27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

fıkıh esaslarını derlemek suretiyle hukuki meselelere çözüm üretmeyi hedeflemişti. Gelinen durumda ise, mevcut uygulamaların yetersizliği iyice gün yüzüne çıkmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nin “Medeni Kanun” adını vereceği kanun hükümleri, mebuslar, yargıç ve savcılar, avukatlar ve profesörlerden oluşan bir kurulun aylar süren çalışmasıyla hazırlanarak 4 Nisan 1926’da yayınlandı ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girdi. Kanunun hazırlanırken, dünyada diğer ülkelerde geçerli medeni kanunlar içinde en yenisi ve pratik olarak en uygunu olan İsviçre Medeni Kanunu esas alınmıştı. 937 maddeden oluşan Türk Medeni Kanunu, “şahıs hukuku, aile hukuku, miras ve ayni haklar” olmak üzere dört başlık altında maddeler içeriyordu. 22 Nisan 1926’da kabul edilen Borçlar Kanunu da Medeni Kanun’u başka bir alanda tamamlayacaktı. Mustafa Kemal Paşa’nın sürdürdüğü mücadelede en önemli açmazlardan biri de devlet yönetiminin dini esaslara dayandırılıyor olması ve buna göre tarif edilmesiydi. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nun 1876 tarihli Kanunı Esasi’sinde birinci madde “Zatı Hazreti Padişahi, halife olması sebebiyle İslam dininin hamisi ve bilcümle Osmanlı tebaasının hükümdar ve padişahıdır” şeklindeydi; dolayısıyla padişah, halife ve sultan vasıflarıyla dini ve dünyevi iktidarı kendi kişiliğinde toplamış sayılıyordu. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının milliyetçi faaliyetleri her ne kadar ilk günden itibaren “milli egemenlik” esasına vurgu yaparak bu durumun karşısında tavır aldıysa da, resmi olarak devlet işleriyle din işlerinin birbirinden ayrılmasının, yani laik anlayışta bir devlet yapısına doğru ilerlemenin ilk adımı 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılması olmuş, hilafetin ve Şeriye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması da bu anlayışı sağlamlaştırmıştı. 9 Nisan 1928 tarihli Meclis oturumunda ise 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu üzerinde bazı değişiklikler yapılarak, kanunun ikinci maddesindeki “Türkiye Devleti’nin dini dini İslamdır” cümlesi ve yirmi altıncı maddesindeki “ahkâmı şeriyenin tenfizi” (şeriat hükümlerinin uygulanması) ifadesi kaldırılacaktı. Aynı oturumda bir diğer değişiklik, mebusların Meclis’teki yemin ifadelerinde yapıldı. Buna göre, daha önce “Vallahi” ifadesini kullanan mebusların ağzından artık yemin ederken “Namusum üzerine söz veririm ki” sözleri çıkacaktı. Üstte Bir tiyatro ya da konser salonunun çıkışında, kadınlarla erkekler yanyana. Sol sayfada Gazi Mustafa Kemal, kıyafet inkılabı gezisinde başında şapkasıyla Kastamonu Kışlası önünde (30 Ağustos 1925). 333
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear