Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Hİlal Bebek 20 Mayıs 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Müzeler Haftası devam ederken... Müzenin toplumsal işlevi Çağdaş müzebilimin başlıca sorunsalı müzenin toplumsal işlevidir. Bu sorunsalın Türkiye’de yeterince tartışıldığı söylenemez. Böyle bir tartışmanın kavramsal temellerini sağlayacak kitaplar dilimize çevrilmedi. Bu bağlamda; K. Hudson’un Müzelerin Toplumsal Tarihi (1975), T. Bennett’in Müzenin Doğuşu (1995), E. ve M. Alexander’in Gelişen Müzeler (1979, 2008, 2017), T. Ambrose’nin Müzenin Temelleri (1993, 2006, 2012) gibi klasikleşmiş eserlerini saymak gerekir. Güncel eserler bağlamında da R. Sandell’in Müzeler, Toplum, Eşitsizlik (2002), J. Marstine’nin Yeni MüzeKuram ve Uygulama (2006), S. Mcdonald’ın Müze Çalışmaları (2006), S. Watson’un Müzeler ve Toplulukları (2007), S. C. Lang’ın Duyarlı Müze (2006), N. Simon’un Katılımcı Müze (2010) kitapları sayılabilir (müze eğitimi kitaplarına değinmiyorum bile). ‘Yeni müze’, ‘eleştirel müze’, ‘postmüze’ Bütün bu eserlerde toplumsal sorumluluk, halk, miras, kimlik, yurttaşlık, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik, dışlama, kabul etme, ziyaretçiler, aileler, çocuklar vb. müze bağlamında ele alınmaktadır. Konu dönüp dolaşıp çağdaş müzenin toplumsal sorumluluğuna ve işlevlerine gelmektedir. Başka bir deyişle, müzeler amaçlarını, rollerini, işlevlerini yeniden düşünmek, bunu da toplumsal sorumluluk çerçevesinde yapmak durumundadır. Elbette yeni bir felsefenin geliştirilmesinin önünde çeşitli engellerin olmaması düşünülemez. “Yeni müze”, “eleştirel müze”, “yeni müzebilim” kavramları çoğu zaman birbiriyle eşanlamlı kullanılmakta. 20. yüzyılın sonlarında müzelerin “modernist” nitelikler (seçkinci, dışlayıcı) ile “postmodern” nitelikleri (çoğulcu, kabul edici) birlikte gerçekleştirdiği, 21. yüzyılda ise tamamen “postmüze”ye yöneleceği ileri sürülmüştür. Aslında ikisinin iç içe olmayı sürdüreceği daha akla yakın görünmektedir. Fransız Kültür Bakanı A. Malraux (19011976), “Hayali Müze” için fotoğraf seçerken. Yeni müzebilim kavramı 1990’larda yaygınlaşmaya başladı ama kökleri 1970’lere kadar gider. Peki yeni olan neydi? Aslında siyasal bir program olan kültürel çeşitliliğin, çokkültürlülüğün müzeye yansıması; yeni müzebilim felsefelerinin ve uygulamalarının ortaya çıkması; müze eğitiminin ve ziyaretçi araştırmalarının yaygınlaşması. Bütün bu gelişmelere postmodernizmin damgasını vurduğu gözden kaçırılmamalı. Postmodernist yaklaşım ziyaretçiyi merkeze alması ve müzeyi kültür merkezine, sosyal hizmet kurumuna çevirmesiyle olumlu; ziyaretçiyi müşteriye çevirmesi ve müzeyi ticarethaneye, rekabet alanına dönüştürmesiyle olumsuz bir etki yaratmıştır. ‘Kültür yorumcusu’ olarak müzeler Çağdaş müzenin iki kulvarda koştuğu söylenebilir. Biri; müzenin, duyularıyla, deneyimleriyle, farklılıklarıyla, ilgileriyle, meraklarıyla, kimliğiyle bireyi öne çıkarmasıdır. Diğeri; katılımcı, kabul edici, çoğulcu, sorgulayıcı, işbirlikçi, ulaşılabilir olma niteliğiyle müzenin toplulukçu yönüdür. Aşağıdaki alıntı bu iki boyutlu gelişimi betimliyor: “21. yüzyılla birlikte sosyolojik ve politik söylemler müzelerdeki yorumu da etkilemiştir. Toplumlardaki din, devlet, sosyal örgüt, siyasi parti gibi kurumların baskıcı biçemi azaldıkça, kültür yorumcusu olarak müzelerin önemi artmaktadır. Müzelerin yorumlama ve eğitim işlevlerine öncelik vermesiyle birlikte ulusal kimliğin oluşturulmasına yaptıkları katkı artmıştır. Müzeler sadece bir ulusun kültürünün tanımlanmasında değil, aynı zamanda uluslararası kültürün de tanımlanmasında önemli roller oynarlar.” (Karadeniz, 2018: 91). Bireyci ve toplulukçu eğilimlerin çağdaş müzede senteze ulaşıp ulaşmayacağını zaman gösterecek. Kaynaklar: B. Onur, Yeni müzebilimDemokratik toplumu yaratmak. İmge Kitabevi, 2014. C. Karadeniz, Müze, kültür, toplum. İmge Kitabevi, 2018. Bir fikre, değere inanmak mevcut durumlarımızdan şüpheyi gerektirir Hakperest misin, fikirperest mi? Birçok insan, “hak”kın peşinde koştuğunu zanneder. Oysa çoğu sadece fikirperesttir. Bu ikisi sinsice karışır birbirine sıklıkla. Hakkın peşindeyim zannederken aslında fikrin peşinde koşuyordur insan. Fikirperestler, olanı muhafaza etme ve doğrulama güdüsü ile hareket ederler. Onları Katolik bir ailenin içinde koyusu, radikal İslamcı bir ortamda en iştahlısı, ateist bir ailede en iddialısı, ırkçı bir çevrede en dehşetlisi, Osho’nun yanında ise en “ermişi” olarak bulabilirsiniz. Mirasyedi misali hazır sunulan inanç paketini devralarak savunmaya eğilimli ve hakkı bulmaya değil haklı çıkmaya programlıdırlar. Cevapları vardır soruları yoktur, inançları vardır şüpheleri yoktur, mutlakiyetleri vardır ve belirsizlikleri yoktur. Fikirperestlik, gerçeğe değil haklılığa taliptir. Yenip durağanlaşmayı yenilip zenginleşmeye yeğler. Arzulanan, kendini sürdürme ve fikre olan “sadakat”in kanıtlanmasıdır. Bu yüzden fikirperestler, benzerliklerin yakınında farklılıkların uzağında konumlanırlar. Yanılma ihtimallerini hatırlatan her şeye öfke sirayet eder. Aynı cehaletten akrabalar Şüphe etmemek “itaat”, aksi görüşleri dinleme mek “bağlılık”, yalnızca benzer kişiler ile birlik te olmak “sadakat” sayılınca çemberin içinden çık dan korkmadığı” bir yolda yürümeye gönüllüdür. mak mümkünatsız hale gelmeye başlar. Böylece Bilim adamı, din adamı, politikacı ve her çeşit kendi kendilerini kilitledikleri bir odanın içinden ideolojiden fikirperest bulunur. Hepsi bambaşka kı çıkamamayı garantileyen bir yapı oluşur. İncepti lıklarda aynı şeydir aslında. Türk olan Kürd’ü, Kürt on filminde olduğu gibi rüyanın içinde rüya görür olan Türk’ü aynı hışımla dışlar mesela. Birbirlerini ler ve uyandım dedikleri anda dahi rüyaları belki de karşı cephede sanan iki fikirperest, aslında aynı dü devam ediyordur. Hakperestler de dahil ço Hakperestlik şünce soyundan kardeş, aynı cehaletten akraba ve aynı metodolojinin ğu kişinin bir fikrin perestliğini yaptığı vakidir. Ancak ve ancak bazıları fikirperestliğin bu meydanında kategoriler silinmeye, kelimeler çift yumurta ikizleridir. Değiş tokuş yapıversek onların koşullarını, ikisi de birbirlerine dönüşüverirler. Dış iç içe geçmiş rüyalarını katman sökülmeye başlar. cephelerini soysanız içerikleri erir katman soyarak güne uyanmayı başarabilir. Diğerlerinden farklı olarak hakperestlerin rüya Her şey birbirine yaklaşır, çokluk azalıp ve aynalarında birbirlerini görürler. Zıtlar birbirini içerir ve uçlar birbirine temas eder. da mı gerçekte mi olup olma yalınlaşma artar. İçine doğduğumuz fikirleri hiç dıklarını anlamaya yönelik işaretleri; ara sıra dönüp kendilerini yokladıkları turnusol ka Fikirperestlik ise hepimizin çoğu zaman sorgulamadan satın almak inanmak değil “taşıyıcı olmak” anlamına gelir. Fikirleri seçmemiş, onlara ma ğıtları, kör noktalarını görmeye hevesli merakları ve rüyada olup olmadıklarını anlama dalabileceği bir rüyadır. ruz kalmışızdır. Gerçekten inanmış olmak (bir fikre, değere, dine, vs), seçmeyi seçmek, alternatifleri bil ya yarayan şüpheleri yani “to meyi ki bu da mevcut durumları paçları” vardır. mızdan şüphe edebilmeyi gerektirir. Hakperest, yenilmeyi zenginleşme ve hayal kırık Seçilmiş “iman”, inanç ve şüphe arasında salınan lığını doğurganlık addeder. Çürütülmeyi göğüsledi bir sarkaç gibidir. Ne tek bir noktaya mıhlanmış, ği, sapmayı göze aldığı, geri adım atmayı, “yoldan ne akmayan bir dere gibi yerinde bulanıklaşmış ne çıkmayı” ayıp saymadığı, “kınayanların kınamasın de bir uca demir atıp oraya yerleşmiştir. Seçilmiş inanç, dinamik ve hareketlidir. Bir düşünsenize potansiyel kaderlerinizi. Şimdi ki ailenizden bambaşka bir iklimde kim çıkardı sizden?.. Zıt fikirleri aynı hışımla mı savunurdunuz yoksa yine benzer noktalara yakın yerlerde mi bulunurdunuz? Yasak bölgelere dal, çık! Hakperestlik meydanında kategoriler silinmeye, etiketler erimeye, kelimeler sökülmeye başlar. Her şey birbirine yaklaşır ve çokluk azalarak yalınlaşma artar. Zihnin camları karşılıklı açılır ve koridorlarında temiz hava sirküle eder. Cemil Meriç söylemiş; “Cevaplarımız suallerimizle hudutlu”. Ben ne istiyorum? Hak ile batılı ayırmayı mı, fikirlerimin itaatkârı olmayı mı? Hangi soruyla yaşarsak hayatı, cevaplarımız onun kapsamı dahilinde kalacak. Hayat, doğru soruları sormak ve doğru derdi dert edinmek ekseninde şekilleniyor. Bu yüzden yine Meriç’in söylediği gibi “Yasak bölgelere dalıp çıkmak ve zirveler ile uçurumlar arasında bir diyalog başlatmak gerekiyor”. Fikirperestlik, hepimizin çoğu zaman dalabileceği bir rüya. Önemli olan, sizin de bir topacınız var mı rüyada olup olmadığınızı hatırlatacak? Yoksa iyi uykular mı dileyelim?! hilalbebek@yahoo.com; www.hilalbebek.com.tr Yurttan Sesler Nevşehir’e gelen ünlü Nijeryalı siyahi rahibe Esther Abimbola Ajayi, çiçekler ve bilboardlarla karşılandı. Adına kurban kesilen rahibe, şehit mezarlığını ziyaret edip temsili kına gecesinde gelin olup halay da çekti. Bir gün daha kalsa belli Nijeryalı siyahi rahibe Esther Abimbola Ajayi, Nevşehir ziyaretinde halay çekmeden duramadı. ki kelimei şehadet getirecekken olmamış, artık bir dahaki sefere inşallah!.. Amasya’da bir grup üniversite öğrencisi, kadınların spor yaparken çamaşır da yıkayabilecekleri çamaşır yıkayan bisiklet tasarladı. Hah tamam, kadınlar zaten çok az iş yapıyordu, aferin çocuklar! Şimdi aynı anda bebeğin altını değiştirirken yemek pişirmeyi de çözen proje çalışın lütfen, ARGE’nizi geliştirin. Erzurum Valiliği, Ramazan ayında iftar ve sahur arasında geleneksel olarak oyun ve eğlence amaçlı patlatılan patlayıcı maddelerin kullanılmasını ve satılmasını yasakladığını açıkladı. Nasıl bir gelenekse artık, huzur ayı patlayıcılarla kutlanıyor. Duruma bozulan kent sakinlerinin oruç saldırılarına ağırlık vermelerinden endişe ediyorum. Balıkesir’de üç mahallede düzenlenen yağmur dualarından sonra yağmurun başlaması çiftçileri sevindirdi. Hava durumu raporlarına önceden bakıp Azmi Karaveli uygun zamanı ayarlayan, şark kurnazı yerel mülki erkan oralarda heba olmasın! Ankara’da kendilerine çok daha güzel makamlar vardır elbet... İstanbul’da dünyanın ilk kadın ve muhafazakâr AVM’si Zeruj Port açıldı. AVM, ‘içinde ezan okunan AVM’ olarak tanıtılıyor. Açılışını ise fotoğraftan anladığımız kadarıyla 11 erkek kurdeleyi makasla keserek yaptı. Hazır elinizde makas varken birbirinizin libidolarını da kesmeye yönelik bir girişimde bulunsaydınız da hepimiz bu saçma hareketlerinizden kurtulsaydık. Adana’nın İmamoğlu ilçesinde sağanak sonrası cadde ve sokaklar göle döndü. Yağmur nedeniyle çatısı akan Fatih Mahallesi’ndeki kapalı semt pazarı esnafından biri, protesto amacıyla iç çamaşırı kalana kadar soyunup, belediyeye tepkisini gösterdi. Kötü de delirebilirdik, bize iyisi nasip oldu, şanslıyız aslında!.. Burak Soyer Aydilge ‘kendi yolu’nda Albüm Son dönem demeyelim ama son yılların en nevi şahsına münhasır sanatçılardan biri Aydilge. Şu zamana kadar kariyerine sığdırdıklarının hem dinleyiciyi hem de kendisini doğrudan beslediğini söylemek mümkün. Dört albüm, üç kitap, aldığı birçok farklı ödül, dizi müzikleriyle gelen ödüller ve belki en önemlisi çevreye duyarlılığıyla ilgili sosyal sorumluluk projelerine yaptığı katkı, onun kemik kitlesi dışından da yeni dinleyicileri kendisine çekmesini sağlıyor. Ve Aydilge “Dokuz Sekiz Müzik” etiketiyle yayımlanan ‘Kendi Yoluma Gidiyorum’ albümü ile yine karşımızda. Şarkılardaki beste ve sözlerin kendisine ait ol duğu albümde 11 şarkı var. Genel tematik çerçeve, aşk... Hasret, uykusuz geceler, yaralı kalplerle örülü bir albümle karşı karşıyayız. Albümü sadece buna indirgemek peşinde değilim elbet. Çünkü Aydilge’nin her şarkıda kendini hissettirdiği ve şarkıyı alıp bambaşka yerlere götürdüğü vokali, birlikte çalıştığı şahane orkestrayla el ele tutuşunca böyle mırıldanmayı elden bırakamayacağınız bir albüm orta çıkıyor. “Ken Aydilge’nin yeni albümü Dokuz Sekiz Müzik’ten çıktı. di Yoluma Gidiyorum”da birçok farklı formatta şarkı var ve Aydilge bunların hepsinin altından başarıyla kalkıyor. Albümle ilgili birkaç da tüyo verelim:. Yaz geliyor ve haliyle “ortamlara” hit parça lazım. Kafadan iki tanesini listeye yazabiliriz: “Kusura Bakma, Bilerek Oldu" ve "Kendi Yoluma Gidiyorum”.. Efkârlı geceler için ise mezeler şimdiden hazır diyelim ve dinlemeye devam edelim!.. C MY B