Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
EMİN NEDRET İŞLİ’DEN “SAHAFNÂME” “Ben ‘Cumhuriyet’ sahafıyım!” Sahaflıkta kırkıncı yılına giren Emin Nedret İşli “Sahafnâme”de, bu süre boyunca eline geçen belgelerin bir kısmının hikâyesini meraklısıyla paylaşıp tarihe bir not düşüyor. İşli ile Cumhuriyet Kitap’ta “Kirli Çıkı” adı altında kaleme aldığı yazılarını topladığı kitabının oluşum sürecini ve “kâğıt arkeologluğu” olarak tanımladığı mesleğini konuştuk. REYYAN BAYAR reyyanbayar@gmail.com K ırk yıldan bu yana sahaflık yapıyorsunuz. Kitaba gelmeden önce bundan söz edelim mi biraz? Basılı kitabın sonu mu geldi diye konuşuyoruz. “Kâğıt arkeologluğu” olarak nitelediğiniz mesleğin geleceğine dair neler söylersiniz? n Ben ne kitap ticaretinin, ne sahaflığın ne de ikinci el kitapçılığın yok olacağına inananlardanım. Çıraklık yıllarımda da “Sahaflık ölüyor, sahaflık batıyor,” diyenler vardı. Böyle bir şey olmadığını düşünüyorum. Bir de İstanbul bambaşka bir şehir. Gerçekten payitaht denilen türden. Nedeni de şu: Yurtdışında pek çok ülkeye gittiğinizde sadece bulundukları memleketin dilinde yazılmış kitaplar oluyor genellikle. Bizde öyle değil. Bugün Kadıköy’deki Aslıhan Pasajı’na gidin; Osmanlıca, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arnavutça, İtalyanca, Rumca, Ermenice... Pek çok dilde yazılmış kitaplardan üçer beşer raf kitap vardır. Burada çokkültürlülük o kadar yer etmiş ki bunlar kitapçı raflarına da yansımış. Bu kadar kitap bolluğu içerisinde ki bu arada yangınlarla, ihmallerle yok olmuş nice kitabı da düşünürsek âdeta bir cennet bu şehir. O yüzden İstanbul’da sahaflık asla ve asla bitmez. Beni doyurur, benden sonra oğlumu doyurur, belki onun oğlunu da doyurur... Ben yaşadıklarımdan, gördüklerimden dolayı buna inanıyorum. “KIYAMADIKLARIMIN HİKÂYESİ” n Bu pek çok olayı, kitabı, belgeyi elden geçirmek de omuzlarınıza farklı bir sorumluluk yüklüyor olsa gerek. Sahafnâme de o sorumluluğun meyvesi sanki, değil mi? n Aynen öyle. Bu kitap, benim gördüklerimin çok azını içeriyor aslında. Bu sene benim sahaflıkta kırkıncı yılım. 1978’de liseyi bitirip Enderun’da çıraklık yapmaya başladım. Bu kırk yılda sadece firma sahibi değil; çırak olarak, serbest iş yaparak, Librairie de Pera’da Uğur Güracar’la birlikte pek çok kütüphaneyi elden geçirerek yol aldım. Çok kütüphane gördüm, çok önemli kütüphaneler gördüm. Bir de alamayıp ama gördüğüm ya da bir şekilde içinden geçtiğim kitaplar var. Bu kitapta yazılanlar, bu tür kütüphanelerden kendi zevkime uyan, hoşuma giden ve satmaya kıyamadığım diye ayırdığım malzemelerden oluşan seçki. “SAHAFLIK TARİHİNE KAYITSIZLIK HÂKİM” n Belgelerin sorumluluğu tamam... İşin bir de kitaplarını, belgelerini satın aldığınız insanların sorumluluğu kısmı var. Bu sorumluluğu taşımak nasıl bir duygu? n Meseleyi bilgilerimiz ve eski ustalarımızla birlikte düşünecek olursak böyle bir sorumluluğu bizim memleketin sahafları pek hissetmemiş. Zaten hissetselermiş bunları yazmaları, kaydetmeleri gerekirmiş. Sahaflara bakıyoruz; müderris, imam vs. okumuş insanlar... Ama hiçbirinin kayıt tuttuğu yok. Hesap kitap da mı tutmamış bu mübarekler? Şimdiye kadar bir deftere rastlamadık mesela sahafın aldığını, sattığını gösteren. Osmanlı döneminde yapılmış kitap müzayedelerinin matbu kataloğu sayılabilecek kitap adedi hepi topu yirmi sekiz. Hiç olmazsa orada kitabın adı, yazarı, türü, yazma mı basma mı, hangi gün mezat edildiği yazıyor. Onun dışında hiçbiri yazmamış. Bunlar bile yokken malzemeyi işleyip hikâyesini yazacak kimse de ortaya çıkmamış. Bu kadar kayıtsızlık altında en küçük belgenin bile kayıt altına alınıp hikâyesinin anlatılması önemlidir. n Dediğiniz gibi bir de belgelerin hikâyesi kısmı var. Bunun hikâyesine ulaşma, onu anlatma kısmı nasıl peki? n Bu zaten her sahafın yapması ge reken bir iş. Sahaf, eline aldığı belgeyi, ticaretini yapmadan önce okuyup ne olduğunu öğrenmeli. Ben bu yazıları yazarken çok şey öğrendim, bilgim derinleşti. Tabii bunu çabalayıp, kurcalayarak, ansiklopediye bakıp başka bir kaynağı devirerek ya da gereken kimselere sorarak ve kütüphaneye giderek öğreniyorum. Sahaf bu belge araştırmasını, kitapları notlamayı, birbirlerine bağlamayı ne kadar çok yaparsa bilgisi, kültürü, sahaflığı o kadar artar. Sahaf, öğrenmeye çalışan adamdır zaten. Niye sahaf dükkânlarında sohbetler daha keyiflidir? Çünkü sahaf böyle sohbetlere imkân veriyor, yer açıyor. Sahafa gelen insan zaten belli bir kültürel olgunluğun içinde. Gelen müşteri çok şey öğrendiği gibi çok şey de öğretiyor sahafa. Bilmediği birçok noktayı müşterisinden öğreniyor sahaf. n Kitapta da birbirinden ayrı hikâyeler var ama bir anlamda da birbirini tamamlıyorlar. Bir bütünün parçaları gibi. Edebiyat dünyamızda iz bırakmış isimlere dair anekdotlar veriyorsunuz. Ayrıca kitaplar, dergiler, siyasîler ve hatta kitap ayraçları bile konuk oluyor sayfalara. Bu yazıları bir araya getirirken nasıl bir bütünlük yakalamak istediniz? n Kartvizitten ayraca, ayraçtan ekslibrise, toplatılmış ya da yasaklanmış ilk dergiden paratonerlerle ilgili yazılmış ilk Osmanlıca risaleye varıncaya kadar hepsinin ilklerini bulmaya kafa yoruyorum. Örneğin uzun yıllar kartvizit topladım, kartvizit koleksiyonu yaptım. Belli bir çoğunluğa erişince derdim şu oldu: Bu kartvizitler ne zaman Türkiye’ye girdi, yaygınlaştı, kullanıma başlandı ya da ayraç? Şimdi herkes ayraç topluyor. Ama bu ayraç; Türkiye’de ne zaman yaygınlaştı, İstanbul’da ne zaman bollaştı? İlk ayracı kimler bastı? Hangi yayınevleri çıkarttı? Onlara meraklanıp peşinden gidiyorum. Elime gelen belgenin güzelliği nedeniyle zaman zaman kendimi başka alanlara kaptırdığım da oluyor. İşin esprili yanlarını yakaladığımda daha da keyifleniyorum tabii. Ama genellikle ben kendimi basın ve yayıncılık faaliyetiyle ilgili sınırlandırmaya çalışıyorum. Kitap da bu anlamda bütünlüğünü burada yakalıyor. Sahafnâme, benim bildiğim kadarıyla bu adı taşıyan ilk kitap. İsimden yola çıkarak eski sahafları, ustaları anlatan bir kitap bekleniyor. O nedenle eline ilk alanlar belgelerin hikâyelerini görünce şaşırıyor. Belki ileride daha matbuat ağırlıklı bir çalışma; gördüğüm ve bildiğim kadarını kapsayan sahaf tarihi gelebilir diye düşünüyorum. Zaten son zamanlarda geliştirdiğim, kendimce bir sloganım var: Ben “Cumhuriyet” sahafıyım! n Sahafnâme / Emin Nedret İşli / Kırmızı Kedi Yayınevi / 216 s. 8 15 Mart 2018 KITAP