ilişkisini anlatmaya çalıştık. Tarımsal küçülmeyi ekonomik gelişmenin kıstası gibi sunan "televole profesörleri"nin halkı nasıl aldattığını anlatmaya çalıştık. Sonuç ortada... Buyurun: Tarım küçüldü... Tarımda çalışanların sayısı yüzde 25’in altına düştü... Tarımın gayrisafi milli hasılaya katkısı dört yılda yüzde 12’den yüzde 8’e indi. Türkiye çok mu kalkındı?... *** Ortaya çıkan tabloda tek suçlunun kuraklık olmadığını söyledik... Bu savımızı biraz açalım: Bilindiği gibi 2000 yılında Türkiye’de Tarım Reformu adı altında IMF patentli bir program uygulanmaya başlandı. Bunun sonucunda 2001 yılında tarımda yüzde 6.1 oranında küçülme meydana geldi... Bir çok ürün rekoltesinde uzun yıllar ortalamasının çok altına düşüldü. 2001 yılındaki felaketin sebebi kuraklık mıydı?... Hayır; o felaketin sebebi, tarımda destekleme ödemelerinin kaldırılması, tarımsal yatırımların durdurulması ve ürün fiyatlarının düşük tutulmasıydı. Buna karşılık tarım sektörünün kullandığı girdilerde enflasyonun kat kat üzerinde bir artışa göz yumulmasıydı. Çıldıran gıda fiyatlarının sebebi, tarımın çökertilmesidir Bunun sebebi de bu mekanizma sayesinde tarım sektöründen mali sektör başta olmak üzere diğer kesimlere kaynak aktarılmasıydı. *** Bunlar yapıldı da Türk ekonomisi güçlendi mi? Tam tersine bu programın uygulamaya konulmasından bir yıl sonra 2001 kriziyle ekonomi çöktü. *** Geldiğimiz noktada, yine büyük bir krizin ayak sesleri duyuluyor... Ve yine krizin yükü tarım kesiminin sırtına yıkılmaya çalışılıyor. Ürün fiyatlarının düşük tutulması... Tarımsal girdilerin başında gelen gübreye bir yılda yüzde yüzün üzerinde zam yapılması... Mazota üç ayda yüzde 16’nın üzerinde zam yapılması... Tarımsal desteklerin yıllardır büyüyen bütçe ve milli gelir rakamlarına karşın 5.4 milyar YTL’de takılıp kalması... Bunlar hep 2001 öncesinde izlenen politikaları hatırlatıyor. Nitekim 2001 yılında tarım yüzde 6.1 oranında küçülürken, bu yıl yüzde 7.3 oranında küçüldü. Buğday, şeker pancarı, baklagiller, pamuk, tütün, ayçiçeği gibi stratejik ürünlerin tümünde bu yıl rekolte düzeyi 2001’in dip rakamlarının altına indi. Buna karşılık çeltik üretimine bu arada destek verildiği için 2001 yılında 360 bin ton olan çeltik üretimi 648 bin tona yükseldi. Pirinç fiyatlarındaki artışı düşünürseniz, bu desteğin ne kadar önemli olduğunu ve diğer ürünlere de uygulanması durumunda Türkiye’nin yalnız tarım alanında değil, gıda ve beslenme alanında da bugünkünden ne kadar farklı bir tablo sergileyeceğini görebilirsiniz. *** Diyeceksiniz ki, çeltik üretimi arttı, ama pirinç fiyatları da rekor düzeyde arttı. Doğru!.. Bu da yalnız üretmenin değil piyasayı düzenlemenin de ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan bir örnek... Tasfiye edilmek istenen TMO’nun piyasayı düzenleme görevini yerine getirmesinin ne kadar önemli olduğunu gösteren bir örnek. *** Sonuçta her kriz dönemi derslerle doludur... Yeter ki, ders çıkarmayı bilelim! Çiftçi, hükümete Maraş’tan yüklendi Sermet ÇUHADAR AHRAMANMARAŞ Kahramanmaraş'ta çiftçiler, mısırda destekleme primlerinde indirime gidilmesine tepki göstererek, meydanlara indi. Geçtiğimiz ay yapılan mitingi düzenleme komitesinin önderliğini üstlenen Yeniköy Muhtarı Aziz Ilıksoy, çiftçiler adına yaptığı konuşmada "Ülkemizin 500 bin ton mısır açığı bulunurken destekleme primi düşürülürse bu açık nasıl kapatılacak? Birilerine ithal yolu açılıyor" dedi. Kahramanmaraş Ziraat Odası’nın uzak durduğu mitinge Türkiye Ziraat Mühendisleri Odası destek verdi. Genel Başkan Dr. Gökhan Günaydın’ın, miting alanında yaptığı konuşması çiftçilerden büyük destek aldı. Günaydın, çiftçilerin günden güne geriye gittiğine dikkat çekerken, Türkiye’de bir avuç yabancının 25 milyon çiftçiyle canının istediği gibi oynadığını belirtti. Günaydın, "25 milyon insanı yaşamını doğrudan ilgilendiren mısır primi geçen yıl 67 kuruş iken, bu yıl 20 kuruş. Bu Türkiye’de başka sektörde olsaydı yer yerinden oynamaz mıydı? İşte burada sizler, Türkiye’yi yer yerinden oynatmak için bir kıvılcım çakıyorsunuz. Onun için bu mitingler çok önemli" diye konuştu. Hesap sormanın yolunun önce memlekete sahip çıkmaktan geçtiğine dikkat çeken Günaydın, konuşmasına K şöyle devam etti: "TEKEL ’i kime sattılar? Kaça sattılar? Kime sattıklarının adını tam söyleyeyim. British American Tabacco. Bunlar kimdi? Biliyor musunuz arkadaşlar? Osmanlının son döneminde borçlarımıza karşılık olarak gelip tütüne, tuza ve bunların gelirine el koyanlardı. Türkiye bir kurtuluş savaşı vermedi mi? 1925 yılında reji idaresini bu memleketten kovduk değil mi? 1925 yılında kovduğumuz adamlar, 2008 yılında memleketin tütününe el koydular. Bundan sonra ürettiğimiz her bir kilogram tütün, satın aldığımız karton sigaranın geliri İngiliz ve Amerikalıya gidecek. Buna razı mıyız? Değil miyiz? Bazıları Türk markası gibi görünüyor. Ama marketlerden aldığımız süt ve yoğurt her biri kilogramın parası ya Fransa’ya, ya İsviçre’ye gidiyor. Sıkıntıyı sen çekiyorsun, parayı onlar kazanıyor." Bu yıl sonunda şeker fabrikalarının hepsinin satılacağını da ileri süren Günaydın, şu görüşlere yer verdi: "Şeker fabrikalarını kim satın alacak? Bakın ben size söyleyeyim. Bunların hiçbiri sürpriz değil. Şeker fabrikalarını Cargil alacak. Cargil kim? Türkiye’de şeker pancarına kota koyduran, şeker pancarını ektirmeyen, Amerika Başkanı’nın bizzat talimatıyla fabrika kuran, Amerika’dan, Arjantin’den mısır getiren ve o mısırı Türkiye’nin tatlandırıcısı olarak Türkiye’ye satan, yani çiftçinin cebinden aldığı parayı Amerikan firmalarına satan anlayış. İşte Cargill bu. Biz TEKEL ’e sahip çıkamazsak, sütümüzeyoğurdumuza, toprağımızayurdumuza sahip çıkmazsak bu alanlarda toplanmanın bir anlamı yok." 25
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear