27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Edith Piaftan Mireille Mathieu'ye Jean Cocteau, Edith Piafı anlatıyor Şarkıda hayatın şiiri Mario Levi Puslu limanlan anlatmıştı şarkılarında. Ayrılığın, bir kez daha buluşamamanın hüznünü dile getirmişti. Denizciler, orospular, zenciler, yalnız ve mutsuz insanİar vardı şarkılarında. Büyük bir acının peşinden koşmuştu. En büyük mutsuzluklarda bile meydan okumuştu yaşama. Derbederliği, rüzgârın kendisini atabileceği her yere gitmeyi, küçük hesaplardan arınmış olarak yaşamdan sarhoş olmayı seçmişti bu yüzden de. Edith Piartı adı. Belleville sokaklarından tanıdığı yoksulluğu dile getirmişti şarkılarında. O sokaklarda doğmuş, o sokaklarda henüz on altı yaşındayken ilk âşığına kaçmış, o sokaklarda tanımıştı yaşamın ilk düşkırıklıklarrnı. O sokaklarda, Jean Lenoir'ın "Bir Serçe Gibi" adlı şarkısını söylerken keşfedilmişti Louis Lepl£e tarafından. Küçük kabarelerde vermişti ilk sınavlarını. önce Fransa'yı sonra da dünyayı fethetmesi için bir yaşam gerekmişti. Çirkinliğine, bir kadın olarak gösterişsizliğine karşın, kabul ettirmişti kendisini. Yıllarını, sesini, soluğunu, düşlerini, urnutlarını, kısacası sahip olduğu her şeyi vermişti sanatına. Gerçek bir sanatçı gibi yaşamıştı bir diğer deyişle. Gerçek bir sanatçı gibi, ortalama çözümlere itibar etmeksizin. Gerçek bir sanatçı gibi, duyguların, büyük sevinçlerin, büyük mutsuzlukların en aşırısını yaşayarak. Bir ağlatının kahramanı olmuştu. Edith Piartı adı. sis davranmış ahlâkçı kentsoylu toplumundan için için bir öç mü alır Edith Piaf? Belki. Ama bu beraberlikler sayesinde, şarkının dünyasına büyük isimleri armağan etmesi, sanatçı duyarhğının bir başka tanıtı da olabilir. Yves Montand, Charles Aznavour, Georges Moustaki gibi isimler gelebilir akla. Bir koruyucu melek, bir ışık, bir yol göstericidir bu durumda Edith. Ama dünya şampiyonu Marcel Cerdan'la O, taklit edilemez Stendhal'in deha kelimesine yakıştırdığı rahatsızlık tarzını ço severim. O, arabaya binen bir kadında gülmesini biien bir kadında, isteyerek rakibini kazandıran bir kâğıt oyuncusunda, dehayı bulur. Kısacası, kelimenin yükseklerde dolaşmasına izin vermez. Yani bu kadınlar ve bu oyuncu, zerafetlerini ortaya koyan gizli etkileri sanıyelik bir süre içinde yoğunlaştırır ve en üst noktasına ulaştırırlar. Bana Stendhal'in bu tarzını uygulamam için fırsat verin de, size bayan Edith Piaf'ın dehasından söz edeyim* O taklit edilemez. Geçmişte hiçbir zaman bir Edith Piaf olmadı, gelecekte de olmayacak. Aynı Yvette Guilbert veya Yvonne George gibi ya da Rachel veya Rejane gibi, o da Fransa göklerinin akşam yalnızlığında için için yanan bir yıldızdır. Birbiıierine sarılmış çiftler eğer hâlâ sevmeyi, acı çekmeyı ve ölmeyi biliyorlarsa, bu biraz da onun' yüzündendir. Şu küçük insan a bakın; elleri, yıkıntılar| arasından fırlamış bir kertenkele ninki gibi. Jean Cocteau Bonapartvari bir alın ve henüz görmeye başlamış bir kör gibi bakan gözler. Böyle biri nasıl şarkı söyler? Nasıl kendini ifade eder? Gecenin büyük iniltilerini o daracık göğsünden nasıl çıkartabilir? Bakın işte söylüyor; daha doğrusu, nisan bülbülünün yaptığı gıbı, aşk şarkısını deniyor. Bülbülün şarkısını hiç duydunuz mu? Zorlanır Tereddüt eder. Davranır. Soluksuz kalır. Sonra yükselir ve tekrar düşer. Ve birdenbire "bulur". Bir nâme tutturur ve altüst olur. Kendini ve dinleyicisini yoklayan Edith Piaf, çok kısa zamanda buldu şarkısını. işte, tepeden tırnağa, bedeninin her yerinden çıkan sesi, siyah kadifeden büyük bir dalga gibi seriliyor. bu sıcak dalga, bizi sarıyor, üstümüzden geçiyor ve bizi içine alıyor. Artık olan olmuştur. Edith Piaf, dalın üstüne konan görünmez bir bülbül gibi, ortadan kaybolacaktır. Geride yalnızca bakışını, soluk ellerini, ışık saçan mum alnını ve büyüyen, yükselen daha da yükselen, sonra yavaş yavaş kendini tamamlayan ve giderek, kendisi olan sesini bırakacaktır. İşte tam o anda, Edith Piaf'ın dehası ortaya çıkar ve her birimiz bunu farkederiz. Kendini, şarkılarını, müziği ve sözlerini geride bırakmıştır artık. Bizi aşmıştır. Sokağın ruhu, onu çevreleyen binalara geçer ve şehirdeki bütün odalara yayılır. Edith Piaf değildir şarkı söyleyen: Yağan yağmur, esen rüzgâr, serpilen ayışığıdır. Fransız "gerçekçi chanson" geleneğinde, şarkıların içerik derinliği, ezgiden de önemli. Tepeden tırnağa şarkı söyleyen bir Edith Piaf, . bu geleneğin en iyi ve belki de tek örneğL. yaşadığı aşkta ateşle sınavlarının belki de en büyüğünü verir Piaf. Tüm olumsuzluklara ve imkânsızlıklara karşın eşi bulunmaz bir çılgınlık yaşanır. Römanlara ve filmlere konu olabilecek bir aşktır bu. "Yüreğin çılgınlıklarına son yoktur" ne de olsa. Ama MarceFin bir uçak kazasındaki vakitsiz ölümü, Edith için büyük bir düşüşün ve yıkımın başlangıcı olur. Hastalıklar, yüksek dozdaki alkol ve uyuşturucu kullanımıyla atbaşı gider. Her şeyin enikonu bitmeye yüz tuttuğu günlerin birindeyse beklenmedik bir gelişimin tanığı olunur. Charles Dumand adında genç bir besteci çıkagelir. Bestelemiş olduğu bir şarkıyı söylemeyi isteyip istemeyeceğini öğrenmek ister Piaft^n. Getirdiği şarkı bir boy aynasıdır, yaşanmış bir hikâyenin anlatımıdır aslında. "Hiçbir şeyden pişman değilim" der Edith. Söyleyecek hiçbir şeyi kalmadığına inanan, harabeden farksız bir insanın ikinci doğumunu haberler bu şarkı. 1960 yılında verdiği Olympia konseri büyük bir coşkuyla karşılanır. Ama bedeni her geçen gün biraz daha çok isyan eder PiaPa. 1963 yılında, Fransız sanatının bir başka büyüğüyle, Jean Cocteau'yla aynı günde ölür Edith. Fransa belki de bu yüzden kayıtsız kalır Cocteau'nun ölümüne. Cenaze töreninde gözü yaşlı, yaklaşık elli bin kişi vardır. Kaldırım serçesi ölümsüzlerin dunyasına uğurlanır. tşte o günlerde akla ister isteınez takılan bir soru vardır. Bir efsane bitmiştir şimdi. Edith'in yeri doldurulabilecek midir? I96S yılında, biraz da böylesi bir gereksinimi karşılayabilmek amacıyla lanse edilir genç bir şarkıcı. Kısacık boyu, şarkıları ve her şeyden önemlisi söyleyiş biçimiyle anımsatır Piaf*ı. Ünlü emprezaryo Johny Stark tarafından keşfedilip önerilir "chanson"un dunyasına. Mireille Mathieudür bu genç ve pırıl pırıl şarkıAristide Bruand'la başlayan "gerçek<,i cının adı. chanson" geleneğinin en renkli seslerinden bı ridir Piaf. Şarkıya doğduğunda oldukça zen Başlangıçta Piafı açıktan açığa taklit eder gin bir kalıtı devralır. Acıyla özdeş sevdaların bir tavır takınan Mathieu (oyunun belki de öyşarkısı anlatılmıştır yıllar yılı. Bu şarkıda bir le oynanması gerekiyordu) yıllann geçmesiyle yazgı anlatılır. Yazgının hemen hemen her zasesini her geçen gün biraz daha bulur. Üstün man galebe çalnıası, mutsuzluklarla hep iç içe tekniği ve kusursuz sesiyle kabul ettirir kenyaşama ve bu acılı yaşamı her şeye karşın katdisini. Piaftan bu yana orkestra büyümüş, orİanılır kılan, yinelene duran umut gibisinden kestrasyona verilen önem artmış, gelişen kaizlekler... Georges Moustaki'nin o unutulmaz yıt teknikleriyle müzik daha da etkileyici ol"Milord"unu bir kez daha anımsamak geremuştur Ustelik. Mireille Mathieu'nün şarkılakir. Eşi bulunma7 bir sarhoşluktur aşk. Bir rı en ufak ayrıntıların bile gözardı edilmediği ömur gecer o sarhoşluklarla. Umutlardan du^ ince matematiksel hesaplara dayanılarak oluşkırıklıklarına geçilir. Ama her şeye karşın yaturulur. Ama "chanson"un geleneğinde kimi şanmaya değerdir, her şeye karşın büyük bir durumlarda ezgiden de önemli olabilen içerik, şiirdir yaşam. Umutlardan düşkırıklıklarına derinliğini her geçen gün biraz daha çok yitigeçilir. Ama günün birinde her şeye yeniden rir. Hazırlanmış deyişler, kalıplar ve yapılar bjşlamak gerekir. Sözler yalın, kolay anlaşılır vardır aşkın anlatımı için. Ama en temel inve bir şiir olmaktan uzak olabilir kimileyin. lşsani sorunların yerini ucuz duyarlıklar alırsa te o zaman da o büyük yorum gücü önem kanasıl bir sonuç ve şarkıcılık kariyeri çıkar orzanır. Büyük şarkıcıyı sıradan şarkıcıdan ayıtaya? Bu gibi sorunları düşünmeyen ve ne yarabilen yorum gücü. Bir de hüznü sonuna dek, zık ki, çoğunluğu oluşturan büyük bir müziködün vermeksizin anlatabilme yürekliliği. Yılsever kitlesi için ortada, üzerinde durulmaya lardan arta kalan, yaşamı anlamlandırabilen değer hiçbir sorun yoktur aslında. Her şey bir hüzün, yaşanabilecek gerçeklerin en büyüğüyana Mathieu'nün üstün tekniği ve sesine hâdür ne de olsa. kimiyeti tartışılamaz bile. Ama olay bununla bitmiyor. Ezgisel güzelliği yadsınamayacak bu Yalnızca şarkılarında ve dile getirdiklerinde şarkılar, derinlikten ve kişilikten yoksun olundeğil, yaşamında da büyük bir şiiri yaşar Pica, ister istemez şöyle bir soru takılıveriyor ziaf. ölümcül fırtınalı bir yolculuğun şiiridir bu. hinlere: O büyük ve ölümcül kalıcılık savaşıKüçücük bedeni, koca kafası ve tüm çirkinlina ne demeli? Bunu elbette zaman gösierecek. ğiyle kendisini yalnızca sanatı ve kişiliğiyle kaKesin olan, tartışılamayacak tck bir gerçek var bul ettirebilen bu kaldırım serçesinin yaşadığı ama. O da Edith'in unutulmazlığı ve gösteriaşklar, bir insan ömrüne zor sığacak nicelik len tüm çabalara karşın yerinin doldurulamazve niteliktedir belki de. Dile getırdiği izlekler ve durmaksızın değiştirdiği erkekleriyle ken Charles Aznavour ıle dans ederken bıle, bütün neşeli gö lığı. Gerisi boş laf. Olümsüzlük, hayatın şiirinı yakalayabilmek demektir ne de olsa. disini kabul etmekte bir zamanlar oldukça ha rünuşüne karşın bir hüznü yaşıyor gibidir Piaf. n C) Fransız yazan Jean Cocteau'nun "Edith Piaf' adlı bu makalesi, ilk kez 1941 yılında, Alman ışgalı attında. gızlı basılan bir küçük kıtapçıkta yayımlanmış, daha sonra 1947 yılında, "Le Foyer des Artıstes" (Sanatçılar Yuvası) kitabtnda yer almıştı. Edith Piaf ile aynı gün (11 Ekim 1963) ölen Cocteau, Piafın yakın dostu kti Derleyn: GürsBl Oöncü
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear