27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 1 EYLÜL 2012 CUMARTES İ TUTUKLU GAZETE Yitik ülke galip gelecek Miktat ALGÜL Ergenekon’dan çıkış Hüseyin HAYDAR Çıkıyoruz buradan, bu demir kuyusundan, Nasıl çıkarsa kılınç kınından. Çıkıyoruz bu yedi kat duvardan, Basarak engereklerin, çiyanların kafasına, Yararak Süper Nato çemberini. Yüz elli yıl önce başlamıştı cengimiz, Armalıydı atlarımızın koşumları, Vuruluydu adlarımızsa Orhun kayasına. Nasıl çıktıysak Yedi Düvel kuşatmasından, Erittik bugün de Gladyo demirini, Kara barut ezerek dişlerimizin arasında. Kürkçüler F Tipi Cezaevi B45 Koğuşu ADANA G Kapılarımızın kırıldığı günlerde, İsyan sütü de yürüyordu incirlerin uçlarına, Tekel direnişi de sürüyordu Cevizli’de, Sermiştik yol haritasını dizlerimizin üzerine, Birlikte uzanalım diye kurtuluş mavzerine. sülük haramzadeler. Dünün postal yalayıcısı, Susurluk dostları bugün TSK düşmanları. Bu Brütüsçü sülükler, gazetecilik kisvesi altında, para neredeyse oraya inanç kulesi dikmeye çalışmaktadırlar. Emperyalizmin devşirmelerine tapınmaktalar. Geçmişte “Kahrolsun ABD emperyalizmi” diyen bu sülükler; bugün emperyalist ajanlarının zulümlerini haklı çıkartan yazılar kaleme alan müttefikler. Konjonktür değiştikçe yönlerini de değiştiriyorlar, para uğruna tasmalarını emperyalistlere sunuyorlar. Rotasızlar. Geçmişte Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların üzerinden antiemperyalist devrimci naralar atan dönek sülükler, bu kıymetli devrimci yoldaşları unutup, Graham Fuller’le kol kola geziyorlar. Hepsi şimdi yandaş ve ABD’nin sıkı dostları. Soros’un çocukları. Bunlar (sahte) muhafazakârlarla; imanı, kutsal kitap Kuranı Kerim’de değil, yeşil dolarlarda buldular. yaşandığı bir ülkede solumak temel hedefimizdir. Öldürmeyen zorluk, insanları güçlü kılarmış. Ben toplumsal muhalefetin, Kemalist cephenin aktörlerinden biriyim. Bu ülkenin ulusunun farklılıkları mutlaka mevcuttur. Fakat güçlü bir müşterek temelimiz var. O temel Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal devrimcileri, bu ülkenin temel dinamikleridir. Bugün bu dinamikler cezaevlerine doldurulmaktadır. Ben mevcut sistemin demokratik olduğuna inanmıyorum. Bir gazeteci olarak beğenmiyorum da. Bu anlamda binlerce kaygım mevcuttur. Bu duygular bende legal bir tepkiyi oluşturdu. Yazılarım legal eylemlerimdi. Bu yazınsal eylemlerimin sonucu cezaevi tutsaklığımı yaşıyorum, azmim ivme kazanıyor. Cezaevleriyle haklarımız gasp ediliyor, faşist diktanın gerçekliği daha net ortaya çıkıyor. Aynı havayı soluyoruz. Bu havada özgürlük azalsa da, bu topraklarda Mustafa Kemaller yenilmez. Bugün milli devletin bütün dayanakları teker teker yıkılıyor. Milli ekonomi tasfiye edildi. Ülke, üretmeyen bir ülke oldu. Her şey yabancılara satıldı. Kotalar kondu. Milli birliği dinamitlediler. Türk’ü Kürt’ü birbirlerine düşman ettiler, şimdi de Arap halkları üzerine senaryolar yazılmakta. Her şey emperyalizm odaklı hâle getirildi. Bu perspektif, toplumun yapısını bozmuştur. Umutsuz, hastalıklı, endişeli insanlar oluşturuldu. Milli kimlik ve tarih kenara itilmiş, ABD ve AB değerleriyle abdestli kapitalist inanç peşine düşülmüştür. Dini ve etnik bölünmeye, emperyalizme karşı milli devlet güçlendirilmelidir. Bu da Mustafa Kemalcilerin iktidarıyla mümkündür. üzel ülkemin bu hâle dönüşmesi / dönüştürülmesi yüreğimde derin bir hüzün uyandırmakta... Boğuluyorum. Kalelerin birer birer zapt edildiği ülkemde, sanki azar azar ben de tükenmekteyim. Aklıma devrimci şair dostum Sosyal Ekinci’nin son yazdığı cümleler geliyor. “Kendi özgürlüğüm için siz dostlarımı üzeceğim. Özür dilerim.” Sosyal bu cümleleri yazdıktan sonra intihar etti. İntiharın ardından bir dolu “Yitik Ülke’nin şiirleri” kaldı. Ölüm = özgürlükmüş Sosyal’in bilincinde. Peki, ölüm özgürlüğün eşiti mi? Ölümle özgürlüğü Sosyal’in beyninde, bilincinde buluşturup harekete geçiren şey nedir? Ölümün karanlık yüzünü, beyinlerde aydınlık kurtuluşa çeviren güç ne? Birey olarak kendimiz mi? Toplum mu? Sistem mi? Bir yığın soru ve görülmemesi için çözümün üstünün örtüldüğü çözümsüzlük. Toplumsal intiharların yaşandığı bu dönemde, yaşam denilen şey bu mu acaba? Vatanın gözyaşının dinmediği, emperyalistlerin partnerlerinin karar vericiler olması, maharetlerini sergilemek psikozuyla tüm çılgınlıkları denemeleri, namluya sürülmüş bir mermiye dönüştürüyor beni. Vatan toprağı için düşen her beden, yakılan her ağıt öfkeme öfke katıyor. Ayranımızı kabartıyorlar. Yüreğimde, Gençliğe Hitabe’yi, Bursa Nutku’nu, Onuncu Yıl ve Gündoğdu marşlarını okuyan Türk Gençlik Birliği var. Onlara bin selam. İNSAN SADECE KAYBEDECEK BİR ŞEYİ KALMADIĞINDA ÖZGÜRLEŞİR Mersinli bir gazeteci olarak, KayseriSarızDarıdere’de hayata merhaba diyen bir yurttaş olarak, demokrasi tarihimizin kara noktalarından bir tanesinde kurban edildim. Devrimci, Kemalist, ulusalcı, cumhuriyetçi, muhalif kimliğimden dolayı, cumhuriyete kin ve nefret duyan gladionun işbirlikçileri tarafından komplo, iftira ve tertiplerine maruz kaldım. Mahpusluk sürecim böylece başladı. Ben özgür bir bireyim. Köle değiliz. Kölelerin sınırlarını sahipleri belirler. Biz içimizdeki gücün farkında olanlar kendi sınırlarımızı kendimiz belirliyoruz. Hiçbir güç bana nefes alabileceğim kadar verip, beni ehlileştiremez. Ben insanım, temel haklarım olduğunun bilincindeyim. Bunun sonucu ‘teröristlik? veya ‘mafya babalığı itibarsızlaştırılması olsa da... Ben, uyuşturulmuşluğun faturası olan yokluk, mahrumiyet gibi saçmalıkların derinleştirildiği dehlizlerde sömürü ideologlarının ellerinde oyuncak olmayacağım. Vatanımı en az inançlarım kadar aziz bilip, barışın, hoşgörünün, kardeşliğin sürekli olması için üstüme düşeni her şartta yapmanın mutluluğu içindeyim. Şu iki esas iyi bilinmelidir: Bugün de dün olduğu gibi din istismarlarına ve MuaviyeYezid din anlayışına karşı hakkın ve ulusun gerçeklerini her zaman savunacağım. Bedeli ne olursa olsun. Türkiye topraklarında BAĞIMSIZLIK BENİM KAREKTERİMDİR ilkesine her zaman sahip çıkacağım. Ekmeğimiz, imanımız ve vatanımız bereketli olsun. Derin, vatansever saygılarımla. Çıkıyoruz buradan, can sunup can bularak, Şimşeğe dönüşsün diye yazılı taşlar, Dile gelip konuşsun diye bin yılın kemikleri. Kanat açıyoruz şimdi çelik bozkıra doğru, Gücünü hatırlasın diye uluca burçlar. Uğurlamıştı bizi kendi yoldaşlarımız, Kucaklarında taflan dalları ve yağmurlu bayraklar, Uğurlamışlardı savaşçılarını sade bir törenle, Sarsmıştı lodosun öfkesi uykulu gövdeyi, Çıkış yoluna doğru esmişti doğu rüzgarıysa. Çıkıyoruz buradan, çıkar gibi su kayadan. Çıkıyoruz koynumuzda destan yaprakları, Alnımız Çobanyıldızı’ndan ışık sağarak, Ellerimizde ağır buğday başakları, Türkülerimizi ve kitaplarımızı yanımıza alarak. Yola çıktığımız gün, evine dönenler olmuştu, Hatta, geçmişti bazıları düşman tarafına, Arsız ve yetersiz ve yüreksizdiler, Yazdırmışlardı adlarını Soros’un nüfusuna. Eteğini toplayıp kenara çekildi bugün, bazı dostlarsa. Çıkıyoruz buradan, bu uğursuz mezradan, Çıkar gibi kızgın kargı ocaktan. Mutlu uçsun diye tarla kuşları Pasinler ovasının, Daha yükseğe çıksın diye Toros kartalları, Ölüm fermanına mührümüzü basarak. Geçiyoruz düşman saflarının arasından, Nasıl geçerse tırpan çayırdan, Süt kesilmesin diye, düş bitmesin diye, Ey Türkiye! Ey yiğitler serenderi, Oğulların güneşin oğulları, kızların göğün kızları, Çıkıyoruz buradan, yumruklarımızı kanatarak. PAROLA ATATÜRK Mevcut güçler Mustafa Kemal’in devriminin meşruluğunu yok etmekte. Gazi Mustafa Kemal, bilinçli olarak, dayısına ait tarlalarda karga kovalayan biri olarak genç beyinlere enjekte edilmekte. Gazi’nin devrimci yönü, devrimlerinin öğreti ve kazanımları hiçbir zaman ana konu edilmedi. Konu edinenler ise iftira ve komplolarla cezaevlerine doldurulmaktadır. Bir Türk devrimcisi olarak Türk devrimine yol arkadaşlığı yapmam, gladio gibi belli güçleri rahatsız etmiştir. Bugün bu devrimci pratiğin anlaşılmasından korkanları, engelleyenleri tarihin çöplüğüne süpüreceğiz. Mutafa Kemal’i savunanın terörist ilan edildiği bir ülkede değil, Kemalist Devrimin, Milli Demokratik Devrimin BRÜTÜSÇÜ SÜLÜKLER Şu an medyada Brütüsçüler dolu. Dün yazdıklarını beyinlerinde resetleyen, meşrebine küfür edercesine davranan Tutkulu gazeteciler Erdem ATAY üm zamanlarda yaşayacak gazeteciler, bugün “ölüyorlar”, inandıklarını “yaşatmak” uğruna giT riştikleri savaşta… Kalemleri ceplerinde, nereye götü Evîna aştiyê êjeya bêhempa! B Ê ku dilê minovahiyê pê hesret e. her tim gav bi gav, dem bi dem meşa xwe ya ber bi rojê ve didomîn Din ava dilê dayîe. kekê Anatolî. Li wir Di bexçeyê evînê de ji ewnên zengar girtî mirovahî pê dinok dibelav dike, ruyê sinase. Hemu serpêhati wana asimanê dikeu çîrokên cîvakê wek nîne u her yek dibe kanî u robaran diheribingeha azadiyê. Dîke, şîn dibe, gul vedisa pêl bi pêl stêrkên de. Hemu minovahî digelawêjê dimejînê, bin evîndarê azadi, mezin dike ruh diriszgarî, aramiyê. Gava deyê. Gintîgeha Tîpa E Yê Muşê aştî mezin dibe daDi her ruhekê de yîkên dilêş, şewat u E Tipi Kapalı Cezaevi zanokek şitil dide, azarên xwe li du xwe D23 Koğuşu mezin dibe, navê dihêlin, rondik li çavên MUŞ wî/wê dibe ‘aşti’, diwan nabarin.Aştî pêk be ‘Îslam’, dibe ‘rotê zilm radi be, aştî mezevin.’ Piştî bedewi u xweşikbunê zin dibe serweniya zaliman piçuk aramiyê belav dike li hemu cîhanê. dibe u pê de li cihanê radibe. Aştî Rojhilat dibe bingeha bexçeyê ma şitil dide çiyeyên azad zaroken roj nî ramana azad vedihone zarokan u agine di bin heybeta xwe de diheji serdestî u serweriyê xelas dike, wîne, sitar dike aştî şîn dibe civaka xweza ji pê azad dibe. Ji çiwîkek re politik u sinci (exlaq) xwe diafirîne dibe baskê ku nayê şikandin. Lê bi pêrejî denguşa minovahiyê riz rülürlerse götürülsünler yazacak bir duvar buluyorlar kendilerine. Onlar barış için yaşamak istedikleri dünyada savaş esirleri olmuşlar; terörist sayılmışlar. Kalemleri silah kabul ediliyor. Doğrudur! Her el hamlesi kâğıda atılmış bir kurşun gibi gelir çünkü zalimlerin beyinlerine. Her biri Subcomandante Marcos gibidir: Onlar, “San Francisco’da bir eşcinsel, Güney Afrika’da bir zenci, Avrupa’da bir Asyalı, İsrail’de bir Filistinli”dir. “Akşam saat 10’da metroda yalnız bir kadın, topraksız bir köylü, işsiz bir emekçi”dirler. Ve bugün onlar nefesleri tükenene kadar gerçekleri göstermeyi savaş edinmiş barış elçileridir. Adımları dört duvarı aşamayan fakat fikirleri dünyayı dolaşan aydınlıkçılara, tutkulu tutuklu gazetecilere selam olsun… Sinan AYGÜL Gazeteciler neden tutuklanır? Fırat BAYRAM basit bir soru değil mi? Ama yanıtı manidar. Çok Bir ülkede iktidar gerçeklerin açığa çıkmasına ve Tutsak gazete ve gazeteciler eleştirilmeye tahammül edemiyorsa haber alma özgürlüğü bir tehdit olarak görülür, buna direnenler de çeşitli bahanelerle tutuklanır. Sosyal medyanın bu denli yayıldığı bir çağda iktidarın gazetecileri hedef alması, toplumu sindirmeye dönük bir mesajdır. Gazetecilerden korkan bir iktidar, kendini ancak korku yayarak sürdürebileceğini sanan ve muhalefet istemeyen bir iktidardır. Haber alma özgürlüğünden korkmak, gerçeklerden korkmaktır. Bu korku, iktidarın kendine güvensizliğini yansıtır. Kendine güvensiz bir iktidar, suç işlemeye meyillidir. Kirinin görülmesini baskıyla saklayacağını sanır. Ama hiçbir iktidar, gazetecileri tutuklamakla gerçekleri saklamayı başaramamıştır. Selam olsun... O. Nahİt DURU gar dibe. Aştî serweriya xwe ava dike zagonên Hamurabi ji holê radibin di şun u wane wî de bi ruhê komunal wekheviya insan geş dibe, bilind di be. War u wargehê dêrîn (kadim) warê Nemrudên demi wêran dike di cihê wê de bexçeyê gulevinê ava dike. Gul dişîne rengê xwe dide sêgoşeya dilê keçikekê bedew. Hemu rengên gulan a di dilê keçika bedew de sordibe, zerdibe, kesk dibe. Rengên xwe dide sosin u beybunan xwezayê dixemilîne u dikemilîne. Aşti ava dibe awirên şer dest bi revê dikin, piçu dibin, Edi zanekêen sêwi bi tena senê xwe mezin nabin. Aşti weke helbesteke Cegenxwîn, Apê Musa, weke Pablo Neruda, weke Nazım Hikmet di çaven zarokên azad de mezin dibe, şîn dibe minovahî di gerdune de digêhêje onmonca pîroz. Aştî pîroz e, aştî evîn e, aştî kesera azadî xwazan e aşti rizgarî u bedewbun e. “ nanıyorum ki, bedelini ödemeyi göze alanlar için özgürlük her zaman her koşul altında vardır. Özgürlük bol ve ucuzken bazı kimseler onu serbestçe, hatta savurganca harcarlar... Dışarıda bir mahpus gibi yaşamaktansa, özgür insan olarak bir süre hapiste kalmayı tercih ederim.” Bu sözler, Bülent Ecevit’in 1981 yılında Ulucanlar Cezaevi’ne girerken İ söylediklerinin özeti… Meydanı boş bulduklarında, mangalda kül bırakmayan “özgürlükçü”, “demokrat”, “yetmez ama evet” diyen köşe yazarları, öğretim üyeleri, aydınlar; 80’i aşkın gazeteci tutuklu iken, nerede? Yoklar ve “dışarıda mahpus gibi” yaşamayı sürdürüyorlar, sessizce, korkarak… Tutsak olmayan gazete ve gazetecilerle buluşabilmek umut ve özlemiyle… Savaşın gölgesinde Alper TURGUT komşumuz Suriye ve her şey daha da kötüye gidiyor gün geçtikçe... Şahinlerin sesi daha gür çıkıyor, güvercinler umudunu ko C MY B C MY B Eylül Dünya Barış Günü’ne savaşın gölgesinde giriyoruz, 1 hem memleket karışık hem de ruyor ama azlar, savunmasızlar. Kan ve şiddet yurduna dönüyor Türkiye, nefret söylemi çoğalıyor. İnadına ve her koşulda barış ve hayat diyenlerin ve dileyenlerin, örtülü, örtüsüz hiddet ile mücadelesi ise sürüyor. Evet, ülkenin muhalifi, barış yanlısı, okuyanı, yazanı, sorgulayanı, karşı çıkanı ya baskı altında ya da mapusta. Biz dışarıdaki gazeteciler de, içerideki meslektaşlarımız da bu yakıcı gerçeğin farkındayız. Ancak barış ve özgürlük kavgası, zor ve uzun soluklu bir davaya dair, en nihayetinde... İnanmak, haklı, azimli ve kararlı olmak gerekir. Biz buna hazırız.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear