Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
28EYLÜL 1997. SAYI 601 Bütün bu anlattıklarımızı hayal ettirecek bir atmosferi var buranın. Grup zaman zamangençlerindekatılımıylakalabahklaşsa da genellikle on beşyirmi kişilik bir sinemaseverlcr topluluğu... Her cumartesi toplanıyorlar. Tek konuları var, sinema. Ama sözünü ettikleri bugünün değil de, 1940'lara, 1950'lere ait siyah beyazfilmlerinsineması. "Eski fümlermevzuludur. Bugünün vurdulu, kırdılı filmlerini sevmiyoruz biz. Eski filmleriherkessever."diyebaşlıyor Garbis Gülyan. Soruyor: "Sizsevmiyormusunuz?" Gülyan, altmış sekiz yaşında, emlak ve kırtasiye ticareti yapıyor. Sinemanın, yanı sıra özel birtutkusuiseTyrone Power. Bunedenle dükkânm her yeri Tyrone Power fotoğraflany la dolu. Grupta herkesin tutkunu oldugu biryıldız, sevdiği ve neredeyse tutkuylabağlandığı,hakkındaher şeyinibildiği bir film türü var. Bir üyeleri Süheyla Akça romantik odağı ve sembolü sanki, Emek Sineması. Emek'ingeleceğini BurçakEvren'esoracagız. "Sekldoryan Bloğu'yla ilgili bir gelişme yok. Ama periyodik olarak, belki bilinçli, belki bilinçsiz bu tür sinemalann bulunduğu yerler, rantyerleri. Kentte artık metrekarenin değerkazandığı biryerde, eski sinemalann yaşaması çok zor. Çünkü o sinemalart doldurmak çok zor. Dolduramadığımz taktirde, bir işletmecinin hele mal sahibi değilse o salonun bakımının, ışıklandınlmasının vesairesinin üstesinden gelmesi çok zor. tkincisi Emek Sineması bloğun orta yerinde. Sekldoryan dediğimiz bu blok kimi rantçılar içinçokcazip, iştahkabartıcı biryer. Buranın da uzun bir süre dayanacağını sanmıyorum. Nasıl Konak'a karşı çıktık, Konak gitti. Alkazar'akarşı çıktık Alkazarbölündü,öylesine gidiyor. En eski sinemalardan biri olan Elhamra artık seks ve tecimsel amaçh filmleroynatarakkirlendi, yok oldu. Emek son kale, ama o bloka göz kondu. Gidecek." Evet, kirlenen Elhamra, Beyoğlu'ndalstiklalCaddesi'ndedir. Tarihi binası, çok içeride kalan girişiyle pek gö7c çarpmaz. Kafamızı kaldırdığımızda seks filmlerinin pornografik afişleriyle karşılaşırız. Loş, nemli havası.farklıbirseyirciylebuluşuyor. Eskiye dair hiçbir kabartma veişlemesiyoktur. Zamanında Atatürk'ün fılm izlediği, en eskilerden günümüze kalan salon bu mudur, gerçekten? Elhamra, jilet olmayı bekleyen yaşlı savaş gemileri gibi öylecene duruyor sanki. Bu salonun geçmişini en iyi bilenlerden birisi de sinema tarihçisi ve yazarı, sinema emekçisi Giovanni Shocnomillo. Çünkü babası uzun yıllar buranın müdürlüğünü y apmış. "tlk seyrettiğim 193 3 34 arası 45 yaşındayken seyrettiğim bir filmdi. Filmci biraileolduğumuz için, sinemaya gitmek bir çeşit Satılacak gibi nahoş söylentiler var Emek için. mecburiyetti. Elhamra Sincması'nakaçyıldırgitmiyorum. Yirmi yılv aştı galiba. Ben nostaljik değilim. Tamam çocukluğumun sinemasıydı. Çok film seyrettim orada. Çocukluğumun büyük kısmı geçti. Ama şimdiki Elhamra beni hiç ilgilendirmiyor. Programı farklı olsaydı muhakkak giderdim." Sinema kitaplan, kasetleriylc dolu evinde biz gittiğimizde yine film izliyordu. Tutkunu olduğu vampir filmlerinden, çok sevdiği B sınıfı trash filmlerden, biraz da yeni yazmaya başladığı Hikmet Dikmen (solda) ve tsmet Kurtuluş. "Dünya Sinema Sanayi" isimli son kitabından sözederek aynhyoruz yanınsinemadan hoşlanırken, bir başka üyeleri dan. Nutkan Demirer'in ilgi alanı müzikaller. Sinemaya gitmek o dönemde bir ritüelmiş. "On sene önce, eskilcrden birplak ararken önceden smemalara, Konak'a, Emek'e beltanıştık Garbis'le. Bu grubun toplantılan böylelikle başlamış oldu. Toplantılanmız sa li suarelerde kravath gidilirmiş. Hatta siney ımız artarak on yıldır dcvarn ediyor. Garbis maların önünde uyan asılı ymış. Hani "kuruyemiş yasaktır" gibisinden. Kesinlikle kirli aynı zamanda emekli sinema müdürüdür." ve iş elbiseleriyle sinemaya girilmezmiş. diyor Nutkan Demirer. Garbis Gülyan'ın önünde bir Greto Garbo albümü; "Benim haEvet, eski sinemasalonlarınıntöreselliği yatım sinemada geçmiş.tir. Otuz sekiz sene yok. Bugünkü sinemalar teknik aygıtlar, dilekolay. Pangaltı Yeni Sinema'danbaşlaoturmayerleriaçısındançokkonforlu. K.Üdım." Konuyu nedense değiştiriyor, eline bir çücük salonda kırk, elli kişiyle fılm seyrediçizelgealıyor.Çizelgedebelirlitarihlerarayorsunuz. Artık sinemaya gitmek yok, film sında, beyaz perdcde boks eldiveni kullanizlemek var. Ama hayatı sinemayla yoğrulmış.aktörlerinadlanyeralıyor. Böylesi sinemuş insanlann cnbüyükdileği,eski sinema ma tutkusunun bir kırtığını, sinema salonla salonlanmn koruma altına alınarak, işlerlik nnın akibetini belirleyecek kişilere de bulaş kazandırılması, hizmet verenlerin sonsuza masını diliyor insan. dek ayakta kalması. Kültürel hafızanm neredeyse tümünün y itip gittiği bir ülkede istekAklımızEmek'tekalıyor. Birneslinortak değerlerini, zevklerini, kültürünü savunma leri çok mu fahiş dersiniz? ^ BASKENT GUNLERI Antik kentin sokaklannda MÜŞERREF HEKİMOĞLU • rasıra, doğum günümde ya da yeni yılda bir armağan alırım özüme. Küçük bir tablo, bir kilim ya da Kütahyalı çini ustasından bir yunus balığı. Yaşama sevincimi yitirmemenin ödülü belki de. Bu kez armağan tarih öncesine bir gezi, belki de üçüncü Boğaz Köprüsü'ne tepki nedeniyle doğum günümü Afrodisias'ta kutlamak istedim. Antik bir kentin sokaklannda dolaşmayı özledim. Yakın dostlanm Emel ve Hamit Batu ile birlikte, dünyanın en eski heykel kentınde güzel dostluklann da heykelleştiğini hissederek. Adını dostum Ida'nın eteğindeki ilk güzellik yarışmasının kraliçesinden alıyor, Helenistik ve Roma doneminln çizgilerinı taşıyor. Ne güzel kentler varmış Anadolu'muzda. O kentleri gezerken çarpık kentleşmenin bunalımını aşıyor insan. Neler saklıyor topraklarımız. Yıllarca önce gördüğüm zaman böyle bir oluşumu düşünemezdim. Arkeolojinin gizemini de hissediyorum gezerken. Odeon Tiyatrosu, Rahip Sarayı, Adrian Hamamı, Agora'sı, tapınak sütunları, görkemli kapılarıyla antik dünyadan, mermerı saydamlaştıran ustalardan heykel düşmanlarına, beton yığınlanna bir uyan, bir selam Afrodisias. Topraklanmızda bunlar da var, diyor. Bu güzel kentte yeniden soluk verenleri selamlıyorum ben de. Osman Hamdi Bey'i. Kenan Erim'i. Profesör Erim'in sesı, çağrısı çınlıyor kulağımda. Otuz yıl emek A kazılann, heykellerin, yeni yapılan havuzun, kahvenin öykülerini antatıyor. Profesör Kenan Erim ile birlikte geçen günlerin anısıyla gözleri parlıyor. Ylrmi yedi yıl çalışmasına karşın aldığı aylık biraz düşündürücü ama o aldırmıyor, Afrodisias'taki güzelliklerin sahibiymiş gibi gülümsüyor, iki oğlunu da okutabilmenin mutluluğunu duyuyor. Latif Çetlntepe'yi tanımaktan çok hoşlandım, emekli olmadan bir kez daha gideceğim Afrodisias'a. Bu güzel kentin adını taşıyan otelin bahçesindeki çardakta, Nicole Gökçe'nin düzenlediğı güzel sofrada, Emel Batu'nun sürpriz pastasında kalb biçimi bir mum ışığında, iyi ki doğdum, diye şarkılar söyledim sonra. on iki yıldır Afrodisias'ta yaşayan bir Parisli Nicole. Otelin her köşesi turizmin gizini taşıyor. Beş yıldızlı palaslarda bulunmayan her şey var bu küçük otelde, her yer temiz, yerierde halılar, duvarlarda kilimlerle havası sıcak, düzeni güzel bir yer. Yoğun trafiğine karşın hiçbir şey aksamıyor. Geyreli delikanlılar ıçin bir eğitim merkezı niteliğinde bu küçük otel. Bence bir sevgi ürünü. Bu güzel, akıllı Fransız kadını, yörük kökenll Geyreli bir gence gönül vererek yerleşiyor Babadağ'ın eteğine. Ikisi de çok çalışıyor, turistik çalışmalan geliştirmeyi amaçlıyor. ö n bahçede bir biber ağacı ve çiçekler, yavru köpekler, kapıda kocaman fındık, arka bahçede domates, biber, patlıcan tarlalarıyla büyük kentin gerilimınden, büyük otellerin kalabalığından uzak bir köşe burası. Bir yaş ileri değil, birkaç yıl geriye gittim Otuzyumı Afrodisias'a adayan Prof. Kenan Erim mezannda rahat uyuyor. ve yürek verdi Afrodisias'a, dünyanın gözünü buraya çevirdi. Dağlar delindi, taşlar dirildi, müzelerden birçok yapıt doğduğu topraklara getirildi. Her yerde eli, cabası var. Mezarı orada şimdi, sanırım rahat uyuyor. özlediği doğrultuda sürüyor çalışmalar. Büyükelçi Batu mutlu gülümsüyor, vakıf yönetiminin öngördüğü çabalann gerçekleşmesı guzel bir olay elbet. Bize katılamadı ama Ayşe Sılan da yanımızdaydı bu gezide. Belli projelerin yaşama geçmesinde onun da büyük uğraşı, katkısı var. Elbet her şey bitmiş değil ama inananların, elverenlerin katkısıyla gerçekleşecek. Çölde bir vaha, ilkellikler denizinde bir uygarlık adası Afrodisias. Vakıf yöneticileri her şeyi güzel sahiplenmişler, ama hepimizin sahiplenmesi, benimsemesi, katkıda bulunması gerekiyor bence. En güzel heykeller topraklanmızda yapılıyor eski çağlarda, çağdaş sanatçıların işi zorlaşıyor doğrusu. Her şeyı yapmış öncekiler, yapacak şey kalmamış nerdeyse. Mermer saydamlaşıyor Afrodisias'ta, yumuşuyor, Ipek türü dalgalanıyor, tülün yumuşakhğını hissediyorum parmaklarımda. Hayranlık ve şaşkınhk birbirine karışıyor. Müze müdürü yoktu, eski bir görevli, Latif Çetintep* gezdirdi bizi. O bir Afrodisias çocuğu, babası da, dedesi de burada çalışmış vaktiyle, torun da yirmi yedi yıldır görev yapıyor. Görevli değil gönüllü bir kişi bence. Sevgiyle konuşuyor. nerdeysel Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu/ Biıinciliği beyaza verdiler, diyor sevgilı özdemir Asaf. Bu dizeler Pamukkale için yazılmış gibi. Hayalimdeki resim kayboldu bir anda. Oysa ne güzel bir konum, yerleşim merkezi vaktiyle. Güzellikleri yitirdikten sonra ağlamak neye yararl Denizli'nin ünlü bezlerini, dışsatımda rekor kıran dokumalarını görmeye vakit bulamadım. İlgili kişileri de göremedim bu kez. Oysa sormak istiyorum, sıyanürlü altın aramayı dalları için tehlikeli bulmuyorlar mı? Toprak kirlenirse pamuk tariaları ne olacak, karar vermek için ne bekleniyor hâlâ? Turizm mi altın mı, turizm mi tekstil mi? Ayrıca bilmek gerekir, altın üretilen hangi ülke kalkınmış, halkı zengin olmuş şimdiye kadari Dönüş yolunda Efes'e uzandık, tiyatroyu özlemişim, güzel konserler çınlıyor kulağımda. Sonra düşlere dalıyorum. Afrodisiyas'ta da ne güzel konserler düzenlenebilir, yaz aylannda bir müzik okulu müzenin önündeki o kocaman alanda, yüce çınarlann altında oda orkestrası, beşli, dörtlü gruplarla ne güzel barok konserleri düzenlenebilir. Vakfın düzenlediği kent konserleri antik kente kadar uzanabilir. Mermerin pembeleştiği akşam saatlerinde, ya da yıldızlı gecelerde barok müziği çok yakıştırıyorum Afrodisias'a. Denemeye değer, ama turizmi ve kültür varlıklarımızı daha geniş açıdan düşünmek gerekiyor. Elbet düşünenler olacak.^