25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

JUAN CARLOS ONETTI’NİN ÜÇ KİTABI İLK KEZ TÜRKÇEDE ‘Uzun bir dün’ ve Onetti’nin yalanları Rahat bırakılmayı arzulayan, moda olandan hızla kaçan, düşüşten korkmayan, yazınsal hırsızlığı kendini geliştirmek için önemli bir eğitim sayan, eleştirmenlerin gözünü boyamak için ve okurlara göre yazmayan Juan Carlos Onetti’nin “Tersane”den sonra üç kitabı daha; “Veda Ederken” ve “Yarın Başka Bir Gün Olacak” Münir Göle, “Artık Fark Etmediğinde” ise Nurhayat Çalışkan çevirisiyle Türkçede. ALİ BULUNMAZ alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr Eduardo Galeano’nun, Juan Rulfo’yla beraber “hikâye anlatıcılığımın en önemli nedeni” dediği, gevezeliğin ve Galeano’nun ifadesiyle “kelime bolluğunun” her şeyi sekteye uğratacağını düşünen Juan Carlos Onetti, Uruguay’dan uzak kaldığı ve Buenos Aires’ten Madrid’e gittiği dönemde anlamlı sessizliğini kısa süreliğine bozmuştu. Konuşur veya yazarken “öylesine” cümleler kurmaktan kaçınan Onetti; coşkusunu, hayata dair öfkesini, kırgınlıklarını ve insanlardan kaçışının nedenlerini, az ve öz şekilde dile getirmeyi tercih etti. Küfrün eksik olmadığı o cümlelerin kitaplarına yansıması ise ölçülü bir argoydu. Kendisine “usta” denmesine sinirlenip “hiç kimsenin ustası olmadığını ve olmayacağını” söyleyerek hakikatten kaçıp hayal gücüne ya da kire pasa sığınan insanları yalın bir dille anlatan Onetti, bunu trajediyle çevrelenen anlatıcılar kurgulayarak yaptı. Edebiyat tarihinde, bir varoluşçu ve anarşist gibi kendisini değersizleştiren insana isyan eden yazar olarak konumlanan Onetti, piramidin en tepesinde yer alan ve “herkes eşittir, bazıları daha eşittir” sözünü ete kemiğe büründürenleri eleştirirken kendi geçmişi ve geleceksizliğini okura açmayı da ihmal etmedi. Hayatın üzerine yazarak giden ve uğradığı bozgunlarla hesaplaşan Onetti, uydurma gücünü buradan alıyor, peşini bırakmayan çocukluğundan aklında kalan kimi anları kurmacayla harmanlıyordu. Onetti’nin derdini en iyi anlatacak kelime ve cümleleri oluşturmak için kendisiyle kavga ettiğini görenler bile var. Bu kavganın bir nedeni de elini hiçbir şeye sürmeyen aydın ve edebiyatçıları sarsacak ifadeleri bulma çabasıydı. Söz konusu arayışta, onu mutlu sona ulaştıransa çoğunlukla uykusuz kalmasına neden olan kitap okuma tutkusuydu. ONETTİ’NİN “TUZAĞI” Duygusal krizlerine, ülkesi Uruguay’da 27 Haziran 1973’te gerçekleşen darbe de eklenince Onetti, hayatında bir kırılma yaşadı. Kısa süreli tutukluluğun ardından önce İtalya’ya, sonra 1974’ten ölümüne dek kalacağı İspanya’ya gitti. Onetti, 1974’ten itibaren yaşadıklarından (Uruguay’da işbaşına gelen askerî yönetim nedeniyle sürgün edilişi ve ömrünün geri kalanını Madrid’de geçirişi) mıdır bilinmez çoğunlukla yataktaydı, bol bol içip polisiye romanlar okuyor, röportaj taleplerini küfür kıyamet reddederken elinden düşmeyen sigarasıyla “yazmayın” diyerek genç kalemleri fırçalıyordu. Bazı dostları, miskinliği “kazanılmış hak” olarak gören ve eşref saati geldiğinde hikâyeler uyduran Onetti’nin söylediği yalanların yazdıklarından daha iyi olduğuna dair espri bile yapmıştı. Uydurduğu ve kaleme aldığı her hikâye, yazarın saklı bahçesi ya da dinlence yeri gibiydi. Kendisi orada “keyif çatarken” okurlar ve dinleyiciler tam anlamıyla acı çekiyordu. Çünkü Onetti’nin cümleleri, insanı sert bir hayatın hüküm sürdüğü kent gibi tartaklarken o sokaklarda lümpenler, dolandırıcılar, kaçaklar, âşıklar ve iyi bir insan olmaya çabalayanlar; kısacası hayatın sillesini yiyen, kendisiyle ya da olup bitenle yüzleşmekten kaçmanın bir yolunu arayan herkes turluyordu. “Gereksiz insan topluluğu” dediği bu kitleye metinlerinde yer veren Onetti, okurun git gide o karakterlerden birine dönüştüğünü hissettiriyordu. Okur, yavaş yavaş yalana, kaçışa ve aşağılık kompleksine batarken tıpkı “Santa Maria Üçlemesi”nin ikinci kitabı Tersane’nin (Çeviren: Suna Kılıç, Alef Yayınları, 2016) başkarakteri Larsen gibi “tuzağa düşüyordu.” Onetti, kırgınlığını ve hıncını kaleme aldıklarıyla okur üzerinden yeryüzüne geri gönderen bir yazar. Fakat satır aralarına mutlu anları serpiştirirken bazen bir şarkının dinginliğinden veya sadece yürüyüşün verdiği keyiften, düzgün ve insanlığını kaybetmemiş bir kişiyle karşılaşmaktan doğan huzuru da anlatıyor. Diktatörleri, tarihin en aşağılık kişileri olarak niteleyen, rahat bırakılmayı arzulayan, dili her yazarın kullandığı bir araç diye tanımlayan, eleştirmenlerin gözünü boyamayı bir yazara yakıştıramayan, edebiyatta içtenliğin esas olduğunu söyleyen, işaret edilenlerin dışındakileri de okumayı salık veren, moda olandan hızla kaçan, yalanın hayattan ayrılamayacağını savunan, düşüşten korkmayan, yazınsal hırsızlığı kendini geliştirmek için önemli bir eğitim sayan ve okura göre yazmayan Onetti’nin Tersane’den sonra üç kitabı daha Türkçede: Veda Ederken, Yarın Başka Bir Gün Olacak ve Artık Fark Etmediğinde. “SEFİL” VE VURUCU BİR ANLATIM Duygusal anlamda sarsıntılı dönemi nin ürünü Veda Ederken (Los adioses) [1954], Onetti’nin şair Idea Vilariño’ya ithaf ettiği bir roman. Yazar, o günler de bir aşkın peşinden gittiği Buenos Aires’ten dönmüştü, yeni aşklar kapı sını çalana dek Montevideo’da görece mutlu ve huzurluydu. Onetti, duygusal anlamdaki mağlubiyetlerinin ardından yazmaya tekrar koyuluyor ve bu yal palamalar kitaplarının arka planında hissediliyordu. Veda Ederken’de bu savrulmaların kurmacayla birleşimine rastlıyoruz. Ağzında bakla ıslanmayanların; yalan ya da gerçek oluşu fark etmeksizin bilgi aktarmaya heveslilerin akıp giden soh betiyle yüzleşiyoruz romanda. Bara girişinden itibaren hasta oldu ğundan ve son günlerini yaşadığından şüphelenilen bir adamın, hâl ve hareket lerini gözlemleyip kendince yorumlar yapan; onun ellerine bakıp âdeta bir kader haritası çizen anlatıcıbarmen, para kazanmaktan çok bilgi alışverişiyle ilgili. Gelen evrakgiden evrak misali, ken disine gelen ve gönderdiği mektupların peşine düşen, doktor tarafından uzun yürüyüşler yasaklanan bu gizemli ada mın üzerindeki göz yalnızca barmeninki değil. Etraftaki herkes, barmenin ge vezeliği yüzünden ona dikkat kesilmiş durumda. Özellikle de kaldığı otelin gö revlileri ve hastabakıcı, barmene bu eski basketbolcu ile ilgili rapor verirken bir yandan Noel telaşı yaşayan köy, gerçek ile dedikodu sınırında geziniyor. Onetti, sütre gerisinde tuttuğu ve kendisine dair parça parça hikâyelerin ağızlara sakız edildiği eski basketbol cuyla birlikte (hatta belki ondan daha fazla), anlatıcıbarmenin bilgi açlığını ve gizemli adama ilişkin >> 18 15 Mart 2018 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear