Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Tarımsal pazarlama mı, tarımın pazarlanması mı? İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı ürkiye'de koşullar değiştikçe, sorunların içeriği de değişiyor. Bir zamanlar, tarımsal ürünlerin pazarlanmasında yaşanan sorunlar, ulaşım alt yapısının eksikliği, gıdaların nakil sırasında bozulmalarını önleyecek önlemlerin yetersizliği gibi konular üzerinde odaklanırdı. Küreselleşen dünyada, artık bu tür sorunlar, sorun olmaktan çıktı. Şimdi sınırların bile günden güne silindiği bir ortamda, acımasız rekabet koşullarına ayak uydurmak ve "güneşte bir yer kapmak" önemli. T getirmesi açısından herhalde yararlı olmayacaktı; ama birlikler, esas olarak dernek statüsünde, yetkileri olan ama güçleri ve altyapıları olmayan kuruluşlar. Bu nedenle, Üretici Birlikleri yasası yeniden gözden geçirilip, bu örgütlerin maddi yönden güçlenmelerini sağlayacak önlemler alınmadıkça, haller yasası örneğindeki gibi verilen sınırlı hakları bile kullanmak mümkün olamıyor. ürünlerin hallerden geçirilmesi yönündeki değişiklikten duydukları rahatsızlığı sürekli ifade ediyorlar ve bizler bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. *** Ama anlamakta zorluk çektiğimiz hususlar bu kadarla da kalmıyor: Örneğin, yeni Haller Yasası, hallerin özelleştirilmesine cevaz veriyor... Yüzde 60'a varan kaçağın söz konusu olduğu ve bir takım güçlü ellerin bu kaçağın kaynağının kurutulmasına bir türlü izin vermediği bir piyasada, haller, kamusal denetimin en önemli aracı; bu araç da özel ellere geçerse, kim kimi, nasıl denetleyecek? *** Burada pazarlama alanındaki kayıtdışılık üzerinde de durmak gerekiyor. Türkiye’de sebze ve meyve ticaretinin yüzde 60’ı kaçak; ve bu kaçaktan dolayı en az 56 milyar *** Üreticinin tüketiciye doğrudan ulaşabildiği üretici pazarları da, iki kesimin çıkarlarının gözetildiği uygun bir çözüm. Ama burada da top belediyelerin ellerinde... Bu noktada, söz konusu pazarların bir türlü yerleşip gelişememesi ile belediyelerin yapısı ve işleyişi arasında bir ilişki var mı sorusunu sormak gerekiyor. Belediye seçimlerinin hangi ortamlarda yapıldığını, belediye başkan adaylarının seçim kampanyalarının yörenin hangi güçlü kesimleri tarafından finanse edildiğini, bu aşamada kurulan ilişkilerin ve verilen sözlerin uygulamada nasıl "özel" çıkarları kamu çıkarlarının önüne geçirdiğini düşünürsek, belki buna da şaşmamak gerekiyor. *** Tarımsal ürünlerin pazarlanması gibi çok değişik konu başlıklarını içeren ve çok kapsamlı bir konuda, bir çerçeve oluşturmak gerekli. O nedenle, konuyu, üreticinin pazarlama sürecinde ürettiği üründen kopuşu ve nihai fiyattan payına düşen hissenin sürekli azalması ile sınırlayacağım. Verilecek örneği de, günümüzde çokça tartışılan yaş meyve ve sebze alanından seçeceğim: Günümüzde sebzemeyve üreticisi, ürününü üç kanaldan pazara ulaştırıyor: Haller, Üretici Birlikleri ve Üretici pazarları. Üretici, pazara gönderdiği üründen ne kadar erken koparsa, nihai fiyattan aldığı pay o oranda azalıyor. Örneğin: ürününü daha tarlada iken bir komisyoncu ya da tüccara devrettiğinde, aldığı pay, asgari düzeye iniyor. Buna karşılık, bir üretici birliğine katılırsa, ve bu üretici birliğinin halde bir dükkan tutarak ürünü pazarlama gücü varsa, aldığı pay biraz daha artıyor. Söz konusu birlik, eğer bir pazarlama ağı kurabiliyor ve bu ürünü yalnız ham değil işlenmiş olarak en uçtaki satış ağlarına kadar ulaştırabiliyorsa, ürün en kısa yoldan tüketiciye ulaşmış oluyor. Bundan, hem üretici hem de tüketici kazançlı çıkıyor. *** Burada, insanın aklına, "Acaba bu sorunlara çözüm arayanlar, neden kooperatiflerimizi güçlendirip bu alana sokmayı düşünmezler?" sorusu geliyor. Hem de ortada pamuk gibi, pancar gibi en önemli tarımsal ürünlerde, TARİŞ'ten Pankobirlik'e kadar, ürünü tarladan pazara kadar üreten, işleyen, pazarlayan dev kooperatif kuruluşları örneği dururken... Ama bu sorunun yanıtı da dolarlık bir gelir kaybı oluşuyor. Bu gelir kaybı çoğu zaman devletin uğradığı bir zarar olarak görülüyor ve "devlet malı deniz" felsefesiyle fazla üzerinde durulmuyor. Oysa, burada üretici ve tüketiciden, aracıya aktarılan yasadışı bir kaynak söz konusu. Bu kaynak alınacak çeşitli önlemlerle üreticinin ürününü daha iyi fiyatla satması, buna karşılık tüketicinin daha ucuza ürüne ulaşması yönünde kullanılabilir. Bunun için Haller Yasası önemli bir araç... Ancak, Haller Yasası üzerinde defalarca oynanmasına karşın, bir türlü bu kısır döngü kırılamıyor. Belki de sorun, Hal'de ürünün pazarlanmasına aracılık eden ve yüzde 8 civarında komisyonunu alan kabzımaldan değil, piyasayı kendi çıkarlarına şekillendirme gücüne sahip güçlü oluşumlardan kaynaklanıyor. Bu oluşumlar, süpermarketlerde satılacak ortada. Bunun için, IMF ve Dünya Bankası'nın "reform" adı altında Türk tarımını içine soktuğu kıskacın bir parçası olarak bu birliklerin "özerkleşme" adı altında nasıl iflasa sürüklenmek istediklerini hatırlamak yetiyor. *** Tabii, bu arada bir de, yaş sebze ve meyve söz konusu olduğunda, ürünün mutlaka içinden geçmesi gereken "Haller" var... Yeni Haller Yasası, toptancı hallerinde bulunan işyerlerinin yüzde 10'unun üretici birliklerine kontenjan olarak ayrılmasını şart koşuyor. Önceki yasada, üretici birliklerine "öncelik verileceği" şeklinde daha muğlak bir hüküm vardı. Yeni yasaya göre, işyerleri, Ankara, İstanbul ve İzmir Büyükşehir belediyesi sınırlarındaki haller hariç, halin bulunduğu il sınırlarındaki üretici birlikleri arasında yapılacak ihale ile kiraya veriliyor. Bu hükmün önceki "muğlak" hükme göre yararlı mı yoksa zararlı mı olduğunu söyleyebilmek için, üretici birliklerinin durumuna bakmak gerekiyor. Eğer ülkemizde üretici birlikleri olması gerektiği kadar güçlü olsaydı, bu hüküm, bir sınırlama *** Sonunda dönüp dolaşıp, bir noktaya geliyoruz: Sorunlar biliniyor... Çözümler de biliniyor. Bütün mesele: "Bilinen sorunlara, bilinen çözümleri kim uygulayacak?" Bu sorunun cevabını veremediğimiz ve gereğini yapamadığımız sürece, sonuçta pahalı da olsa ürünü biz, kaymağını ise aracı yiyecek... Üretici de kalanla yetinecek! 18