01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 16 EK M 2011 / SAYI 1334 Dorothy ve Alice’in izinde... Dünyaca ünlü iki çocuk kitabı Oz Büyücüsü ve Alice Harikalar Diyarında; her ikisi de antik çağlarda Pagan ve Firavunlara ait bir sırrın peşinden gidiyor olabilir mi? Peki bu sır günümüz elitleri tarafından kitlesel ve bireysel manipülasyon aracı olarak kullanılıyor olabilir mi? Karşınızda iki çocuk kitabı ve onlardan esinlenen Nazi kaynaklı deneylerin sonucu olarak ortaya çıkan Monarch köleleri. DEN Z ÜLKÜTEK N Bunun Oz Büyücüsü ve Alice Harikalar Diyarında kitaplarıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. 1900 yılında ilk olarak basılan Oz Büyücüsü yaklaşık 40 yıl sonra ABD hükümeti tarafından başlatılan bir projenin temelini oluşturuyordu. Naziler zamanında Almanya'da denemelerine başlanan zihin kontrolü deneyleri savaş sonrasında ABD’ye iltica eden Nazi bilim adamları sayesinde yeni dünyada devam etti. Yine bu çalışmalara paralel olarak kullanılmasının simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan Oz Büyücüsü’nde kasırga yoluyla kendini alternatif bir dünyada bulan küçük bir kız olan Dorothy’nin yaşadıkları anlatılır. Filmin afişinde yer bulan prizmadan yansıyan gökkuşağı ve üstüne vurgu yapılan “gökkuşağının bittiği yerde tüm sorunlar yok olur” teması güçlü bir hipnoz aracı olan gökkuşağına yapılan açık bir göndermedir. Monarch köleleri kişilik değişimleri sırasında kendilerini trans halinde, boşlukta sallanan bir kelebek gibi hissederler. Oz dünyasında hiç kimse aslında göründüğü gibi değildir. Tıpkı kişilik bölünmesine uğrayan bireyin yarattığı farklı kişilik gibi, teneke adam kalbi olmamasına karşın devamlı ağlar. Hikâyenin sonunda ise cadıyı öldürmek zararsız görünen Dorothy’e düşer. Alice Harikalar Diyarı’ndaysa bu kez anahtar olarak karşımıza sihirli mantar siz onu zehirli diye okuyun çıkıyor. Alice tavşanı yani bir nevi terbiyecisinin emirlerini izleyerek Harikalar Diyarı’na yani alternatif kişiliğinin yarattığı dünyaya yolculuk ediyor. Tıpık Dorothy’nin gökkuşağının sonunu araması gibi Alice de dertlerin sona erdiği cam görünümlü yüzeyin peşine düşer. Her iki kitaptaki alternatif dünyada varolan cüceler aynı zamanda Monarch programında da sık sık kullanılırlar. Nazi bilim adamı Doktor Mengele tarafından da üzerinde deneyler yapılan cüceler kişilik değişimi anahtarı olmak için eğitilirler. Yine bu kitaplarda yer alan sarı tuğlalı yol ve tavşan deliği kişisel yönlendirme aracı olarak Monarch kölelerin bilinç altına yerleştirilir. Böylece köleler her ne olursa olsun tuğlalı yolu takip et sinyalini aldıklarında yönlendirildikleri yere gitmeye devam ederler. Peki bu kitaplara dayanan programlama yöntemleri ne işe yarar. Bugün ünlü olarak karşımıza çıkarılan pek çok insanın çocukluklarında Monarch köleleri olarak eğitildikleri iddia ediliyor. Henüz program deney aşamasındayken ortaya çıkan country sanatçısı Loretta Lynn’in anılarında kendisine ne zaman sahneye çıksa irçoğunuz çocukluğunuzda Oz Büyücüsü ve Alice Harikalar Diyarında isimli iki romandan en az birini okumuş, filmlerini ya da çizgi filmlerini izlemişsinizdir. Edebiyat tarihine damga vurmuş bu iki romanın arkasında gizlenen yüz yıllık iddiaları duyunca bu kitapları kendi çocuklarınıza okuturken bir daha düşünebilirsiniz. Oz Büyücüsü’nün hikâyesi aslında bir hayli ilginç. Kitabın yazarı Frank Baum, Oz Büyücüsü hakkında “Sanki bir anda tüm hikâye önümde beilrdi. Yazmaya başladıkça cümleler kendiliğinden akmaya başladı” demişti. Baum’un o kült sembollere olan takıntısı ve gizli örgütlerle olan bağları düşünülünce aslında bu dediği pek de anlamsız değil. Antik dinlere ait sırlardan biri de özellikle Mısır'da firavunlar döneminde uygulanan işkence ve uyuşturucu yoluyla kişide çoklu kişilik bozukluğu oluşturarak köleleştirme yöntemiydi. Bu yöntem zamanla toplumun gözü önünden silinse de gizli örgütler tarafından uygulanmaya devam etti. Günümüzde iddialara göre çocuklara yönelik pekçok kurumda bu tip köleler yetiştirmek için benzer yöntemler uygulanıyor. Çoklu kişilik bozukluğu oluşturmak adına küçük yaştaki çocuklara cinsel taciz, tecavüz uygulandığı, gözleri önünde insan kurban edildiği ve kendilerine hediye edilen evcil hayvanların bir süre sonra öldürüldüğü dışarı sızan bilgiler arasında. Elbette bunu yapanların amacı saf kötülükten ibaret değil. Yaşadıklarıyla başa çıkamayan bireylerin bir savunma mekanizması olarak alternatif kişilikler geliştirmesi ve bu kişiliklerin terbiyeci adı verilen kişiler tarafından kontrol altında tutulması. B başlatılan Monarch projesiyle birlikte bireysel zihin kontrolü programlı olarak uygulamaya koyuldu. lerleyen yıllarda CIA baskılara dayanamayıp çalışmalarla ilgili belgelerin bir kısımını yayınlamak zorunda kaldı. Uyuyan Güzel hikâyesinde en basit şekliyle uyuyan güzelin dudaklarına kondurulan öpücükle uyandırılmasızihin kontrolü yönteminin kişiye uygulanışının ve uyku safhasından uyanışa geçiş için anahtar olarak öpücüğün yardım eden ölü bir akrabasının ruhuna rastlayabilirsiniz. Lynn aslında müzik konusunda ne kadar yeteneksiz olduğunu ama bu ruh karşısına çıktığında birden yeteneğinin ortaya çıktığını, sahneye çıkacağı zaman akrabasının kendisine göründüğünü söyler. Yukarıda bahsettiğimiz hikâyelerle bir paralellik kurabiliyorsunuz sanırım. Günümüz starları için de pek farklı bir durum söz konusu olmasa gerek. Pek çok Hollywood ve MTV ünlüsü ikinci bir kişiliğe sahiptir. Beyonce üçüncü albümüyle birlikte tanıttığı alter egosu Sasha Fierce için “Ne zaman sahneye çıksam birden içime giriveriyor. Gerçekten çok iyi şarkı söylerim ama sahnede yaptığım hareketleri provalarda asla yapamıyorum. Şov başladığındaysa birden o geliyor ve işler değişiyor” diyor. Pek çokları bunu sanatçı yaratıcılığının bir uzantısı olarak görebilir. Öte yandan programlanmış bir Monarch kölesi söz konusu olduğunda işin renginin hiç de böyle olmadığı ortaya çıkıyor. G ATAOL BEHRAMOĞLU Amerika’yı ne kadar tanıyoruz? merika Birleşik Devletleri, Kuzey Amerika ya da sadece Amerika… Bu her anlamda büyük ülkenin kültürünü, siyasetini, günlük yaşamını ne kadar tanıyoruz? Bu soruyu sadece Amerika’ya hiç gitmemiş olanlar için değil, bu büyük ülkeyi gezip görmüş, dahası orada yaşamış ve yaşamakta olanlar bakımından da soruyorum. Ne kadar, ne ölçüde tanıyoruz Amerika’yı? Sorunun olası yanıtları, oraya hangi gözlükler, hangi bilgilerle baktığımıza bağlı… *** Bir mucize ülke olduğunda kuşku yok… Görece olarak çok kısa sürede, yaklaşık üç yüzyıllık bir zaman süresinde, yerli halklar katledilerek ele geçirilmiş topraklar üzerinde dünyanın gelmiş geçmiş en büyük siyasal ve ekonomik gücü olmaya dönüşmeyi başarmak bir mucizedir kuşkusuz. Sadece ekonomik ve siyasal bakımdan mı? Kuzey Amerika’da bu süre içinde yaratılmış olan demokrasi kültürü; bilimin, sanatın her alanında elde edilmiş olan öncü ve yenilikçi başarılar da ancak mucize sözüyle tanımlanabilir. Bütün bunlar gerçekten baş döndürücü, büyüleyicidir… Fakat aynı ölçülerde de paradoksal… Bu çağdaş imparatorluğun temelinde, harcında, yerli halklara uygulanmış kıyımların yanı sıra, köleleştirilmiş Afrikalının yakın zamanlara kadar uğradığı zulümler var. Ve günümüzde de yaşanmakta olan emperyalizm gerçeği… A Bir ülkenin hem demokrasi fikrinin yaratılması ve uygulanmasında öncülüğü, hem de dünyada demokrasi ve insan haklarının katledilmesinde, emeğin sömürülmesinde elebaşı kimliği, insanlık tarihinin tanık olduğu en şaşırtıcı “paradoks”lardan biri olmalı… *** Amerika’yı çoğumuz gibi ben de önce Hollywood filmleriyle tanıdım. Bu sinemanın bugün de esintileri süren büyüleyiciliği tartışılamaz… Yanı sıra, Jack London, Melville, Steinbeck, Hemingway, Faulkner gibi yazarları hayranlıkla okudum. Amerikan edebiyatının, özellikle anlatı türünde, yaşlı Avrupa edebiyatına yeni bir kan taşıdığı kuşkusuz. Bu, bütün dünya edebiyatı bakımından da böyledir. Amerika’yı ilk kez 2000 başlarında gördüm. Bende kalan ilk izlenim, hangi amaçla geldiğimi soran gümrük denetçisinin, yanıtımdaki “cultural/kültürel” sözünü “agricultural/tarımsal” olarak anlamasıydı. Şikago sokaklarındaki evsiz barksızları yadırgamadıysam da, sanat müzesinde duvarları sıkış tıkış doldurmuş paha biçilmez değerde tablolardan kimilerinin yana kaykılmış oluşlarını yadırgadım… Sıradan Amerikalıyla konuşmalarımda ise, bende, bir sonraki Amerika ziyaretimin sonrasında da sürmekte olan şöyle bir izlenim oluştu: Fazlaca göçmeni olan, karışık bir insan topluluğu. Batı insanından farklı olarak, daha samimi, açık yürekli insanlar. Fakat ne kendi ülkelerinde, ne dünyada olup bitenlerden haberleri var. Aslolan onlar değil, ülkede egemen olan sistem… Bu halk sanki, bu sisteme gerekli olduğu için var… Başlıca var oluş nedeni, sistemin bir halka gereksinimi oluşundan başka bir şey değil… *** Amerika Birleşik Devletleri’nin, Almanya, Fransa, ngiltere gibi ülkelerle birlikte elebaşılığını yaptığı kapitalistemperyalist sistem çatırdıyor… Bu çatırtı, belli ki, bu ülkelerin halklarınca da artık duyumsanıyor, yaşanıyor… Kısa süre önce stanbul’da görüştüğümüz Amerikalı bazı dostlarımdan, ülkelerinde küçük şehirlerin can çekişmekte olduğunu işittiğimde şaşırmadığımı söyleyemem. Gözlemleri ve kaygıları, bizlerin kendi ülkemiz için gözlem ve kaygılarımızdan farksızdı… Bunları dinlerken, Amerika için olduğundan çok, dünya için kaygı duydum ve bunu Amerikalı dostlarıma da söyledim. Çünkü böylesine muazzam bir gücün çöküş süreçleri, bütün bir dünyada yıkımlara, acılara yol açabilecektir ve açıyor da… *** Amerika halkının, gençlerin, demokratların başkaldırısı, bu kaçınılmaz çöküşün daha az yıkıcı daha az acıtıcı olmasına katkıda bulunabilir mi? Amerika halkı, bu bilinçli kişilerin ve kitlelerin öncülüğünde, tröstlerin gereksindiği bir insan topluluğu olmaktan çıkarak gerçek bir halk olmayı başarabilecek mi?.. G [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear