Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Mayıs 2018, PAZAR SAYFA 3 Yeryüzü sofrası Ahmet Tulgar İftar saatine doğru güneş batmışken sofrada doğan güneş Toplumsal gösterge olarak Ramazan pidesi Uzun paçalı donuna kadar soyunup, kamyondan la uzatılan ekmek, hep aynı yayvan, yumuşak gös un çuvalları yüklenerek hızla fırınlara giren, tepe tergesel cisim, mideden çok ruha bir gıdadır. Ay den tırnağa beyaza bulanmış hamalların yine me nı ideolojinin yeniden ve yeniden üretilip fırına sü leklere dönüştüğü zamanlardayız işte. O un tozun rülmüş hali. dan ağarmış meleksi işçilere yoldan geçenlerin, kal Pide sözcüğünün etimolojisine ilişkin farkı tezler dırımda onlar fırına girene kadar nazikçe durakla ortaya atılmıştır ama ‘pita’ ile benzerliği açık. Pi yanların, minnetle baktığı ayda... Vasıfsız işçilik ya ta, Yahudiler’in ABD’de Challah’a verdikleri isim. da tam tersi “kanaatkârlık”, “sabır” ve nefsine kar Benim kulağımda ikisi de yayvanlık, yayılmışlık, şı muzaffer olmayı tarif eden bir deyim olmuş “ha uzanmışlık olarak tınlar, böyle bir durumu çağrıştı mallığı” ifa ederken, Ramazan ayı boyunca bir de rır. Toplumsal mücadelenin bastırılmış, basık olma melekliği üstlenirler, melek olarak görünür un ha sından çok ara verilmiş, dinlenmeye alınmış olma malları. sı, bir ateşkes durumu takip eder bu çağrışımları be Çünkü onların taşıdığı undan pide yapılacak nim imgelemimde... tır. Bu bilinir. Un hamalları ve fırın işçileri üzerin den bütün emekçilerin, yoksulların melek imgesiyle örtüldüğü, çözülmeyi bekleyen sınıf çelişkisinin, Pufidik, yastıksı bölüntüler 11 ay bin bir zulümle sermayeye kazandırılan sı Pideyi ya da pita’yı dilimlemek mümkün değil nıf mücadelelerinin hamurlaştırıldığı, yufkanın yarı dir. Dardan genişe kadar büyüyen bir hiyerarşiye saydamlığının ardına gizlendiği, yüreğin sıcak pide kavuşmayacaktır bu pişmiş hamur lerin üzerindeki pufidik dörtgenler gibi olduğu, bir yufka yüreklilik Ramazan pidesi dilimlenerek. Sofrada elle parçalanarak bölüşülmesi ve yenmesi da dönemi... İşçi sınıfının ve yoksulların herkesçe cennete layık görüldüğü Ramazan ayıdır şimdi!.. Yufkanın yayvan geometrisi Hamur işleri, üç büyük tek tan fırından çıktığı andan itibaren eşitleyicidir. Yoksulların minnetle uzandığı ama zengin sofrasında da bir ha doğru olacaktır. Ramazan pidesinin üzerindeki pufidik, yastıksı bölüntüler (fragmanlar) adil bir paylaşımı kolaylaştırmak üzere tasarlanmış olmalı. Ramazan pidesi fırından çıktığı andan itibaren eşitleyicidir. Yoksulların minnetle uzandığı ama zengin sofrasında da bir an rılı dinde de en az bir gıda olduğu kadar bir ideolojik araçtır da. Yoğurulan un tanecikleri kadar top anlamı olan, onları da “sevindiren” bir lamı olan, onları da “sevindiren” bu nimet, Negri ile Hardt’ın ‘ortak zenginlik’ kavramı için iyi bir sem lumdur da, sınıflardır da hamur nimet; bir “ortak bol (Antonio Negri, Michael Hardt, teknesinde, tezgâhta hercümerç edilen... Ne kadar çimento karı zenginlik” sembolü. “Ortak Zenginlik”, 2009). Daha henüz bir yeni yetmeyken lırsa karılsın bir yerinden yine de de pide almak için fırına gönderilir çatlayıveren toplumsal beton, ancak dinsel ideolo dim. Başka komşu çocukları da olurdu fırının önün jinin ağır bastığı kutsal gün ve aylarda yumuşatı deki kuyrukta, beklerdik. Fırından yeni çıkmış kız larak, hamurlaştırılarak daha dayanıklı hale getiri gın pideyi, ödül olarak güneşi kapmış çocuklar gibi lir. O günlerde sofraya getirilecek, birine uzatılacak elimiz, kolumuz yana yana, yine de gururlu, yine de olan ekmek (pide) toplumsal bütünselliğe de işa sevinçli alıp koşardık eve sonra. ret eden bir gösterge olmuştur artık. Sınıf mücade Evet, pidenin böyle bir parlaklığı, rengi vardır. lesinin dikey hiyerarşisi, oklavanın altında yufkanın Güneşsidir. İftar saatine doğru güneş batmışken, hafif, hamur kütlesinin yumuşak, yayvan geometri Ramazan pidesinin güneşi doğar sofrada. Nicedir sini kazanmıştır. “pastane pidesi” diye bir pide de türemiştir. Üzerine Müslüman’ın fırından çıkmasını beklediği Ra bolca yumurta sürülüp neredeyse glaze bir parlak mazan pidesi, Yahudi’nin Şabat akşamı sofrasına lık, ışıltı kazandırılmış. Ama bu fazladır işte. Par gelen Challah, Hıristiyan’a Komünyon’da şarap laklığı kendindenmiş gibi görünmeli, daha kıvamın Konya’da 20 yıldan beri ekmek fırını işleten Muhammet Turgut’a göre Ramazan pidesi Ramazan ayı için olmazsa olmaz. da olmalıdır Ramazan pidesinin ışıltısı. Aşırının değil sadeliğin estetik ya da sadeliğin esas parlaklık olduğunu ortaya koymalıdır sofranın ortasına konulan pide... Sucuk katanı da var pastırma katanı da Milyonlarca insanın açlık çektiği bir coğrafyada tonlarca ekmek çöpe giderken, pidenin bayatına kıyılmaz nedense. Sahurda ısıtılıp içine tereyağı sürüldüğünde ve hele bir de eski kaşar yerleştirildiğinde sahurda sandviç nefaseti için bire birdir bayat pidenin pufidik yastıkları. Sucuk katanı da oluyor pideye, pastırma katanı da. Parası olanı durdurmak zordur ne de olsa. Ama her halükârda sadelik ilkesi, yeniden ve yeniden girer devreye ve Ramazan pidesi arınır o fazladan süslerden. Dedim ya, en fazla, o da bayatı için, tereyağı ve kaşar; demli çayla... Pidenin elastikiyeti de önemli. Hem koparırken hem çiğnerken oluşan o elastiki, esneyen gerilim ve dönüşüm hayatın uzadıkça uzayacağına, sindire sindire geçirileceğine inandırır insanı. Hele ki yoksulu. Korkuların parayla yenildiği, ama bir yandan da parası tükenmeden yitme korkusu ürettiği bir medeniyette cepteki az buçuk parayla alınmış pide uzadıkça uzarken, hayat korkusunu yener yoksul... Dünyada daha da kalacağına kanaat getirir. Pide elastikiyeti, hamurdaki o hava odacıkları zamanın hacim kazanmış halidir. Ramazan ayı geçip de onun pidesi tedavülden kalktığında da nasılsa ülke yoksullaştıkça sayıları artan börekçi dükkanlarında kır pideleri çıkacaktır yine fırından öğlene doğru... Bol soğanlı, az kıymalı, peynirli, patatesli. Eh, bu da bir şeydir. Ramazan geldi. Herkes ister istemez dini ideolojinin ve pratiklerin kıyılarında, yörüngesinde uçuşuyor şimdi bir şekilde. Ve bir de pide hamurunun ince yayvanlığının sihirli halısında... ahtulgar@gmail.com TAYFUN ATAY İşin sırrı insanın nefsiyle başa çıkabilmesinde saklı Oruç tutar gibi yaşayabilmek aslolan... Oruç, şimdilerde FETÖ yüzünden itibarsızlaştırılıp lanetli bir tabir haline getirilmiş, ancak gerek sosyolojik gerek antropolojik çerçevede dine bakıldığında göz ardı edilemez bir olgu olan dinlerarası diyaloğun en karakteristik örneklerinden biridir. Antropolojide sıklıkla karşımıza çıkan dinsel senkretizme (bağdaştırmacılık), yani inanç temelinde kültürlerarası etkileşim ve alışverişe gösterilebilecek en belirgin örnektir o. Kur’an’da geçen “Ey mü’minler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de farz kılındı” (Bakara: 183) sözü her şeyi açıklar. Oruç, başka pek çok pratik gibi İslamöncesi ve İslamdışı inanç sistemlerinden intikal etmiştir. Ancak oruç pratiğinin sadece Ortadoğu’dan Uzakdoğu’ya açılan yelpazede, yani “Eski Dünya”da tarihsel olarak yürürlükteki dinlerde mevcut bir ibadet pratiği olmadığını da kaydetmek gerekir. İslam’ın dışında Ortadoğu kökenli diğer iki semavi din (Hıristiyanlık ve Yahudilik), ayrıca Hinduizm, Budizm, Jainizm, Taoizm, Konfüçyanizm’de oruç karşımıza çıktığı gibi, yeryüzünde “doğaüstü” varlıklar ve güçlerle ilişki kurmaya dönük “iriliufaklı” tutum alışların (“inançlar”) çoğunda oruç vardır: Amerika yerlilerinden Afrika kabilelerine, Sibirya şamanizmine kadar... Kefaret gereksinmesi Kolomböncesi Amerika’da Peru yerlilerinin inanç sisteminde oruç, günahların ortaya serilmesi sonrasında bir pişmanlık ve kefaret (bağışlanma) gereksinmesi ile gerçekleştiriliyordu. Bakın, dünyanın ve zamanın bir ucu, dünyanın ve zamanın diğer ucu ile “oruç” mevzubahis olduğunda nasıl buluşmakta; Peru yerlisinin motivasyonu, Buhari’nin hadisi ile nasıl da örtüşmekte: “Bir kimse Ramazan ayında oruç tutma Oruçta amaç benliğini kibir, kıskançlık, sabırsızlık, haset, garez, boşboğazlık, ‘pisboğazlık’ bakımından kontrol etmek... Görüldüğü gibi ‘pisboğazlık’, yani yeme içme tutkusu, aslında “zurnanın son deliği” yı farz bilir, vazife bilir ve orucun dan kopup bir “aşkınlık” haline ulaşma sevabını Allahü teâlâdan yolunda “oruca yatar”. beklerse, geçmiş günah ları affolur.” Oruç, inancın öznesi her ne ise İçdisiplin arayışı onunla “ilişki Bütün bu inanç lenme” yo sistemlerinde lunda da iş “Hakikat”e ulaş lerlik ka ma, yaratıcı gü zanan bir ce veya kutsal pratik. ruhlara yakın Çoktan laşma, ben rıcı Eski zeme, öykün Yunan’da me yolunda tanrıla bir pratik ola rın ila rak karşımız hi öğreti da oruç. Ay lerini, an nen İslam’da cak onla da böyle bir ra tam bir arayışın eksik bağlılığı ak olmadığı gibi... settiren oruç Yine bakın, ne di lardan sonra in yor “evliyaullah”tan sanlara ulaştıraca bir zat; Hint ğına inanılırdı. Bazı Yarımadası’nın tarihsel Amerika yerli kabilele olarak en ünlü Nakşi figürü rinde oruç, koruyucu ruhlar Şeyh Ahmed Sirhindi, bizde bi la etkileşime girmek linen namıyla “İmamı için bir vasıta. Sibir İnanç temelinde kültürlerarası etkileşim ve Rabbani”nin hocası Mu ya şamanları da içgö alışverişe gösterilebilecek en belirgin örnektir oruç. hammed Bâkibillah: rülerinin önünü açıp “Oruç tutmak Allahü ruhlarla irtibata geçme ve onları kontrol etme teâlânın sıfatlarıyla sıfatlanmaktır. Zira Allah, hedefli bir tür “meditasyon” niyetine oruç tutar. yemekten ve içmekten münezzehtir [uzaktır]”. Benzer şekilde Jainist din adamları da bu dünya Fakat bunların ötesinde orucun asıl “hikmet”i, insanda bir özdenetimi, bir başka deyişle “içdisiplin”i harekete geçirmek... Hep “dışdisiplin”le, yani otoriteye itaatle baskı altında tutulmuş, böylece ahlâk ve vicdan bakımından kendi kendisini kontrol etme, disipline etme, terbiye etme bilinç ve gayretinden uzak insana orucun asıl mesajı (telkini) bu: Benliğini, yani nefsini kontrol et; kibir anlamında, iktidar anlamında, kıskançlık, sabırsızlık, rekabet, haset, garez, israf, boşboğazlık ve de “pisboğazlık” bakımından kontrol et kendini!.. Görüldüğü gibi, “pisboğazlık”, yani yemeiçme tutkusu, aslında “zurnanın son deliği”... Orucun Arapçası “savm”; çoğulu “siyam”dan türeme ve Ramazan için kullanılan “Şehri Siyam” (oruç ayı) tabiri de oradan geliyor. Savm, nefsi tutmak/engellemek demek. O yüzden “sabrın yarısı” olan oruçta yemeiçmeden mahrumsunuz ama bu, yiyecek bulamayan bir yaratığın acz dolu mahrumiyeti değil; iradî ve nefs mücadelesi hedefleyen bir mahrumiyet (Ö. Nasuhi Bilmen, “Büyük İslam İlmihali”, Ankara, 2014, s. 323, 328). Demek ki Ramazan, aslında bir “kurs”!.. Hayatı ahlaki ve vicdani anlamda nasıl yaşamanız gerektiğine dair bir aylık kurs dönemi... Ve asıl mesele, hayatın içinde yılda bir ay oruç tutmak değil... Hayatı oruç tutar gibi yaşayabiliyor musun, mesele o... Tam da bu çerçevede bir anlayış Zerdüştîlikte (Mecusîlik) çıkıyor karşımıza. Orada oruç, yemedeniçmeden kaçınmak değil; düşüncede, konuşmada ve eylemde hataya düşmekten kaçınmak olarak tanımlanıyor (A. İhsan Yitik, “Oruç”, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt. 3, 2007). E, böyle olunca da bizim bildiğimiz türde yemeiçmeden bir süre uzak kalma anlamında oruç pratiği olmayan çok az sayıda inançtan biri Zerdüştîlik... İşin sırrına biraz daha derinden vakıf olduklarından belki de!.. C MY B