Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 Fotoğraf: VEDAT ARIK 27 MART 2011 / SAYI 1305 ATAOL BEHRAMOĞLU Ya aşk ya hiçbir şey... umartesi yazılarımın siyasetle, hem de güncel siyasetle sınırlı olması kaçınılmaz bir şey. Daha önceki yıllarda gazetemizin o sütunundaki yazılarımda da arada bir aşktan, şiirden, felsefeden söz ederdim… Şimdi bu mümkün değil… Hayatlarımız, ülkemizin hayatı var olma yok olma yol ayrımında… Sadece bize değil dünyaya ilişkin olarak da güncel, toplumsal sorunlar yakamızı bırakmıyor. Fakat bugün, hiç değilse bu Pazar yazısında, bütün bunların biraz dışına çıkmak, aşktan söz etmek istiyorum… *** Aşk teması en bireycisinden en toplumcusuna kadar, denebilir ki bütün şairleri besleyen başlıca bir kaynaktır. Böyle olması da doğal. Şiir bir aşkınlığın, yücelmenin dile getirilmesiyse eğer, burada aşk duygusunun yeri kuşkusuz ki en başlarda olacaktır… *** Güncel siyasetin dışında kalmaktan söz ettim ama, sorun bir ucuyla gelip yine siyasetle ilişkileniyor… Bugün ülkemizi ele geçirmiş olan siyaset, aşka da düşmandır…. Çünkü ölümü, boyun eğmeyi, sıradanlaşmayı öven bir felsefenin ürünüdür. Cesaret, özgürlük, insanın kendini bulma arayışları, bu felsefeye ve siyasetine yabancıdır. Bu felsefe ve siyaseti, insanî olan her şeye düşmandır. Aşk ise en korktuğu şeydir. Çünkü bu felsefe ve siyaseti için kadın bir meta, bir mal, erkeğe hizmetle görevli bir nesne, erkek ise onun efendisidir. Böyle bir kadınerkek ilişkisi anlayışının, özgür insana özgü aşkı değil, efendiköle ilişkisini üretecek olması doğaldır. Karolin Fişekçi siyasal ve cinsel iktidar alanlarının sınırlarında, vidaları yerinden oynatıp çerçeveyi sallıyor. Kışkırtıcı, tahrik edici ve cesaret isteyen türden işler yaparken mahremiyet ve edep sınırlarını hiçe sayıyor. Çünkü ona göre erkek iktidarının riyakârlığını anlatmak için göze parmak sokmak şart! C Bu felsefe ve siyaseti, az önce sözünü ettiğim “aşkınlık” sözcüğünden de hiçbir şey anlamaz. Oysa, Türkçemizde, sadece içerik bakımından değil, mutlu bir sessel rastlantı olarak da aşk ve aşkınlık kavramları (ve sözcükleri) arasında ayrılmaz bir özdeşlik oluşmuştur… Aşk, insanın kendini ve her şeyi aşma çabası, bir aşkınlık arayışıdır… Dinmeyen bir yükseliş özlemidir… Cesarettir, çıkarsızlıktır… Var oluş duygusunu çıkabileceği en yükseklerde duyumsama arzusu, tutkusudur… Ne kadar umutsuz bir çaba da olsa, ölümlülük duygusunu ve yazgısını aşmaya bir yöneliştir… *** Yazının başlığını koyar ve ilk cümleleri yazarken “aşk imiş her ne var âlemde / ilm bir kıyl u kâl imiş ancak” (dünyada ne varsa aşkmış, bilim sadece bir dedikoduymuş) diyen şairin (Fuzuli) bu ölümsüz iki dizesinin kıyılarında dolaşıp duracağımı doğrusu bilmiyordum… Cümleleri birbiri ardına sıralarken, birden bu dizeleri anımsadım… Büyük şairler bunu hep yapıyor… Sizin birkaç yüz sözcükle, kimi kez bir kitap dolusu lafla söylemeye çalıştığınızı iki dizeyle söylemiş oluyorlar… Bu kez de sanırım öyle oldu… Yine de ben, hiç değilse sözcük sayısı bakımından Fuzuli’den geri kalmamak için, yazımın başlığını (azıcık değiştirmeyle, birazcık ödün vererek ve bütün söylediklerimin özeti olarak) tekrar edeyim: Hayatınızda aşk yoksa pek bir şey yok demektir… G ataolb@cumhuriyet.com.tr www.ataolbehramoglu.com.tr Erkeklerin iktidarını işgal ediyorum AL DEN Z USLU LANistanbulI, rfan Önürmen, Karolin Fişekçi ve Murat Pulat’ı “Objet Petit a: Arzumun Eksik Nesnesi” sergisi ile misafir ediyor. Fransız psikiyatr Lacan’ın “obje petit a” kavramı üç sanatçılı bu serginin konusu. Amaç kovaladıkça kaçan arzunun görselleştirilmesi. “ nsanın yaşam enerjisi bir taraftan da en büyük sefaleti mi? Arzu insanı insan yapar fakat telafisi mümkün olmayan bir eksiklik duygusu uğruna mı” sorusu da serginin çıkmazı. Karolin Fişekçi anlatıyor. Cinsellik ve erkek egemenliği... Bunlar çalışma alanlarınız. Eserleriniz de oldukça kışkırtıcı, tahrik edici ve cesaret isteyen türden. Yeni çalışmanızda derdiniz nedir? Bazı çalışmalarım halihazırda vardı. Yeni bazı işlere başlamıştım; üzerine de sergi oldu. Mesela içinde takma penise 31 çektiren kadın görüntüsü olan videomu çektim ve sergi teklifi geldi. Videoda asla sonuçlanamayacak bir eylem var. O takma penis aslında bir tür silahlanma ve erkeklik göstergesi, bir şeyi üzerine almak, kullanmak. Bunu kadın yaptığından gereksiz bir eylem yapıyor. Gereksiz yere silahlandı ve erkekleşmeye çalışıyor. Bir tür tüketim hali. Belki de bir tür tatminsizlik. Gerçekten sevgilisine kavuşunca bu sonuçsuz ve yetersiz mastürbasyon eylemi son bulacak. Tüm korkularından güvensizliklerinden arındığında insan gerçek ilişkiye girdiğinde sonu gelmeyen bir kısırdöngüden de kurtulur. Aslında tek başınalık aynı zamanda takma penise mastürbasyon yapıp onu getirmeye çalışmak kadar imkânsız bir şeydir. çinde A bir vites kolunu tuttuğum bir araba içi resmi yaptım. Bunda da erkeklere ait bir oyuna dahil olmak istiyorum. Onların oyuncaklarıyla oynuyorum. Doğrusu bir isteğim var erkeklerden, bana vites kolu yollasınlar. Türkiye’nin dört bir yanından vites kolu istiyorum! rfan Önürmen, Karolin Fişekçi ve Murat Pulat şeytan üçgeni neyi ifade ediyor? Nasıl bir birliktelik bu? Doğrusu bana sergi teklifi ALANistanbul’dan geldi. sim ve konsepti söylediler; sonra da düşündükleri diğer sanatçıları... rfan Önürmen’i tanıyordum önceden. Murat ile ise açılış günü tanıştım. Beni çeken içerikti. Cinsellik ve erotizmi erkek iktidarının muhafazakâr ahlakına karşı kullanıyorsunuz. Bu da izleyiciyi zorluyor aslında. Siz cinselliğin neresindesiniz? Ben ne istediğimi bilirim; bu çok önemli. Bu konularda artık kafamda sorular kalmadı, bir şeyleri tüketerek yaşamayı da sevmem. Eğlenmesini bilirim, oyun oynamasını... Bu biraz da çocukluğu kaybetmemekle ilgili. Hem cinsellik hem ne istediğini bilmek hem de çocukluk diyorum birbiriyle çelişen şeyler gibi gelebilir ama mühim olan bu zor kimyayı tutturmak. Daha önceki söyleşimizde “Bir kadın olarak erkek oyununu, erkek kurallarıyla oynuyorum. Kadınlığımı kullanıyorum. ktidar isteğini sorguluyorum. Onu isterken de erkekliği yıkmak, yok etmek değil derdim. Onu içime alarak işlevsizleştiriyorum. Bu geçici bir işgal” diyordunuz. şgale devam mı? Kesinlikle devam ama benimki tatlı bir işgal ya da şimdi buna alıntılama, kendine mal etme ya da kullanma da diyebiliriz. “Objet Petit a: Arzumun Eksik Nesnesi” sergisi zor bir çelişkiyle baş başa bırakıyor izleyiciyi. “ nsanın yaşam enerjisi bir taraftan da en büyük sefaleti midir? Arzu insanı insan yapar fakat telafisi mümkün olmayan bir eksiklik duygusu uğruna mı?” Bunun cevabını siz nasıl veriyorsunuz? Eksiklik de olabilir esirlik de. Aklı olan arzusunun esiri olmayı seçer. Arzusuna esir olmak eksik ve dengesiz yaşamaktan çok daha iyi. Hem arzu insani şeylerden biri. Fakat sevgi ile gelen arzu daha kıymetli. nsan sevmediği bir şeyi de arzulayabilir belki ve kovalar onu; elde etmek ister. Kovalayacağı, yakalamaya çalışacağı için arzu insanın içine yaşam enerjisi de yükler. G www.alanistanbul.com Fotoğraf yarışması Deklanşöre “Diyalog” için basın B u yıl onuncusu gerçekleştirilecek Defne TürkYunan Dostluk Festivali’nin ana temasına paralel olarak düzenlenen fotoğraf yarışması için Ege’nin iki yakasındaki fotoğraf tutkunlarına “Deklanşörünüze ‘Diyalog’larımız için basın” çağrısı yapılıyor: “Toprağın suyla, karanlığın ışıkla, çocuğun oyuncakla, komşunun komşuyla kurduğu “diyalog”lara tanıklık etsin kareleriniz.” Türkiye’de ve Yunanistan’da kurulan iki ayrı seçici kurulun değerlendireceği yapıtlara Altın Defne, Gümüş Defne ve Bronz Defne ödülleri verilecek. Türkiye’de Altın Defne kazanan fotoğrafçı Selanik veya Ksanthi’ye ( skeçe) stanbul’dan otobüsle gidişdönüş bileti ve bir otelde EylülEkimKasım 2011 tarihlerinde 2 gece konaklama hakkı kazanacak. Son başvuru tarihi 5 Mayıs 2011 olan yarışmanın sonuçları 15 Mayıs 2011’de açıklanacak. Türkiye’deki seçici kurulun, Maya Arakon, Hacer Karanlık, Sırrı Süreyya Önder, Mesut Tufan, Celal Başlangıç’tan oluştuğu yarışmaya katılmak isteyenler “Per letişem A.Ş. Hacı Hanım Sokak. Derya Apt. 8/5 GümüşsuyuBeyoğlu / stanbul” adresine başvurabilir ya da iletisimciyiz.com adresinden yarışma şartnamesine ulaşabilirler. Defne tarafından yapılan açıklamada bu yılki festivalin ana temasının “Diyalog” olarak belirlendiği belirtilerek, “Tarihin Tekerleği’nin insandan yana döndüğü, diyalogların çoğaldığı bir dönemdeyiz. Artık birbirimizle buluşmalarımız artıyor, birbirimize daha çok dokunuyoruz. Artık birbirimizi daha iyi dinliyoruz, daha içten söylüyor, anlatıyoruz. Artık herkes kendini bir diğerinin yerine koymak için daha yürekten çaba gösteriyor. Onun için bu yılki festivalimizin ana temasını diyalog olarak seçtik” denildi. Diyaloğun yalnızca insanın insanla konuşmalarını kapsamadığını, dansla müziğin, toprakla suyun, sesle sözün, dün ve bugünün yaptığı tüm diyalogları kapsadığını anımsatan Defne, yarışmacıları da kameralarıyla bunları anlatmaya çağırdı. G C M Y B C MY B