27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Şeker sektöründe kamu fabrikaları ve üretici tasfiye oluyor Petek ATAMAN Gıda Mühendisleri Odası Başkanı 4 634 sayılı Şeker Kanunu 2001 yılında yayımlandığında, yapılan düzenlemenin amacı önceki yıllarda arz fazlası üretim nedeniyle oluşmuş bulunan şeker stoklarının azaltılması, bu stokların yurtiçi fiyatların üçte biri fiyatına ihraç edilmesinden doğan finansman yükünün ortadan kaldırılması ve yurtiçi talebin ülkenin potansiyeli dahilinde yerli pancar üretiminden karşılanması olarak belirtilmiştir. Kanun ile şeker pancarının kota dahilinde üretiminin öngörülmesi de bu niyetin sonucudur. Tabii bunu ilk kez uygulayanın Türkiye olmadığını söylemeye gerek yoktur. Bu düzenlemenin diğer çok önemli nedeni de AB ile uyum hedefidir. Uygulanan kotalar, AB uygulamalarının yansımalarıdır. Bu Kanunla kota sistemine özel ya da kamuya ait şeker fabrikaları ile şeker alternatifi ürün olarak nişasta bazlı şeker üreten işletmeler de dahil edilmiştir. Getirilen kota sistemi ile AB’nin Şeker Rejimine benzer şekilde A ve B kotaları ile C şekeri kavramlarını getirilmiştir. A kotası talebe eşdeğer olarak belirlenen üretimi gösterirken, B kotası emniyet stoku olarak saptanacaktır. C şekeri ise A ve B kotaları dışında üretilen ve yurt içinde pazarlanamayan, diğer bir deyişle ihraç edilen şeker ile işlenmek üzere ihraç kaydıyla temin edilen şekeri ifade etmektedir. Kotalar, fabrikaların son üç yıllık ortalama fiili günlük işleme kapasiteleri ve/veya üretim miktarları ve randımanları esas alınmak suretiyle hesaplanmaktadır. Kanun; şeker alternatifi nişasta bazlı şekerlerin üretimlerinin de kota dahilinde kısıtlanmasını öngörmektedir. Ancak, teknik açıdan doğrudan şeker alternatifi durumunda olmayan glikoz şurubu, invert şeker ve şurubuna da bu sistem içerisinde yer verilmiştir. İlgili Kanun; getirdiği sistemin yürümesini sağlamak üzere; sistemin işleyişi ile ilgili kararların alınması ve mevzuat uygulamalarının takibi için de yeni bir kurumsal düzenleme oluşturmuş, bu düzenleme ile kamudan üç, (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı), kamuya ait şeker fabrikaları, özel fabrikalar ve şeker üretici kooperatifleri birliğinden birer ve nişasta bazlı şeker üreten şirketlerden nominal kapasitesi itibariyle son üç yılda en fazla üretim yapandan bir temsilci olmak üzere yedi üyeden oluşan bir Kurul kurulmuştur. Bu düzenleme ile, sektörde ilgili mevzuat çerçevesinde denetim, izleme ve gerektiğinde cezai işlemler yürütmekten Şeker Kurumu sorumlu bulunmaktadır. Bu Kurum 2004 yılı sonunda 4634 sayılı Kanun’un geçici 8inci maddesine göre; Bakanlar Kurulu tarafından alınan karar sonucu kapatılmış ve böylesi önemli ve stratejik ürünlere ait piyasa boşlukta bırakılmıştır. Kamu otoritesi bir kez daha uzun soluklu politika üretmedeki yetersizliğini gözler önüne sermiş ve önemli bir geri adım atmıştır. Ancak, daha sonra söz konusu karara yapılan itirazlar ile başlayan hukuki süreç sonucunda Danıştay tarafından Kanun’da yeni bir düzenleme yapılana kadar ilgili Bakanlar Kurulu Kararı için yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır. Bu çerçevede, Kurum halen gücü zayıflatılmış bir şekilde, kendisine Kanunla verilen görevleri yapmaya çalışmaktadır. Öte yandan, bahsedilen hukuki süreç sırasında sektörün denetiminde yaratılan boşluktan istifade eden kimi üretici firmalar, yurt içinde kota fazlası şeker pancarını ucuza alarak dünya piyasası fiyatlarından ürettikleri ve C şeker kapsamında stokladıkları şekeri ihraç etmek yerine iç piyasaya sürerek piyasadaki dengelerin sarsılmasına ve haksız rekabete neden olmuşlardır. Diğer bir sorun ise; şeker alternatifi nişasta bazlı şekerlerin toplam kotası konusunda gündeme gelmiştir. Şeker Kanununda; nişasta bazlı şekerlerin toplam kotası tüketime eşdeğer toplam şeker arzı için belirlenen A kotasının %10’u olarak belirlenmiştir. Yani; ülkemizde üretilen toplam şekerin en fazla % 10’unun nişasta bazlı şeker olması hedeflenmiştir. Bu kota AB yasalarında % 2 civarında olup, pancar şekeri üretiminde ilk sırada yer alan Fransa ve Almanya’da bu kotanın % 0,42 ve 0,89 oranlarına kadar çekildiği bildirilmektedir. Ancak, ülkemizde bu kotanın %50 oranında artırılması ya da azaltılması noktasında Bakanlar Kurulu’na yetki verilmiş ve bu yetki Kanunun çıktığı yıldan bu güne kadar her yıl söz konusu kotanın %50 artırılması yönünde kullanılmıştır. Bir başka deyişle aslında bu rakam her yıl % 15 olarak uygulanmıştır. Pancar şekeri, birçok gelişmiş ülkede gıda güvencesi, üretici refahı ve tarımsal ekonomi politikaları açısından son derece önemli ve stratejik bir ürün olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, tüm pancar şekeri üreticisi ülkelerde şeker üretimini desteklemeye yönelik politikalar, ucuz olan ithal şekerden kaçınmak amacıyla dış ticaret önlemleri ile birlikte ele alınmaktadır. Bu nedenle özellikle pancardan şeker üreten ve kamış şekeri ile rekabet eden ülkelerde, şekerin üretimi ve ticareti sıkı bir biçimde kontrol edilmekte ve korumacı politikalar uygulanmaktadır. Türkiye’de ise, kotaların her yıl nişasta bazlı şekerler lehine artırılması Türkiye’de faaliyet göstererek yüksek karlar elde eden şirketlerce oluşturulan baskı gruplarının kazancıdır. Her yıl yaklaşık 100 bin ton civarında genişleyen nişasta bazlı şeker üretim kotaları yılbaşında Şeker Kurulunca duyurulan üretim kotalarının aşılmasına neden olmakta, talebin nişasta bazlı şekere kaymasıyla tüketim miktarını aşan şeker arzı stoklarda birikerek bir sonraki yıl şeker kotasının azaltılmasına yol açmaktadır. Bunun temel yansıması çiftçilerin her yıl daha az şeker pancarı ekmesi ve tarımsal gelirin azalması şeklinde olmaktadır. Buna ilaveten, ülkemizde mısır üretiminin yeterli olmaması nedeni ile nişasta bazlı şeker üretimi için gerekli mısırın önemli bir bölümünün ithal yolu ile sağlanabilmesi, şeker sektörünü her geçen gün dışa bağımlı hale getirmektedir. Dünyada mısırı ağırlıkla üreten ülkelerde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) teknolojisinin kullanılıyor olması ve ülkemizde bu konuda henüz hiçbir yasal düzenleme bulunmaması da ayrı bir açmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu politikadan en fazla zarar görenler ise, bir Kamu İktisadi Teşebbüsü olan Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü ve bu kurum için üretim yapan çiftçilerdir. Kamu fabrikalarının işlediği toplam pancar miktarı uzun yıllardır ortalama 12–14 milyon ton iken, son yıllarda 9–10 milyon tona düşmüş, 2006 yılında ise toplam işlenen pancar miktarı 7,3 milyona kadar gerilemiştir. Buna karşılık, son iki yıl içinde faaliyete geçen ya da faaliyete geçecek olan yeni özel şeker fabrikası yatırımlarının kota ihtiyaçları da kamu fabrikaları aleyhine olacak şekilde karşılanmakta ve şeker sektöründe kamunun ağırlığı fiili olarak ortadan kaldırılarak onlarca şeker fabrikasının kapatılması için zemin hazırlanmaktadır. Bu politika ile, belli bölgelerde şeker pancarı tarımı yapan üreticilerin daha karlı şekilde üretime devam etmesini sağlayacak ancak şeker üretimine kamu yararı açısından devam edilmesi gereken bölgelerde üreticiler yalnız bırakılacaktır. Alternatif ürün ve iş imkanı bulunmayan üretici ve işçi kesimlerinin haklarının fiili durum yaratılarak ortadan kaldırılması ülkenin huzur ve refah ortamını tehdit edecek boyutlara varabilecektir. Nişasta bazlı şekerler lehine yapılan düzenlemeler ve sektörün yeteri kadar denetlenememesi ile kaçak şeker ve yasa dışı C şekeri satışları şeker sektörünü daha da içinden çıkılmaz bir noktaya getirmektedir. Ülke yararına uzun soluklu politikaların oluşturulması, destekleme politikalarının çiftçi lehine yeniden düzenlenmesi ve sektörel denetimin gereği gibi yürütülebileceği yapılanma ve koşulların sağlanması sorunların bir nebze olsun hafiflemesini sağlayacaktır. 30
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear