Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
KITAP l BEBEK l ÇOCUK cumhuriyetkitapcocuk@gmail.com l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS 8’in üst yarısı kaçtır? “Ama şimdi önemli noktayı gözden kaçırmayın: oyun oynamak. Problemleri düşünmeyin, önemli olan bilmeceler ve tahminler.” BURCU YILMAZ Ü zerinden gelinmesi gereken en önemli korkulardan biri matematik. Meseleyi altı kere sekizin kaç ettiğiyle sınırlamak matematiği dar ve korkutucu bir alana hapsediyor. Matematiğin bir metnin kurgusunu oluştururken, tartışırken, bir mobilyayı monte ederken ve hatta çiçeğe su verirken bile hayatımızın içinde olduğunu, zira dünyayı anlamlandırmamızı sağlayan bir tür disiplinler disiplini olduğunu göz ardı ediyoruz veya tüm bunlara muktedir olduğunu hiç düşünmedik bile. İşte şimdi size hatırlatıyorum; altı kere sekiz kırk sekiz eder ve matematiği hayatınızdan çıkaramazsınız. Ama önyargılarınızdan kurtulup ondan korkmaz ve matematiksel düşünme becerisi edinirseniz hayatınıza birkaç gül bahçesi katabilirsiniz. Kurgu aracılığıyla farklı disiplinlere karşı çocukların ilgisini uyandıran, bu disiplinlerin gündelik hayattaki karşılıklarını göstererek “ama bu benim ne işime yaracak ki!” yakınmasının / sorusunun önünü alan kitapları değerli buluyorum. Eğitim sistemleri mantık, felsefe, matematik, dilbilim gibi dersleri değersizleştiren, hatta yok sayan ve bunların temel felsefesini anlatmayan ülkelerde, çocukların bilimsel düşünme biçimi edinebilmeleri ve ondan kopmamaları için sözünü ettiğim türde metinler mutlaka okuma listesinde bulunmalı. Bu metinlerin sadece çocuklara değil, yetişkinlere de faydasının dokunduğundan eminim. 1 “... sınav stresi, ders geçme zorunluluğu ve ebeveynlerini memnun etme gerekliliği olmadan, matematik dahil her şey, aslında bir oyun olabilir. Bunu daha önce, senin yaşındayken anlamamış olmam çok üzücü.” diye yazıyor, Sınavın Böylesi’nin yazarı Jordi Sierra i Fabra kitaba düştüğü notta. Başarının sadece sınavlarda alınan notlarla ölçüldüğü bir eğitim sisteminde kişilerin iyi not alınamayan derse/ konuya ilişkin önyargı geliştirmeleri ve inatla o konuyu anlayamadıklarını söylemeleri anlaşılabilir bir mazeret. Söz konusu matematik, yani neredeyse doğuştan önyargılı olduğumuz bir disipline gelince işler daha da zorlaşıyor; “Kendinizi şartlıyor, aklınızı kapatıyor ve söylenip duruyorsunuz.” (Sayfa 11) Sınavın Böylesi’nin kahramanı Adela, Nico ve Luc da matematikten korkan, önyargıları nedeniyle bildikleri şeylerin bile farkında olmayan, kendi deyişleriyle matematiği anlamayan üç çocuk. Fikirleri öyle sabit ki daha yeni işledikleri konuya ilişkin bir soruyla karşılaştıklarında bile ipin ucunu hemen bırakıveriyorlar, daha doğrusu o ipi tutmaya yeltenmiyorlar bile. Yine başarısız oldukları bir sınavın ertesinde matematiğin “gerçek hayatta” bir işlerine yaramayacağına inandırmaya çalışıyor onlar da kendilerini: “Federico Amcam toplama yapmayı bile bilmiyor ama köşeyi çoktan dönmüş. Sayılarla muhasebeciler ve yöneticiler ilgilenir, bu onların işi.” (23) Neyse ki matematik öğretmenleri Felipe Romero, Fepe, önyargılarını kırma ve onlara matematiğin korkulacak bir yanı olmadığını gösterme konusunda ka rarlıdır. “Diğer öğretmenler kıllarını bile kımıldatmaz, sınavı yapıp geçerdi. Ama Fepe öyle değildi.” (32) Fepe, çocukların matematiğe bir oyun gözüyle bakmalarını sağlamaya çalışır yani bütün eylemlerimizin temelinde bulunan şeyle. Oyun ve doğası üzerine kafa yormamış olanlar onu basit ve hatta küçültücü bir eylem olarak görür. Huizinga, Homo Ludens’te oyunu, insana özgü üçüncü bir nitelik olarak ele alır ve kolektif hayatın getirdiği eylem biçimlerinde oyunun ne denli önemli bir rol üstlendiğini anlatır. Oyunun en önemli özelliği; gönüllü ve özgür bir eylem olması ve bu özellikleri hatırımızdan çıkarmamamız, durumlar karşısında bize daha özgür ve korkusuz bir bakış açısı kazandıracaktır. Bir edebi metni kurgulamaya çalışırken, bir besteyle uğraşırken veya sayılarla cebelleşirken aslında tüm bu sanatsal ve bilimsel yaratıların temelinde oyun olduğunu gözden kaçırmamak gerek. Böylece tırnaklarınızı yemeye son verebilir ve okuldan eve neşeyle dönebilirsiniz (tamam, bu ikinci belki biraz abartılı olabilir). 2 Fepe’nin çocuklara matematiği sevdirme ve onun oyuna özgü doğasını göstermede izlediği yol tam da bir oyun sayesinde olur. Öğretmenleri, matematik dışındaki bütün derslerden geçen üç arkadaşa yaz okuluna kalmamaları için bir şans daha verir. Bu ikinci fırsat bildiğimiz anlamda bir sınav olmayacaktır ama. Zira geleneksel yöntemlerin onları başarısız oldukları inancından kurtarmada pek işe yaramadığı aşikardır. Madem sınavda kendilerini göstere mediklerine inanıyorlar o halde “düşünmeyi ve akıl yürütmeyi öğrenecekleri sekiz matematik ve yedi zekâ sorusu”nun olacağı bir tür “Katil Kim” oyunu oynayacaklardır. Fepe, sekiz matematik sorusunu çözebilmeleri için çocukların bildikleri birkaç yere ipuçları bırakacak ve bu soruların oluşturacağı şifre de katilin ismini verecektir. Çocuklar bir ipucunu bulamadıklarında bir sonraki adıma geçemeyeceklerdir. Fepe oyunun önemini tekrar vurgular: “Ama şimdi önemli noktayı gözden kaçırmayın: oyun oynamak. Problemleri düşünmeyin, önemli olan bilmeceler ve tahminler.” (52) Neticede Fepe öyle inandırıcı bir oyun kurgular ki, bilmeceleri çözmeye çalıştıkları sırada vazgeçmek çocukların aklına gelmez, gelemez... Çözüme kolayca ulaştıkları zamanlardaysa, kesin işin içinde bir iş var, bu kadar kolay olamaz, türünden düşünceleriyse pek çoğumuzun mantık problemleri karşısında duyduğu güvensizliği gösteriyor âdeta. İşi daha da eğlenceli kılan şeyse metnin okuru da ayartması. Ben kitap boyunca elimde kâğıt kalemle, çocukların karşılaştıkları bilmeceleri onlardan önce çözmek için işlemler yaptım ve doğru sonuçlara ulaştığımda boyum biraz daha uzadı. Yazarın her bölümün numarasını, sonucu o sayıları veren işlemlerle göstermesini ise ayrıca sevdim. Matematik dersleri hayatının belli dönemlerinde kâbusa dönüşmüş fakat bu disipline duyduğu sevgi ve hayranlık azalmasın diye elinden geleni yapmaya çalışmış biri olarak Sınavın Böylesi’nin gözden kaçırılmaması gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Bu vesileyle hayranlık duyduğum bir yazarın ve matematikçinin, Lewis Carroll’ın, Bulmacalar Diyarına Yolculuk kitabını da hatırlatmak isterim. n Sınavın Böylesi / Jordi Sierra i Fabra / Çeviren: Ercan Bayraz / Resimleyen: Zekeriya Gündüz / Türkçe Yayın Editörü: Sedat Barkın / Uyurgezer Kitap / 2019 / 174 sayfa / 11+ yaş. 10 14 Mayıs 2020