27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

G Ü N L Ü K Ece Ayhan Bodnım'da bir kışın geçmesi Pazar. Bodrum! Azmi'nin pansiyonu; odamdayım. Skylaks'ı, o Myndosluyu gerilerde bıraktık. Bırakmışız demek. "...Birbirine sarılıp dans eden 'iki yalnızlık'tan başka bir şey değiller" Bernardo Bertolucci'nin Paris'te Son Tango filmi. Bertolucci, 1967'de, kendisi yaşında sinema yönetmeni Marco Belloccio'nun arkadaşıydı; Cepteki Yumruklar. Bunuel bu filmi görüncc sinirlenmiş, ukala, demiş. (Sonraları Belloccio'nun IV. Henry ile lçimizdeki (Bedenimizdeki) Şeytan II Diavolo in Testa filmlerini gördüm; 1985 ve 1987) • • • 1473'te Fatih Sultan Mehmet, Karakoyunlular'a karşı Anadolu'ya bir sefere çıkarken küçük oğlu şair Cem Sultan'a der "Sen Edirne'yi koru!" Saru Saltık menkıbeleri o zamanlar bölgede (Rutneli) çok yaygınmış; Ebiilhayr Rumî'ye de "Sen de bunları derle" demiş. lspanya'dan çıkanlan (ya da diyelim 'kaçan') Müslümanların Osmanlılara başvurması 1480'den sonradır. tkinci Beyazıt zamanında lspanya'dan Müslümanlardan bir "heyet" gelir. Saru Saltuk'tan da yardımcı olmasını isterler. Dr. Orhan Köprülü'nün (Fuat Köprülü'nün oğlu) Sarı Saltuk üzerine lstanbul Üniversitesi'nde bir tez çahşması vardır. Prof. Fahir Iz'e göre Saltukname'nin dili ve anlaiımı yalınmış. Şunu da diyor; XV. yüzyıl konuşma dili egemen bütunüyle: "Işte klasik Türk düzyazısı! (Çağdaş Türk yazınını bilmeden böyle bir şey nasıl denebiliyor?) "Kftfirleri hıyar manendi togradı." "Biz ana varavuz, göre ki dünya kaç bucaktır." "Bilmezler anın kandalıgın.." "Ol asan işlür bizim katumuzda." "Size ben kıymazam, eğer iman gelirürseniz." "Ol zamanlar beyler nikabla (peçeyle) yiirttrlerdi." Saltıh (Farsça) katı, kuvvetli er. Nefsini 12 yıl örste dövmüştür. "Ben kendim de Beyazıt'ı arıyorum" der, demiş Beyazıt. Akşam üzeri: tlhan'la yemek yedik Gazanfer'in Yeri'nde. Yan yana vedenize, lstanköy'e karşı oturduk. Azmakbaşı'nda işte bir içkili lokanta. tlhan rakı, ben bira. (Yazın, llhan, Bilge Pazarlama'da kitap imzalarken, bakmış Gazenfer de gelmiş.) Yağmur yağıyormuş dışarda. lçerden, hele denize bakarkcn hiç anlaşılmıyordu. (ınsan denizde ağlarsa anlaşılmaz.) Bir zaman bak, kal Mustafa Efendi'nin dükkâmnda bekledik. Baktık olacak gibi değil. Haydi Giritliler mahallesine, Kumbaşçe'ye doğru bir koşu! Pir Sultan Abdal ve Hızır Paşa. "Üçiincii ölmcm bu hain." "Ece'mi, ede'mi (ağabeyimi) Sıvas'ta astılar" der Pir Suitan Abdal'ın kız kardeşi Bek taşi menakibnamelerine göre. Veysel Çolak, Varlık'taki bir yazısında "Koyunların kemençeyje güdüldüğünü de hiç anımsamıyorum" diyor. "1940 demokrat şairler" deniyor. Bizim tarihimizde, yaklaşık olarak dahi böyle bir şey olmamıştır. 1987'de bile bence demokrasi ve demokrat yoktur, yok. Demokrasi nasıl oluyormuş, bu toplulukta öğrenmek istiyorum. Orhan Gencebay: "TRT katı kurallarından sıyrılabilse ve yeniliklere açık olsaydı böyle bir tür ortaya çıkmazdı" (Arabesk söz konusu 4 Arahk 1983 8 Aralık 1983 burada.) ('Arabesk şiir' deyince de benim aklıma nedense Izmir geliyor; demek şiir, şarkı sözü de olabilirmiş. Bir değişim var; kimi tarihçiler 'rehber' oluyordu, şimdi şairler 'rehber'^oluyor!) "Davranışlarının ardında (altına) gizlenmek;' Ve tersinden okunun bir masal! 9 Aralık 1983 Çok erken uyandım. Karanlık. Hiçbir yer ışınıamış. Saat 4.00. Kahvaltı yaptım ve yeniden yattım. Uyandım ki saat 9.30 olmuş. Aşağı indim. 3 küçük kedi yavrusu üst üste uyuyor. Istanköy iizerinde bir bulut var; maviye yakın bir külrengi! Denizin sesi geliyor, ama baktım çalkantı çok az. Hava kapalı. Sarı yağmurluk ve sarı çizme çok yaygın burada. En çok da motorcular, balıkçılar giyiyor. Belki de hepsi motorcu, balıkçı filan değil, ama giyenleri motorcu, balıkçı sanıyor sun. Bir yanılsama gibi! Sabah, arada, uyuduğumda bir düş gördüm; bir başka cüzdanım da varmış, onu bulmuşum. tçinde iki ellilik ve birkaç onluk! (Bu denli yalın bir düş görmek de pek iyi değil galiba.) Bir kapı vurulması (benim kapı da olabilir) sesiyle uyandım. Hayır! Kapım vıı rulmamış! Zaten bu saatte kim gelebilir ki? Herkes ya uykuda ya da en azından uyanmak üzere. "Kara köpeğe verilen lokma!' 'Marj' sözcüğü ya da kavramı üzerine bir düşünme! 30 Arahk 1983 Gümüşlük'ten Nurettin'in minibüsüyle geldim Bodrum'a, Azmi'nin pansiyonuna kadar. Gümüşlük'te Marangoz Arifin evini boşalttım, zaten l yıllık anlaşma da bitmişti. Veranda da yalnız kimi kitaplar kaldı. Bugün, olabilirse, anlaşılırsa Faik Ağa ile Gümüşlük Motel için, akşam Seyhan (Ersayın) Hanım ve oğlu Mehmet, Bodrum'a gelecekler. Onlara bir pansiyonda yer ayırtmam gerekiyor. Ve bana para gelmiş mi diyedir bankaya da bakacağım. Saat 13.00'e çeyrek var. Odamı temizledinı ve deftere bunları yazıyorum. İbrahim Yılmaz (Ankara) ve (Sarıkamış) Rüştii Erhan'dan mektup aldım. Öbür ikisi posta kartı. Dün, ben Gümüşlük'teyken iskeleye Seyhan Hanım'ın arkadaşı Şensu Hanım ile Şensu'nun Torba'daki dişçi arkadaşı, dişçi Erdoğan Bey gelmişlerdi. Dördümüz Nazmi'nin lokantasında, içerde elbet, oturduk. Pazar günü (yani 1 Ocak 1984) bizi Torba'ya bekliyorlar. Sevda'nın ablasının adı llhan'mış! Seyhan Hanım 'r' ile değil 'n' ıle dedi. 'Çıu ile ilgili bir olgu anlattı. Memduh "Valla bi zim valizleri bile satar o" demiş. Gencin ai lesi Izmir'deyrniş. "Kapkara bir çiçek: Harothorne." Issızlık güzel, ama benim tüylerimi ürper ten bir sözcüktür. Varese ('Ionisation') yaşını saklarmış; Fran sız, ama anası Italyan. Bülent Arel gecenin belirli bir saatindeı sonra Fransızca konuşmaya başlıyor. (Benc 'mariinal bir besteci'dir Bülent Arel; artık v bundan böyle New York'ta yaşar.) Marjina1 lik üzerine düşünüyorum. (Soğuk) Marius fıkraları. Herlıalde inana lım diyedir sokağın adı da yazılnuş: Mac Do ugal. Romaine Rolland "JeanChristoph gerçek ten var" diyor. (Adnan Cemgil) New York, Brahminlerinin (!) desteğine sırı çevirir. 'Kardeşim Benim' filminden Iginç bir fo toğraf var Gösteri'de. Fotoğral;ıki kadınıı yüzü çok güzel. Fuhuşla geçincıı kısa saçlı. uzun burunlu bir kadının çantasına bakan biı adamın (herhalde kadının dostu) fotoğrafı. kadın heyecanlı ve kaygılı. "Anlaiılamayan film" adını koymuşlar: "ancak çekilir ve seyredilir" dişorlar. Entelektüelin tanımını yapaınıyorlar Türye'de.'Entelektüel'denen şey herhalde bu lopraklar uzerinde ne dün olmıı^ı ur ne de bu gün olur! "..Bu dönemler için 'aydın' taıumının sınır ları biraz geniş tutmak gerektigi inancında yım!' Dün gece geç vakit Ali Dinçı.ı (Sisyphos) ile Nuri (Pideci) beklemekteydiler arkamız da. Seyhan Hanıın'la Cumhur\J;t yemek yiyoruz. 4 dolaylannda postaneye gidivorum. Az makbaşı'na doğru Mualla Hanım ile Hilmi Bey'i gördüm, konuştuk. Gümüşlük'te evleri var. Sunar'lar gelmiş Ankara'darı. Mina Urgan'ın evinde kalıyorlarmış. Sunar'ın benim üzerime ne düşündüğünü biliyorum. Bencc bir yanlışlık yapıyor, yanıhyor; neyse. Mavi'de (Haluk'ta yani) çay içiyoruz. Ilhan uğradı, ondan Vedat Türkali'nin 'Mavi Karanlık'ını okumak için aldım, yarın da geri vereceğim. Rene Char'm kitabı, "Rıhsin Saraç çevirmiş. Akşam, Seyhan Hanım odaya geldi. tlkin aşağıda bir kapı çarpışı sesi, bahçe kapısı, "Seyhan hanım!" Ve anlattı: Mehmet hastalanmış, hastane vs. Faik Ağa (Karakaya) Bodrum'dan Gümüşlük'e gelmemiş, bu yüzden motel işini konuşamamışlar. Bakkal Fatma'yla laflamışlar. Pideci Nuri "Sizin tuttuğunuz yer işler!" demiş filan. Mehmet, bu geçen yaz bana bir olay anlattıydı; Ali Rıza'da yani Balıkcı'da oturuyormuş. İki genç aralannda konuşuyorlarmış. "Burada, Gümüşlük'te bir adam varmış; bizdenmiş" ('Bizdenmiş' ne demekse!) Birazdan ben geçiyormuşum, bana bakmışlar, ama tanımamışlar. Kız kaçıran ve ondan çocuğu olan bir adam! VUsat O. Bener'in Ihlamur Ağacı ilginç oyunu. Mehmet Müfit'in şiirleri. Adnan özer: Şiir yazmak üzere inek satan bir genç. Camide (Kahire) halıları kaldırttı, öyle taşlara başını koyarak namaz kıldı Yavuz Sultan Selim. (Ahmet Mumcu). Ben bu olayı, sonraları, İktidar iktidarda da kapılabilirmiş'e örnek göstercceğim, gösterdim!' Ve 'marjinallik?' D 27
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear