Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30 OCAK 2011 / SAYI 1297 3 Diyarbakır Cezaevi’nin gardiyanı da intihar etti unları ben mi yaşadım? Ben onları yaşadıysam nasıl ölmedim? Nasıl hâlâ hayattayım, nasıl yaşıyorum? Herkes nasıl yaşayabiliyor? Kürsüdeki kadının soruları yanıtsız. O da biliyor ki salonda bulunanların çoğu benzer şeyleri yaşadı. Onun için belki de ortak sözcükleri “Diyarbakır anlatılmaz, Diyarbakır yaşanır”. Dertleri intikam değil, yüzleşme ve adalet için konuşuyorlar. “Benim yaşadıklarımı işkencecimin bile yaşamasını istemem” diyor Emine Turgut, 78’liler Girişimi tarafından oluşturulan Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun Ankara’daki toplantısında. Yaşananlar unutulmasın diye, bir daha aynı şeyler yaşanmasın diye, 30 yıl sonra bile olsa adalet işlesin diye anlatıyor. Emine Turgut, Kasım 1980’de Batman’da gözaltına alındığında 20’li yaşlarının başındaydı. Evliydi, küçük bir oğlu vardı. Polis olamayınca, bankacı olmaya karar vermişti. Gözaltına alınmasa sınava girecekti. Bir hafta Batman’da tutulduktan sonra Mardin Tugayı’na gönderildi. İki buçuk ay kaldı orada. “İşkenceyi anlatmak sıradan geliyor” diyor Mardin Tugayı’ndaki günlerinden söz ederken. O kadar çok şeye şahit olmuştu ki... Genç bir hemşireyi de getirmişlerdi tugaya. 27 yaşındaydı diyor Emine, “Bir gün geldi, ‘ben AYŞE kadın oldum’ dedi. Ne oldu YILDIRIM diye sordum. ‘Bana tecavüz ettiler’ dedi.” İki buçuk ay sonra Diyarbakır Askeri Cezaevi’ne gönderiliyor Emine. Artık işkence bitti diye seviniyor. Daha cezaevine girerken anlıyor gerçeği, “İşlemlerimiz yapılırken başımı kaldırdım ‘Bir şey sorabilir miyim?’ dedim. Bir bardak su isteyecektim. Gözümü açtığımda ıslak ve karanlık bir odada çıplak haldeydim. Karşımda Esat Oktay Yıldıran’ın köpeği Co. Dudağımın üstü yırtılmıştı. Üstümde üç kâğıt vardı. İstiklal Marşı, and ve 10. yıl marşı yazılıydı. Sabaha kadar ezberlememi istiyorlardı.” 24 saat kesintisiz denebilecek işkence günleri başlamıştı. Lağım içinde bekletmeler, dışkı, fare, kusmuk yedirmeler, copla tecavüzler, rutin dayaklar... “Gardiyanların sopalarının adları vardı; diazem, katil, Dr. Fikret Zengin kemik kıran. Kimi rastgele vururdu, kimi nereye vuracağını bilirdi. Dayak sırası aldığımızda bilinçli vuranın önüne atmaya çalışırdık kendimizi. Aslında daha sert vururdu o ama en azından rastgele vurmazdı, bir yerimiz kırılmazdı”. Bir gün annesi ziyarete gelmiş Emine’nin. “Türkçe bilmiyordu, Kürtçe nasıl olduğumu sordu. Ben de iyiyim, babam nasıl dedim. O anda annemi tutup duvara fırlattılar. Beyin kanaması geçirmiş. Demans hastası şu anda. Beni de sürükleyerek bir hücreye götürdüler. Esat Oktay Yıldıran da geldi. Cop soktular cinsel organıma, yırtıldı. Hapisten çıktıktan sonra ancak doktora gidebildim. Bana bu olay nedeniyle çocuğum B İlki Diyarbakır’da, ikincisi Ankara’da yapılan Türkiye Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşiyor sempozyumlarının her toplantısında yaşanan başka bir acı ortaya çıkıyor. Tecavüze uğrayan ve aklını kaçıran kadınlar, intihar eden gardiyanlar... Emine Turgut İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr Şiddeti ailesine de uyguladı 19801984 arası Diyarbakır’da kaldığı tahmin edilen 5 bin kişiden biri Emine Turgut. 78’lilerin sözlü tarih için konuştuğu 462 kişiden de biri. Peki ya işkenceciler, dönemin savcıları, askerleri, doktorları, gardiyanları, onlar nerede ve ne durumda? 78’lilerin sözlü tarih çağrısına hiçbirinden yanıt gelmedi bugüne dek. Ancak Almanya’da doktorluk yapan Fikret Zengin bir gardiyanın intiharından söz ediyor. Türkiye Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşiyor sempozyumunu izleyen Dr. Fikret Zengin, askerliğini Diyarbakır Cezaevi’nde gardiyan olarak yapmış bir kişinin kendisine tedavi olmak için başvurduğunu anlatıyor: “2002’de bana geldiğinde 40 yaşlarındaydı. Esat Oktay Yıldıran döneminde 8384 arası cezaevinde gardiyanlık yaptığını söyledi. Tabii o zaman kendisi gibi askerlere üst rütbelilerin çok büyük vaatlerde bulunduğunu anlattı. Terhisten sonra iş ve büyük kazanç sözleri verilmiş. Ama askerlik bitip de kapıya konunca memleketine geri dönmüş. Cezaevinde uyguladığı şiddeti bu kez kendi anne, baba ve kardeşine uygulamaya başlamış. ‘Hazır ola geçip bana komutanım deyin’ diye emir vermeye ve dövmeye başlamış. Bir gün babasını çok kötü dövünce evden atmışlar bunu. Sonra Almanya’dan izne Türkiye’ye gelen bir kadınla evlenip buraya gelmiş. Burada da karısını dövmeye başlayınca kadın ‘Böyle sürmez doktora gidip tedavi olacaksın’ demiş. Onun üzerine bana geldi. Herhangi bir pişmanlık duygusundan daha çok uyku sorunu yaşıyordu. Geceleri rüyasında kendisini yine Diyarbakır Cezaevi’nde gördüğünü söylüyordu. İki kısa görüşme yaptım, daha sonraki randevularına gelmedi. İki yıl sonra psikiyatri hastanesinden bir meslektaşım telefon etti. Hastaneye yatırmışlar tedavi için. Daha önce bana geldiği için hakkında bilgi istedi. Kısa bir bilgi verdim. Bir hafta sonra öğrendim ki intihar etmiş.” Fikret Zengin, şimdi Almanya’da “Cezaevinde kalmak ve yaşamak, işkence, tecavüz ve diğer travmalarşiddetsonuçları” adlı bir kitap hazırlıyor. Bugüne dek 2 bin 563 travma mağduruyla görüştüğünü anlatıyor Zengin. Hepsi de Türkiye’de işkence gören, tecavüze uğrayan, gözleri önünde yakınları öldürülen insanlar. Bunların 827’sinin cezaevinde kaldığını, 348’inin ise Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde bulunduğunu söylüyor. Kitap önce Almanca basılacak, sonra Türkçeye çevrilecek. G olamayacağını söylediler. Ama yırtığı dikebiliriz dediler. Diktirtmedim. Diyarbakır’ı vücudumda taşıyayım diye.” Vücudunda taşıdığı başka bir şey de görüş gününde patlayan bombanın parçası. “Sağ omzuna bir şey geldi. Kanamaya başladı. Taş gelmiş deyip, üstünü bantladılar. Ama uzun süre kolumu kullanamadım. Yine çıktıktan sonra film çekildiğinde anlaşıldı ki oraya bir parça gelmiş. Ama zaman geçtiği için etrafı kapanmış, yani ameliyatla çıkartılamıyor. O nedenle bugün hâlâ sağ kolumu ve elimi rahat kullanamıyorum.” O kadar çok ki yaşadıkları ve tanıklıkları Emine’nin. Çoğu zaman ölmek istediğini söylüyor, “Ama ölemiyorsun” diyor. Anlatmaya devam ediyor: “Ağrı’dan bir kadın vardı. Genç, güzel bir kadındı. Evliydi. O kadar çok tecavüze uğramıştı ki artık erkek görünce çığlık atıyordu, delirmişti. Kocası bile görüşe geldiğinde deliriyordu. Üç ay sonra serbest bıraktılar. İntihar ettiğini duyduk.” Tam 10 yıl cezaevinde kalmış Emine Turgut. Şartlı tahliye için başvurduğunda öğrenmiş ki cezası kesinleşmiş ve 3 yıl hapis cezası almış. O günden beri ilk kez konuştuğunu söylüyor. Kimseye anlatmamış yaşadıklarını, kocasına, kardeşine, oğluna bile. Anlatacak daha çok şeyi var belki ama zamanı geldiğinde... G O dönem birçok doktor işkence suçuna ortak oldu T ürkiye Diyarbakır Gerçeği ile Yüzleşiyor Sempozyumu’nda konuşan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, başka bir noktaya dikkat çekiyor. O dönem doktorluk yapan birçok kişinin sustuğu, görmezden geldiği için işkence suçuna ortak olduğunu söylüyor Fincancı ve inanılmaz bir olaydan söz ediyor. Doktorların herhangi bir işkence ve darp izine rastlamadığına dair kaşe yaptırmalarından! Meslektaşı olarak bile değerlendiremediği bu insanların bugün belki tedaviye ihiyacı olduğunu anlatıyor Fincancı ama her şeyden önce yargılanmaları gerektiğinin altını çiziyor. Tıpkı onlar gibi kaşe yaptıran dönemin savcıları gibi. Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun ön sonuçlarını açıklayan Yard. Doç. Dr. Murat Paker’in verdiği bilgiye göre görüşülen mağdurların hiçbirinin cezaevine girmeden önce ruhsal sağlık sorunu yoktu. Cezaevindeyken başlayan ruhsal sorunlar aradan 30 yıl geçmesine rağmen bugün hâlâ kendisini gösteriyor. Neler mi; uyku sorunları; rahatsız edici anıların istemediği halde aniden sanki yeniden yaşıyormuş gibi ortaya çıkması, unutkanlık, beklemediği bir anda aniden gelen, rahatsız edici anılar; kâbus ve kötü rüyalar; yüksek kaygı; yemeiçme sorunları; sinirlilik; korkutucu veya üzücü düşüncelerin birdenbire aklınıza gelmesi; sürekli üzüntü hali; duyu bozuklukları; dalgınlık; belirli anıları bastırmaya çalışmak, bedenin değişik yerlerini gezen ağrı, kötü his, karıncalanma; bir şeyler hatırlattıkları için belirli insanlardan veya yerlerden uzak durmak; bir zamanlar onu incitmiş olan bir şeye dair hiçbir şey hissetmemeye çalışmak. G C M Y B C MY B