25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA 8 THERAPIA ALPER HASANOĞLU ÇAĞNUR ÖZTÜRK 20 Mayıs 2018, PAZAR Diyalog Hayat Felsefeye ta en başından beri neden ihtiyaç duyulmuştu derseniz, yanıtı çok basit aslında. İnsan hayatını nasıl yaşayacağını, hayatıyla ne yapacağını bilmiyordu ve mitolojik açıklamalar ölümle nasıl başa çıkacağına, ruh bedenden sıyrılıp gittikten sonra başına ne geleceğine dair tatminkâr açıklamalar yapamıyordu. O trajik bilgi, öleceğimiz gerçeği bizi insan yaptığı gibi elimizi kolumuzu da bağlıyor, kimimizi nihilizme, kimimizi de gündelik hazların tuzağına sürüklüyordu. Bugün olduğu gibi tıpkı. Antik Yunan’da bir filozof yollarda yürüyerek ölçülü bir hayatı öğütlerken insana, bir diğeri de ideaların en üstününe, iyiye ulaşmanın zorlu yollarını gösteriyordu akademinin herkese açık olmayan elitist duvarları ardında. Bir başka filozof bahçesinde oturmuş dünya işlerinden uzakta hazzın peşinde koşmanın yollarını anlatıyordu insanlara. Haz deyince yanlış anlaşılmasın, acının yokluğu anlamına geliyordu haz denen şey o filozof için. Bir başkası da bir alanda sütunların arasında dolaşırken bütün dünya nimetlerinden uzak durmanın erdemli, dolayısıyla tatminkâr bir hayatın ön koşulu olduğunu söylüyordu. Beden, ruhun hapishanesi Doğu felsefesinde olsun, Batı felsefesinde olsun insanın o trajik bilgiyle, ölümle başa çıkmasının yolunun ruhun ölümsüzlüğüne inanmak olduğuna inanılırdı önceleri. Beden ruhun hapishanesiydi ve beden öldüğünde ruh süzülüveriyordu bu hapishaneden dışarı. Sonrası karışık. Ama bedensiz de olsa sonsuza kadar yaşayacak olma illüzyonu rahatlatıyordu insanı. Ruhun da beden gibi ölümlü olduğu düşüncesiyse, öte dünyada tanrılar tarafından cezalandırılmak gibi bir şeyin kendilerini beklemediğini bilseler de, açgözlü insana yetmesi mümkün olmayan bir açıklamaydı. İnsanların spiritüel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemiş olacak ki tüm bunlar, dünyanın günümüzde en yaygın dini olan hıristiyanlık yavaş yavaş ele geçirdi insanlığı. Günümüz dinlerindeki, insan ruhunun günahkâr da olsa, hesap verdikten sonra cennette sonsuza kadar yaşayacağı inancının dünya üzerinde yaşayan insanı ikna etmediği, her gün tanık olduğumuz aç gözlülükten anlaşılabilir sanırım. Yoksa bu dünyadaki yaşamımızı bir sınav yeri olarak kabul edip tevekkülle başımıza gelen her şeyi kabul ederek yaşayıp gitmez miydik? Böyle yapmıyoruz oysa. Sahip olduğumuz hiçbir şey yetmiyor, hırsla daha çok şeye sahip olmaya çalışıyoruz durmadan. Hiç doymayacak bir hırsla. Olmaya değil, sahip olmaya dayalı bir hayat biçimini kapitalist düzenin de dayatıyor ve aklımızı karıştırıyor olduğunun farkındayım. Ama kapitalist düzenin de, her ne kadar artık kendi başına hareket edebilen bir canavara dönüşmüş de olsa, hırslarına yenilen insan tarafından yaratıldığını görmek zorundayız. ‘Klinik felsefe’ Platon ne kadar haklı; eğer biri güç sahibi olduğunda kötülük yapmamayı başarıyorsa, adaletli davranabiliyorsa, önünde saygıyla eğilmeliyiz onun. Ama insanlık tarihi böyle bir lider göstermedi henüz insanlığa. Komünizm idealiyle yola çıkan ülkeler bile totaliter diktatörler çıkarmaktan başka bir şey yapamadılar. Faşizmi konuşmaya bile değmez, o zaten öyle. Ama din de 20. yüzyılda yavaş yavaş bir umut olarak görülmekten çıkmaya başladı. Bütün bu varoluşsal vakuma çare olsun diye yetileri ve olanakları çok kısıtlı olan psikoloji girdi bir süre devreye. Sinirbilimin her şeyi çözeceği coşkusuyla el ele bir süre umut dağıttı ve sonuç olarak senelerce süren terapilerin çoğu zaman panik atağı bile ortadan kaldıramayacak kadar aciz olduğu görüldü. Bırakın hayatı anlamlandırmayı başarabilmeyi!.. Ne var elimizde bugün? Her şeye rağmen 150 yıla yakın bir zamandır insanı anlamaya çalışan ve bu yolda elinde ciddi bir bilgi birikimi olan psikolojiyle, zaman zaman gerçek hedefinden sapmış olsa da, 2500 yıldır insana nasıl bir hayat yaşarsa mutlu olacağını göstermeye çalışan felsefe var. Evrensel değerler üzerine kurulu, anlamlı bir hayatı bize gösterebilecek bir yaşama zanaatı bilgeliğini bize ancak psikoloji ve felsefe el ele uğraşırsa verebilir. Psikoloji gündelik pratiğimizde sorunlarla başa çıkmada bize yardım ederken, felsefe bir yandan hayatımızı üzerine inşa edeceğimiz değerlerimizi belirlemede yardımcı olabilir, öte yandan spiritüel ihtiyaçlarımızı karşılamamızda yeni bir yol açabilir. Ben buna klinik felsefe diyorum… Muhalif kimliği nedeniyle sanat yaşamı baskı altında olan Levent Üzümcü: Engellemediler, hayret! Levent Üzümcü, “Anlatılan Senin Hikâyendir” adlı tek kişilik tiyatro oyununu Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sahnelemeye çalışıyor. Çalışıyor, çünkü 2015’te Şehir Tiyatroları’ndaki görevinden alınmasından itibaren, oyunlarını sahnelememesi için ciddi bir engellemeyle karşı karşıya. Hatta 23 Mayıs’ta Van Üvercinka Tiyatro Festivali’nde oynayabilecek olmasının şaşkınlığını sosyal medyada, “Engellemediler, hayret!” Ben de oyunun bütün gelirini işitme engelli çocuklara bağışlıyorum” diyerek paylaştı. Bir yandan diğer oyunu “Bir Yaz Gecesi Rüyası”nı da istediği yerlerde sahneleyemiyor. Üzümcü ile uzun süredir uğradığı bu şiddeti, baskıyı, ayrımı konuştuk... ? 23 Mayıs’ta Van’da oyununuzu sahneleyecek olmanızı “Engellemediler, hayret!” diyerek paylaştınız sosyal medyada. Nasıl engellerle karşılaştınız, karşılaşıyorsunuz? Barıştan özgürlükten kardeşlikten yana bir tiyatro oyunu oynuyorum ben, 3 tane mübadele hikâyesi anlattığım bir tiyatro metni. Devlet Tiyatroları Erzurum sahnesinde bu oyun, yazarı tarafından 120 kere oynandı ve Türkiye’nin çeşitli yerlerine turne yaptı. ben bu oyunla, İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da Türkiye’nin hiçbir yerine gidemiyorum. Çünkü orada bulunan sahneler ya valiliğe ya belediye başkanlığına ya da Devlet Tiyatroları’na bağlı. Ve sizin de bildiğiniz gibi bu kurumlar halkın genelini temsil etmemektedir. Ama oyunum sadece İç ve Güneydoğu Anadolu’da değil, örneğin 9 Eylül Üniversitesi’ne bağlı Atatürk Kültür Merkezi’nde de göz göre göre engellendi. Benim oyunumu engellemediklerini iddia ettiler ama buz gibi engellediler. Çünkü o tarihler o festival için ayrılmış tarihlerdi ama halkın gözünün içine baka baka yalan söylemeyi şahane bir şekilde beceriyorlar. ‘Türkiye, tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük cehennemi’ ? Barış Atay da engellenme yaşamıştı, yaşıyor. Ve sosyal medyada attığı bir tweet yüzünden gözaltına alındı... Bugün Türkiye’de adil bir yargılama beklediğini dile getiren insanlar tutuklanıyor veya gözaltına alınıyorlar. Bugün Türkiye’de asıl yargılanması gereken insanların niçin yargı önüne çıkarılmadıkları için soran insanlar, gözaltına alınıyorlar, içeri atılıyorlar. Bunun adı tabii ki demokrasi değildir. Türkiye’yi yönetmek üzere seçimle başa gelmiş insanların önümüzdeki seçimlerde kaybetmeyi veya ülkemizi yönetememe ihtimallerini hiç hesaba katmadıklarını anlıyoruz, yapılanlardan. Bunu göz ardı etmişler. Cumhuriyet tarihinin en büyük suçlarını işlemiş insanlar kandırıldık dediklerinde, özür dilediklerinde affedildiklerini düşünüyorlar. Suç evrenseldir. Sandığa gidip oy atarak yargılama yapılmaz. Yargılamayı mahkemeler yapar. İşte ben bunları söylediğim için halkın valisi olması gereken valiler, bütün şehirde yaşayan insanların başkanı olması gereken belediye başkanları, tüm seyircilerin tiyatrosu olması gereken Devlet tiyatrosu müdürlüğü, sadece belli bir siyasi görüşün bekçiliğini yapıp bana sahnelerinin kapısını kapatıyorlar ve sonra da bunun adının demokrasi olduğunu söylüyorlar. Burası hepimizin ülkesi ve bu ülke çok hoyrat bir şekilde kullanılıyor. Bu siyasi garabeti eleştirmeyenler, bu siyasi garabetin bir par Levent Üzümcü Kurtlar Vadisi’ne izin var, ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’na yok! Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı da sahneliyorsunuz, onunla ilgili nasıl sorunlar yaşadınız? Oyunumuzun Ankara’ya en çok yakışacağı sahne Şinasi Sahnesi. Ancak oyunda ben oynuyorum diye Devlet Tiyatroları, Şinasi Sahnesi’ni bize vermiyor. Daha ilginç bir şey anlatayım size; Bir Yaz Gecesi Rüyası’nın ikinci kez sahnelenişinde Şehir Tiyatroları’nda oynayan kadroyu korumaya çalıştık. Ancak arkadaşlarımıza, Şehir Tiyatroları yönetimi tarafından izin verilmedi. Bakın, Şehir Tiyatroları’nda izin mekanizması şöyle çalışır; Örneğin siz bugün bir Şehir Tiyatroları oyuncusu ola rak Kurtlar Vadisi adlı televizyon dizisnde yer almak istediğinizi söylerseniz, Şehir Tiyatroları Müdürlüğü de formaliteden şöyle yanıt verir: “Asıl işinizi aksatmamak kaydıyla o dizide oynayabilirsiniz.” Benim arkadaşlarım, meslektaşlarım dışarıdan yapacağımız; Bir Yaz Gecesi Rüyası için tiyatrodan izin istediler. Dilekçeleri işleme sokulmadı. “Biz bunu duymamış olalım, başınız çok ağrır” dediler. Yani gidip Kurtlar Vadisi dizisinde oynayabilirler, bunda hiçbir sakınca yok ama William Shakespeare’in yazdığı Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda oynayamazlar çünkü ben oynuyorum orada. çası olanlar; insan muamelesi görüyorlar. Devlet eliyle böylesi faşizan bir tutum, hiçbirimizin hak ettiği bir şey değil. Bugün kim söyleyebilir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm vatandaşlarına eşit davrandığını, adaletli olduğunu? Cumhuriyet tarihi boyunca devlet vatandaşlarına karşı çok büyük hatalar yaptı ve artık buna bir son verilmesi, devletin bütün vatandaşlarına adil davranması gerekiyor. Dünya üzerinde hiç kimse vazgeçilmez ve eleştirilemez değildir. Eleştirilere karşı bu derece vandallık, korkudan kaynaklıdır. ? Nasıl çözülecek bu sorun? Türkiye, bir tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük cehennemi halini aldı. Vicdansız insanlara vicdan anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye’de bir akıl yönetimi söz konusu değil, bir duygu yönetimi söz konusu. Türkiye hakkında, yakın tarihi hakkında, bu ülkenin tarihi hakkında hiçbir şey bilmeyen, birtakım aşırı duygusal insanlar yalanla dolanla yönetiliyor. Adalet diye bir şey vardır. Türkiye’de adaletin olduğunu söyleyebilir misiniz? Birtakım kimseler sosyal medya üzerinden rahatlıkla tehditler yağ dırıyor ve hiç kimse bunun hesabını sormuyor. Bu ülkede 14 yaşında bir çocuk polis tarafından gaz fişeği ile öldürüldü, acılı annesi meydanlarda yuhalatıldı. 19 yaşında bir üniversite öğrencisi sivil polisler ve birtakım faşist fırıncılar tarafından sokak ortasında döve döve öldürüldü, bunların hâlâ hesabı sorulamıyor. Soma’da atılan o tekme hepimizin vicdanına atıldı ve bu suçları işleyenler değil, bunun bir suç olduğunu söyleyenler ve suçluluların yargılanması gerektiğini söyleyen insanlar içeri atılıyor. Bu ülkede yaşıyorum, benim çocuklarım da bu ülkede yaşayacaklar ve bu ülke daha yaşanılır bir ülke olana kadar gördüğüm yanlışları söylemeye devam edeceğim. ? Sosyal medyada ya da günlük hayatınızda aldığınız tepkilerden en çok hangisi canınızı sıkıyor? Askerlik yapmak istemeyen ya da askerliğini bedelli olarak yapmış insanlar, 16 ay askerlik yapmış bana vatan haini diyorlar, bunu hiç kaldıramıyorum. Çıkıp, bu ülkenin gerçek vatanseverlerine, vatan haini diyorlar. Ve bunu, bu ülkeye her türlü kötülüğü yapmış olan insanlar söylüyor. cagnurozturk@gmail.com Bülent VARDAR Yakın Marvel ‘çizgi’ evreninin kült karakteri tekrar karşımızda çekim ‘Deadpool’un dönüşü Marvel, çizgi roman dünyasının efsanevi markası olarak büyük bir okuyucu kitlesi edinmişti. Bu gelenek çizgi roman lezzetinde filmlere dönüşerek son 10 yılda markayı sinemada da öne çıkardı. Bu sürecin bir ürünü olup şimdi devam filmi vizyona girmiş Deadpool, Amerikan çizgi roman yazarı Fabian Nicieza ve illüstratör Rob Liefeld tarafından yaratılmıştır. Çizgi roman serisi New Mutants’ın 98. sayısında kötü karakter olarak ortaya çıkan Deadpool, daha sonra Wolverine’nin (XMan) kurduğu süper ekip XForce’a katılıp iyilerin safında yer aldı. Gerçek adı Wade Wilson olan Deadpool, aslında bir antikahraman olarak düşünülebilir. Deadpool’u diğer karakterlerden (Weasel, Blind Al, Wanessa, Negasonic Teenage Warhead, Domino, Cable, Colossus, Black Tom Cassidy) ayıran, onun 4’üncü duvarı (tiyatroda seyirci ile temas) kırması, diğer deyişle bir çizgi roman (film) karakteri olduğunu bilmesidir. Bu onun okuyucu ile iletişime geçebilmesini, gerçek dünyayla ilişki kurarak seyirci üzerinde mizahi etki uyandırmasını sağlar. Wolverine (XMan) ile kıyaslandığında mizah duygusu daha gelişmiş, esprili, komik bir figür olan Deadpool’un, beyninde akılcı ve eğlenceli iki ses yankılanır; fakat genelde saçma şeyler söyler. Yönetmenliğini David Leitch’in üstlendiği Deadpool 2, sinemanın tüm klişeleriyle dalgasını geçen bir film. Deadpool, sinemanın tüm klişeleriyle dalgasını geçerken, jenerikten olay örgüsünün sunumuna kadar seyirciyle eğlenceli bir diyalektik oyun oynuyor. (Dikkat, spoiler!) Rayn Reynolds tarafından canlandırılan Wade Wilson (Deadpool), sevgilisi ve çocuğunun annesi olmasını istediği Vanessa’nın (Morena Baccarin) öldürülmesi ile çok sarsılır ve ölümü aramaya başlar. Ama dünya kötülerle doludur ve onları ya yok etmek ya da ıslah etmek gerekir. Bu bağlamda yetiştirme yurdunda büyürken şiddete uğrayan ve “yakıcı yetenekleri” olan mutant (değişime uğramış) Russell’ı, zaman kay dırması yapabilen Dupstep’in tüm yok etme girişimlerine, hapishanenin azmanı ve ölüm makinası Jughernaut’nun da Russell’la dayanışmasına karşın ıslah etmeyi başarır. Bu arada kendi sonunu da hazırlamıştır. Vanessa’ya ulaştığında, gerçek dünyanın şiddet ve pisliğini nötralize etmede metafor işlevi gören suyun içinde yaşayan Vanessa, Wade’i zamanı gelmediği için geri gönderir. Yeni sürümler gelecek gibi Marvel, sanal bir âlem. Şüphesiz her sanal âlemin gerçek evrenden beslenen bir bilinçaltı var. Deadpool, gerçek dünyada şiddete yol açan kötülerle serinin ikinci filminde de mücadelesini sürdürüyor. Filmden somut bir konu çıkarmak ve bağlantılar zincirini anlamak Marvel evrenini tanıyan ve alışık olanlar için daha kolay. Çizgi film lezzetindeki bu dünyanın kendine özgü bir jargonu da oluşmuş. Deadpool’u canlandıran Rayn Raynolds’ın başarılı bir performans tutturduğunu ve ilk film gibi ikincisini de sürükleyen ana figür olduğunu ekleyelim. Anlaşılan Deadpool damarı, bir süre daha serinin yeni sürümleriyle devam edecek gibi görünüyor. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear