05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

rahipler ve eğitimle ilişkisi belirsiz ve karşıtlıklardan mı geliyor? kirlenmiş; okula dönmek istemediğini Bana göre o, miras kalan bu sömürge- ve kendisi için adadan ve okuldan uzak- cilik anlatısında ufacık bir parça olma- ta yeni bir hayat kurmayı fena halde is- nın gerilimi. Bağımsız bir ülkede yaşa- tediğini biliyoruz sadece. Onun çıkış yo- yan bağımsız bir kişisiniz, fakat yine de lu İngiliz adamla arkadaş olmak ama siz bu mirasla tanımlanıyorsunuz. bunun da sonuçları var. Bu, yaptığınız her şeyi, gördüğünüz ve etkileşim kurduğunuz her şeyi etkili- ERKEK ÇOCUKLAR VE yor; dil, zenginlik, yoksulluk, din, hepsi ERGENLİK! bizim sömürge tarihimizle tanımlanıyor. James romandaki bir diğer şaşır- n İrlanda ve Britanya’nın tam olarak ne tıcı karakter. Eskinin yeni üzerindeki kadar yakın olduğunu anlamak gerçek- baskısını ve birey ile kolektif (toplum) ten önemli. Neredeyse her İrlandalı aile- arasındaki çatışmayı bir çocuk olarak nin Britanya’da yaşayan akrabaları, bağ- yakından deneyimliyor. Sizce, çeşitli lantıları var. Ayrıca Brexit’e kadar Bri- kimlik çatışmaları arasında büyürken tanya en önemli ticaret ortağımızdı. James nasıl bir adama dönüşürdü? Yalnız çoğunlukla işlevsiz bir ilişki Örneğin, Masson’ın Cezayirli bir an- STEVE HUMPHREYS bu, çünkü ya sömürgeleştirilen ya da sö- ne ile Fransız bir babanın çocuğu ola- mürgeci olmanın hepimizin üzerindeki rak geçmişini dikkate alırsak James de bu yolculuğa katılmaktan memnun olmasını umuyorum. etkisini nadiren açık açık tartışırız. ileride bir başka Masson olur muydu? Veya Lloyd gibi Varsa davranışlarımızdaki örtük kalıpları; yani ailele- bir pragmatist mi olurdu? SÖMÜRGELEŞME, DİL VE ZİHİN KARMAŞASI rimizden, okullardan, kiliselerden, topluluklardan dev- James’e ne olurdu, emin değilim ayrıca onun hakkın- Roman, başından itibaren şiirsel diliyle; bol di- n raldığımız davranış ve tutumlardaki örtük kalıpları nadi- da fazlaca konuşmaktan hoşlanmıyorum çünkü onun ka- yaloglu, bilinç akışının kullanıldığı monologlar ve so- ren tartışıyoruz. rakterinin gelişimi romanın sonu için odak noktası nite- ğukkanlı radyo haberleri benzeri olay aktarımlarından Gizli alay, iğneleme, maskelenmiş aşağılama, hakir liğinde. Beni bir hayli ilgilendiren şey, erkek çocukla- oluşan anlatım tarzıyla ve hatta noktalamadan nere- görme, bütün bu sessiz gerilim İngiliz-İrlandalı ilişkisin- rındaki ergenlik deneyimlerinin etkisi. deyse kaçınan yazımıyla dikkat çekiyor. de hâlâ devam ediyor, tıpkı romanda da bombalamalar, Erkek çocukları o kadar içselleştirebilirler ki ergen- Bu türden çoklu bakış açısı kullanmayı neden ter- silahlı saldırılar ve cinayetlerle yaratılan gürültülü geri- lik yıllarındaki travmatik bir deneyim onların yaşamı- cih ettiniz? Tek kişi anlatımının bir çeşit sınırlı bakış lime karşı devam ettiği gibi. nın geri kalanını, aynı zamanda etraflarındaki kişilerin açısından kaçınmak için mi? Ayrıca noktalama kulla- Anlatının bu dilsel özellikleri sayesinde roma- yaşamlarını da tanımlayabilir. Dolayısıyla bir erkek ço- n nımından mümkün olduğunca kaçınmak, dile yönelik nı okurken teatral bir metin, belki bazen dramatik bir cuğu bir şey verilmeden nasıl politikleşebilir? Bir oğlan herhangi bir sınırlamadan kaçınmayı mı hedefliyor? radyo oyunu dinliyormuşuz gibi hissediyoruz, sanki bu nasıl radikalleşir? Bence konuyu burada bırakalım. Koloni, Atlantik Okyanusu’nun ortasında bir kayanın anlatım çağdaş dönemin görsel ve dijital kültüründen İrlandalılar ve İngilizler arasındaki çatışmalar, İr- n üzerinde geçiyor. Dilin denizin hareketini çağrıştırması- önceki eski zamanlara aitmiş gibi geliyor. landa halkının kimlik mücadelesi, IRA’nın eylemleri nı, (suya) daldırılma hissini çağrıştırmasını istedim. Dilin okurlar üzerinde bu türden bir etki yaratması- gibi gerçek hayattan tarihsel olgular da romanın arka Dilin iki şeyi daha yapmasını istiyordum: Sömürgeci- nı bilinçli olarak mı tercih ettiniz? Size göre işitsel ve planında yer alıyor. Ancak bu toplumsal olgular, tıpkı lik hakkındaki farklı perspektiflere dönük bir alan yarat- yazılı kültür ile görsel ve dijital kültür arasında anlatı bir adanın anakaradan uzakta ve izole olması gibi, an- masını, bir de hem anlatıya hem de İrlanda’nın Britanya dilinin tarzı bakımından bir fark var mı? latıya mesafeli bir şekilde yansıyor. tarafından sömürgeleştirilmesiyle yaratılan zihin karma- Tiyatroyu seviyorum; ayrıca küçük yaşlardayken, 1906’da O günleri yaşamış bir kişi olarak romanı kaleme şası denizine daldırılma hissini kavramayı. Berlin’de Max Reinhardt tarafından kurulmuş samimi oda alırken bu mesafeli duruşu nasıl koruyabildiniz? Da- Ülkenizi sömürgeleştirenlerle aynı dili konuştuğunuz- oyunu mekânı Kammerspiele’nin anlayışına kapılmıştım. hası, böyle bir duruşu korumak bir yazar için ille de da, ülkenizi sömürgeleştirenlerle neredeyse tamamen Başkalarıyla beraber bir mekâna girmek ve yanıtını zaten önemli ya da anlamlı mıdır? aynı göründüğünüzde birbirimize dönük sergilediği- bildiğinizi sandığınız şeylere tekrar bakana kadar, onları Bir yazar olarak en büyük isteğim okur için bir alan miz üstü örtük davranışları çözüp incelemek çok güç ha- tekrar düşünene kadar dışarı çıkmama fikrini seviyorum. yaratmak. Okura ne düşüneceğini, hissedeceğini söyle- le geliyor. Bu bazen pasif agresif davranış, bazen mizah, memeye dikkat ediyorum; tek isteğim konuları kendisi Koloni, sömürgeciliğin mirasına ve etkisine bakacak bir başka zaman da fiili saldırganlık oluyor. bir alan yaratırken, ilk romanım The Undertaking ise için düşünebileceği, yarattığım esere kendi düşünceleri- Kitapta hepsinin olmasını istiyordum; bu sömürge mira- ni ve deneyimlerini katabileceği bir ortam oluşturmak. İkinci Dünya Savaşı esnasında sıradan bir Alman olma- sının içine daldırıldığımızı, sömürgeleştirilenler sömürge- nın neye benzediğini sorguluyordu. Bu yazma tarzı, ilk kez 16 yaşımda karşılaşıp tanıma- leştirenlerle etkileşime girdiğinde ne olduğunu ve hâlâ da- ya başladığım Fransız yazar Marguerite Duras’tan bir Her iki romanda da - politik sistemler ve onların sı- hi ne olmaya devam ettiğini anlamak için kendi yolumuzu hayli etkilendi. O dönemki İngilizce okumalarım Dic- radan insanlar üzerindeki etkisi hakkında üç parçalı bir bulmaya çalıştığımızı hepimizin anlamasını istiyordum. kens, Austen ve size ne düşüneceğinizi, nasıl hissedece- anlatının ilk iki parçasında - isteğim, okuru varsayılan ğinizi söyleyen büyük 19. yüzyıl romanıydı ama ansızın ‘GİZLİ ALAY, İĞNELEME, HAKİR GÖRME, bilgiyi, varsayılan anlayışı yeniden düşüneceği bir alana karşıma düşünmek, hissetmek ve hayal etmek için bana TÜM BU SESSİZ GERİLİM İNGİLİZ-İRLANDALI mecbur bırakmaktı. alan tanıyan bir yazar çıktı. İLİŞKİSİNDE HÂLÂ DEVAM EDİYOR’ Bunu yapmak için de her şeyi damıtıyor, dirhem dir- Kitabın içinde yazarla birlikte olmak… Bu önce bir okur Anlatı her ne kadar şiirsel, dingin ve sakin olur- hem azaltıyorum ki böylece okur bir alan yaratabilsin. n olarak sonra da bir yazar olarak benim için çok önemliy- sa olsun, roman başından sonuna büyük bir gerilim- Görsel, işitsel ya da duyusal olup olmadığı nasıl okudu- di. Keşfetmek istiyorum, ders vermek değil ve okurun da le akıyor. Bu gerilim, yukarıda en başta bahsettiğimiz ğuna bağlı olarak her okurun kendisine kalmış. n LUDWIG FEUERBACH’TAN ‘TANRILARIN DOĞUŞU’ udwig Feuerbach, Oğuz Özügül’ün çevirisiyle “Tanrı, menşe ve öz itibariyle bir ‘akıl nesnesi’ L Say Yayınları tarafından yayımlanan Tanrıların değildir, onu bu hale, daha sonraki kuşakların akıl- sızlığı ya da aklı getirmiştir. O, spekülasyonun, fel- Doğuşu adlı kitabında , tanrı biliminin (teoloji) gerçek sefenin nesnesi ya da ürünü de değildir anlamının insan bilimi (antropoloji) olduğunu savunu- çünkü ortada henüz filozoflar yokken tanrılar yor ve dinin, insan ruhunun rüyası olduğu görüşünü vardı ve evrenin nedenleri, ateşten ya da sudan ya ileri sürüyor. Ancak insanın, rüyada da olsa hiçlikte da hatta hiçlikten meydana gelişi konusunda saç- ya da gökyüzünde değil, yeryüzünde yani gerçeklik malamak kimsenin aklına gelmediği zaman diyarında bulunduğunu belirtiyor. Hıristiyanlığın da onlar vardı. Tanrı, aslında bir talebin, dileğin Özü adlı kitabında da bu düşüncenin temellerini atan nesnesidir; o, talep edildiği, içten arzu edildiği, is- Feuerbach, Tanrıların Doğuşu’nda klasik, İbrani ve tendiği için, tasarlanmış, düşünülmüş, inanılmış bir Hıristiyan antikçağ metinlerine yoğun göndermeler varlıktır. Gözün özüne denk düşen bir varlık olarak, yaparak bu düşüncesini çözümleme yoluna gidiyor. n ışığın sadece göz için gerekli bir nesne olması gibi, tanrı da sadece genel olarak bir talebin nesnesidir, çünkü tanrıların doğası insani dileklerin doğasına Tanrıların Doğuşu / Ludwig Feuerbach / Çevi- Çizim: Danita Delimont denk düşer.” Kitaptan... ren: Oğuz Özügül / Say Yayınları / 352 s. / 2023. 10 Ağustos 2023 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear