24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

o S2 Necmi Zeka'mn aşağıda yayımladığımız öyküsü, iiki bu yıl düzenlenen Akademi Video Film Öyküsü yanşmasında, Seçici Kurul'un 'Başarı' ödülünü alan yapıtlarından biridir. Viyana'nın genelgörüntüsü ve Tuna Nehrt. Nekahet öykiisü olduğundan kesin emindir. Hemen gönııl işleri üzerine nasilıallerini sıralamaya bajlar: Erkekler böyle "kovbo> |{ihi" kadınlardan kaçar; kardeşi de artık kovnoyluktan vazgeçnıclidir. Kı/ ise lam bir hayal kırıklığı içinde anlattığına bira/ da pıynaıı olaruk bunıın bir aşk öyküsü olmadığında ısrar eder. Abla, kardeşinin bu kararlı lepkısı ve çırpınışları karşısında bira/ ciddileşerek, aniden büyük bir sıı n açıklar gibi aslında lurdaki o adamı (anıdığını soylcr Rchber kız hayrct içindedir. Abla, "Ben daha «enc kı/kcn bir (jıın bir davelc gilmişlik.." diye başlar anlatmaya. Ablayı 10 yıl kadar gcnçken görürüz. Bir grup genç kızla berabeıdıı. Digerlerinin yunında, ığrctı duran giyimine, ürkekliğine rağmen, hemen gö/e çarpar. Rehber kızın turda karşılaştığı adam da oradadır. Ancak bu seler, şık giyimli, hayranlık uyandıran, olgun birisidir. Go/ go/e gelirler. A/ sonra da, kendilerinden geçercesine dan> ctıncktedirlcr. Bir rüya alcminde yaşıyor gibidirler. Hiç konuşmazlaı... Oldukça slili/e edilmiş bu romanlik sahııe bir den birc rchber kızın, "Daha faıla tahammül edcmeyecejim!" diyerek araya girmesiyle kesilir. Kı/ önce kendisiyle alay edildiğini sanırsa da, ablasının gayct ciddi olduğunu görünce, öyküsunu kes(iği için u/ulüı. Abla kırılmıştır; aıııa bir yandan da böyle bir rüyadan uyandırıldığı ıçın, sCMnnıı^ gibidir. Yeniden kardeşinin iyiliğini düşünen, nasihat vcren abla rolüne döner. Bir ara, "Ne kadur da benzlyoru/ birbirimize" dcyincc, bu scter kı/ gerçeklen dayanamayıp, kendinı apar lopar dışarı atar. Kalabalık bir caddcde hızlı, ama kararsız adımlarla yürümeye başlar. Birisini arar gibidir; ama aradığı anlaşılsın istemez. (Üstses olarak) uzun ve bazı yerleri pek anlaşılmayan bir monolog duyıı lur: Suçlamalar, itirafİar art arda sıralanır. Bir yandan da, kimseye ihtiyacı olmadığına inandırmaya çalışır kendini... 56 yaşlarında küçük bir kızla, babası arasında bir kovalamaca görülur. Baba işın şakasındadır; gülerek kovalar gibi yapar. Bira/ ilerde anııe ile ah la da, kovalamacayı gülerek izlemektedir. Ama küçük kız dehşet içindedir; bütün gücüyle çırpınır. kaçmaya çalışır. Ne buba kı/ın korkluğunu, ne de kız babasının ciddi olmadığını anlama/lar. Rehber kız bir bakkal dükkânındun içerı girer. Çekingen bir sesle, "Şeyh efendi hurada mı?" diye sorar. DUkkândaki sakallı genç, kı/ı haf'iıçe süzdükten sonra, hiç konuşmadan dükkânın arka kısmına geçer. Kız büyUk bir gerilim içindedir. Bir kaç dakika sonra, arka bölmeye buyur edilir. Bcyaz sakallı bir adam karşılar kı/ı. Uykudan yeni kalkmış gibidir. Kızın herhangi bir açıklamada, ılirafta bulunmasını beklemeden etkisini çoklan yitirmiş, yeknesak bir scsle, konusu kadın olan uzun bir konuşmaya başlar. Kız ilk şaşkınlıgını allauıktan sonra, hemen kaçar oradan. Ama şeyhin sesi yol boyunca kızı takip eder. Caddenin gürültüsu, bir rehberin Almanca açıklamaları, çeşitli müzik parçaları şeyhin sesine karışır. (Bir süre, ecnebi bir filmdcn alınmış, heyecanlı bir araba kovalamaca sahnesi görülür.) Sesler, devava bir devlet hastanesinin önünde birden kesilir. Kız tcrcddüt içindedir, ama sonunda içeri girip, arkadaşı olduğunu söylcdıği bir doktoru çağırtır. Doktor, kızla hemen hemen aynı yaşta, gö/Jüklü bir adam kızı hiç beklemiyordur. Canı sıkılmıştır; ama sırıtan bir neşeyle karşılar kızı. "Bdki o sendin; turda bir adam vardı da" gibi sö/ler duyunca, "eski arkadaş" pozundan vazgeçip, "jşhis koymaya çalışan doktor rolüne geçer. Kız kendi kendiylc konuşur gibidir; ama bir yandan da anlaşılmayı beklemektedir. "Yolunu şaşırdın mı, eski aşklann izleri çıkar karşına" der. Doktor bir ilav vermeyi önerirse dc, kız sadecc evinin anahtarını ister ondan; ablasına dönmek isiemez. Doktorun evi, iyi döşenıniş, perdclcri sıkı sıkıya kapalı bir bekârevidir. Kız hu/ursuzca oıtalıkia dolaşır. Doklor önlüğü gcçirir sırtına. Karanlık bastırmıştır, ama ışık yakmaz. Gardıroplan çeşiı li erkek elbiselerini üzerinde dcncr, ayna karşısında kendini seyreder. Bir koltuja gömülür. (Kendini bir an kalabalık bir eğlence yerinde eı kek gıysıleri içinde görür.). Birdenbire odanın içinde ışık yanar. Rehber kı/ gözlerini oğuşturarak, koltuktan doğııılur. Aradun yıllar geçmişlir. Doktor artık kocasıdır. Cv, içinde çocukların da yaşadığı, tam bir aile evi olmuşlur. Kız a/ çok ablasını andırmaya başlamıştır. Gulümseyerek kocasına sarılır. D Viyana N 20 asıl Londra Avrupa'nın batı ucunda, bir zamanlar dünyaen büyük sömürge imparatorluğu olan BUyük Britanya Jmparatorluğu'nun gflrkeminden izler taşıyorsa, Viyana da doğuda, Orta Avrupa ( üzerinde egemenlik kurmuş Avust'uryaMacaristan İmparatorluğunıın barok Uslubunu sürdürür. Oysa bu üslup gilnümüzde çoktan aşılmış, sarayViyana'ya, yalnızca Mozart'ın yaşaları, kiliscleri ve opera binasıyla bir dığı kent olduğu için de gidilebiliyormuş imparatorluğun başkenti görünümün demek. Müzik denilince akla opera ve deki Viyana'nın herhangi bir Orta Avkonser salonları geliyor. Oysa Viyanarupa kentinden pek farkı kalmamıştır. da müzik, saraylarda çalınmıştır yıllar Viyana'da ilgimi çeken ilk şey nüfu boyu. Bu nedenle Viyana, bir bakıma sun azlığı oldu. Kent büyüyüp genişle saraylar kentidir. lşte geniş koridorlayeceği yerde küçülmüş, insanlar sarayrı, parkları ve vals yapılan salonlarıyla Belveder Şatosu. lşte dünyanm en büİarı, köşkleri bırakıp gitmişlerdi sanki. Kahveler yaşlılara kalmış, cadde ve so yük kitaplıklarından birini barmdıran eski tmparatorluk Sarayı. Ve ünlü kaklar boşalmıştı. Issız sokaklarda doSchönbrunn Sarayı. Insanı görkemiyle laşırken binaların barok yalnızlığında ezmeyen, ilk görüşte uyum ve güzellik eski bir valsin ezgisini duyar gibi oldum. duygusu uyandıran güvercin beyazında Kristal avizelerle aydınlanan bir salonbir yapı. da orkestra "Mavi Tüna"yı çalıyordu. Ama parlak gece tuvaletleri ve bembeViyana'da "Türk" sözcüğünün diğer yaz etekleriyle kavalyelerinin çevresinAvrupa kentlerinden çok daha başka de fır dönen güzel kadınlar yoktu nedense. Aynalar bomboştu. Yalnız ayna çağrışırnları vardır. Biliyorsunuz Türklar mı, salonlar, bahçeler de bomboş ler, ilki 1529'da Kanunî Sultan Süleyman'ın, ikincisi 1683'te Merzifonlu Kara tu. Viyana'dan bende kalan tek izlenim Mustafa Paşa'mn komutasında olmak düssel bir vals çağrışımı değil elbette. üzere iki kez bu kenti kuşatmışlar, ama Kristal avizeli salonlar hiç değil. Ama kurulduğundan bu yana, özellikle de 18. ele geçirmeyi başaramamışlardır. özellikle tkinci Viyana Kuşatması bozguyü/.yıldan itibaren, bu kentin mltzikle nundan sonra Osmanlı lmparatorluğu içli dışlı olduğu da bir gerçek. Viyana denilince Mozart'ı kim anını duraklama dönemine girmiş, daha sonraki yıllarda da yavaş yavaş Orta Avrusamaz? Harika çocuk, müthiş deha Mozart'ın, güngörmüş bu engin yara pa'dan Balkanlar'a doğru çekilmeye tıcıoın yoksulluk içinde vakitsiz ölü başlamıştır. munden bir keder kalmış gibidir konViyana'da dolaşırken içinde yaşadıser salonlarında. Arabaya yüklenmiş ğımız çağı derinden etkilemiş bir bilim kimsesiz bir tabut, ardı sıra yürüyen kö' adamının, bilinçaltını ve psikanalizi keşpeğin eşliğinde kentin mezarlığına gö feden Sigmund Freud'un yaşadığı evi türülürken, Mozart'ın cenaze marşı ça görmek istedim. Bu evin bulunduğu sokağı kesen caddenin adı neydi biliyor lıyor gibidir. Ama az sonra cenaze marşı yerini canlı bir oda müziğinc bırakacak, musunuz? Tiirkenstrasse Kente hâkim tepelerden birine de Tiirkenschanz Park genç besteci yaşamını ezgiler arasında sürdürecektir. Mozart'ın müziğini söz adınıtı verildiğini öğrendim sonradan. Otobüs duraklarından birinin adı da cüklerle anlatmak ne denli güçse, bu Türk Siperleri'ymiş. Orduları savaşmış müziğin akışına kapılıp gitmek de o denli kolaydır. Bu nedenle Mozart'ın sa iki halkın yıllar sonra böyle olumlu bir yakınlaşma içine girmeleri nc güzel, dcnatını açıklamaya çalışmayacağım sizlere. Ama hayalinizde Viyana'ya gitmek, ğil mi? bu kentin parklarında ya da saraylannBugün Viyana'da göçmen Türk işçida dolaşmak istiyorsanız, mutlaka Moleri yaşıyor. Ne yazık ki, onların duruzart'ı dinlemelisiniz. Ezgiler benim söy mu da, öbür Avrupa kentlerinde yaşalcyebileceklerimden çok daha fazlasını, yan işçilerimizin durumundan farklı değil. Batı Avrupa, Viyana kapılarından eski Viyana'nın güzelliğiyle birlikte başlıyor demek ki. Bu, eskiden de böyuyandıracaktır içinizde. Çünkil Viyana, leydi, günümüzde de böyle. Kenti iki kez bugün olmasa da Mozart'ın yaşadığı 18. kuşatan Osmanlı İmparatorluğu'ysa yüzyılda, gerçekten güzel bir kentmiş. Bunu o dönemi anlatan anı kitapların •çoktan tarihe karıştı. Avusturyadan, gezginlerin ve tarihçilerin yazdık Macaristan Imparatorluğu'nun tarihe kanştığı gibi. Artık Viyana'da eski günlarından biliyoruz. O dönemin Viyanalerin anısını, geçmişin görkemini boş sası, son yıllarda tüm dünyada yankı raylar ve Strauss'un valsleri sürdürüyor. uyandıran "Amadeus" adü filmin de ortaya koyduğu gibi, yaşamının son on yı lını bu kentte geçiren Mozart'la özdeşleşiyor ister istemez. "Doslum Mozart" adlı kitabında, Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi bu özdeşliği bakın nasıl dile getiriyor: "Yiikstkögrenlm için Viyana'yı secmemin nedenini okurlanm elbette çabucak anlamışlardır. Görüniirdeki neden bir yabancı dil daha öğrenmek istegiydi. Ama gerçek neden kuşkıısuz Mozart'a yaklaşınak, onun dilini konuşabilmek, onun yaşadıgı kentte ya$amak, onun müziğine daha bir yaklaşmak, onu daha iyi tanımaya çalışmaklı" NECMl ZEKA ir Alman lurist grubu, Izmir çevresinde gezidedir. Grubun başında, 3035 yaşlarında oldukça sevimli bir rehbcı kız vardır. Neşesi ve kcndine gııveniyle hemen gözc çarpar. Çcvrcsindekileri de neşelendirmek, coşturmak için elınden geleni yapmaktadır. (Bir gece eğlencesinde dansözle karşılıklı göbek atacak, gruptaki en sıkılgan tııristleri bile pisıe çıkaracak kadar girişken birisidir). Ge/i, yer ycr hızlı bir koşuşturmayı andırsa da, görünuşte hemen hemen herk^s hayaiından memnundur. Rchber kızın özellikle tu risllerle olan ilişkisinde hafif bir alay, hatla kuçümseme sezilir. Karşısındakileri çok iyi lanıyoı olmanın verdiği rahallıkla bir hastabakıcı lavrıylakonuşur. Yapmacık değildir. Yılgınhğa düşecek ka dar da tccrübcsi yoktur. Turistler için. "Onların dilinden bon anlarım" der; inandırıcıdır da. Geceleyin knnaklanan otelde, grup içinden, 50 yaşının üzerindc, o zamana dek pek göze baıma* yan bıı adaııı, rehber kı/.ı bahçeye çağırır ve Türkçe olarak ge/iden ayrılmak istediğini açıklar. (Adanı uzun yıllar Almanya'da çalışmış bir Türktur; yıllar sonra "valan"ına ilk dönuşudur bu). Rehber kı/, ^aşkınlığıııı bclli eımemeyc çalışarak, ısrarla adamın ne şikâyeti oldıığunu öğrenmeye çalışır. Ama adam pek konuşkan değildir. Kı/ iıstüne ı)s lııne giltikçe. daha çok suskunluja gömUlür. Olan biteni anlayamadığı, "yardımcı olamadıgı" için şaşkınlıŞı artmışlır. Sonunda, "Peki, sizi lıılan yok" diyerek, adamın ayrılma isıcğini kabul etmek zorunda kalır. Yine de merakını yenememiştir. Adaıııa belli belirsi/ bir acınıa, şefkal duygusuyla bakar. (Omuz silkip gidemez). Adam ıse düşünduklerini açıklama zahmeti gösıermez pek. Fakat ertesi sabah, rehber kızda adamla birlikte turu terk etmeye karar verir. "Hesaplafarak" geçirdiği bir gcccden sonra, bu "çdgınca" şeyi yapar; adamla birlikte nereye olursa gidecektir. Konuikanlığı, neşesi daha da artmıştır. Böyle bir şeyi nasıl yaptığına inanamaz. Adam, yine pek oralı değildir. Turu bıraktığı için rahatlamış gözükmez. Kı /ın şajkınlığı daha da artmıştır... B • Şehirlerarası bir otobüsle Ankara'ya dogru yola çıkarlar. Artık kız da, kendi kendinden yorulmaya, durgunlaşmaya başlamıştır. Ancak susmayı da pek kcndine yediremez; en azından susnp ouırması için bir neden yoktur. Apıalca olduğunu kendisinin dc hİMettiJi birtakım sonılarla, "Ui^ki" kurmaya çalıştıkça, daha çok bocalar. Arada ıstemcden Almanca sözler çıkar ağzından. Dil hâkimiyeti dahil, bütün rehberlik vasıflarını kaybetmek Uzeredir. Adamın kayıtsızlığı ise sürer; arada bir söyledikleri de, kız için söylenmemiştir sanki. Hiç beklenmedik tepkiler gösCerir. Yolculuk boyunca lek yakınlaşmaları, adamın "gayri ihliyari" ularuk kı/ın elini lutuşudur. Birbirlerine çok uzak, ama yine de eskisinden daha çok yakındırlar (!) Ankara'ya vardıklarında gece olmuştur. Şehir ışıklar içindedir. Rehber kızla adam, yollarını kaybeimiş gibidırler. Kötu bir oıeldc bulurlar kendilerini. Daha çok Doğu'dan gelmii tüccarların kaldığı, ürkUtücü olmasa da tcdirgin edici, karanlık bir yeıdir burası. Herkes ncdcnsiz yere sırııan yüzleıle bakarlar oıılara. Adanıa erkekler kısmında ayrı bir yer gösterilir. Rehber kı? adamdan ayrıl mak istcmcz. (ülel giderek bir kâbusa dönUşmeklediı). Sonunda kız, sürüklenerek yalacağı yere göturulur... Oldukça luks dösennıiş bir evde, rehber kız kendısıııdcıı bcş yaş kadar buyük bir kadınla ablasıkarşılıklı oturmakladır. Olanları ona anlalmıslır; "Sabah u>andi(iımda gitmişti, ben de sana geldiın" diyerek bağlar öyküyü. (Daha çok bir rüya anlalır gibidir). Abla, kendisine sunulan rahatı benimsemiş, görünüşte mutlu, neşeli bir ev kadınıdır. Ki7kurdeşınin anlattıklarının bıraz çarpıtılmış bir aşk
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear