26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Vt f rr Prof. Dr. Feyzi Öz öğretmenliğe Tunceli'de başladı. Yıl 1946'ydı. Hem çocuklara hem de yöre insanına Türkçe öğretti. İlki dışında Cumhuriyef ten bu yana sürdürülen bütün eğitim seferberliklerine katıldı. Bugün Cumhurbaşkanlığı Ulusal Eğitime Destek Kampanyası'nda çalışıyor. i L pencep GULER EMEKTAR ayatını eğitime adamış bir gönüllü Prof. Dr. Feyzi Öz. Eğitim sistemimizin yeni yeni şekillendiği, okuryazar oranının yüzde 3 0 'larda olduğu yıllarda, at sırtında civar köylerdeki okullara ders vermeye gitmiş bir köy öğretmeni. O, meslek hayatı boyunca hep insanların aydınlanmasıiçinçalışmş, üretmiş. Sadece çocukJara değil, kadınlara, yaşlılara ve Türkçe bilmeyen köylülere okumayazma öğretmiş. Yetiştirdiği öğrencilerin çoğu bakan, milletvekili, belediye başkanı, hâkim, avukat, gazeteci, mühendis, öğretmen gibi önemli meslekJer edinmiş. Aralarında Mehmet Moğultay, Doğan Taşdelen gibi tanıdık isimler de var. Bu işegönül verdiğinde20 yaşında bir delikanlıymış Feyzi Öz, bugün ise meslek hayatında 57 yılı geride bırakmış bir profesör. Ama içindeki öğretme sevdası bir nebze olsun azalmamış. Şimdilerde Cumhurbaşkanlığı Ulusal Eğitime Destek Kampanyası'nda görev yapan Feyzi Hoca, hâlâ vaktinin çoğunu çalışarakgeçiriyor; üniversitelerde yüksek lisans ve doktora dersi veriyor, il il gezip okulları ziyaret ediyor, sivü toplum örgütleriyle birlikte çalışmalar yürütüyor, seminerler düzenliyor, yazıyor... Feyzi Hoca'yla köy öğretmenliğinden profesörlüğe uzanan yıllan üzerine konuştuk: Meslek hayatınıza ne zacnan, nerede başladınız ? Öğretmenlik mesleğime 1946 ydında Tunceli'nin Hozat ilçesinde başladım. Bu güzel ilde tam 7 yıl boyunca öğretmenlik yaptım. Aslında altıncı yılımda MEB yetkilileri, "Ya hocam, burada görev yapalı çok olmuş. Isterseniz başka bir ilde görevinize devam edin. Burasımahrumiyetyeridir"dediler. Ama ben bir yıl daha kalmak istediğimi söyledim ve yedi yılımı tamamladım. Burada görev yapmak istetnenizin özel bir nedeni var mıydı ? Tunceli, havasına, doğasına, insanlanna yabancı olmadığım bir il. Ben de (Elazığ) Harput doğumluyum... Görevli olduğum yıllarda Tunceli'de hiçbir tatsız olay yaşanmazdı. Herkes işinde gücündeydi, öyle ki hâkimler işsizlikten sıkılırdı. Neredeysehiç avukatı olmayan bir ildi Tunceli, Türkiye'nin Isviçre'siydi... Sonraki yıllarda daha büyük illerde daha üst görevlerde bulundum. Fakat hayatımın en güzel yıllarını Tunceli'de geçirdim. O dönemin koşulları nasıldı, hangi şartlar altında öğretmenlik J r C: Yapnğını z çalışmalardan biraz bahseder misiniz ? Tunceli'deki öğretmenlik yıllarımda çok güzel çakşmalarda bulundum. Amacım öğrencilerime sadece okuma yazma öğretmek değildi. Bu nedenle hem onların hem de yöre insanının sosyal gelişimine katkıda bulunacak etkinlikler düzenledim. Okulda bir tiyatrokulübü kurduk, köy köy gezip oyunlar sahneledik. Bazı zamanlar ben de rol aldım oyunlarda. O yıllarda Hozat'ta gazete yoktu. Diğergazetelerdepekgelmezdi. Bunun üzerine öğrencilerimle birlikte mahalli bir gazete kurmaya karar verdim. Onlar muhabir oldu ben de yazar... Daktiloyla gazetemizi yayımlamaya başladık. Işin ilginç yanı ise ogazetedemuhabirolan öğrencilerimin ileride gazeteci olmalanydı. Yetişkinlere yönelik çalışmalarınızoldumu? Elbette... Göreve başladığım yıl, köy muhtarıyla tek tek evlere gidip okuma yazma bilmeyenleri tespit ettik; genç, yaşlı, kadın, erkek... Ve onlara yönelik dersler düzenledik. Bu derslerde hem okuma yazma öğretiyor hem de gündelikhayatlarınıkolaylaştıracak basit teknolojik bilgiler veriyorduk. Sonrasında ise uygulamalı dersler yapıyorduk. Ayrıca her ay toplantılar düzenliyorduk. Başlangıçta sadece erkekler gelirdi, sonra kadınlar da gelmeye başladı. Hiç unutmam, bir keresinde "Beyaz Zambaklar Ülkesi Finlandiya" adlı kitabın özetini anlatıyordum, içerisi tıklım tıklımdı... Türkçe bilmeyenler için nasıl bir okuma yazma yöntemi uygııIadınız? Onlariçin, "direktmetot" denilen bir yöntem kullandık. Örneğin, "Aligel" cümlesi verildiği zaman, sınıfta Ali ismindeki bir çocuğu çağırıp, "Ali gel" diyoruz. Böylece "gelme" fiilini öğrenmiş oluyorlar. Aynı şckilde "Pencereyi aç" cümlesinin ardından çocuk, pencereyegidiyorve açıyor pencereyi. Tercüman kullanmadan uyguladık bu yöntemi. Fevkalade kolay ve güzel öğrendiler. Okuma yazmayı, anlama ve anlatmayıparalelolarak yürütüyorduk. En geç üç ayda öğreniyorlardı. 19461953 arasıydı. Ben de biraz Zazaca öğrenmiştim. Tunceli'de yedi yıl öğretmenlik yaptığınızı söylediniz. Sonraki yıllarda hangi illerde görevde bulundunuz? Öğretmenlik mesleğim, çok sevmeme rağmen ne yazık ki kısa sürdü. Çünkü esas idealim iyi bir eğitim alıp akademik alanda iler yapıyordunuz? Imkânlar çok kısıtlıydı o zamanlar. Yol yok, okul yok, doğru düzgün araç gereç yok... Insanlar geçim sağlama derdinde... Öyle zamanlar olurdu ki, köyde adeta mahsur kalırdık, hiçbir yerleiletişim kuramazdık. Bütün ihtiyaçlanmızı il merkezinden ya da Elazığ'dan alırdık. Kışın yollar ikiüç ay kapalı olurdu. Biz de zar zor idare etmeye çalışırdık. Mesela şeker bittiğinde çayı üzüm kurusuyla içerdik. Peki çocuklann, yöre halkının okula karşı ilgisi nasıldı? O yöre insanı, okuma yazmaya karşı çok duyarlıydı. Gerekirse yavan ekmek yer ama çocuğunun defterini, kalemini sağlardı... Çocuklar da çok hevesliydi, hiçbir zaman okulda devamsızlık sorunu olmazdı. Hatta köylerinde okulu olmayanlar, dereleri, ırmaklan geçerekgelirlerdi. Kışın bile soğuğa, kara, çamura aldırmadan başlarında erzakları, çamaşırlanyoladüşerlerdi. Bazıları da akşamları köyüne dönmez okulda kalırdı. Biz de, onlar için kendi ellerimizle bir pansiyon yapmıştık... Zaten bugün de okuryazar oranının en yüksek olduğu illerden biridit Tunceli. Böyle bir ilde meslek hayatıma başlamış olmak benim için büyük birmutluluk...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear