Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
.Cumhuriyet 29 Ekim 1993 OZEL EK1 70. YIL BAHRIYE UÇOK Temel taslar. Laiklik ve kadın haldan Imam Nikahı ve Hukuk Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN Biyolojik farklılıklar dışında tüm koşullan aynı olan kadınla erkek. ne yaâktır kı insanlann dünyasmda aynmcüığın en göze çarpan örneklerini oluşturmuştur. Erkek cinsinin üstünlüğü ve her şeye sahip olma hakkı, yönetme erkinin de ona verilmesine, kadınlannsa erkeklerin, dolayısıyla üretimin hizmetinde varlıklar olarak algüanmasına. bu inaruş ve bakış açısının da ne yazık ki bin yıllardır her ikı cinsçe onaylanagelmesine yol açmıştır. İnsan topluluklanrun geri kalmasında başhca etkenin bu bağnaz inanış ve yaşam biçimi olduğu, cinslerarası eşitliğinin bulunmadığı ülkelerde, uygarhk ışığının yakalanamayacağj çok i>i bilinir. Kadın son yüzyıUarda yeryüzünün pekçok köşesinde bu tarihsel yanlışlığa ve aldatmacaya karşı çıkmış, aile içinde, eğiü'mde, toplumsal ve siyasal yaşamda "eşit hak" ve "eşit katÜHn" istemeye ve istediklerini elde etmeye başlamıştır. Türk kadınlannın kendilerini tanıyıp çevrelerinde yaralılmış olan kıhfı ve ikincil konumu yok etmek için çaba göstermelennin (Dsmanh İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki çeşitli girişimlerle başlaülmış olduğunu biliyoruz. Ancak kadınlanmızm en azından yasalar önünde eşit bireyler olabilmelerinin, eşit eğıUm olanaklannı kazanmalannın Cumhuriyetimizle birlikte başladığı yadsınamaz. Bugün ülkemizde kadın erkek eşitliğinden söz edebiliyor, her alanda yetişen, bizi tüm dünyaya uygar bir ulus olarak tanıtan kadın bireylerimizin varlığıyla övünebiliyorsak, bunu, Cumhuriyet rejiminin yarattığı aydınlanma devrimine ve onun çağının ötesini görebilen, insan olmanın bilincini zamandaşlanndan çok daha derin ve güçlü şekilde kavramış olan öncüsü Mustafa Kemal Atatürk'e borçlu olduğumuz tarihsel bir gerçektir. Oysa bu gelişme hiç de "ben yaptım oldu" şeklinde olmamış. genç Cumhuriyetimiz kuruluş aşamasındaki birçok konuda olduğu gibi, kadınlanmızın eşitlenmesi konusunda da sancılı evreler geçirmiştır, ne yaak kı bugün de bu sancılar süregelmektedir. İnsanlann eşit doğduğuna ve toplumda eşit hak \e sorumluluklara sahip olmalan gerektığine inanmak. bunu ilke olarak benımsemek her iki cıns için de bir evrimi gerekünr; bu ilkelerin kağıt üzerine yaalması çok olumlu bir gelişimse de, insanın. eşitliği kendi içiııde akd ve yüreğinin yol göstericiliğinde kavrayıp benimsemesi çok daha koklü ve önemli bir aşamadır. Cumhunyeümizın kuruluş evresinde, uygar bir ulusta cinslerarası ayınmcılığa yer olmadığını kavravan, buna tüm varlığıyla ınanan ve ülkenin gelişmesindc kadınla erkeğin ortak kaUlımının vazgeçilmezliğıni pek çoklanndan önce algılayan Mustafa Kemal Atatürk, bakınız 3 Şubat 1923'te İzmir'deki bir konuşmasında konuyu Atatürk 3 Şubat 1923"te şöyle diyordu: "Kadınlarımız bundan sonra haremlere kapatdmayacak, gizlenmeyehalkına nasıl sunuyor: cek. yuzlerini örtmeyeceklerdir." "Kadınlarımız bundan sonra haremlere kapatdmayacak, gjzlenmeyecek, vardığı gerçeğı kavramış durumda, dur. Aile hukukunda, medeni hukukta nağının panldamasına yol açan harf yuzlerini örtmeyeceklerdir. Çünkü bu, gerisi ıse cınslerin eşitliği kavramından izlenecek yol, ancak Batı uygarhğının devTİmi \e 3 Nisan 1930'da kadıtüm ülkenin dalia çok acılar çekmesine bin yıllarca uzakta. 1923 yılında, ilk hukuksal yönü olabilir. V'arı önlemler nlanmızın belediye meclislerinde seçme neden olacaktır. Türk kadınları ulusal başta elli bin erkek nüfusa bir milletve le. yüzyüuk inançlara bağunlılıkla izle ve seçihne hakkının venlmesı. cinslerabağımsızlığnnız için savaş boyunca ce kili seçılırken erkeklerin savaşlar ne necek yol, uluslann uyanışının karştsı rası eşitliğin yoktan varedilmesi evrisaretle dövüşmüşlerdir. Bugün onlar deniyle sayıca azalması dikkate alına na çıkan en büyük engeldir." minin tarihsel yapı taşlandır. özgür olmalı. eğitim olanaklarından rak bu sayının yirmi bin erkek nüfusa Bir ümmet topluluğundan halkın Geriye değil ilenye bakma>ı, olguyararlanmalı. erkeklerimizinkine eşit bir milletvekili olması önerilip tartışılı lan akıl süzgecinden geçırmeyi, kendi egemenliğine dayalı bir ulusa dönüşbir düzeye çıkanlmahdırlar. Çünkü yor. Dikkat edersek ülke temsıhnde doğrulanru bulmayı öğrenmiş ve in me sürecinde Cumhuriyetin. kadın buna layiktırlar. Dünyanın hiçbir ye kadının adının vc varhğının söz konu sanı bu olgunluğa ulaştıran içdirliği haklan bağlamında en önemli ve rinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü su olmadığını anlanz. vakalamış olan Mustafa Kemal Ata kıvançh aşaması, 5 Aralık 1934'te tüm kadınmın fevkinde kadın mesaisi zik3 Nisan 1923 tarihli toplantıda Bolu türk, ulusuna yaraşan. onun çilekeş erkeklerden oluşan, ancak başlannda retmek imkanı yoktur ve dünyada hiç Milletvekili Tunalı Hilmi Bey, kadı insanlannın çoktan hakettigı uygarhk bir Mustafa Kemal Atatürk bulunan bir milletin kadını ben Anadolu kadını nlann da nüfus sayımında yer alma yasalannı işte bu mantıktan aldığı öz TBMM'ce kabul edilen "kadından daha fazla çalıştun, milletimi kur lannı önerince, Mecliste kıalca kıya güven ve güçle. çevresindeki bağnaz nlanmızBi milletvekili seçme ve seçilme tuluşa ve zafere götürmekte Anadolu met kopuyor ve sonunda tartışmalan lan hiçe sayarak ardı ardına gerçekleş hakkı yasası" ıle taçlanmışur. kadını kadar hizmet gösterdim diye bastırmak için aynı milletvekili. "Arka tirebilmıştir. Bu yasanın tartışıldığı bir gün, Atamez." daşlar. kadınlara seçilmek hakkını ve17 Şubat 1926"da. uzun hazırlıklar türk'ü gerçekten anlayan. onun hızına Bu yargıva varabilmesi için Musta rin demiyonım. intihap etmek, seçmek dan sonra kabul edilen Yurttaşlar Ya vetişmede örnek bir kışihk sergileyen Prof. Dr. ZAFER ÜSKÜL Cumhuriyet'in yetmişınci vılında. içinde bulunduğumuz günlerde. ülkenin bir bölümünde sıkıyönetm ilanı tartışıhyor Türkiye'nin seçilmiş yöneücileri, ülke>i sıkıyönetım ya da olağanüstü hal yönetimi ilan etmeden yönetemiyorlar. Cumhurivet'in tarihi, sıkıyönetimler. askeri darbeler ve olağanüstü haller tarihine dönüştü. Kuşkusuz, her ülkede, zaman zaman, olağan yönetim biçimleriyle yönetilemeyecek olağanüstü durumlarla karşılaşılabilir, bir savaş tehlikesi başgösterebilir, yaygın şiddet olaylan ile karşılaşılabilir, bir doğal afetle karşı karşıya kalınabilir. Böylesi durumlarda, olağanüstü durumu yaratan nedenleri ortadan kaldınp olağan duruma dönebilmek için yönetimin olağanüstü yetkilerle donatılması. insan haklannın kullanılmasına bazı sınırlamalar geürilmesi gerekebilir. Hukuk düzeninde sıkıyönetım ve olağanüstü hal kurumlannın öngörülmüş olmasının nedeni de budur. .Ancak. sıkıyönetim ve öbür olağanüstü yönetim biçimleri, hukuk devleti anlayışı içinde yer alan, bu yüzden de hukukun sınırlan içinde gerçekleşmesi ve yargı denetimine tabi olması gereken yönetim biçimleridir. A\nca. hiç unutmamalı ki olağanüstü yönetim biçimleri, istisnai yönetim biçimleridir, olağanüstü durumu yaratan nedenleri ortadan kaldırma amacıyla sınırbdır ve amaç gerekleşir gerçekleşmez olağan yönetime geçmeyi gerektirir. fa Kemal'e. sağlam tarihsel bılgisinin ve insanlan yakından ve ıçten gözleyip aklıyla senteze varabilme yetisinin öncülük ettiği. aynı tarihteki şu sözlerinden nasıl da anlaşılıyor: "Türk köylü kadını erkekkrie beraber çalışır, merkebine binerek öteberi satmak için pazar yerlerine gjder, oralarda bizzat yumurta ve tavuğunu. buğdayını satar ve ondan sonra kendisine gerekli olanları bizzat satın alarak köyüne doner ve umumi çalışmasında, kocasına, kardeşkrine yardım eder." Oysa 70. yılını bugün kutladığımız Cumhuriyetimizin ılk günlerinde TBMM'de ulusu temsil eden erkekkişilerimizin ancak birkaçı Mustafa Kemal'in sağlam sezileri ve mantığıyla ve seçilmek hakkını vermiyorsunuz, fakat kadınlan saymıyorsunuz da..." diyerek önerisini açıklamak ve dığerlerine konunun yalnızca sayımla ilgili olduğunu, kuşkusuz kadınlann "seçen ve seçilebüen" olamayacaklannı vurgulamak zorunda kalıyor. Ulusal bağınısızlığını tüm olumsuz koşullara ve ihanetlere karşın, kazanmak için canını vererek savaşan ve gelişiminin yapı taşlannı bir bir üstüne koymaya çalışan genç Türkiye Cumhuriyeü'nin önderi.. 1 Mart 1924'te şunlan söylüyor: "Önemli olan sonın, hukuk anlaytşını, yasalan, adalet örgütünü, toplumsal yaşayışın uyması gereken çağ koşullanyla uyuşraazlık içinde olan ilkelerden kurtarmak sorunusası insandan bile sayılmayan Türk kadınına önce insan konumu getirerek toplumsal ve siyasal yaşama katılım yollannı açmıştır. Yurttaşlar Yasası'nın kabulü ile açılan çağdaşlaşma yolu, birbirini tamamlayan ve eşit, özgür, kendini geliştirme olanaklanna sahip bireylerin oluşmasına temel olan bir dizı yeni devrim yasasını da ardından getirmıştir. 9 Nisan 1928'de din ve devlet işlerini ayıran, teokraü'k düzen verine ulusal egemenliği hakim kılan \e demokrasinin temeüni oluşturan laiklik ilkesinin benimsenmesi, 1 Kasım 1928"de okumazyazmazı %90"ı aşan karanlık bir ülkede bir anda milyonlarca ışık kaybirkaç insandan biri olan İsmet İnönü bakınız Meclis'te neler söylüyor: "Yüce saylavlar, kadınlann saylav seçmek ve seçilmek hakkına sahip olmalan için yüce katınıza öneriyoruz. Kadınlanmızın Türk tarihindeki haklı yerleri, erkeklerle birlikte daima ülkenin ve ulusun yazgısı uzerinde söz ve etki sahibi olmalandır. Türk kadını tarihte ne zaman haklı ve saygın yerini bulmuşsa, bunun yazgısı uzerinde kendini, etkisini gösterebUmişse, erkeklerle, kanşık ve zor yurt işlerinde el ele çalışabilmişse. işte o zaman, büyük Türk ulusu, kudretiyle, uygarlığıyla tüm dünyayı kaplamıştır. Arkadaşlar, Türk kadının hakkı, olduğu yerden ayrılıp bir süs gibi, ülke işine kartşmaz bir varlık gibi bir köşeye konması değildir. Türk geleneğinin ve Türk anlay ışının zıddı olan bir usuldür ki, onun Türk ülkelerinde yerleşmesi yüz yıllarca elemlerinizi ve acdarınızı tekrar uyandırmayayım geçirdiğimiz felaketlerin başucalanıtdan birini oluşturur. Yakın gelecekte Türk devletinin ve Türk ulusunun kudretkrinin sun anlaşıldığı zaman, bunun başmda ilk günden ben Türk devriminin kadına verdiği haklar esaslı bir kanıt olarak ileri süriilecektir. "Ancak, arkadaşlar, yeni önerimizle Türk kadınına bu hakkı bir lütuf olarak veriyonız kanısuvda asla değiliz ve kimse bu kanıda olamaz. Bizim kammız, bizim anlamamız, Türk kadını için böyle görevlere girmek, esasen hakkı olduğu ve yanltş olarak, zulüm olarak çoktan beri geri bırakıldığı raerkezindedir." Genç Cumhuriyeümizce benimsenen bu yasayla ilgili olarak Atatürkün yorumu şöyle: "Bu kararla Türk kadınlan, siyasal ve sosyal alanda pek çok Batı ulkelerindeki kadınlardan daha üstün bir durum kazanmışlardır. Bundan sonra, peçe altında, kafes ardında kadın kalmayacaktır. Türk kadınlan bugün en önemli haklarını ka/anmışlardır. Bundan ötürü ben, bu karan en önemli reformlarımudan biri sayıyonım." 670 yıllık Curahuriyetimize bugün baktığimızda. kadınlanmızın artık nüfus sayımlannda sayüdıklaruu ve kağıt uzerinde eşit olduklannı görüyoruz, ancak Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimci yüreğinde ve kafasında düşlediği "her alanda güçlü ve katüımcı kadın"ın henüz gerçek anlamıyla oluşmadığını, oluşturulamadığını da görüyoruz. Her ilerici devrimde olduğu gıbı. olayın kendi dinamikleri içinde gerici bir karşı devrimin de altlan alta gehştirildiğine. insanlann en özel duygusu olan ve laıklikle özgürlüğünü bulan dinsel inançlann, kötüye kullanılarak, sıyasete ve ticarete alet edildiğine tanık oluyoruz. Onur kaynağımız Cumhuriyetimizin 70. yılında kadınerkek, ulusun tüm bireyleri olarak geldiğimiz yere. çıkış noktamıza bir kez daha akıl ışığında bakıp, binbir zorlukla ve bağnaz, önyargıh tepkilere göğüs gererek vanlan gelişim evrelerini yeniden ve yeniden anımsamab. öğrenmelı ve öğretmeliyiz. Evrende ve yer yüzünde, kadınıyla erkeğiyie ulusumuzun bugün ulaştığı ve ulaşmaya devam edeceği saygın konumu, cumhuriyetimize ve onun temel taşlannı oluşturan laiklik ve kadın haklan konusunda attığımız örnek adımlara borçlu olduğumuzu unutmamalıyız. Hangi cinsten olursak olalım. kendimiz, çocuklanmız ve tonınlanmız için aydınhk bir gelecek düşlüyorsak, laik Cumhuriyetimizin ve onunla birlikte erişmeye çalıştığııruz demokrasinin esirgenmesinde yurttaşlar olarak, haklan kadar odevlerinin de bilincinde bireyler olarak etkin yer almah. tüm benliğimizle aydınlanma devrimimize sahip çıkmalıyiz. Cumhunyetımizin 70. yıldönümü tüm ulusumuza kutlu olsun. İslam hukukuna göre evlenme, yakın kan hısımlığı bulunmayan iki ayrı cıns arasında ve ıki erkek ya da bir erkek ıki kadın tanık önünde yapılan bir akittir. Ve hiçbir dini yanı yoktur. Kadın ve erkeğin veya onların temsilcileri ergin, akli dengesi yennde, hürkışılerden oluşan tanıklar önünde evlenme iradelerini açıkladıkları zaman nıkah tamam olur. (1). Başka bir formalıyetegerek yoktur. Bundan da anlaşıImaktadır ki, İslam hukuku, evlenmeyi, bireyleri ılgilendiren özel bir ışlem saymıştır. islamda nıkah sırasında bir imamın bulundurulması, duaokunması, nikahı imamın aktetmesı gibi bir yöntemde mevcut değildir Bu sözlerimı, Peygamber'in evlenmeleriyle ilgili örnekler vererek kanıtlamak yerinde olacak: Büyük Kuran tefsırı sahıbı, tarıhçi ve imam Ebu Cafer Taberı'ye göre Hz. Muhammet 21 kez evlenmiş, fakat en çok 11 eşini bir arada bulundurmuştur. Onun ilkeşi Hatice, sonra Sevde ve üçüncü eşı Ebu Bekir'in kızı Aişe'dir. Aise (Ayşe), evlenmesını şoyle anlatır: "Tann Elçisi (Hz. Muhammet) evimize getdi. Arkasından Ensar'dan erkek ve kadınlar da toplandılar. Ben o zaman dışarda salıncakta sallanıyordum. Anam, saçtmı düzeltti, yüzümü yıkadı, elimden tutarak, Tann Elçisi'nin yanına götürdü. Ve Bunlar senın aılendır, Tann seni ona, onu sana kuvvetlı eylesın" dedi. Misafirier dağıklılar. Bu münasebetle ne koyun, ne de deve kesildi; o zaman dokuz yaşında idim." Hz. Muhammet'ın eşlerınden 20. sırayı alan Hazerçlerden Leyla'nın evlenmesı de şöyle olmuştur: Bir gün Hz. Muhammet arkasını güneşe dönmüş olarak otururken Hutey'min kızı Leyla, onun yanına gelip sırtına dokundu Hz Peygamberona"KimsJn?"dıyesorduğunda o. "Ben yel ile yarışan Huteym'in kızı Leyla'yım. Kendimi sana arzetmek üzere geklim; benimle evten.." dedı. Bu ısteğı Hz. Peygamber kabul etti ve hemen oracıkta, "Seninle evlendim" dedı Leyla, bundan sonra, kendısi kabilesinin oturduğu yere gidipTanrı Elçisi ıleevlendığinianlattı. Kendi kabilesinden olanlar ona, "Çok kötu yapmışsın, sen kıskanan bir kadınsın. Tann ekpisinin kadınlan var, hemen ona git ve aktini bozdur" diye öğüt verdiler O bu öğut uzerıne Hz. Muhammet'in yanına geldi ve "Aramızdaki akti boz" dedı. Hz. Muhammede"Aramadaki akti bozdum" karşılığını verdi. Yüce Peygamberın kendi öz yaşamından alıp, sizlere sunduğum bu örnekten de anlaşılmaktadır ki, islam topluluklarında nikah kıymak ıçın bir imamın bulundurulması zorunluğu yoktur. Evlenme sırasında bir din adamının hazır bulunmasına ve evlenmeyi takdis etmesıne hiçbir gerek yoktur. Çünkü, "Onlar bizim kendilerine farz etmediğimiz ruhbaniyeti icat etöler. Biz onlar için tanrının hoşnutluğundan başka bir şey farz etmemiştik" ayeti ile İslamda bir "Din Adamı" sınıfının olmadığını kesın olarak oğrenmekteyiz. (2) Orta ve yeni çağ boyunca İslamda imamlık bir meslek olmamıştır. İslam ruhu da görülduğü üzere buna uygun değildir. Hz. Muhammet'in evlenmelermde de nikah sadece bir akitten ıbarettir. Nikahın ımam huzurunda aktedılmeğe başlanması ancak sonradan bir görenek haline gelmıştir. imamın başlangıçta, fiılı olarak nikahı aktetme görevi, Osmanlı Imparatorluğu dönemınde, 1881 de bir tüzük ile hukukıleşmıştır. Ama, imamın yaptığı bu görev o zaman da dini bir nıtelikte olmayıp bütünü ıle idari bir nitelikte idi. Millı mücadeieden sonra günün ıhtiyaçlarına yetmeyen yasaların değiştirılmesi zorunlu bir hal aldı. 1925 yılında bir komısyon, türk kadınını erkeğının önünde çaresız bırakan aile hukukunu ele aldı. Ve yeni bir kanun tasarısını Meclıs'e getırdı. 4 Ekım 1926dan başlayarak günümüze değin uygulanan bu kanuna göre evlilik içinde kadın ve erkek eşit sayılmakta, erkeğin birden çok kadınla evlenmesi yasaklanmakta, ımam önünde kıyılan nıkah yerine, resmi nikah geçerlı olmakta ve evlılık bırlığınin bozulması kocanın birçiftsözü ile değil ancak, hakimın vereceği kararla mümkün olmaktadır. Atatürk devrimlerınin Türk kadınına sağladığı ve dünya kamuoyunda Türk toplumuna büyük saygı uyandıran bu kanun, giderek komşu Muslüman ülkelenn hukuk uygulamalarını da etkilemıs. Irak. iran, Mısır, Surıye gibi yerlerdekı aile hukukları gunün ve toplumlarının gereksınımlerine uygun değışmelere uğramıştır. Ama her nedense, son yıllarda ulkemızde. özellikle köylerde imam nikahı, bir artış göstermekte, yurttaş imamın okuyacağı bir dua ile evlenmeyj, yeğ tutmaktadır.. Köylü yurttaşlarımız bılmeiidırler kı, "Medeni Kanun bu çeşit birleşmeleri evlenme olarak kabul etmez. Medeni Kanuna göre evli sayılmayan bu çifnerden doğan çocuklar, evlilik dışı doğmuş kabul edildiğinden gerek çocuklar, gerek eşler karsılıklı olarak miras hakkına sahip olamazlar." (1) Tanıkların bulundurulması, zina töhmetıni kaldırmak ve gerektiğinde nikahı saptamak için zorunludur. (2) Kuran, Hadid Suresi, 27. ayeti (Cumhuriyet 25 Mart 1974) gereken kurumlannın da darbeler ile sivil yönetimin denetiminden kaçan sıkıyönetim idareleri karşısında gerekli direncı gösterdiği söylenemez. Halk ise sıkıyönetime neden olan olaylann gidirilmesi dışında, tüm sorunlannın çözümünde askeri yönetimden medet umdu. Neredeyse, kansından boşanamayan çareyi kansını sıkıyönetime, askeri yönetime ihbar etmekte buldu. Demokrasi sınavmda toptan sınıfta kalmış bulunuyoruz. Sıkıyönetimler çözüm olmadı TÜRKİYE'DE İLAN EDİLEN SIKIYÖNETİMLER DoğudaŞeyh Saitayaklanması üzerine Kubılay olaylan üzerine 2 Dünya Savaşı nedeniyle 6/7 Eylül olaylan üzerine öğrenci gösterileri ve 27 Mayıs üzerine Aydemir olaylan üzerine 15/16 Haziran işçi olaylan üzerine 1?Mart'ın ardından Kıbrıs Harekat üzerine Irak iç savaşı nedeniyle Yaygın şiddet hareketleri üzerine 12 Eylül darbesi üzerine 23/24 2 192523.12.1927 1.1.19318 31931 2011.194023.121947 7,9.19557.6.1956 28.419601.12.1961 21 5 196320.7.1964 16.6.197016.9.1970 26.4.197126.9.1973 20 7.19742.9.1975 27.3.197527 31975 26.12.197812.9.1980 12.9.198019.7 1987 içinde düzenlenmiş midir ve gerçekten istisnai olmuş mudur? Sıkıyönetim uygulamalan, sıkıyönetimin ilanı amaçlanyla sınırlı kalmış mıdır? Bu sorulara olumlu yanıt vermek son derece zordur. Her şeyden önce anayasal düzeyde sıkıyönetim, 1982 Anayasasfyla hukuk dışı, keyfı bir yönetim biçimi durumuna getirildi. 1982 Anayasası sıkıyönetimin ilanı gerekçelerini çoğalttı. sıkivönetimin ilanı ve uzatılması sürelerini uzatarak TBMM denetimini azalttı, sıkıyöneümn sırasında çıkartılacak kanun hükmünde kararnamelerin anayasal denetimini engellemeye çabştı ve geçici 15. maddesiyle de sıkıyönetim uygulamalannın yagı denetimi dışında tutulmasını neredeyse anayasal dunıma getirdi. Kısacası. 1982 Anayasası ile sıkıyönetim. anayasal olarak bir hukuk rejimi olmaktan çıkanldı. Sıkı\önetim, yasal olarak da bir hukuk rejimi olmaktan çıktı. Bu konuda. 1402 sayıb yasada 14 Kasım 1980"de yapılan bir değişiklikle, sıkıyönetim komutanlannın yaptıklan ışlemlerin yargı denetimi dışına çıkanldığını belirtmek, durumu anlatmaya yeter. Sıkıyönetimin hukuksallığını sağlama açısından, 1402 sayılı Sıkıyönetım Yasası, 1940 tarihli Orfi İdare Kanunu'ndan çok daha geridedir. Türkiye'de sıkıyönetimler Sıkıyönetim, sıkıyönetim ilanını Türkiye'de sıkıyönetım kurumu gerektiren olağanüstü bir dumm orgerçekten hukuk devleti sınırlan taya çıktığında ilan edihr ve olağa süre boyunca sıkıyönetim altında yaşanmadı. Ancak, sonuç olarak ülkenin şu ya da bu ilinde yaşanan sıkıyönetimlerin toplam suresi 26 yıla yaklaştı. Bu süre, 70 yıllık Cumhuriyet tarihinin %36.86'sı demektir. Bu süreye, sıkıyönetimin kaldınlmasından sonra ilan edilen olağanüstü hal yönetimi altında yaşanan süre de ekîenirse, Cumhuriyet'in 70 yıllık tarihinin %45.70'inin olağanüstü yönetim biçimleri altında geçirildiği görülür. Bu durumda, sıkıyönetimin olağanüstü hal yönetiminin 'istisnai" yönetim biçimleri olduğu söylenebilir mi? Sıkıyönetimden pa>ını en çok alan iller ise Türkıye'nin en çok sanayileşmiş 4 büyük ili olan İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yer alan Diyarbakır, Hakkari. Siirt, Mardin, Bingöl. Elazığ, Şanlıurfa ve Tunceli oldu. Bu durum, sıkıyönetimlerin neden ilan edildiğini yoruma gerek bırakmayacak ölçüde anlatmıyor mu? Sıkıyönetim somut bir durum üzerine ilan edilir ve durumu normale döndürmeyi amaçlar. Türkiye'de genel olarak böyle olmadı. Siyasal iktidarlar, sıkıyönetimi iç siyasal amaçlan doğrultusunda kullanmak istediler. Sıkıyönetim ilanını gerektiren durumlar olmasa da sertliğe başvurmak istediklerinde askerleri kuÜanma yoluna gittiler. Bü>^ik kentlerde solu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Kürtler'i bastırmak için sıkıyönetime başvurdular. İşçi 70 yuın \ arıya yakın suresi olağanüstü yönetim biçimleriyle geçti. nüstü durumu yaratan nedenlerin yana 12 kez sıkıyönetim ilan edildi ortadan kaldınlması amaçlarur. ve sıkıyönetimler genellikle uzun Durum olağana dönünce de sıkıyö sürdü. netim kaldınlır. Bu 12 sıkıyönetim ilanı üzenne, Türkiye'de durum böyle ol ülkede sıkıyönetim altında yaşanan mamıştır. toplam süre 25 yıl 9 ay 18 gün oldu. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu Elbette ülkenin her yerinde aynı lerin haklı gösterilerini bastırmak için sıkıyönetimi kullanmayı \eğlediler. Ancak. ne yazık ki, hükümetlerin sıkıyönetim ilanı kararlan ile TBMM'nin sıkıyönetim ilanını onay kararlan yargı organlannca denetlenemedi. Sıkıyönetim ilan edildikten sonra, askerler de kendılenni sıkıyönetimin ilanı nedenleriyle sınırlı saymadılar. Askerler, sıkıyönetım ilanı üzerine yönetimi ellerine alınca, tüm sorunlann emir komuta zinciri içinde çözülebileceğini sandılar. Et fıyatlanm düzenlemekten grev erteleme\e, beledive otobüslerinin duraklannın yerini değiştirmekten gazetelerin başlıklannda kullanacaklan puntolan belırlemeye kadar her şeye el attılar. Askerler, sıkıyönetim dönemlerinde ittihatçı geleneklenni haurladılar, yönetmeye alıştılar, yönetmeyı sevdiler. Daha da ileri gitmek gereküğini düşündüklerinde darbe yapmaktan geri kalmadılar. 70 yıllık Cumuriyet tarihinde 3 darbe ve bilinen 2 darbe girişimi yaşadık. Darbe niyetlerinin sayısını ise bilme olanağımız yok. Bütün bu darbeler ve sıkıyönetim uygulamalan karşısında, halkın da i>i bir sınav verdiği söylenemez. Darbeleri ve sıkıyönetim ilanlannı tahrik eden sivil siyasetçilerin varlığını hep biliyoruz. Üniversiteleriyle, sendikalanyla. meslek kunıluşlanyla Cumhuriyet"ın. demokrasiyi, sivil siyasal yaşamı, olağan yönetim biçimini savunması Darbeler ve sıkıyönetimler çözüm oldu mu? Cumhuriyet'in 70 yılında yaşanan sıkıyönetimler ve darbelerin ardından bugün yaşadıklanmıza bakınca, tüm bunlann çözüm olmadığı apaçık ortada. Türkiye Cumhuriyeti, 70 yıldan bu yana, en temel iki sorunu olan köktendinciliklaiklik sorunuyla Kürt sorununu çözebilmiş olmaktan çok uzak. Cumhuriyet'in 70. yılında, köktendinciler 37 aydını yakabildiler ve ülkenin bir bölümünde her gün insanlar ölüyor. Artık sıkıyönetimin de darbelerin de çözüm olmadığı yeterince kanıtlanmış olmalı. Askerlerin de halkjn da yeni çözümler bulunması gerektiğini düşünmeye başladıklannı, hatta bu yönde epey yol katettiklerini sanıyorum. Bugün ülkenin bir bölümünde sıkıyönetim ilanını önerenler, dikkatîerini olağan yönetimin yeniden yapılandınlmasına çevirmelidirler. Çözüm, olağanüstü yönetimlerde değil, çağın gereklerine artık uymayan olağan yönetimin yeniden yapılandınlmasında yatmaktadır.