29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

20 Mayıs 2018, PAZAR SAYFA 5 Saygı duruşu Ayşe Kulİn Türkan saylan hoca’yı sevgiyle anıyoruz! Kar tabakalarını Cumhuriyet’in delen ışık anıt kadını Türkan Hoca’m ben sizi en çok bahar geldiğinde özlerim!.. Çiçeğe duran ağaçlar bana sizin yaşam enerjinizi, cıvıl cıvıl bal rengi gözlerinizi, su şırıltısı gibi mutlu tınıları olan sesinizi çağrıştırır ve ayrıca mücadeleci ruhunuzu, insan sevginizi, bağışlama yetinizi de!.. Zaten sizi ne zaman düşünsem, bir tatlı sıcaklık, bir sevinç yayılır içime, çünkü siz tepeden tırnağa iyilik ve güzelliktiniz, kim olursa olsun herkesi kucaklayabilen, her derde deva arayan ve bulandınız... Sadece tel örgülerin gerisinde yaşamaya mahkum edilmiş cüzzamlıların değil, ailelerinin de onurlu bir yaşama kavuşmasına neden olan hekimdiniz. Doğu Anadolu’nun unutulmuş köylerinde cüzzam ilk kez sizin tarafınızdan kayıt altına alınmıştı. Bir hekimden çok fazlasıydınız. Doğu kırsalının nice kız çocuğunu okulla buluşturmuş, onları kişilik ve meslek sahibi yapmış eğitimciydiniz. Önce kara toprağı, sonra kar tabakalarını delerek ışığa ulaşan kardelen çiçekleri gibi, sayenizde eğitime ulaşan kızları her hatırladığımda, bir an için tüm dünyayı omuzlayabilecek güçte hissederim kendimi. Ne mutlu bana ki bu muhteşem projenizin adını KARDELEN koymak bana nasip oldu! Sayenizde projede bir tutam tuzum ve desteğinizle kendi yolunu çizebilmiş kızların bazılarını yakından tanımışlığım var. Sadece bunun için dahi, her fırsatta binlerce kez teşekkür eder, hayır duası okurum size. Ve biliyor musunuz sanki hâlâ hayattaymışsınız gibi ara sıra da konuşurum sizinle!.. Uzun zamandır konuşmadık çünkü size verebileceğim tek bir iyi haberim dahi yoktu. Tutuklu 70 bin üniversite öğrencisinden mi dem vuraydım, yabancı kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan korkunçtur diyebilen profesörlerden (!) mi haber edeydim, yoksa katil psikopatları üniversitelerinde araştırmacı olarak barındıran rektörlerden mi?! Şanghay sürprizi İşte ben, yurdumun bu utanç verici gerçekleriyle kahrolurken mart ayında Şanghay Edebiyat Festivali’ne bir davet aldım. İyi ki gitmişim! Meğer hayat bana sizinle paylaşmam için, adı Ali olan bir sürpriz hazırlamış!.. Kimdi Ali? Adana’nın pamuk tarlalarında mevsimsel tarım işçiliği yapan bir anababanın çocuğuydu. Beni, hayatlarını incelemek ve yazmakla görevlendirdiğiniz ilk TED burslu Kardelenlerle aynı yıl, Ali de öğretmeninin yönlendirmesiyle TED bursunu kazanmış meğer. İlkokul ve liseyi TED’de okuduktan sonra Boğaziçi Üniversitesini de burslu bitirmiş. Şimdi de Şanghay’da bir başka bursla yüksek lisans yaparken bir yandan da çok ünlü reyler olmuşlardı. Siz olmasaydınız kim bilir ne haldeydiler!.. Gözümde yaşlar, parmaklarımın ucuyla dokundum resimlerine ve sizi bir kere daha içim titreyerek minnetle, sevgiyle, hayranlıkla andım. Bağışlayıcı bir yüce ruh Ne çok insana, ne çok çocuğa dokundunuz Hoca’m, sihirli bir değnekle değercesine ne çok kişinin hayatını değiştirdiniz!.. Heba olup gidecek çocukları başarılı gençler yaptınız. Size teşekkür etmesi gerekenler kıymetinizi bilemedi. Beyinlerini yıkadıkları zavallı çocukların önlerini açmak için, yetiştirdiğiniz onlarca değerli gencin hakkını yiyen ve size bin bir çeşit iftirayı hayâsızca atanlara, hastalığınızın son evresine dahi saygı göstermeyip sizi terörist ilan edenlere dahi lanet okumadınız. Çünkü siz, size en büyük kötülükleri yapanları dahi bağışlayacak bir yüce ruha sahiptiniz. Ali’yle ben de tasvip etmeyeceğinizi bilerek, duygularımızı dizginledik, dilimizi tuttuk ve sizi saygı, sevgi, hayranlıkla anmakla yetindik. Şanghay’da görevli değerli Dışişleri mensuplarının sıcak ilgisine mazhar olmanın yanı sıra, okuma seanslarıma, panellerime katılan ve tâ oralarda kalpleri Türkiye için çarpan vatandaşlarımla da tanışma fırsatı buldum. Her şey umduğumdan çok daha güzel geçti ama beni en heyecanlandıran, dünyanın öte ucunda rastladığım, sizi de iyi bilen bu Ali oldu!.. Yine Şangay’da tanıştığım, bir Alman Mimarlık Firmasında yüzümüzü ak çıkararak çalışan İzmir Endüstri Meslek Liseli Halil ve kim bilir daha niceleri... Ülkemin Atatürk’ün ileri görüşü sayesinde çağdaş eğitimle yetişebilme imkânı bulmuş kızlı erkekli binlerce genci ve elbette sizin Kardelenleriniz... İşte onlar bizim umudumuz! Boşuna karartmışım içimi... Onların varlığı size verebileceğim en güzel haber! Onlar var oldukça umut hep var, Hoca’m! Rahat uyuyun siz!.. Cumhuriyet aydınlanmasının önde gelen neferleri Türkan Saylan’ı 18 Mayıs 2009’da kaybettik. Onu aramızdan ayrılışının 9. yılında, mücadele arkadaşı ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Aysel Çelikel ile anarken, ÇYDD’nin bugününü ve politik baskı atmosferini de konuştuk. ? ÇYDD’yi kurarken neler düşündünüz, sizleri derneği kurmaya iten nedenler nelerdi? ÇYDD Atatürk Cumhuriyeti’nin, Türk toplumuna katmış olduğu çağdaş değerlerin, devrimlerin, kadın haklarının, laikliğin, demokrasinin korunması ve geliştirilmesi amacıyla 1989’da kuruldu. Demek ki o dönemde böyle bir ihtiyaç vardı. O ihtiyaç, bugün yaşadığımız sorunların başlangıcıydı. 1980’li yıllarda, türban olayı okullarda dalga dalga yayılmaya başlamıştı. Bunun ardından, birbirini pek fazla tanımayan insanlar bir araya geldi. Biz Atatürk Devrimleri ile yetişmiş ve bir yerlere gelmiş kadınlardık. Bu Cumhuriyeti korumak da bizim görevimiz diye düşündük. Bu sebeple derneği kurduk. Bir yıl kadar kurucu başkan Aysel Ekşi görev yaptı. Onun ardından Türkan Saylan 19 yıl bu görevi severek, heyecanla yerine getirdi. ? Türkan Hoca’yı nasıl anlatırdınız? Bana bir cümlede Türkan hanımı tanımla deseniz, şunu söylerim: Yüreğinin sesiyle aklını en güzel şekilde birleştirmeyi beceren, çalışkan, azimli ve iradeli bir kadındı. O bakımdan insanlığa sevgi göstererek, onların refah seviyesini, eğitim seviyesini yükseltmeye çalıştı. Ben ona Cumhuriyet’e kanat geren kadınlardan diyorum. Böyle bir çalışma içinde oldu. Eğitim ve sağlık onun en çok önem Fotoğraf: Kurtuluş Arı “Türkan Saylan, yaşamlarına yeni kapılar açtığı Kardelenler’e, Yıldız Kızlar’a, üniversiteli gençlerimize; sorumluluğun, dayanışmanın, emeğin, Atatürk Cumhuriyeti’nin ve sevginin değerini hissettirdi” (Prof. Dr. Aysel Çelikel) Şanghay’da tanıdığım Ali, Türkan Hoca’nın Kardelenleriyle beraber burslu olarak TED’de okumuş. bir firmanın yaratıcı bölümünde çalışıyordu. Ali, Cumhuriyet değerlerinin ve çağdaş eği timinin önünü açtığı bir diğer cevheriydi, yurdumun... Dünyanın öte ucunda yollarımız kesişince, haliyle konumuz Atatürk’ümüzün zengin yoksul ayırt etmeksizin vatanın tüm çocuklarına sağladığı eğitim oldu. Bu eğitimden nasiplenemeyen kızlara sahip çıkan sizden ve Kardelen Projesi’nden de çok uzun konuştuk. Sayenizde TED’de burslu okuyan, benim de öykülerini yazdığım o 26 küçük kızın her birini iyi tanıyan Ali, bunca yıl sonra onların bugünkü halleriyle çekilmiş fotoğraflarını gösterdi bana. O küçük kızların her biri büyümüş, kendi alanında başarılı bi verdiği ve Türkiye’nin de ihtiyaç duyduğu iki alandı. Sağlık alanında ortaçağdan beri korkunç bir hastalık olarak görülen cüzzama eğildi. Eğitim alanında da eksikliklerin, çarpıklıkların olduğu biliniyordu. Dertlere çare arayan birisiydi. Özveri bizi yaşatıyor ? ‘Kardelenler’ projesi bu anlayıştan mı çıktı? Kardelen Projesi M. Emin Karamehmet’in Çuku rova Grubu başkanı olduğu zaman Turkcell kana lıyla hayata geçmiş bir proje. Proje önce bin kişiy le başladı, sonra 5 bin kişi ye burs vermek üzere ge lişti. Baktı ki iyi gidiyor iş ler, bu sefer burs sayısı her yıl 10 bin öğrenciye çıktı. ‘Baba Beni Okula Gönder’ projesi ise Doğan Vakfı ile yapılan bir protokolle yü rüyordu ama Doğan Vak fı bir kuruş para koymu yordu. Projedeki diğer ku ruluşlar finansmanı sağlı yordu. Doğan Vakıf sadece kendi medya kuruluşların ÇYDD da projenin duyurusunu ya Genel pıyordu. Yalnız Ergenekon Başkanı sürecinde Doğan grubu Prof. Aysel Çelikel. nun da ciddi sıkıntıları vardı. Onlara da davalar açılmıştı. Doğan gurubu sanı rım o süreçte, “biz ÇYDD ile ilişkimizi kesersek, iktidarla aramızı iyi tutarız” diye düşündüler. O süreçte bizimle yaptıkları işle ri yavaşlattılar ve sonra bu proje bitti zaten. Kurum lar bizden uzaklaştıktan sonra, insanlar derneğe ve Türkan Saylan’a yapılanlara tepkiliydiler. Entre sandır, çoğunluğu öğretmen olan insanlar kenarda köşede biriktirdiklerini bize vermeye başladılar. Bir gün bakıyorsunuz, huzurevinde kalan bir öğretmen bütün birikimi olan 75 bin TL’yi bağışlıyor. Ya ni Ergenekon sürecinden sonra bize toplum destek vermeye başladı. Bugün bu destek bizi yaşatıyor. ? Türkan Hoca Ergenekon sürecinde ne yaşadı? Türkan hanım daha önce de, “Bu misyonerdir, Hıristiyanlık propagandası yapıyor. Müslüman değil zaten” gibi Aydınlık gazetesinin yaptığı bir haberle karalanmaya çalışılmıştı. Ama o döneme kadar dernek devlet katında bir müdahaleye maruz kalmamıştı. Ne zaman ki, FETÖ’cüler hükümetle, savcılarla, polislerle elbirliği haline geldi, birden bire bizim 81 şubemize baskınlar yapılmaya başlandı. Türkan hanımın da evi bu süreçte basıldı. O dönem hastalığı epeyce ilerlemişti, hatta o penceresine çıktığı meşru fotoğrafında da görülüyor hali. Kendisini ziyaret ettiğimde bana, “Yahu Aysel hanım, neden bize bu insan hakları ihlallerini yapıyorlar, neden bize saldırıyorlar? Çok öfkeliyim, şaşkınım” dedi. Biz daha uygar kuralların benimsendiği, evrensel ilkelerle bütünleşen bir toplum haline gelecekken, birden bire bu operasyonlar balyoz gibi başımıza indi. O dönemde kendisini düşünmüyordu, derneğe ve dernekte fedakârca çalışan gönüllü arkadaşların maruz kaldığı muamelelere çok üzülüyordu. Fakat ne kadar yorgun ve üzgün olsa da, Türkan hanım her zaman umutlu, kararlı ve mücadeleciydi. O nedenle ben kendisine ‘anıt kadın’ diyorum. Her nesil haklarını korumalı ? Türkan Hoca’nın vefatından bu yana nereye geldik? Biz bu çalışmaya başladığımız dönemin akabinde gördük ki, tarikatlar gittikçe güçlenmiş ve İslamcı parti AKP iktidar olmuştu. Devlet Türkiye’nin her köşesinde bu İmam hatip okulları, kuran kursları, tarikat okulları açıyordu. MEB tarikat okullarıyla çeşitli protokoller yapmaya başlamıştı. Yalnız eğitim değil sadece, demokrasi, siyaset açısından da yaşadıklarımız ortada. Din ağırlıklı bir kültürün olduğu toplumlarda her zaman böylesi tehlikeler var. Yalnız geçmişte bize böyle tehlikelerle karşılaşabileceğimiz öğretilmemişti. Yani burası demokrat bir Cumhuriyettir ve hiç kimse bu rejimi değiştiremeyecektir diye düşünüyorduk. Sonra bir de baktık ki, karşı devrim hareketi her zaman tehlike olarak karşımıza çıkabiliyormuş. Roosevelt’in meşhur bir sözü var, “Demokratik haklar bir kere elde edildikten sonra, sonuna kadar devam etmez. Her nesil kendi demokratik haklarını kendisi korumalıdır.” Yani her devlette, otoriterlik ortaya çıkabilir ve her zaman haklara karşı bir tehdit oluşturur. Bunu bilmemiz lazımdı. Eğer tekrar demokratik rejime dönme imkânı olursa, çocuklarımıza, öğrencilerimize şunu öğretmeliyiz; bilin ki bu tehlike, hele ki bir İslam toplumunda her zaman vardır. Her dönem diri, tetikte ve mücadeleci olmamız gerekir. gürer mut C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear