Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
AYTEKİN KARAÇOBAN’DAN “PABLO NERUDA: YAŞAMI VE ŞİİRLERİ” ‘Gecenin çiçek açmasını istiyorsak...’ Aytekin Karaçoban’ın “Neruda: Yaşamı ve Şiirleri”, başlıklı kitabı, şaire bütüncül bir şekilde bakıyor. Karaçoban, genelde yapıldığı gibi şairin kısa bir yaşamöyküsü ve şiirlerinden kendince bir seçkiyle yetinmemiş; onun nasıl şair olduğu, şiirinin geçirdiği evreleri, şairin doğup büyüdüğü, yaşadığı coğrafyayı, bu coğrafyanın şairin şiirine yansımalarını ve Türkçeye çevrilmemiş tüm yapıtlarını da inceleyip irdeleyerek bütüncül bir yapıt ortaya çıkarmış. A. KADIR PAKSOY U zun bir zamandır görüşemediğimiz eski bir dostun çıkıp gelmesi gibi çıkıp geldi Aytekin Karaçoban’ın Neruda: Yaşamı ve Şiirleri kitabı. Neruda, şiirleri Türkçeye en çok çevrilen dünya şairlerinden. Belki de birincisi. Kitaplığıma şöyle bir göz atıyorum; ilk gözüme çarpan Yaşadığımı İtiraf Ediyorum oluyor (Almanca’dan Çeviren: Burhan Arpad, 1975). Sayfaları çevirdiğimde kırk yıl önce altını çizdiğim satırlara rastlıyorum: “Şiiri kim öldürebilir ki? Kedi gibi yedi canlıdır şiir. Ona işkence ederler, sokaklarda sürüklerler, üstüne tükürürler, alay ederler, etrafını dört duvarla çevirirler, sürgüne yollarlar, ama şiir bütün bunları yaşar, tertemiz bir yüzle, gülümseyerek ortaya çıkar sonunda ...” ŞAİR “KÜÇÜK TANRI” DEĞİLDİR Her şeyden önce belirtmeliyim ki Karaçoban’ın kitabı, Neruda’ya bütüncül bir bakışın ürünü. Karaçoban, genelde yapıldığı gibi şairin kısa bir yaşamöyküsü ve şiirlerinden kendince bir seçkiyle yetinmemiş; onun nasıl şair olduğu, şiirinin geçirdiği evreleri, şairin doğup, büyüdüğü, yaşadığı coğrafyayı (Şilili eşiyle birlikte Şili’ye giderek), buranın onun şiirine yansımalarını ve Türkçeye çevrilmeyen tüm yapıtlarını da inceleyip irdeleyerek bütüncül bir yapıt ortaya çıkarmış. Karaçoban, Neruda’nın Türkçeye çevrilmiş kitaplarına karşın Türkiyeli okurları Neruda’yı okumuş kabul edemiyor. Nasıl ki diyor, Nâzım Hikmet’in onca kitabının yanında Memleketimden İnsan Manzaraları’nı okumadan, şairi okumuş sayamazsanız kendinizi, Neruda’nın başyapıtı Evrensel Şarkı’yı okumadan da onu okumuş sayılmazsınız. Neruda’ya göre şair “Küçük Tanrı” değildir. “En iyi şair”in bize her gün ekmek üreten, en yakınımızdaki ve kendisini Tanrı gibi görmeyen insan olduğunu yeri geldikçe yineler. Karaçoban, kimi eleştirmenlerin, Neruda’nın şiirini Yürekteki İspanya’dan önceki siyasal olmayan ve bu kitaptan sonra siyasal dönem olarak ikiye ayırmasının yanlışlığını vurguluyor ve “Böyle bir ayrım, kısıtlayıcı ve kısırdır; ilk şiirinden son şiirine gelene kadar zenginleştirerek geliştirdiği estetik boyutu görememenin bir belirtisidir” diyor. Neruda şiir yazma konusundaki en net düşüncesini Nobel Edebiyat Ödülü töreninde yaptığı konuşmasında belirtir. Karaçoban da o konuşmayı olduğu gibi almış kitabına. Neruda konuşmasında, “Kitaplarda şiir yazmaya ilişkin Aytekin Karaçoban hiçbir reçete” bulamadığını, genç şairlere “bir damla kişisel bilgi taşıyacak bir öğüdü, yöntemi ya da üslubu” yazılı olarak bırakamayacağını belirtir ve şairin topluma karşı sorumluluğunu vurgular. Toplumculuğun ve toplumcu şiirin tukaka edildiği günümüzde, onun şu sözlerini aktarmak da bana bir görev gibi geliyor: “Sistemin merkezindeki güneş olarak bireye hayranlığımı ilan etmek yerine, herkesçe paylaşılan bir sorumluluk yolunu seçtim ve bazen yanılan ama her gün çağdışı gericilerle, sabırsız kasıntılarla savaşarak ilerleyen olağanüstü bir ordunun hizmetine alçakgönüllülükle girmeyi yeğledim. Çünkü benim şair görevlerim bana yalnızca gül ve uyumla, çılgınca aşk ve sonsuz özlemle kardeşliği değil, şiirime kattığım güç insani görevle kardeşliği de işaret etmektedir.” Bu nedenle Neruda, şiirlerini herkesin anlayacağı yalın bir dille yazmış, kapalılıktan kaçınmış; kapalılığı yaşamdan, toplumsal mücadeleden kopuş ve bir tür yozlaşma olarak görmüştür. Karaçoban, bu bağlamda da Neruda’dan örnekler sunuyor. SUÇLAMALARA KARŞI DURUŞ Neruda, kendisiyle uğraşan çağdaşlarına yanıt vermeyi gereksiz buluyordu. Özellikle, kimi şairlerin birbirinin gölgesine kurşun sıktığı ülkemizde onun şu sözleri dikkatle okunmalı, sanat evlerine, şairlerin müdavimi oldukları içki evlerinin duvarlarına çerçeveletilip asılmalı: “Gerçekte, bazıları ya da birçokları beni ödünsüz, dostluk ve sorumluluk sofrasında yer almakta yeteneksiz biri olarak görürse kendimi haklı çıkarmaya çalışmayacağım çünkü suçlamaların ve haklı çıkmanın şairlerin görevleri arasında yer almadığını düşünüyorum. Sonuçta hiçbir şair, şiiri yönetmemiştir ve bunlardan biri kalkıp benzerlerini suçluyor, başka biri zamanını geçerli ya da saçma suçlamalara tepki göstererek boşa harcayabileceğini düşünüyor olabilir, ben ise yalnızca kendini beğenmişliğin bizi aşırılıklara iteceğini düşünüyorum. Şiirin düşmanları onu öğretenler ya da koruyanlar arasında değil, şairdeki dayanışma yokluğuna sığınanlar arasındadır. Hiçbir şairin çağdaşlarının en cahilleri ve sömürülenleriyle anlaşmadaki yeteneksizliğinden daha büyük düşmanı yoktur.” Elbette bir şairi konu alan yapıtın en önemli kısmı şiirlerinin yer aldığı bölümdür. Çünkü yapıtın çıkış gerekçesi ve dayanağı şiir. Bunun bilincindeki şairçevirmen Karaçoban da çevirideki titizliğiyle övgüyü hak ediyor. Öyle ki şiirlerin çeviri olduğu duyumsanmıyor. Doğrudan Türkçe kaleme alınmış gibi hepsi. İşte yukarıda söylediklerimizi de özetleyen şiirlerden biri: “Gülüyor/ gülümsüyorum/ eski şairlere/ hayranım/ her yazılı şiire/ çiye/ aya, elmasa/ su altında gümüş damlasına/ eskiden kardeşim olan her şeye/ gül de dâhil/ gülüyorum işte/ hep ‘ben’ diyorlar/ her adımda/ bir iş geliyor başlarına/ ve hep ‘ben’/ sokakta/ onlardan/ ya da tatlı sevgililerinden başkası yok yürüyen/ ne balıkçı geçer/ ne kitapçı/ ne inşaat işçisi/ kimse düşmez/ inşaat iskelesinden/ kimse acı çekmez/ kimse sevmez/ zavallı şair kardeşim dışında/ yalnız onun başına iş gelir/ ya da tatlı sevgilisinin (…) üstün değilim kardeşimden/ yine de gülümsüyorum/ çünkü sokağa çıkarım/ bilirim tek varlık olmadığımı/ yaşam akar/ bütün ırmaklar gibi/ görünmez tek kişiyim/ gizemli gölgeler yok/ karanlıklar yok, herkes benimle konuşur/ bana bir şeyler anlatılmak istenir/ ailelerinden söz ederler/ sefaletlerinden/ sevinçlerinden/ hepsi geçer/ hepsi bir şey der/ bir şey yaparlar/ odun keserler/ elektrik telleri döşerler/ gece geç saatte/ günlük ekmek için/ hamur yoğururlar // Anlatmam gerek/ verin bana günlük kavgayı/ çünkü benim şarkımdır/ böyle hep birlikte yürüyeceğiz/ kol kola/ birleştirir bütün insanları şarkım/ Herkesle şarkı söyleyen/ görünmez adamın şarkısı” (“Görünmez Adam”). “Gecenin çiçek açmasını istiyorsak” Neruda’ya kulak verelim. n Pablo Neruda: Yaşamı ve Şiirleri / Aytekin Karaçoban / Chiviyazıları Yayınevi / 208 s. 10 15 Mart 2018 KITAP