Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
‘Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ 100 yaşında Gözüpek bir hesaplaşma Büyük ölçüde özyaşamöyküsel nitelikler taşıyan Sanatçının Portresi, yetişen genç bir yazarın, Stephen Dedalus’un (belki de Joyce’un kendisinin) İrlanda’daki, daha doğrusu Dublin’deki yaşamının izini sürer. A slında bu yazı geçen Aralık ayında yayımlanmalıydı çünkü James Joyce’un ilk romanı Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi bundan tam yüz yıl önce, 29 Aralık 1916’da yayımlanmıştı. Joyce bu kitabını basacak bir yayınevi bulamayınca onun yazarlığına hayranlık duyan The Egoist dergisinin yayın yönetmeni Harriet Shaw Weaver bu işi kendisi üstlenerek ABD’de kitabın formalarını hazırlatmıştı. Romanın B. W. Huebsch tarafından yapılan ABD basımı, İngiltere’deki basımından önce yayımlanmıştı. Özellikle Ulysses (1922) ve Finnegans Wake (1939) gibi romanlarındaki deneysel dil kullanımı ve yepyeni anlatım teknikleriyle romanın alışılmış yapısını allak bullak ederek edebiyatın önünde yepyeni ufuklar açan Joyce’un bu ilk romanı, yüzüncü yılında artık çoktan yirminci yüzyıl edebiyatının başyapıtları arasına karışmış bulunuyor. Yalnızca “Ulysses” ve “Finnegans Wake”te okurları afallatacak anlatım tekniklerinin ipuçlarını taşıdığı için değil; Joyce’un, İrlanda’da geçen çocukluk ve gençlik yıllarından yola çıkarak, yaşadığı dünyanın ailevi, dinsel, kültürel ve ulusal değerlerini gözüpek bir yaklaşımla sorguladığı için de. BİR SEYİR DEFTERİ Büyük ölçüde özyaşamöyküsel nitelikler taşıyan Sanatçının Portresi, yetişen genç bir yazarın, Stephen Dedalus’un (belki de Joyce’un kendisinin) İrlanda’daki, daha doğrusu Dublin’deki yaşamının izini sürer. İlk dört bölümde Stephen’ın (ya da Joyce’un) çocukluk dönemi, dinle zorlu ve acılı boğuşması ve bağımsız sanatçı kişiliğinin boy verişi ele alınır. Öğrencilik yıllarında geçen son bölümde ise Stephen, bir yandan ulusal kimlik sorunlarını sorgular bir yandan da çevresini saran ortamdan kopuşunun nedenlerinin ayırdına varacağı bir aydınlanışa doğru yol alır. Stephen’ın, çocukluk çağından yirmi iki yaşında Dublin’den ayrılışa kadar uzanan dönemdeki düşünceleri ve eylemlerinin seyir defteridir Portre. Dublin kenti, yalnızca Dublinli ler’deki öykülerde ve Ulysses’te değil, Portre’de de Joyce’un aklından çıkmayan, peşini bırakmayan bir “karakter” boyut larındadır handiyse. Geçenlerde Gu ardian gazetesinde okudum: Edebiyat ve bilgisayar uz James Joyce manları elbirliği etmiş, Portre’nin yayımlanışının yüzüncü yılında, kitabın kahramanı Stephen Dedalus’un Dublin ve dolaylarındaki “yolculuklar”ının bir haritasını çıkarmış. Stephen’ın Dublin’i ile Joyce’un Dublin’inin interaktif bir haritası. Haritadaki bütün yerlerde gezil diği zaman, Stephen’ın yaşadığı, dolaştı ğı, okula gittiği yerler ile Joyce’un kendi “yolculuğu” arasındaki koşutluklar göz ler önüne seriliyor. Dublin’deki University College’ın kül tür kuramı profesörlerinden Gerardine Meaney, kitaptaki yerleri günümüz Dublin’inde bulmaya çalışmanın tam bir dedektiflik çalışması gerektirdiğini söylüyor. Meaney’e göre, Stephen’ın Dublin’i ile Joyce’un Dublin’i gerçekten de çok yakın birbirine. Ama bütün o yerleri bulup çıkarmak için zorlu bir uğraş vermişler. (Düşünüyorum da benzer bir harita çalışması eski bir İstanbul romanı için örneğin, Mithat Cemal Kuntay’ın 1938’de yayımlanmış olan Üç İstanbul’u için yapılmaya kalkışılsa kim bilir ne zorluklar çıkar bugünün İstanbul’unda. İstibdat, İttihat ve Terakki ve Mütareke dönemlerinin İstanbul’unun anlatıldığı düşünülürse.) FARKLI ÇEVİRİLER Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ni Türkçede ilk kez yanılmıyorsam 1960’ların sonlarında “bir genç adam olarak” Murat Belge’nin çevirisinden okumuştum. Memet Fuat’ın, de yayınevi’ndeki özenli editörlüğünde yayımlanmıştı. Bu çeviri uzun yıllardır İletişim Yayınları’nca basılıyor. Harry Levin’in önsözü, Belge’nin sonsözü, romanla ilgili görseller ve 1907 Dublin haritasıyla. Bir çeviri daha var. Kısa bir süre önce Finnegans Wake’i, Finnegan Uyanması (Sel Yayıncılık) adıyla çeviren Fuat Sevimay’ın Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi (Aylak Adam) adıyla yaptığı çeviri. Joyce’un giderek neden Ulysses ve Finnegans Wake gibi zorlu, okurun “başını belaya sokan” romanlar yazdığını merak edenler, bu yanıtlarının ipuçlarını Portre’de bulabilir. Sanatçının Portresi, T. S. Eliot’ın “Tek eliyle on dokuzuncu yüzyılı yerle bir etti” dediği Joyce’un, hem kendi çocukluk ve ilkgençliğinin İrlanda’sıyla hem edebiyatın alışılagelmiş anlatım teknikleriyle hem de yazarlık ya da sanatçılık uğraşının kendisiyle gözüpek bir hesaplamasıdır. n MÜREKKEBİ KURUMADAN z‘Haemrayne..r.d’ e ve her M urat Belge’nin, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ndeki sonsözü, Joyce’un bu ilk romanı üstüne kapsamlı bir çözümleme niteliğinde. Sonsözün son bölümü ise Joyce’un kalıcılığı ve evrenselliğine açıklık getiriyor: “Joyce’un edebiyat tarihindeki yerini yok sayamayız. Hatta ‘Joyce’tan önce ve Joyce’tan sonra’ diye bir ayrım bile yapılabilir belki. Çünkü Joyce bir sanat olgusu, yeryüzü sanatının vardığı önemli bir aşamadır. Ama bu, Joyce’un her zaman okunacağını, geçerli olabileceğini göstermez. Fransız eleştirmeni Thibaudeth’in bir sözü aklıma geliyor: ‘Kimi yazarların yeri kimi yazarların da varlığı olur’ der. Örneğin Hamit’in Türk edebiyatında yeri vardır ama varlığı olduğu düşünülemez. Joyce da ileride böyle bir yazar olabilir mi? Bence olmaz. Dublinliler, Sanatçının Portresi ve Ulysses’le Joyce gelecekte geçerli olabilecek bir yere varmıştır. Bunu söylemekte gerekçemi biraz dolambaçlı bir yoldan giderek göstermeye çalışayım. Bir yazarın ‘her yerde ve her zaman’ okunabilecek evrenselliğe kavuşması için önce kendi toplumunu ve kendi çağını çok iyi yansıtması gerekir. Eski edebiyat ustalarını övmek için ‘nerdeyse modern’ olduklarını söyleriz kimi zaman. Oysa bu anlamsız bir sözdür. Örneğin Dante nasıl modern olur? Onun yaptığı, çağını ve toplumunu bütünüyle anlayıp anlatırken insanın her çağ ve her toplumda değişmeden kalan yönünü vermeyi başarmasıdır. Dante örneğini seçmekte amacım, Joyce’u da yaptığı işler bakımından Dante’nin yanına koymak. Ama bundan önce Joyce’un çağını ve toplumunu nasıl yansıttığına bakalım. Yirminci yüzyılın tanımlayıcı özelliği, bu yüzyılın şimdiye dek görülmemiş derecede büyük bir karmaşıklığı kapsamasıdır denebilir. Bir yandan binlerce yıllık tarih yükü var sırtımızda, öbür yandan şimdiki insanlığın ortak sorunları. Düşünür, karşısında sorun olarak bir ulus, bir tek sınırlı uygarlık görmüyor artık: Geçmişi, bugünü, geleceğiyle bütün insanlığı buluyor. İnsanların gereksinmeleri, çeşitli inançları, durumları, bireysel ve toplumsal sorunları var. Bundan yüz yıl önce Kongo’nun varlığı bile bizce önemli değildi. Bugün Vietnam’da atılan tek kurşun bütün insanları ilgilendiriyor çünkü her şey birbirine bağlı, ‘Ağaç kuşa kuş ağaca kayıtlı.’ Tanımlayıcı özelliği karmaşıklık olan yirminci yüzyıl, tanımlayıcı özelliği düzen kurucu olan insanla çatışma durumun da. Bu çatışma içinde zaman oluyor, insan, bilgisi yüzünden tutsak düşüyor, gerek tarihin gerek bugünün yükü altında eziliyor; bir dalda uzmanlaşmak zorunda kalırken öbür dallardaki büyük gelişmelerden haber alınamıyor, bütün etkenleri birleştiremiyor. İşte Joyce’un önemli yanı, bu karmaşayı ele alarak insan aklının süzgecinden geçirdiği karmaşayı düzen yapmış olmasıdır. (...) Dante bugün Rönesans’ın kurucularından biri olarak tanınır. Oysa Dante daha çok Ortaçağ’a bağlı bir adamdı. Zamanının bilincini ve duyarlığını temsil etmiş, yüzyılımıza yakın karmaşıklıkta olan Ortaçağ sonunun sanatsal özetini ve hesaplaşmasını yapmıştı. Çöken, yok olan bir koca çağın son dehasıydı Dante ama bu özelliğiyle yeni doğan çağın öncüsü, kuruluşunun ana etkenlerinden biri oldu. Joyce’u bu bakımdan Dante’ye benzetiyorum. İkinci Dünya Savaşı ile son bulan ve hızla bambaşka bir yönde gelişen uygarlığın en güçlü sözcülerindendi ama anlattığı yıkıntının ortasından yeşeren dirimselliği, sanatçı cesaretiyle bugüne de ışık tutar. Eski Roma tanrısı Janus’a benzer: Bir yüzü geriye, bir yüzü geleceğe dönüktür. ‘Ben bir yazarı göze aldığı başarısızlık oranıyla ölçerim,’ diyor Faulkner. Bu sözü kolayca Joyce’a da uygulayabiliriz büyük başarılarının yanında, başarısızlıklarıyla da yüce olan bir yazardır. Gelecekteki edebiyatçının Joyce’a, ‘Koca ata, koca düzenci, şimdi ve her zaman yardımcı ol bana,’ diye seslenebileceğini sanıyorum.” n 6 16 Şubat 2017 KItap