27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Gıda bunalımı, küreselleşmenin sonucu Adnan SERPEN Veteriner Hekim B ugün dünya ekonomisinde küreselleşme adını verdiğimiz ekonomik düzen 1970’lerin sonu ile 1980’li yılların başında ABD’deki muhafazakar denen kesimin piyasa ekonomisini kamu müdahalelerinden arındırma felsefesiyle ortaya çıktı ve günümüze kadar adım adım uygulamaya konularak, sonuçta bugünkü duruma gelindi. Dünyada meydana gelen bu küreselleşme hareketini salt teknolojik devrimlerden ibaret olarak olduğunu kabullenmek doğru olmaz, bunun siyasal, kurumsal ve ekonomik boyutları çok önemlidir. Bu yeni ekonomik düzenin hiçbir sosyal boyutu olmayıp zengin ülkelerde bile sorunlara neden olmuştur. Her şeyin küreselleşmesi için kapılar sonuna kadar açılırken işgücü yerel kalmaya mahkum olmuş, gelir artışının sınırlı kalması sonucunda gelişmekte olan ülkelerden gelen vasıfsız iş gücü yaka paça kapı dışarı edilmiştir. Ülkemiz yoluyla AB ülkelerine ulaşmaya çalışan, illegal kaçak yollardan ülkemize giren insanların yaşadıkları dramı örnek olarak vermek yeterlidir. Adına Küreselleşme dediğimiz, serbest piyasa ile akışkan fonlar halinde mali piyasalar arasında hareket eden sıcak para halindeki sermaye ile makine donanım ve teknik bilgi biçiminde fiziksel yatırım olarak tanımlanan dolaysız yabancı sermaye, 1980 yılına kadar çok uluslu şirketlerin sınır ötesi hareketleri, hatta ülkelerdeki yerli sermayelerle olan ortaklıkları bile devlet denetimine tabi iken 1980 sonrası bu denetim serbestleşme ile ortadan kalkmış oldu. Yine 1980’li yılların başında dış borç krizleri nedeniyle faizlerini dahi ödeyemez duruma gelen az gelişmiş ülkelerin borçlarını ödeyebilir duruma getirebilmek için küreselleşmenin öncülüğünü yapan başta ABD olmak üzere AB’nin önde gelen ülkeleri tarafından özelleştirme evrensel boyut haline getirilerek uluslararası bankalar üzerindeki mali riskler azaltılmaya çalışıldı. 1980’li yıllarının Türkiye’sine baktığımızda ülkemiz, borçları yüksek ülkeler arasında yer almaktaydı ve bu riskin azaltılabilmesi için hissettirilmeden halka her şey tozpembe gösterilerek tüm sivil toplum kuruluşlarının tepki ve itirazlarına rağmen kamu yatırımı olan gıda üretimiyle bağlantılı birçok tarım ve hayvancılık ağırlıklı kuruluşlar devlet süt mü üretir, devlet et mi üretir, devlet yem mi üretir sloganından yola çıkılarak bu kuruluşların kırsal gelir seviyesi düşük nüfus üzerindeki sosyal ve ekonomik stratejik etki ve katkıları dikkate alınmaksızın özelleştirilmelere başlandı. Örnek; et ve balık kurumları, yem sanayi v.s., bazı kuruluşlar ise sermayenin baskısı ile devlet aşı mı üretir felsefesinden yola çıkarak çok stratejik öneme sahip ManisaTavuk Hastalıkları Araştırma ve Aşı Üretim Enstitüsü kapatılmıştır. Bunun sonucunda gelişmiş ülkelerde karları düşen mali yönden bunalan yabancı sermaye kuruluşları sermaye kaynaklarını Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere veya az gelişmiş ülkelere yöneltmeleri, aktarmaları sonucunda finansal serbestleşme ve özelleştirmeler sayesinde kendi ülkelerinde düşen karlarını arttırma fırsatı buldular. Kamu yatırımlarının böylece özelleştirilmesi ile çok uluslu şirket ve bankalar için dünyada hiçte küçümsenmeyecek bir kaynak transferi sağlaması gerçekleştirilerek önemli güç ve rahatlama sağlanmış oldu. Fakat gelişmiş ülkeler açısından baktığımızda evrensel bir boyut kazanan kamu yatırımlarının özelleştirilmesi, az gelişmiş ve gelişmekte olan kuruluşlara göre biraz daha farklı şekilde gerçekleşmiştir. Bu ülkelerdeki uzun bir geçmişe ve köklü bir alt yapıya sahip yerli sermayenin karlılığının ve ekonominin rekabet gücünün arttırılması özelleştirmede esas hedef olmuş nitekim bu yönde gerçekleşmiştir. Böyle bir sonuç bu ülkelerde oturmuş olan köklü ve güçlü kamuoyu üzerinde siyasi otoriteye karşı siyasi baskı oluşturma gücüne sahip sivil toplum kuruluşları sayesinde bizdeki veya gelişmekte veya az gelişmiş ülkelerdeki özelleştirmelerden tamamen daha farklı gelişmiştir. Geçmişe rağmen bazı olumsuzluklar, farklılıklar olsa da halkın refahı sosyal bir deprem yaratmayacak ve yaşatmayacak şekilde daima bu husus ön planda tutularak gerçekleşmiştir. Küreselleşen piyasa ekonomisi sonucunda küresel aktör konumundaki devlet ve kuruluşlar kendi ülkelerinde çevre kirlenmesi ve çevre kirlenmesine bağlı hayvansal ve bitkisel gıda üretimleri açısından çok büyük risk olan yatırım faaliyetleri ve bu kirlenmenin önlenmesi için kullanılacak teknolojilerin yüksek maliyet getirmesi nedeniyle çok stratejik olmayan yatırım faaliyetlerini yabancı yatırım adı altında istihdam yaratma savı ile tıpkı bir truva atı gibi az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere doğru yönlendirerek hem kendi ülkeleri, hem de kendi ülkelerinin çok uluslu şirketleri açısından bir taşla iki kuş vurulmuş oldu. Bu gün bunu doğrulayacak şekilde ülkemizde çok sayıda verilen madencilik alanında işletme ruhsatları içinde özellikle liçleme tekniğiyle altın işleme ruhsatlarının verilmesi çevre ve çevrebilim açısından ciddi tehlike arz etmektedir. Çünkü küresel ısınmaya bağlı ciddi bir kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olan ülkemizde yer altı su kaynaklarının bu alanda kullanılması, yine insan ihtiyacını karşılayan büyük su kaynaklarının bulunduğu doğal alanların altın çıkarma uğruna geriye dönüşü olmayacak tahribi söz konusu olduğu için önümüzde hem insanlarımızın su kaynaklarının ciddi anlamda karşılanamaması tehlikesiyle karşı karşıya olmamız, hem de su kaynaklarının tahribi, barajlardaki suların ve yağışların azalması nedeniyle zaten sıkıntılı durumda olan bitkisel ve hayvansal kaynaklı üretimde gıda arzında düşmeler kaçınılmaz görünmektedir. Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren yabancı sermaye adı altında bir çok yabancı ve yerli yatırımcılara adeta sağlanan sınırsız olanaklar ile bitkisel üretim yapılan topraklar siyasi baskılar sonucunda sanayi bölgeleri haline getirilerek siyasilerin dünyadaki küresel piyasa ekonomi hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmaması veya sahibi olmakla birlikte halkımıza gerçekleri söylemeyip halkımızı sanayileşme ve iş alanlarını arttırıyorum savında bulunarak kendi siyasi geleceğini garanti altına alacak şekilde uygulama içinde olunması sonucunda Türkiye ve benzeri ülkelerde sanayileşme ve istihdam uğruna insan ve hayvan beslenmesi açısından çok büyük öneme sahip toprak, su ve hava gibi doğal kaynakların kirlenmesine, yok olmasına bağlı ekolojik denge bozulmakta bitkisel gıda üretimi ile hayvansal gıda üretimi yönünden hayvan yetiştiriciliğinde ekolojik açıdan birinci basamağını teşkil eden yem üretimin de gittikçe azalan üretime bağlı olarak dışa bağımlılık artmakta sonuçta üretim alanlarının daralmasıyla ortaya çıkan bu kısır döngü sonucunda ithalata bağlı girdi maliyetleri gittikçe artması nedeniyle bu olumsuzluklar gelişmekte ve az gelişmiş ülkeler aleyhine bozulması ile fiyat artışları kaçınılmaz hale gelmekle birlikte buna ilave olarak çok uluslu şirketlerin küresel ekonomi sayesinde aldıkları ve kazandıkları güç sayesinde dünyanın ekolojik yapısının bozulmasına yönelik küresel ısınmaya da neden olmaları ve tüm bilimsel uyarılara rağmen duymamazlıktan ve görmemezlikten gelmeleri sonucunda ortaya çıkan küresel ısınma ve bunun sonucunda gittikçe çoraklaşan, üretim dışı kalan doğal kaynaklar nedeniyle gittikçe artan dünya nüfusuna rağmen bitkisel ve hayvansal gıda kaynakları üretiminde ciddi azalmalar ve daralmalar her geçen gün artmaktadır. Tüm bu olumsuzlukların yanında dünyadaki enerji maliyetlerinde meydana gelen artışları da dahil ettiğimizde zaten sosyo ekonomik yönden zayıf olan gelişmekte ve az gelişmekte olan ülke hükümetleri meydana gelen zararların önüne geçebilmek amacıyla zam yapmaları sonucunda ister istemez halkın tepkisini çekmeleri nedeniyle bu ülkelerde halk zamlara tepki göstermektedir. Çünkü sürdürülebilir yaşam hakkının en temel kaynaklarından biri olan gıda ihtiyacının zamlanması, her geçen gün düşük gelirinden daha fazla kaynak ayırması veya düşük geliri nedeniyle zaten yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenememesine rağmen ancak yaşamını sürdürecek kadar gıda tüketme hakkının adeta elinden alınırcasına yaşam hakkını ortadan kaldıracak bir durumla karşı karşıya kalmaları nedeniyle gittikçe şiddete dönüşen halk hareketleriyle dünyamız karşı karşıyadır. Türkiye açısından ele aldığımızda 1980 yılından bu yana çok stratejik bir öneme sahip Tarımsal üre tim, hayvansal üretim ve bitkisel üretim olmak üzere iki kesimden oluşmakla birlikte iki üretim kesimi arasında ayni zamanda bir denge de söz konusudur. Bu denge belli faktörlerin etkisi altında oluşur ve bunda bazen, hayvansal üretim ve bazen de bitkisel üretim diğerine göre daha fazla ağırlık taşır. Fakat tüm bu bilimsel gerçeklere rağmen nedense 1980’li yıllarla birlikte bu dengeler göz önünde bulundurulmayarak Tarım ve Hayvancılık genelde bir arada telaffuz edilmesine rağmen kimi çevrelerce, tarımın yalnızca bitkisel üretim olduğu, hayvancılığın tarım dışında bağımsız bir sektör niteliği taşıdığı şeklinde değerlendirilmesi, kimi zaman bu görüş nedeniyle bitkisel üretim olarak algılanan tarım ile hayvancılık birbirine rakip olarak gösterilmesi sonucunda yaratılan kavram kargaşası sonucunda yıllarca bitkisel üretimin hayvansal üretime göre özel olarak korunması, hayvancılığın kösteklenmesine neden olunmuştur. Bunun sonucunda bugün Türkiye’nin coğrafi şartları açısından yalnız hayvancılığa elverişli olmasına rağmen yıllarca ülkenin et deposu olarak bilinen bu bölgemizde hayvan sayısı yalnız Erzurum ilinde 6 milyondan 600 bine düşmekle birlikte verimde düşmüştür. Yıllarca yaratılan bu kavram kargaşasına bağlı oluşturulan yanlış politikalar sonucunda hayvancılığın ihmal edilmesine bağlı olarak ortaya çıkan bu sosyal ve ekonomik bozukluklar ülke güvenliğimizi tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bugün mevcut hükümetin dahi hayvancılığın sosyal ve ekonomik hayata olan katkısını göz ardı edecek şekilde hayvancılıkta yaşanan onca soruna rağmen sorunların çözümünü sadece sermaye odaklı pencereden bakarak ele alıp çözüm üretmeğe kalkması halinde küreselleşmenin yaratacağı etkileri de göz önüne aldığımızda ileride halkımızın ciddi beslenme sorunu ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdır . 22
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear