Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9 AĞUSTOS 2004 / SAYI 962 11 Tamklarıyla ayrımcılık Cadının eşit ve özgür olduğu bir dünyada r a§amak; kadınların yülardan beri süregelen avaşı... îşte bu amaçla, Türkiye'nin her yerinden :adınlar, Kadına Karşı Ayrımcılığın Yok ıdilmesi Sözleşmesi (CEDAW) Gölge Raporu trafında bir araya geldiler... Yaşadıkları veya anıklık ettikleri ayrımcılık olaylarını anlattılar... fağmur ]ezzari er şey 2002 yılının bir yaz gününde Uçan Süpürge'de üç arkadaş arasındaki bir sohbetle başladı Ankara'daki kadtn kuruluşlarının temsilcileri bir araya gelerek, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW) Gölge Raporu'nun peşine düştüler. 400'ü aşkın kuruluşla ilışki yürüterek nihayetinde 1820 Nisan2003 tarihleri arasında CEDAW Sivil Toplum Forumu'nu oluşturdular. Forumda 81 ilden 453 kadın buluştu. Ve bu kadınların tek bir hedefi vardı: Kadınm eşit ve ozgür olduğu bir dünyada yaşamak! Çünkü bu kadınların tümü; sadece "kadın" oldukları için ayrımcılığa maruz kalmışlardı. leri var. Seçim sırasmda araba ile gidiyordum, kaymvalidemin köyüne çıkıyordum, onlarm yemeklerini yapıyordum. Geliyorum, tekrar toplantımı yapıyonım, tekrar köyüme gidiyorum. Köy de 15 kilometre mesafede. Yani laf olmasm, söz olmasın, evlililiğim kritik noktaya gelmesin diye. Ama inanın, siyasette evliliğim kınlma noktasına geldi. Neredeyse gitti gidecek. Ben direniyorum. GELENEKSEL ROLLER Ayşe Birgölge: Ortaokula giden bir genç kız geldi bize, "Ben okuldan alındım" dedi. "Niye alındın okuldan?" diye sorduk, "Erkek arkadaşım var diye alındım" cevabmı verdi. "Erkek arkadaşını böyle rahatça evde söyleyebiliyor musun" dedim, "Hayır, birisinden duymuş annem" dedi, "Hemen babam beni okuldan aldı ama ağabeyimin iki, üç tane kız arakdaşı var, ne okuldan alıyorlar ne de ona tepki gösteriyorlar." ÇALIŞMA HAYATI Gülsiim Coşkun: Tanıdığım bir kadın var: Köyden geliyor, ürettiklerini getirip pazarda satıyor ve kazancını da çantasınakoyuyor. Kocası ise çantasmdan paraları alıp kahvede yiyor. Kadına "Neden paralarını saklamıyorsun" diye sordum, "Paralan almazsa kocam şehre inmeme izin vermez" dedi. Nazmiye Albayrak: Bergama'da kadınlar iş güvencesiz, kötü sağlık koşullarında çok ucuza çalıştırılıyorlar. Sümerbank'ta çalışan 2000 kadın vardı. Özelleştirme olduktan sonra çalışan kadın sayısı 300'e indi. Fabrika bugün kapanma aşamasında. Kadınlar çok kötü durumda. Bir evde ikiüç aile birlikte yaşıyorlar. Çocuklannı okula gönderemiyorlar. Okula giden çocuklarına kitap alamayanlar var. Özelleştirme kadınları çok kötü etkiledi. Ege ve Doğu arasında bir ayırım kalmadı. EĞİTİM Ayşe Figen Kalay: Kütahya'da iki kızkardeş, üniversiteyi kazandıklan halde babalan tarafından okumaya gönderilmedikleri için av tüfeğiyle birbirlerini vurarak öldürdüler. Sakine Baykan: Ben emekli öğretmenim, bir süre önce bir arkadaşımın yuvasında derse girdim. Oyun köşesine geçtik. Bir baktım, kız çocuklar evlilik köşesine, oyuncak bardaklara, tavalara, dikiş makinalarma yöneldiler. Erkek çocuklar ise atölye kısmına yönelerek çekiçle falan oynamaya başladılar. Ben şaşırdım," Yavrum. Siz niye hepiniz buradasmız" diye sordum, "Ama bize böyle dedi öğretmenimiz" dediler. Sonra ben öğretmen arkadaşla konuştuğumda, "müfredatın böyle olduğunu" söyledi.* H Forumun ikinci gününde yapılan atölye çalışmaları British Council'ın katkılarıyla bir kitapta toplandı. Çeşitli başlıklar altında kadına yönelik ayrımcılığın anlatıldığı kitapta, toplantıya katılan kadınlar, yaşadıkları ayrımcılık olaylarını anlattılar: KADINA YÖNELİK ŞİDDET Fahriye Bıkım: 2000 yüında gozaltına alındım. Ben o zaman 65 yaşındaydım, benim iki tarafumda da protez var, platin var, ameliyatlıyım ve o halde dört gün dört gece hiç oturmadan, bir tane minder vardı onu da aldılar, ayakta bıraktılar. Ondan sonra işkence gördük.Başımızdaki beyaz tülbentlerle bizi boğmaya çalıştılar. 4. gün bizi tutukladılar, cezaevine attılar... Ben diyorum ki, bu sorunlarımızı, Edirne'dekikadınla Ardahan'daki kadının sorunlannı birleştirin, bu benim bir önerim. Çünkü Edirne'deki kadınm sorunu da aynıdır, Ardahan'daki kadınm da. Daha doğrusu Türk ile Kürt kadınının sorunlarmı birden ele alırsanız çok sevinirim. Meral Daıuş: Şiddet konusunda Türk Ceza Kanunu hükümlerinin uygulanmadığını görüyoruz. Yasal anlamda kadın ve erkek ayrımcılığı halen var. Bunun en önemli örneği TCK'nin 462. maddesi. Türkiye genelinde namus cinayetleri çok yoğun, ama bizim bölgedeGüneydoğu Anadolu'da çok daha yakından tanıklık ediyoruz. Kadınlarm ödürülmesi ya da şiddete maruz kalması ya da zorla evlendirilmesi ve benzeri bilinen uygulamalann da tersine destekleyici bir irade sergilendiği kanaatindeyim. Benim geçen üç tane müvekkilim öldürüldü. Üçü de aile içi şiddetti, başvurduk, yasal koruma istedik, savcı ile görüştük ama savcı tutuklama karan verilmesi için hiçbir çaba göstermedi. Kadın üç ay sonra öldürüldü. Diğeri başka şekilde öldürüldü, biri de üçüncü eş olarak öldürüldü. Sakine Arat: Çok fazla şiddet gördüm. îlk başta üvey annemden, sonra beyimden, beyimin kızkardeşinden, oğlan kardeşinden, annesinden, yengesinden, hepsinden şiddet gördüm. Çocuklarım oldu, çocuklarımı okula gönderdim, okuttum. Ama ne yazık ki benim kızımı kaynım geldi istedi oğluna, kızım daha 1314 yaşındaydı. "Vermem" dedim. 14 yaşında kapıya dayandı götüreceğim diye. "Ya verirsin ya da okul kapısında öldürürüm" dedi. Beyime söyledim, "Nasıl olur, bu daha çocuk, bari ortaokulu bitirsin" dedi. Daha orta ikiye gidiyordu kızım. Bir ki2 da kardeşime kurban ediyorum ve eğer vermezsem okul kapısında öldüreceklerini söylüyorlar. Mecbur kaldım, verdim. Kızımı aldı Diyarbakır'dan köye götürdü. Çocuğun annesi yoktu, üvey anneydi, çocuk askere gitti. Yedi ayhk askerken bir gün beni çağırdılar, kaynın hasta gel dediler, gittiğimde kızımın cenazesiyle karşılaştım. 14 yaşında evlendirdim, 15 yaşmda hamile kaldı, 16 yaşında bir kızı oldu, 17 yaşmda cenazesiyle karşılaştun. "Niye böyle oldu" dediğim zaman, "senin kızın inti har etmiş" dediler bana. Tek kurşun beynine yemişti, sol taraftan. Ben buna inanmadım, sordum soruşturdum, kimse korkusundan bir şey söylemedi, yalnız iki üç kişi bana dediler ki; "Biz amcasının, başçavuşun onu tehdit ettiğini gördük." EVLİLİK AİLESİYASET İLİŞKİSİ îlkay Köse: Bir yıldır siyasetin içinde CEDAWın Sivil Toplum Forumu'nu oluşturan kadınlardan bir grup... \ 1 l ' yim. Çok zorluklar çektiğimi söylemek istiyorum. Siyasete atılmamı eşim tavsiye etti. Siyasete atıldım, kadın kolları başkanı oldum. Ama ilginçtir, çok fazla statüm vardı, birincisi eş, ikincisi gelin (Anne değilim), üçüncüsü kadın kolları başka nı, dördüncüsü ve en önemlisi de toplumda bir kadın olmaktı. Seçim sırasında o kadar zorluklar çektim ki. Biliyorsunuz, Rize çay memleketi ve benim kayinvalidemle kaympederimin çay bahçe Aylin KotÜ Hayata başlamak... B; azılarımız hayata sıfırdan değil, çok daha gerilerde bir yerden başlarız. | Aynı anda aynı ya da farkh şehirlerde, ülkelerde bizimle doğanlar kulvara yüz metre, iki yüz metre hatta bir kilometre önden başlarlar. îlk çocukluk gelir geçer, ama bunun farkında olarak, ama olmayarak. Ancak ilk gençlik geçmez, artık bu dönemde hayata aynı şartlarda başlamadığımızm farkına varırız. Farkına vardığımız noktada hem sosyal yönden hem de hayatta bize lazım olacak her türlü yönlerden kendimizi geliştirme çabasına gireriz. Bu, uzun ve çok meşakkatli bir yoldur. Çünkü bizimle aym anda hayata başlayanlardan, çok daha fazla çaba sarf etmemiz gerekir. Enternasyonal okullar bu durumu farklı değerlendirmeye alır ve değişik sistem uygularlar. Babalarmm görevleri dolayısıyla dünyanın her yerinden bu okullara çocuklar gelir. Kimi yuvadan başlar, kimi dördüncü sınıftan. Hepsi farklı kultürden, farkh orijinden, dilden gelir. Ancak ortak bir sistem ve dil olmak zorundadır. Bu kadar farklı çocuğu bir arada eğitebilmek için ortak bir payda bulmak lazım gelir. Tıpkı hayat gibi. Bu sistem kurulur da. Ancak sıra değerlendirme yapmaya gelince esas bu noktada çok adil bir durum ortaya çıkar. Çocuk hiçbir zaman diğer arkadaşları ile kıyaslanmaz. Her çocuğun kendi içinde yaptığı sıçrama esas alınır. Oysa bizler ne yapıyoruz, sürekli birilerini yermekten başka... Yerdiğimiz kişinin geçmişine hiç bakmadan geldiği noktayı takdir etmek, alkışlamak çok zorumuza gider, nedense... Toplumda belli bir yere gelmiş ancak orijininde imkânsızlıklar ve eğitimsizlik yaşamış nice insanı beğenmez, burun kıvınnz. Kendi içlerinde yaptıkları büyük sıçramayı hiçe sayarak, görmezden gelerek. Onlarsa hayatın bu cilvesine alışıkmış gibi yollarma devam ederler. Alkışlanan, teşvik gören çocuk başarılı olur tezinin aksine onları bu yerilmeler kamçılar adeta. Yerenler, beğenmeyenler de genelde kulvara önceden başlayanlardır. 'Bana yetiştin'in verdiği rahatsızlık duygusu ile yererler. Daha da ilginci, ileride bu yerdiklerine bir şekilde işleri düştüğünde sıkılmadan onlardan istekte bulunurlar, bundan da rahatsızlık duymazlar. Oysa iki gün önce beğenmeyip köylü dcdiği insandan yüzü kızarmadan istekte bulunurken onu adeta ilahlaştınrlar da. Çok kolay yerin dibine geçirip çok kolay da tepelere taşıyoruz insanları. Ölçü nedir? Ölçü kalmış mıdır? Anlık mıdır değerlerimiz? Zamana, kişiye ve duruma göre farklılık mı gösterir? Oysa esas ölçü bir yerlere gelebümiş insanların toplumsal sorumluluk duygusu ile hareket edip etmediği midir? Geldiği yerde insanlara kendi hayatından iyi örnekler sunabildiği midir? Tenkit etmek en kolayı, karşuTUzdakinin hangi aşamalardan geçip geldiğini umursamadan tenkit etmek en sevdiğimiz davranış şekli. Ama aynı zamanda menfaat varsa aynı kişiyi övmek daha da kolay yaptığımız bir davranış. Bu durumda acaba hangisi kendi içinde daha büyük sıçrama yapıyor? Birinci sınıftan beri o okulda okuyan ve sınıf seviyesinde olan çocuk mu? Yoksa altı ay önce okula başlayıp sınıfla aynı seviyede olan çocuk mu?# İlk çocukluk gelir geçer, farkında olarak, olmayarak. Ancak İlk gençlik geçmez, artık bu dönemde hayata aynı şartlarda başlamadığımızın farkına varırız. Farkına varmadığımız noktada, hayatta bize lazım olacak her yönde kendlmlzl gellştlrmeye çabalanz.