27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 1 EYLÜL 2012 CUMARTES İ TUTUKLU GAZETE Kim nereden, neden icat etti de düşürdü bizi aşkına? Nedir özgürlük? Gerçekten, ‘ruhun bedenden ayrılması’ mı? Özgürlükölümzulümzindan denklemini kim kurdu? Neden ‘bedel gerektiren’ bir ütopya derecesine yükseltildi özgürlük? Keşke ‘özgürlük’ diye bir kavram olmasaydı yaşamımızda. Zira analitik zekânın simgesel dil icadı, günümüzden yaklaşık 50 bin yıl önceki bir devrime işaret Kalkandere etse de, özünde kavram(lar), yaL Tipi Cezaevi şamda olmayana duyulan özleA22 Koğuşu RİZE min ve arzunun sonucu oluşmuştur. Örneğin, “ilkel, vahşi, barbar” vb. kavramlarla/tanımlamalarla aşağılanan doğal toplum insanla tan potansirının yaşamında özgürlük kavramına İHTİ yele geçmesidir” diyebiliriz. YAÇ YOKTU! Nihayetinde insanız. İnsan merkezli olÖzgürlük, ahlaki, politik ve komünal bir madan insanitoplumsal açıdan özgürlüğü yaşam süren insanların dünyasında kavram ele almak istiyoruz. sal değil, yaşamın bir gereği ve gerçeğiydi. “İnsan, toplumsal, sosyal bir varlıktır.” Özgürlük kavramını da Sümerlere borçlu Toplumsuz insanın primat düzeyinde kalayuz. Yalnız bunun için minnettar değiliz! cağı açıktır ki, ona da insan diyemeyiz. İnsaÇünkü Sümerler ile başlayan tarihin nehirsel nı insan yapan toplumsallığıdır. akışı; hiyerarşik, devletçi, toplumdan yana Toplum, ‘zekâ yoğunluğu en gelişkin dove erkek karakterindedir. ğamız’dır. Zekânın olduğu yerde özgürlük, Çünkü özgürlük yaşamdan çalınıp bir tercih bilinci vardır. İktidarlar toplumsallığıumut ve özlem olarak kavramsallaştırıldı. mızı dağıtırken, aslında zekâmızı ve özgür“Amargi” dediler adına. Anaya (ve doğa lük bilincimizi, dolayısıyla direniş gücümüya) dönüş anlamında. Aslında Sümerler de zü de dağıttıklarının farkındadırlar. neyi kaybettiklerini anlamlandırmış oluyorSöz gelimi toplumsal bir rol üstlenip; üllar bu kavramsallaştırmayla. kesinin, halkının özgürlüğü, refahı, huzuru, Hem anaya hem de doğaya yabancılaşı barışı için mücadele yürüten, emek veren inyordu özgür olmayan. sanlarımızı da etkisizleştirmek, itibarsızlaşAnalitik zekânın simgesel dil devrimi, Sü tırmak için türlü operasyonlar yürütürler. merler şahsında bir karşı devrim örneğine Önce o bireyi toplumdan soyutlayıp, pozitidönüşmüş, Sümerlerin yabancılaştırdığı ka vist algı ve argümanlarla ‘suçluterörist’ oladıninsan, Babil hegemonik döneminde par rak damgalayıp, ‘kökünden’ koparma işleçalanmıştı. Artık tarih, inanç, devlet, düzen mini daha rahat yürütebilecekleri ortam havs. tartışmasız erkek olacaktı… zırlarlar. Amacımız bu yazıda Sümerleri mahkum Birey (gazeteci, devrimci, avukat, akadeetmekten ziyade bizler için hayati bir kavra misyen, vs.) toplumdan koptu mu, gerisi koma dönüşen özgürlüğün kökenine inmektir. lay. İster “deli” de, tımarhaneye koy, ister ••• “terörist” de zindana at. Nasıl olsa, “neÖzgürlüğü kesinlikle ‘eli kelepçeli olma den?” diye soran olmaz! mak’ olarak anlamamalıyız. Özgürlüğü salt ‘Terörist’ (ve ötekileştirilenlerin tümü), politik ve insan merkezli bir yaklaşımla da ‘ayrık otu’dur. İyi bahçıvan olarak ulusdevele alamayız. Fiziki, biyolojik, felsefi, politik let(ler) de ‘ayıklama’ yapıp öldürme dâhil vb. birçok yönüyle anlamlandırmak, gerçek her türlü güç kullanımını tekeline almış, özgür yaşam için vazgeçilmez önemdedir. ‘meşru, kanuni’ yegâne güçtürler. “Kanun, iktidarsal bir imalattır.” Çerçevesi, Örneğin fiziki açıdan özgürlük, maddeleşmemiş enerji, akışkanlık, canlılık olarak sınırı; iktidarınegemenin sınırına kadardır. Onun için ‘kanuni’ değil, ahlaki özü ve meşrutanımlanabilir. Her maddenin de enerjicanlılık yüklü ol iyeti esas almak gerekir. Zaten ahlak, en katı duğundan hareketle, maddeye “mahkum yazılı hukuk kuralından ve kanundan daha gehâldeki enerji” ya da “enerjinin akışkanlık çerli ve kalıcıdır. Ayrıca “hiçbir yasa, özgürlük zgürlük! “Uğruna ölümlere Ö gidip geldiğimiz” büyülü kelime. ı ş ı r a B ! k fantezilere Nereden çıktın özgürlü Faysal TUNÇ kurban etmeyin Kenan KIRKAYA Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi KOCAELI yasasından daha güçlü olamaz.” ••• “Özgürlük, seçme olanağına kavuşmak ve ‘kendi tercihinin insanı’ olmak”tır. Özgürlük, kendi olma bilincine sahip insanın karakteridir. Özgürlük bilinci, kendini gerçekleştirme enerjisi sunar insana. Spinoza, “cehaletten çıkış ve anlam gücü” olarak yorumlamıştı özgürlüğü... Tüm bilge, filozof, devrimci önder kişiliklerin değerlendirme ve tanımlarından sentez bir özgürlük anlayışı, kavramsallaştırması oluşturmak durumundayız. Öncelikle özgürlük tanımımız, ‘benöteki’ ayrımını aşan, herkesçe paylaşılabilen karakterde olmalıdır. Bağlı olarak yaşam paradigmamız, başkasının yoksulluğu üzerinden zenginlik, başkasının köleliği üzerinden özgürlük, başkasının ölümü üzerinden bir yaşam kurgulamamalı, amaçlamamalıdır. Doğanın FARKLI bir canlısı ve parçası olan insan da onurlu, huzurlu, barış dolu yarınlar için; papatya, lale, sümbül, gül, menekşe, çiğdem, berfîn ve yaseminler gibi; Kürt, Türk, Arap, Acem, Laz, Ermeni, Rum, İbrani vb. ayrımı ve düşmanlığı yapmadan her bir rengin anlamı, özelliği ve güzelliğiyle; doğada/dünyamızda çeşitlilik, farklılık içinde rengârenk özgür birlikteliği esas almalı. Yaşamözgürlük denkleminde insan(lık) için anahtar kavram ANLAM’dır. Anlamla bağı kopmuş bir yaşama; ‘özgür’ değil, gerçek manada ‘yaşam’ bile denilemez. Yaşam, hakikat aşkı ve özgürlükle taçlanmak durumundadır. Aksi, yaşamın ve anlamın inkârı olacaktır. ÖZ’ün GÜR’leşebileceği bir yaşam için özdeyişimiz: “HAKİKAT AŞKTIR, AŞK ÖZGÜR YAŞAMDIR” olmalıdır, olacaktır. yönlü girift ilişkisini yeniden düşünmek zorundayız. Basının barış konusunda rol oynaması, aynı zamanda geçmiş dönemde sorunların ağırlaşmasında oynadığı olumsuz rol nedeniyle pratik özeleştiri anlamına gelecektir. Mesleki onurunu kurtarmak için basınımızın böyle bir borcu ve sorumluluğu bulunmaktadır. Fikir ve basın özgürlüğü üzerindeki baskının yoğunlaşması, mesleki olarak bir iktidar cenderesine alınmamızdan dolayı son yıllarda adalet meselesini öne alıp tartışmamız gayet doğaldır. Ancak adalet meselesini, üstelik sadece bizi ilgilendirdiği boyutuyla ele almak, öteki toplumsal sorunlardan soyutlamak gerçekçi değildir. Çözüm olmaktan da uzaktır. Daha çok biz tutuklu gazetecileri yakından ilgilendiren, kendisini yakıcı bir şekilde hissettiren bu mesele; biliyoruz ki, genel bir otoriterleşme; baskıcı yönetimin bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Bu otoriterleşmenin temel kaynağı da çözümsüz bırakılan Kürt sorunudur. Başka bir ifadeyle, toplumsal barışın yokluğu, adaletsizlik ve eşitsizlik olarak yansımaktadır. Her şeye rağmen ortaya çıkan bir toplumsal barış talebi vardır ve bu talep gittikçe güçlenmektedir. Kabul etmek gerekir ki, bu talep, basınımızın bugüne kadarki tavrına rağmen ortaya çıkmıştır. Çünkü, basınımızın şimdiye kadar olan tavrı, ‘ulusal çıkarları koruma’ eksenli olmuştur. Bu da Kürt sorunu ekseninde egemenlik kaynaklı bir söylemdir ve göreceli bir durumu ifade etmektedir. Basınımızın ‘ulusal basın’ olma özelliği, geçmişi, devletin güvenlik eksenli politikasından yana taraf olma geçmişidir. Bu du aha çok mesleğimizi tehdit eder boyuta D ulaşan ‘adalet sorunu’nu tartışırken, 1 Eylül vesilesiyle barışın adaletle olan çok rum sadece gerçekleri ıskalama, hatta çoğu zaman çarpıtma sorununu ortaya çıkarmamış; basın aynı zamanda yanlış politikanın yanında yer alarak sorunun ağırlaşması sorumluluğuna ortak olmuştur. Basın olarak bu büyük vebalin sorumluluğundan kurtulmuş değiliz. Aksine hâlâ eski alışkanlıklarımızı sürdürme eğilimindeyiz. ‘Diktatör Suriye’nin Halep’inde sokak sokak ne olduğunun peşine düşerken (doğru olan bu); ‘demokratik ülkemiz’in Şemdinli’sinde ne olduğunu bilmemek ya da bunun peşine düşmemek bu devletçi tutumla ilgilidir. Roboski Katliamı’nı da bir ABD gazetesinden öğrenmek, aynı tavrın sonucudur ve bu durum aynı zamanda basın için utanç konusudur. Bu tutumun sürdürülemezliği ortaya çıkmıştır. Birilerinin bayrak yaptığı, ‘ulusal çıkarlar’ın da barışta olduğu kanıtlanmıştır. Bazılarının yarım ağızla barış demesinin nedeni bu olsa da, gönülsüzlükleri, ‘geçmiş statü’yü aynı anda talep etmelerinde yatmaktadır. Bu gönülsüzlük, geçmişte sorunların bastırma ve savaşla çözüleceğine dayanan aydın fantezisinin devamından başka bir şey değildir. Bu fantezi de geçmişte görüldüğü gibi sorunları ağırlaştırdı, acıyı artırdı. Zamana karşı koyup, yeni sözlerle eski statükoyu savunmanın anlamı da imkânı da yoktur. Bu sadece, ‘gelecek, yaşanacak’ olanı bir parça ertelemekten başka bir anlam taşımıyor. Bu anlamıyla biz tutuklu gazeteciler için adalet, öncelikli talepken; toplumsal barışın olmadığı bir yerde adaletin, adaletin olmadığı yerde de barışın olmayacağını biliyoruz. Ve tarihte mesleki vicdan da bizi barıştan yana tavır almaya, toplumumuzun yararına olanı kişisel ya da grupsal fantezilerimize kurban etmemeye çağırıyor.. Ahlak, vicdan ve toplumsal özgürlük hlak, özgürlüğün katılaşmış Kenan KARAVİL halidir. Özgürlük bilinci, kendin gibi olma içselliğidir. Dıştan gelen baskı ve saldırılarla uyumluluk göstermez. Yaşanan toplumsal kaos, kriz ve sorunların kaynağını toplumsal parçalanmada görür. İnsanın kendisini sürdürmesinin ön koşulu, toplumsal bağlarıdır. Politik toplumda; sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik vb. düzenlemeyi belirleyen normlar vardır. Bir işin, eylemin sınırını çizer, toplumun ortak yararına hazırlar. İnsan, adalet ve eşitlik anlayışını kendisi ile baş başa Kürkçüler F Tipi kaldığı andaki kararlarını, muhakeKapalı Cezaevi me gücü ile yarattığı içtenliğinde D22 Koğuşu arar. Özgür bir yargılama gücünü geADANA liştirmek, vicdan olgusunu gerektirisallık için “ya hep ya hiç” biçiminyor. Sınıfsız, hiyerarşisiz ve sömürüye de kutsallık düzeyindedir. Anakakanmayan zamanda insanın canlıcılık, ruhlarla dın etrafındaki toplumsallık komünalliğe, payladolu yaşamı varoluş tarzıdır. Uygarlık öncesi top şıma, klan ve insanlar arası eşitliğe, iş ve rol payluluklarda; toplum ahlakında sorumluluk, kolek laşımına dayalıdır. tif bilinç, korkulardan arınmıştır. Klan üyesinin Kavramsal tanımlamalar olmasa da demokraahlaki kişiliği mevcut törelere ve adalete uymasını tik, eşit, özgür yaşama biçimi ahlaki özdür. Yerleyeterli ve zorunlu sayar. Bireyin özgürlüğü, toplu şik yaşam, artan ürün ve nüfus ile birlikte toplumun bu yaşam özellikleriyle sınırlanmıştır. Bu so mun beslenme, barınma, korunma ihtiyacından rumluluk olgusu ahlaki bütünlüğü oluşturur; in doğan sorunlara çözüm, anakadın hukukunda sanın kendisine karşı sorumluluk duygusunu iç ilk ahlaki yasadır. selleştirir. Doğal toplumdaki vicdani olgu, topluEn uzun toplumsal yaşamın karşısında gelişen mun ahlaki kurallarını da ret ve kabul ölçülerini de ataerkil toplum sistemi, anakadın düzenine karbelirler. Öz disiplini, ahlaki iradeyi ölçülerle baskı şı ideolojik ve ahlaki bir saldırıdır. Bu saldırı, kaaltına almaz. Tam tersine ahlak, bir yaşam biçimi dın öncülüğündeki ahlaki toplumun kolektif ziholarak içselleştiği için, topluma uyum, ortak karar nine (haneden), demokratik yaşamla örülü toplugücü, tercihten öte insanın duygu ve bilincidir. Bu munadır. İktidar güçlerince insanlığın duygu yüktoplumsal formda, toplumun kendisi, ahlaki oto lü, politik zihni ve kolektif yaşamına saldırı, egeritenin kendisidir. menlerin ideolojik hakimiyet sağlamadaki başarıToplumsal oluşum sürecinde, ortak yaşam, bi sının doğuş aşamasıdır. Sümer Uygarlığı, Ziggulinç ve kültür gibi temel faktörler belirgindir. Ana rat yapısıyla, toplumun doğal inançları, canlı yakadın düzeni toplumunda ortak yaşam, toplum şamla kurulmuş ruhlu dünyası yerine, emreden, A tahakküm kuran despot tanrılar yaratılmış ve cennetcehennem kavramıyla korkular dünyası kurulmuştur. Rahipler sınıfıyla Sümer iktidar toplumu inşa edilerek ahlaktoplumun yerine analitik zeka örülü, günümüze kadar büyüyerek gelen iktidartekelci toplumlar oluşmuştur. Uygarlaşma süreci, devlet dışı kalmış komünal toplumların direnişi ile egemen kültürün sistemler savaşı ile yoğun geçer. Büyüyen iktidar merkezlerinin yanı sıra kolektif yaşama ahlaki önem veren toplumsal çıkışlar kendi varlığını hissettirmiştir. Tarihsel dönemlerde iktidar ve devlet eksenli yapılar yayılırken ahlakipolitik, birey ve toplum geriletilmiştir. Toplumlar aleyhine büyüyen devlet örgütlenmesi ile ilk inşa edilen bireycilik zihniyetidir. Doğasına toplumuna yabancılaşma, adet ve geleneklerle ayakta kalan bireyin toplumdan boşanması, çevresinden uzaklaşmasıdır. İlk büyük ahlaki çözülme bu özgürlük gelenekleriyle yüklü yaşamdan kopuşken, sistemli teslim olma süreci ise uygarlığın sihirli yeni gücü olan devletleşmenin yayılma ve büyüme sürekliliğidir. Kölelik düzeni ile insanın beden, emek gücünün iradesi dışında pazarlanması ise, ahlaki geleneğe yapılan derin ideolojik müdahaledir. Bu bağlamda toplumların manevi bütünlüğünü yeniden onaran semavi dinler ahlakipolitik toplumun başkaldırısının da örgütlenmesidir. Hz. İbrahim’in putları kırarak geliştirdiği başkaldırı, kölelik düzeninin yarattığı sömürüye devrimci çıkışı simgeler. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in katılaştırılmış köleci sisteme karşı tutumları ahlakipolitik devrimdir. Hz. İsa’nın, havarileriyle toplumsal bilinci örme çabaları tarihte yoksullar hareketi biçiminde anlam bulur. Ancak M.S. 325’te Roma İmparatorluğu, Hıristiyanlığı kendisine eklemleyerek komünal toplumsal karşı çıkışı kendi iktidar aracına dönüştürür. Hz. Muhammed’le İslam dini, Arabistan toplumunun putlara tapmasını “İnsanın cahiliye dönemi” diye tanımlar. İslamiyet, örgütlenmesi ile, ahlaki yönü ağır insani yaşamı, komünal bireytoplumu örer. Ancak her üç din de çıkışı itibarıyla ahlaki ve toplumsal temelli olmalarına rağmen, günümüzde de bir daha görüldü ki; iktidar aracı olmaktan, insanın manevi dünyası başta olmak üzere sorunları derinleştirmekten öteye gidememiştir. Zihniyet örgütlenmesini toplumlar aleyhine derinleştiren bir diğer olgu, çağın bilimciliği, pozitivizmidir. Çağın yeni dini geçinen pozitivist bilimcilik; sorgulanmayan, düşündürtmeyen, dogmatikleştiren ve kesinlikli bakış açısıyla, sosyal bilimin toplum aleyhine yıkıcılığının meşruluğunu sağladı. Kapitalist modernitenin ahlak tanımayan, yozlaştırıcı etkisinin; her türlü deneycilikle doğa, insan ve toplumu nesnelleştirmesinin yasası hâline geldi. Düzen adına bireycilik insanın kurdu haline getirildi. Atom bombası ve nükleer denemelerle yaratılan büyük yıkımlar, evrenin de geleceğini tehlikeli duruma getirdi. Kapitalist sistemin en büyük yıkıcılığı ise insanın politikahlaki dünyasını, özgürlük aleyhine yapılan müdahale ile değiş tirmesidir. Bin yıllara direnerek gelen insanlığın demokratik, komünal, toplumsal özellikleri; pozitif bilimle, öznenesne ayrımıyla ahlaki darbe almıştır. Analitik zekanın kurgulamasıyla insan dahil tüm canlıcansız varlıkların kâr aracına dönüştürülmesi, kapitalist uygarlık sistemi ile ahlak dahil tüm insani değerlerin tüketilmesine dönüştürüldü. Bilimcilikle en küçük parçalara ayrılarak yönetilen bireytoplumun boğdurulması, kendisine yabancılaşmış, başkalaşıma uğramış insanlığın teslim alınmasıdır. Özünde yaratılan, vicdan olgusunu tanımayan bireyle toplum yıkıcılığıdır. Uygarlık çağı ile başlayan ve kapitalist hegemonik zihniyetle zirveye ulaşan sistemler, bireyi birey, toplumu toplum olmaktan çıkarıp ahlaki yönünü yıkarak geriletir. Birey ve toplumun öz bilinçle yeniden yüceltilerek inşaları, demokratik uygarlık sürecinin ahlaki yönü önde olan toplumsallık yüklü bireyiyle mümkündür. Peygamberler geleneği bunun en somut ifadesidir. Hz. İbrahim’le başlayan ahlaki ve toplumsalpolitik tutum, Muhammed’le zirveye çıkar. Üstün insan arayışı ile Zerdüşti iyilikkötülük, aydınlıkkaranlık ikilemi, doğal komünal toplum zirveleşmesidir. “Kendini arayışla” Sokrates’in çıkışı, iç muhakeme gücü ile yücelmenin içselliğini simgeleştirir. Meri ile barış havarisi, yeni toplumun barış dini aranır. Binlerce bilgelik çıkışı, ağır bedellerle ahlaki olanın korumasını sağlamaları, feleğin ahlaki birey – toplum ilişkisini yeniden örme örnekleridir. Demokratik uygarlık toplumu, kendi içinde her türlü bireycilik, bilimcilik, cinsiyetçilik ve milliyetçiliği aşarak anlam arayışını sürdürür. Tarihini yeniden geleceğin özgürlük ilkesi üzerinden yorumlayan toplumların ahlaki duruşla görevlerine sahip çıkışları, güncellikte kendini toplumsal kılması ile başarılır. Komünal toplumsal yaşam kültürü, kendini farkına varma olgusudur. Özgürlüğü tek seçenek hâline getirmedir. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear