01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 EK M 2011 / SAYI 1334 7 Fotoğraf: SA ÇEL K Şiir yazılı müziktir Akbank Caz Festivali kapsamında önümüzdeki cumartesi sahne alacak Anthony Joseph&Spasm Band topluluğu Karayib kökenlerini funky ritimlerle bir araya getiriyor ve bunları Anthony Joseph'in şiirleriyle harmanlıyor. DEN Z ÜLKÜTEK N 22 Ekim akşamı Babylon’da sahne alacak Spasm Band’in solisti ve ruhani lideri şair Anthony Joseph kökenlerini sanatıyla birleştirebilmiş bir isim. Trinidad’dan ngiltere’ye uzanan yolculuğunu ve birikimlerini beraberinde götürüp edebiyat ve müzik alanındaki şöhretine nasıl kavuştuğunu kendisinden dinleyelim. Öncelikle edebiyat ve müzik kariyerinize nelerin ilham verdiğinden bahsedebilir misiniz? Trinidad’da büyüdüm ve etrafım karnavallar, sokak müzisyenleri, kalipso, soul ve “reggae”yle çevrilmişti. Trinidad eklektik ve neredeyse senkronize bir yer. Karayib şairlerini ve ngiliz klasiklerini okuyarak büyüdüm. Ancak şiir konusunda asıl ilham kaynağım kalipso şarkıcısı Lord Kitchener’in sözleriydi. Şiiri onun sözlerinde duydum. Sonrasında reggae ve pop müziğin içine girdim, kendi sözlerimi yazmaya çalıştım. Şiir yazmaya da bu şekilde başladım. O zaman kalipso ve afro funky ritimlere ilginiz de bu Trinidad kökenlerinizden kaynaklanıyor olmalı. Kesinlikle. Trinidad gibi her tarafında karnaval ruhu dolaşan bir yerde büyüdüyseniz hedonizm hayatınızın bir parçası oluyor ve kanınıza işliyor. O dönemde funk, kalipso, soul ve Doğu Hint müziklerinin karışımı olan socayı çok fazla dinlerdim. Karayib ve Afrika kökenlerini müzikal yaklaşım haline getirmem de bu sayede gerçekleşti. Tabii fazla sayıda rock ve punk titreşimlerini de es geçemem. Popüler bir şair olarak sözlerin müziğinizdeki yeri nedir? Sözler ve müziği bir araya getirmek fazlasıyla narin bir sanat dalı. Tam anlamıyla uyuşmaları gerekiyor. Sabırlı olmanız lazım, her şey bir denge oluşturmakla ilgili. Müzik o kadar güçlü bir sanat biçimi ki, önce sözleri düşünmeli sonra müziği ona uyacak hale getirmelisiniz. Bir şair olarak en azından benim için tersi mümkün değil. Eğer Linton Kwesi Johnson ya da Gil Scott Heron gibi isimleri dinlerseniz aklınızda kalan sözlerdir. Popüler dünya hâlâ içine çekmeye çalışıyor Yılların Oya Bora’sı onlar. Ancak uzun süredir medyadan uzak duruyorlar. Çünkü istedikleri, o popüler dünyanın içinde yer almadan üretimlerini sürdürebilmek. Şimdilerde Seni Bana Yazmışlar dizisinin müziğiyle yeniden ortaya çıktılar. Yakın zamanda da Oya Küçümen’in solo albümüyle karşımızda olacaklar. Bora E.: Kendimizi böyle iyi hissettik. Sanat üretilirken 1990’lar dediğimizde aklımıza düşen bir ikilidir Oya Bora. insanların gözü önünde olmak ya da olmamak sonucu Oldukça popülerdiler o dönem; herkes onları tanır, şarkılarını değiştirmiyor bizim için... söylerdi. Zaten müzikteki duruşları ve üretimleri de birçok Peki popüler dünya, uzaklaşmanızı kabul edebildi mi? kişi için hep ayrı bir yerde olmuştur. Ancak bir anda gün Yoksa bir ucundan da çekmeye çalıştı mı sizi kendine? geldi, gözden kayboldular. Sesleri müzikleri hâlâ Oya K.: Popüler dünya bizi içine çekmeye hâlâ çalışıyor. kulağımızda evet, ancak ekrana çıkmıyor, medyada Sanıyoruz ki popüler olmadan müzik yapmak herhalde tuhaf görünmüyorlardı. Şimdilerde yayımlanan Seni Bana geliyor insanlara. Bu da bize tuhaf geliyor işte. Yazmışlar dizisinde şarkılarını duyunca tekrar akıllara Üretimleriniz ayrı ayrı sürüyor. Peki güncellersek, artık düştüler. Biz de diziyi fırsat bilip bir röportaj yapalım istedik. nelerde imzanızı görüyoruz, neler yapıyorsunuz? Bu kadar zamandır neredeydiler, neden Oya K.: TRT ve CNBCe’de seslendirmeler uzaktılar, neler yaptılar? Yalnızca müzikseverlerin değil, aslında yapıyorum. Ayrıca müzikal filmlerde şarkı da herkesin hayatında özel bir yeriniz var. sminizi ve söylüyorum. Son dönemde yeni albüm sesinizi duyunca hemen 90'lara gidiyoruz. Ancak çalışmaları da olduğu için, aslında oldukça sonrası biraz silik. Ne oldu da müzikten, bu yoğunum. bahsettiğim anlamda çekildiniz? Bora E.: Dizi ve film müzikleri yapmaya devam Oya Küçümen: Beş albüm ve başarının ediyoruz. Çağan Irmak'ın son filmi Dedemin getirdiği popülerliği ne pahasına olursa olsun nsanları için Aria olarak senfonik orkestra sürdürmek istemedik. Bugün bir de bakıyoruz ki kayıtlarımızı tamamladık, yakında film de vizyona ZUHAL zaman tünelinde, evet dediğiniz gibi biz de girecek. AYTOLUN birilerinin çocukluk anıları oluvermişiz. OyaBora ismi zihnimizde bir bütün olsa da Seni Bana Yazmışlar dizisi tekrar hatırlattı sizi ayrı ayrı çalışmalarınızı da takip ediyoruz. Peki bize. Bu nedenle acaba geri mi dönüyorlar birbirinizi nasıl besliyorsunuz? Sıkı birer sorusu düşüyor aklıma. Var mı böyle bir niyetiniz? eleştirmen misinizdir birbirinize? Bora Ebeoğlu: Bir yere gitmedik ki, her daim müzik ürettik, Oya K.: Gerçekçi ve yapıcı eleştiri yapmayı da sadece ekranlarda yoktuk. Ben, Cengiz Onural ve ekip öğrendik zaman içinde. Ayrı çalışmalarımızda da arkadaşlarımla birlikte yıllardır AR A olarak dizi ve filmler için birbirimizi cesaretlendiriyoruz. Seni Bana Yazmışlar müzik üretiyoruz. Oya da sesi ile bu işin içinde elbette... şarkısı da birbirimiz için zaten... Oya K.: Ben de ayrıca yıllardır seslendirme işini Seslendirme çalışmalarınız sürüyor. Seslendirme aynı zamanda çok da zor bir alan. Ciddi bir emek ve mesai sürdürüyorum. Müziğe dönme konusuna gelince önümüzde istiyor. Karşılığını alabiliyor musunuz? bir albüm projemiz var. Solo bir albüm çıkaracağım. Bora E.: Oya’nın albümünden sonra filmler için Oya K.: Karşılığını almak mümkün olmuyor. Ama seslendirdiğimiz şarkıların albümünü çıkarmayı çocukluğumdan beri zevk alarak her rolümü büyük bir düşünüyoruz. Sonrasını da bize hayat gösterecek artık. heyecanla ve sevinçle konuşuyorum. Çizgi film Çekildiniz, peki böyle daha mı mutlusunuz? Şöhretin seslendirirken çocukları mutlu edeceğini bilmek çok hoş. yarattığı o tuhaf dünya mı sizi bu türde bir karar almaya itti? Her karaktere ruh vermeye özen gösteriyorum. G Grup sıkıdır, müzik mükemmeldir ama sadece sözleri destekler, onun üzerine çıkmaz. Tabii ki her şeyin yolunda gitmesi için bazen sözler üzerinde birtakım oynamalar yapmanız gerekir. Bazı sözlerin ritme uyması için değişmesi gerekir. Bunu umursamıyorum çünkü insanlar istedikleri zaman açıp şiirlerin orijinal halini de okuyabilir. Ayrıca şunu da unutmamak lazım, şiir temelde yazılı müziktir. kisi arasında bir ayrım yapmam, ikisi de benim için aynı. Müzisyenle şair bu yüzden aynı dili kullanır. Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Bir şair müzisyen mi yoksa aynı zamanda müzik yapan bir şair ve yazar mı? Ben bir şairim. Bu sıfatı elde etmek hayatımın 20 yılını aldı. Zamanında kendimi yazar, müzisyenşair olarak tanıttım ama artık biliyorum ki ben bir şairim. G Aylin Prandi Zaz’a rakip! talyan bir baba ve Arjantinli bir annenin çocuğu olarak Paris’te dünyaya gelen Aylin Prandi yaşam dolu, samimi ve zarif repertuvarı ile müzik dünyasına adım atıyor. “24000 Baci” isimli albümü Sony Music etiketiyle Türkiye’de de yayımlanan sanatçı; bu albümünde “Tu Vuo Fa L'Americano”, “L’Italiana”, “Sara Perche Ti Amo”, Paulo Conte’nin “Via Con Me” ve Eros Ramazzotti’nin “Una Storia Importante” şarkısı gibi popüler talyanca şarkıları yorumluyor. Albümde ayrıca sanatçının yakın dostu Marco Pessin ile birlikte yazdığı iki yeni şarkı da bulunuyor. Albümün çıkış parçası ve aynı zamanda albüme ismini veren Adriano Celentano şarkısı “24000 Baci”, Aylin Prandi’nin yorumu ile enerji dolu ve pozitif bir şarkı olarak 2011 yazının vazgeçilmezlerinden biri. Pozitif enerjisi ve performansıyla son zamanların popüler isimlerinden Zaz ile karşılaştırılan Aylin Prandi’nin akustik kayıtlarını sanatçının resmi Youtube sayfası olan http://www.youtube.com/aylinprandiofficiel adresinden izleyebilirsiniz. G ADNAN B NYAZAR Bir şiirin düşündürdükleri alât S. Halman’ın, Türkçenin incelikli söylemiyle çevirdiği “Kötü Çağ” başlıklı şiirin MÖ 2000 yıllarında yazıldığı sanılıyor. Şair, yaşadığı günlerde, sanki bizim bugünkü durumumuzu düşlemiş. Her ikiliğin başına “Kimlere dert yansam bugün?” dizesini ekleyerek okuyalım şiiri: | “Kardeşler kötü, / Kardeşler hayırsız.| nce duygular | hak getire, / Herkes kaba saba.|Güler yüzlüler kötü kişi, / | yilik ayaklar altında.| Kötüye çatan iyi insanlara / Herkes | gülüp geçiyor.|Kol geziyor hırsızlar, / Komşu malını çalan T C M Y B C MY B | çalana.|Özü sözü bir olanlar nerde? / Yeryüzüne kötüler | el koymuş.|Güvenecek dost kalmamış, / Tanınmayı hak | edenler tanınmıyor.|Hani yumuşak başlılar? / Canını | alıyorlar can yoldaşının.| çim kan ağlıyor, / Dert ortağı bulana ne mutlu. |Ülkemizi kasıp kavuruyor günah, / Ardı arkası gelmiyor kötülüğün.” (Eski Uygarlıkların Şiirleri, Türkiye ş Bankası Kültür Yayınları, s. 4547) Düzen değişince kötülüğün ortadan kalkacağı sanılıyor. Oysa düzen değişikliği, her çağda gündemden düşmeyen bir düş ülke özlemidir. Bugün de dünya egemenleri, düzeni değiştirme adına, dinsel ve etnik ayrımcılığı körükleyerek yoksul ülke halklarını birbirlerine düşürüyor. Kimi toplumlarda gürültü patırtıyla, kimilerinde akşamdan sabaha, “Arap baharı”ında olduğu gibi umut aşılayıcı sloganlarla, ya da sanal fırtınalar yaratıp karmaşaya yol açarak sözde daha iyi bir düzen düşü yaratıyorlar. Görünen odur ki, durmuş oturmuş bir dünya düşü, insanlığın beyninde oyalayıcı bir özlem olarak kalacaktır. Oyalama, az az verilerek vücudu zehre alıştırmaktır. Aldatan da aldanan da, alışıldığı anda, zehrin öldüreceğini ta baştan biliyor. Toplumlar, değişme duygusunun önce beyinde kök salması gerektiğini öğreninceye kadar da sürecektir bu aldatmaca. Değişim denilen, belli çıkar gruplarının, dünyayı kendilerine göre düzenlemesinden başka nedir ki? Kendileri işin dışında kalarak, hemen her ülkede, beyinlerini çıkarları uğruna kirletmeye hazır kuklalar bulmakta zorluk çekmiyorlar. Onun için, havasutoprak kirlenmesinin, nükleer atıkların giderek küremizi zehirlediğinin kimse farkında olmuyor. Bir gün dünyanın sabrının tükeneceğini düşünen de yok. Charles Dickens’in “Oliver Twist” müzikalinde, geniş çayırlara, bağlara bahçelere açılan evler dizisinin dış kapılarından bile bellidir oralarda yaşayanların mutluluğu. Kadınların, erkeklerin, çocukların yüzünden sağlık akar, gülücükler fışkırır. Düzenin ipleri, insanlığı kul yerine koyan bir avuç egemenin güdümündedir. Hırsız çetesinin eline düşen Oliver’in ortamında ise ne sevgi vardır, ne şefkat, ne acıma duygusu. şe yarıyorsan karnın doyar, yoksa ayaklar altında sürünen kölesin, paryasın, kulsun... Politika, bürokrasi bir yerden bir yere atlamanın oyun alanıdır; oyunbazlar, toplumun binde birinin bile altındadır. O binde bir oyun alanına çıkmaya görsün, kendini en ağır baskılar yaratacak güçlerle donatır, yırtıcı bir sömürü canavarına dönüşür. Günümüzden dört bin yıl önce yazılan “Kötü Çağ” şiirinde olduğu gibi, toplumda duygu ölüyor, bilginin yerini hurafeler, aklın yerini biat alıyor, iyiler ayakaltında sürünüyor, kötünün kötülüğünü dile getiren mahzenlerde çürütülüyor, hırsız ruhlular milyarder oluyor, değerliler değer yitimine uğratılıp değersizler başa getiriliyor, toplumun can yoldaşları bir bir canından ediliyor... Dünya koşullarında, Avrupa Birliği gibi örgütler de kendi dirliğinden başkasını düşünmez. Böyle giderse sanırım yoksul ülkelerin bilince ermesi uzak çağlara kalacak... G [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear