15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

TUTUKLU GAZETE 1 EYLÜL 2012 CUMARTES İ 7 Niyet demokrasi, özgürlük ve barış olursa… İçeride zaman yavaş akar! L. Doğan TILIÇ Avrupa Gazeteciler Birliği Bşk.Yrd. ylar değil, yıllardır içeride olan A meslektaşlarımız var. “Dışarıda olmak mı zor, içeride olmak mı?” gibi bir cümle kurmayacağım. Şimdilerde bu memlekette gazeteciliği tutkuyla yapan birinin böyle düşünceler içinde olması hiç de yabana atılır bir durum olmasa da… İçeriyi de, dışarıyı da bilirim… Evet, dışarıda olmak zor. Kimi meslektaşlarımızın ana akım medyanın köşelerinde, ekranlarında havanda su döven yazı ve konuşmalarını, iktidara dokunurken ‘ürkek’, muhalefete dokunurken ‘erkek’ tavırlarını görünce, onlar adına da üzülüyor, utanıyorum. Kim bilir, onlar ne çekiyordur. Zor olmalı! Ama işte önümüzde onlarca örnek var; anlı şanlı medya kurumlarının anlı şanlı isimleri, üstelik ki mileri hiç de radikal sayılabilecek bir muhalefet yapmadıkları hâlde, yerlerinden edildiler. Sesleri çıkmıyor artık. Hâlâ ekranlarda olanlarımız ise iktidar sözcülerinin “sansür mü var?”, “herkes istediğini yazıp, söylüyor”, “bize yönelik en ağır eleştiriler bile yapılıyor”, “içeridekiler gazeteci değil” şeklindeki açıklamalarını öylece dinliyoruz. İçeride televizyon var şimdi. Görmüşsünüzdür; burada işinden gücünden olan, yüzlerce meslektaşımız gibi işsiz kalmış, ekmek parası için bir Irak televizyonu için kameramanlık yapan Cüneyt Ünal Suriye’de tutsak şimdi. Yüzü gözü mosmor televizyona çıkarıldı. “Gazeteci değil, terörist” denilerek. Kulağınıza yabancı gelmemiştir bu sözler. Sizler için de aynısını söylemiyorlar mı: “Gazeteci değil…” Dışarıda olmak zor. Dışarıyı da içerisine benzettiler çünkü. Ama siz yine de dışarıda olun. Aramızda. Bir önce! İçeride zaman yavaş akar, bilirim. Dışardakilerin; ananın, babanın, kardeşin, eşin, çocuğun, sevgilinin sizi düşündüğünü düşünür, belki onlardan çok kahrolursunuz. ODAtv davasında TÜBİTAK raporu nihayet mahkemeye geldi. O rapora bakınca, insan TÜBİTAK uzmanlarının da, söyleyeceklerini söyleyebilmek için, bazı ‘gazeteciler’ gibi iktidarın ağzına baktığını düşünüyor. Belge gönderen virüs varmış ama belgelerin virüsle gelip gelmediği anlaşılamamış! Belge melge göndermedilerse, o virüsler o bilgisayarlarda piknik yapıyorlardı herhâlde. Dediğim gibi; dışarıda olmak da zor, ama içeride olmak gibi değil. İçeride zaman yavaş akar. Ağır ağır! Gelin dışarının zorluklarını birlikte omuzlayalım. Haydi artık! evgili TGS çalıdemleştirdi. Benim Mazlum ÖZDEMİR şanları, hapisteki bugün değinmek isgazeteciler ve batediğim asıl konu, sın özgürlüğü kampanOrtadoğu’daki ülkeyası çerçevesinde yürütler ile Türkiye’de gatüğünüz etkinlikler için zetecilik yapmak arasonsuz teşekkürler… sındaki farklar. Tutuklu Gazete’nin Meslek hayatımın çıktığı bugünler, Türkibüyük bölümünü Orye’nin darbe dönemleri tadoğu’da Irak, İran, dâhil olmak üzere tariSuriye, Ürdün v.s. gahinde en fazla gazeteciyi zetecilik yaparak geyargıladığı bir zamana çirdim. Şunu itiraf etdenk geliyor. 12 Eylül mem gerekir ki; son Darbesi’nin yıl dönü23 yıl öncesine kaKandıra 1 No’lu F Tipi münde 35’i tutuklu 47 dar da Türkiye’de baCezaevi gazeteci yargılanıyoruz. sın özgürlüğünün KOCAELİ Kenan Evren’in “ben bile söz konusu ülkelere bu kadar abartmamışnazaran daha ileride tım” dediğini duyar gibiyim. olduğunu düşünürdüm safça. “Ne 9 ayı aşkın bir süredir tutuklu de olsa 10 yıldır gazeteciler öldürülyuz. Sakın sanılmasın ki, biz yargı müyordu” diye düşünüyordum. Balanan 47 kişi ‘yasa dışı’ işlere bulaş sın özgürlüğü, sadece gazetecilerin tık. İddianamemize kısa bir göz öldürülmemesi değil, şu ya da bu şeatan herkes, yargılananın bireyler kilde susturulmamasıdır aynı zadeğil, çalıştığımız kurumlar oldu manda. ğunu hemen fark edecektir. Aynı İran, tüm baskıcı rejimine karşın kurumda çalıştığın kişiyi tanımak muhalif öğrencilerin özellikle Urusuç, haber paylaşması suç, haber miye ve Tebriz’de hâlen çıkardığı müdürüeditörmuhabir hiyerarşisi dergi ve gazetelere müsamaha gösiçinde olmak suç... Suç listesini teriyor. Mahabad’da çıkan Kürtçe uzatmak mümkün. gazeteyi kapatıp, çalışanlarını tuHaber müdürünün muhabirden tuklamıyor. Irak’ta Saddam dönehaber istemesi talimat, editörün minde bile KDP’nin resmi yayın orhaber tartışması yönlendirici yöne ganı kapatılmadı, çalışanları öldütici... Haber müdürü, rica ile haber rülmedi. Şu anda Federal Kürdistan istemez ki… Muhabire elbette tali Bölgesi’nde basın özgürlüğü Türkimat verecek. Editörün görevi yön ye’den çok ileride dersem şaşırmalendirmek zaten… yın, çünkü öyle... Birkaç yıl öncesiİddianamemiz çıktığı günlerde ne kadar tüm basın KDP ve YNK yakimi duyarlı meslektaşlarımız gün ni Barzani ve Talabani’nin deneti S minde iken şimdi iktidarı eleştiren, yolsuzluklarını ortaya çıkaran çok sayıda gazete çıkıyor. Haelati, Çetir, Livir, bölgesel yönetime ağır eleştiriler yapmalarına rağmen ki bunlar rakip herhangi bir siyasi partinin denetiminde değildir bu basın kurumlarında çalışanların hiçbiri tutuklanmadı. 2010 yılında Federal Kürdistan Parlamentosu tarafından kabul edilen bir yasa ile gazetelerin kapatılması ve gazetecilerin tutuklanması neredeyse imkânsızlaştı. Merkezi Irak hükümeti de muhalif çok sayıda gazeteye tahammül gösteriyor. Irak savaşı sürdüğü sıralarda 2003’te Irak’taydım. 2003 ağustos ayında 180 yeni gazete çıkmıştı. O gazetelerin birçoğu hâlen varlığını sürdürüyor ve hiçbirine sansür uygulanmıyor. Türkiye’de artık otosansür var. Haber, konu takipçiliğini neredeyse hiçbir muhabir, köşe yazarı yapamıyor. 34 defa iktidar karşıtı yazı yazan bir köşe yazarı, sonraki 1520 gün, ülkedeki sıcak gündeme rağmen börtü böcekten bahsedebiliyor. Gazetelerin kapatılmasından, gazetecilerin tutuklanmasından daha tehlikeli şey, bu olsa gerek. Ülke olarak yönümüzü AB’ye mi Şanghay 5’lisine mi döneceğimizin tartışıldığı bugünlerde, yanı başımızda beğenmediğimiz Ortadoğu’dan alacağımız çok ders var. Niyet demokrasi, özgürlük, barış olursa; Çin’de de Fizan’da da olsa getirilip, uygulanır. Değilse nefes kadar yakın da olsa bulunmaz… Dayanışmayı yükseltmeliyiz Attila AŞUT Duyumsamak Hasan COŞAR Kapana kıstırılmış demokrasi Turgay OLCAYTO ugün 81 meslektaşımız, özgürlüklerinB den yoksun olarak ceza evlerindedir. Dışarıda kalanlar ise her an tutuklanma tehdidiyle karşı karşıyadır. Hükümet sözcüleri ‘yazı’ ile ‘havan topu’nu aynı düzeyde değerlendirirken, Başbakan Erdoğan da, aykırı kalemlerin susturulup kapıya konması için hemen her gün ekranlarda bağıra çağıra gazete patronlarına talimat vermekte, gazetecileri tehdit etmektedir. Ülkemizi göz göre göre komşularımızla silahlı bir çatışmanın içine sokacak olan maceracı politikalara karşı çıkan sosyalist basın ise hükümetin başı tarafından neredeyse ‘vatan haini’ ilan edilmektedir. “Ateş düştüğü yeri yakar” sözü, günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Bu ateş hepimizi yakıyor. Cezaevlerindeki arkadaşlarımızla dayanışmayı yükseltmek, en ivedi görevimizdir. “Bu dava, şu dava” ayırımı yapmadan, hukuksuz yargılamaların, haksız tutuklamaların hepsine birden koşulsuz biçimde karşı çıkmalıyız. İlericilerin birliği, Türkiye’de haksızlıkları giderecek ve toplumsal barışı sağlayacak biricik güçtür. “Ama... Kim bilir, uzaklarda kalan o deli dinmek bilmez arzudur yüreğimizi ayaklandıran yazık ki, gelip geçtik birbirimizi aynı yoldan aynı yönlere savrularak” Silva Gabudikyan üşünceyi ifade özgürlüğünü, D halkların doğru ve yansız bilgilenme haklarını, insan haklarına say Bir şiir kitabının üzerine düşen nottan öğrendim İranlıların, “Ermeniler bir çatı altında toplandıklarında, yer, içer, eğlenir, sonra da siyah bir kuş hakkında şarkılar söyler ve ağlarlar. En sonunda, ‘ne güzel eğlendik’ derler” dediklerini... O siyah kuş turnadır; özlemi ifade eder, sonu gelmez ayrılıkları ve acımasız uzun bekleyişler sonrasındaki buluşmaları... Siyaseten kördüğüm olmuş ülkemizde de hapishaneler, sonu buluşmalarla biten uzun ayrılıkların değil, intikam cezalarıyla örülen buluşamamaların mekânlarına dönüştürülmüştür. Ne yazık ki alıştık. Artık ne şarkılar söyleyip ağlıyor ve ne de sonunda, “ne güzel eğlendik” diyebiliyoruz. Hapishaneleri duyumsayıp yüreklerimizi ayaklandırabilirsek şayet, şairin dediği gibi, “aynı yoldan aynı yönlere savrularak” birbirimizi gelip geçmeyebilir, içeridekini de çekip alabiliriz belki, kim bilir... atılabiliyorsa demokrasiden söz edilemez demektir. İnsanlar arasında din, dil, inanç, ırk ayrımı yapılamaz ilkesi adım başında çiğnenebiliyorsa demokrasiden söz etmek boşunadır. Ülkemize gerçek demokrasiyle özgürlükleri getirecek olan emeğin gücünü kullanan örgütlü işçi, memur, aydın, gazeteci, yazar ve çizerlerin her türlü haksızlığa karşı verdikleri mücadeledir. Sizler içerden, bizler dışardan bu mücadeleyi sürdürdükçe Nâzım Hikmet’in dediği gibi “kan ter içinde” de olsa özgürlükler kazanılıp gerçek demokrasiye ulaşılacaktır. gıyı yok sayan bir sistemde gazetecilerin, yazarçizerlerin susturulmasından daha doğal ne olabilir. Eyleme dönüşmeyen her söylemden, yazıdan, kitaptan terör bağlantısı yarata bilen bir adalet mekanizmamız var. Çağdaş demokrasilerde yeri olmayan ceza, ceza muhakemeleri usulü ve terörle mücadele yasalarımız da bu insan öğütücü mekanizmanın ana unsuru. İçişleri Bakanı güvenliği, temel insan hak ve özgürlüklerinin önünde tutuyor. Başbakansa gazetecinin kapıkulu olanını seviyor. Ve kurguladıkları ileri demokraside 80 dolayında gazeteci nicedir parmaklıklar arkasında yaşıyor. Türkiye’ye bu utancı yaşatmaya kimsenin hakkı olmamalı. Ne yazık ki anamal düzeninde bu vicdansızlıklar sürüp gidiyor. Çünkü Galeano’nun da dediği gibi: “Güvenliği adalete tercih eden bir dünyada, adaletin güvenliğin sunaklarında kurban edilmesini her gün daha çok insan alkışlıyor.” Türkiye açık cezaevi, Ankara koğuşundan bildiriyorum! Coşkun MUSLUK aftalar sonra çıkacak bu yazı için bir pazar günü masa baH şına oturuyorum. Ağustosun Sizler içeriden, bizler dışarıdan Adnan ÖZYALÇINER ünyanın hiçbir yerinde düşüncesini ifaD de etmesi yüzünden hiç kimse hapse atılamaz. Din, dil, inanç, ırk farkı gözetmeyen gerçek demokrasilerde herkes düşüncesini serbestçe ifade etme hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğü olmayan ülkelerdeyse temel insan hak ve özgürlüklerinden de söz edilemez. Bugün ülkemizde 200’ü aşkın gazeteci ile basın emekçisi arkadaşımız, yazarlarla aydınlarımız düşüncelerinden dolayı hapse 26’sı bugün; yani doksan yıl önce Gâzi Mustafa Kemal Paşa’nın, Anadolu’daki işgal güçlerine karşı son hamlesini yaptığı Büyük Taarruz’un Afyonkarahisar’dan, Kocatepe’den başladığı gün bugün… Bu büyük hücumdan seksen dokuz yıl sonra ise, despotik yönetimler için pek de özgün olmayan bir diğer hücuma tanıklık edecektik: ‘Aydın’a hücum… Hapiste bir buçuk yılı aşkın zaman geçirmiş beş gazeteciyazarın hâlâ tutuklu bulunduğu ODAtv davasının, saçma sapan ve üretilmiş oldukları bilirkişi raporlarıyla sabit ‘sözde delillere’ dayalı iddianamesi ya da daha doğru bir tabirle iftiranamesi, bundan tam bir yıl önce mahkemeye arz edilmişti. Büyük Taarruz’dan seksen dokuz yıl önce ilgili mahkemeye arz edilen bu iftiraname, Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrası İzmir’in işgalden kurtarıldığı günün de seksen dokuzuncu yıldönümünde kabul edilecekti: 9 Eylül. ‘Aydın’a hücum, bu ülkenin tarihinde pek de yeni değil, ama bugün, yeni rejim inşası ihtirasları ve eski rejimden intikam alma hırslarıyla birlikte, katlanarak büyümüş bulunuyor. Ordu mensuplarından akademisyenlere, politikacılardan sendikacılara, protestocu genç ve öğrencilerden Kürt aktivistlere değin, türlü komplolar ve hukuksuzluklarla zindanlara atılan ve zindanlarda tutulmaya devam eden binlerce insandan tek bir kimseyi dahi unutmaksızın, sözü daha fazla uzatmaksızın, haksız biçimde hapislerde tutulmaya devam eden gazeteciyazar yoldaşlarıma bırakıyorum… Büyük Taarruz mu, yaparız! C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear