Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Vitrindekiler Obabakoak / Bernardo Atxaga / Çeviren: Mesut Özden Gözütok / Aylak Adam Yayınları / 432 s. Bask edebiyatının en önemli yapıtlarından biri olarak gösterilen Obabakoak, gözlerden ırak bir Bask köyü olan Obaba’daki farklı yaşamları anlatır. Obaba masumlar ve entelektüeller, çobanlar ve okul çağındaki çocuklar ile doludur. Sayfaların arasından terk edilmiş bir kadın öğretmen ya da kültürlü fakat kendinden nefret eden bir cüce size fısıldar. Karanlık gizli eğilimlerin iğneleyici bir mizah ile iç içe geçtiği bu hikâyeler kolajında, kasaba dedikodusunu, günlüklerden yapılan alıntıları ve tabii ki edebiyat kuramlarını bulacaksınız. Atxaga’nın kendine özgü ve ironik üslubu kurmacanın sınırlarını zorluyor. Mutluluğun Sakıncaları / Elizabeth Farrelly / Çeviren: Erdem Gökyaran / Yapı Kredi Yayınları / 226 s. Elizabeth Farrelly, Mutluluğun Sakıncaları’nda doyumsuz bir tüketim toplumuyla bizi yüz yüze getiriyor. Aynı zamanda göz alabildiğine uzanan beton yığınlarının, asfaltların ve reklam panolarının arasına serpiştirilmiş, mantar gibi bitiveren muazzam ve şaşaalı alışveriş merkezlerinin, geniş arabalarla süslü kocaman evlerin diyarındayız. İnsanların gitgide daha da miskinleşip televizyon karşısında pineklediği bir dünya burası... Peki, bolluk içinde yüzen bu insanlar neden mutlu değil? Muazzam zenginliğimiz neden bizi tatmin etmek yerine daha da büyük beklentilere yol açıyor? Ebeveynlerimizin kuşağıyla karşılaştırıldığında bile aşırı müsrif gözüken bir yaşam tarzını neden istiyoruz? Gezegenimize verdiği zarar ortadayken neden “hakkımız” olarak gördüğümüz şeyleri talep etmeyi sürdürüyoruz? Estetikten etiğe, siyasetten tasarıma kadar birçok konuya yakınlığı nedeniyle “Rönesans kadını” olarak tanımlanan ödüllü eleştirmen Elizabeth Farrelly, dünya üzerinde bıraktığımız devasa ayak izlerimizi inceleyerek sayısız hasara yol açan alışkanlıklarımızdan niçin kopamadığımızı, neden küçük ölçekli, insani boyutlarda mekânlar yaratamadığımızı ve doğaya saldırmaktan vazgeçemediğimizi sorguluyor. Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm (19081935) / Zafer Toprak / Tarih Vakfı Yurt Yayınları / 568 s. 1908 Jön Türk Devrimi’yle birlikte özgürlükten eşitliğe, uluslaşmadan laikliğe, gündemdeki tüm temel dönüşümler bir anlamda kadına odaklanmıştı. Geçmişte kadın “aile”nin bir parçasıydı; ayrı bir kimliği yoktu. Oysa Meşrutiyet söylemiyle kadın bireyselleşiyor, bedenini algılıyor, kendine özgü kimlik kazanıyordu. Kadının 1930’larda seçmeseçilme hakkını elde edişi dış dünyada yankı uyandırmada gecikmedi. Nitekim 1935 Uluslararası Kadınlar Kongresi’nin Türkiye’de toplanmasının temel gerekçesi buydu. Ancak Anglosakson çevrelerin etkin olduğu kongre Ankara’yı kaygılandırmış, vurgulanan barış söylemi Almanya ve İtalya karşısında iktidarı güç durumda bırakmıştı. Zafer Toprak, Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm adlı kitabında özgün kaynaklardan yola çıkarak yirminci yüzyılın ilk yarısında ülkede toplumsal dönüşümün ana S A Y F A 3 6 n 1 2 M A R T eksenini oluşturan kadının özgürlük mücadelesini ve kazanımlarını anlatıyor. Keçiyi Beklerken / Yevgeniy Panteleyeviç Dubrovin / Çeviren: Ali Rıza Dirik / Evrensel Basım Yayın / 192 s. Keçiyi Beklerken, Yevgeniy Dubrovin’in en önemli yapıtı. Bu yapıtta savaşla parçalanmış, savaştan önce var olan insanlık ilişkilerinin yok edildiği yeryüzünde ahlaksal değerlerin gerekliliği son derece trajik bir boyut kazanır ve bir absürdün yol açtığı yıkım işlenir. Şiddetle karşı karşıya kalan yetim çocuk ve yeni yetmelerin yazgısıyla sarsılan okur, iyiliğin yaşama yeniden dönmesi ve kalıcılaşması davasında güç katmanın gerekliliğini tüm benliğiyle hisseder. Kasabada ve köylerde kol gezen yoksulluk, evlerini terk edip ormanda yaşamaya alışmış yeni yetmeler, erkeklerin savaşa gitttiği yerlerdeki çocukların başıboş yetişmeleri, çeteleşmeleri; kolhozlarda yalnızca kadınların ve savaştan yaralı dönmüş erkeklerin çalışması ve insanların henüz arınamadığı sınıfsal ayrım yapıtın başlıca konular. 19. Yüzyıl Sonlarında Türkiye’de Günlük Yaşam / Agnes Dick Ramsay / Çeviren: Raziye Çakıkcıoğlu Oban, Ercan Uyanık / Say Yayıncılık / 192 s. Agnes Dick Ramsay’in Türkiye’de Günlük Yaşam adlı kitabı, eşi William Mitchell Ramsay’ın yine aynı gezilere ait izlenimlerini içeren Impressions of Turkey (Türkiye İzlenimleri) adlı kitabıyla aynı yıl yayımlandı. William Mitchell Ramsay tutkulu bir arkeolog olarak Türkiye’nin görünür tarihsel zenginliklerine odaklanırken Agnes Dick Ramsay Türkiye insanlarının arasındaki ilişkileri ve onların gündelik hayatlarını anlatmayı tercih ediyor. Borç: İlk 5.000 Yıl / David Graeber / Çeviren: Muammer Pehlivan / Everest Yayınları / 548 s. Akademisyen, aktivist, antropolog ve düşünür David Graeber “Borç”ta, sorgulamadan kabul ettiğimiz fikirleri ustalıkla tersine çeviriyor: Tarıma dayalı ilk toplumların ortaya çıkışına kadar, yani madeni ya da kâğıt paranın icadından çok daha önce, insanlar gelişkin bir kredi sistemiyle yaşayıp mallarını bu yolla değiş tokuş ediyorlardı. O dönemden beri, dünya genelinde borç ve borç affı politik tartışmaların ana konusunu teşkil etti. Öyle ki antik döneme ait hukuksal ve dini belli başlı eserlerin lisanını ve kavramlarını, kökü geçmişe uzanan bu borç tartışmaları şekillendirmiş, dahası, ahlaki ve felsefi temel değerlere de son biçimini vermiştir. Öte yandan sayısız halk hareketini de tetikledi. Graeber, bugün hâlâ aynı savaşın pençesinde kıvrandığımızı gösteriyor. VaroluşçuHümanistik Terapi / Kirk J. Schneider, Orah T. Krug / Çeviren: Gonca Akkaya / Okuyan Us Yayınları / 256 s. VaroluşçuHümanistik Terapi yaklaşımının amacı danışanların, yaşam içinde başkaları tarafından belirlenen sınırlamalardan kurtularak özgürleşmeleri ve dayatılan ya da katı bir benlik algısıyla şekillenen 2 0 1 5 hedefler yerine, gerçek ihtiyaçları üzerinden sahici yaşam hedeflerini daha çok kavramaları. Bu yaklaşım, bilinenin aksine, tamamen düşünsel bir terapi formu değil. Vurguladığı kavramlar da özgürlük ve sorumlulukla sınırlı kalmaz. Danışanlar, yaşadıkları sorunları, duygulanımsal ve bedensel duyumlara odaklanma yoluyla, seans içinde deneyimler. Schneider ve Krug, varoluşçuhümanistik terapiye dair, çok sayıda vaka örneğinin de yer aldığı bir başucu kitabı hazırladı. Sigortacılığın Duayeni David Kohen / Birant Yıldız / Literatür Yayınları / 124 s. Yüzyılı aşkın süredir sigortacılık yapan bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisi David Kohen, ailesinin Osmanlı döneminde Selanik’ten başlayarak Karaköy’deki Bankalar Caddesi’ne, oradan da Maslak’taki plazalara uzanan hikâyesini anlatıyor. Kohen, sigortacılığın ilk dönemlerinin izini sürüyor ve dönemin ticaret hayatının okuyucunun gözünde canlanmasını sağlıyor. Mesleğin tarihiyle ilgili bilinmeyenleri anlatan Kohen, sigortacılığın penceresinden bakarak toplumsal yaşamdaki, ticaret ilişkilerindeki ve hatta aile yapısındaki değişimleri ortaya koyuyor. David Kohen’in gençlik yıllarını, okul yaşamını, askerliğini, evliliğini ve özel ilgilerini anlattığı bölümlerle zenginleşen bu nehir röportaj, İkinci Dünya Savaşı’nın ve azınlıklara uygulanan Varlık Vergisi’nin ailesini ve iş yaşamını nasıl etkilediğini ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. Türk Kahvesi / Kemalettin Kuzucu, M. Sabri Koz / Yapı Kredi Yayınları / 388 s. 500 yıldır Türklerin hayatında önemli bir yer tutan kahvenin kökleri, bir Afrika ülkesi olan Habeşistan’a (Etiyopya), dalları bir Arap Yarımadası ülkesi olan Yemen’e kadar uzansa da artık ne Yemen’den dağılıyor bütün dünyaya ne de Habeşistan’dan ama bu yaygınlıkta Türklerin payı büyük ve “Türk Kahvesi” de ne olduğu bilinerek tüketilen bir “imparatorluk içeceği” aynı zamanda. Hiçbir zaman söylencelerden, dini ve siyasi engellemelerden ve ticari ilişkilerden kopamamış bir tarihi var kahvenin. Avrupa’ya nasıl taşındığı, kendini kabul ettirinceye kadar neler yaşadığı hep anlatılır durur. Ancak, çok uzun zamandan beri dünya kahve ticareti büyük tâcirlerin elinde. Oysa kahve, Türkler açısından, hazırlanışı, pişirilmesi, sunumu ve bunlarla ilgili geleneksel uygulamalarıyla “çok özel” bir içecek...Türk Kahvesi’nin hikâyesi merak eden herkes için Türk Kahvesi’nde. Kan ve İman: İslami İspanya’nın Tasfiyesi 14921614 / Matthew Carr / Çeviren: Regaip Minareci / Alfa Yayınları / 486 s. 1609’da İspanya kralı III. Philip, İspanya’nın Müslüman sakinlerinin sapkın, hain ve mürtet olduğunu ilan eden bir ferman yayımladı. Bütün Müslüman nüfusa üç gün süre verildi, aksi halde ölüm cezasına çarptırılacaklardı. Zalim ve travmatik bir göçle bütün aileler kuşaklardır yaşadığı köylerini, evlerini terke zorlandı. Aragon ve Katalonya’da Müslümanlara hükümet komiserleri eşlik ediyordu; öyle ki, ırmaktan su içtiklerinde ya da bir gölgeye sığındıklarında ücretini talep ediyordu. Beş yıl boyunca süren bu ülke dışına sürgünde toplam 300 bin Müslüman İspanya topraklarını terk etmek zorunda kaldı. 1614’e gelindiğinde İspanya’da Müslümanların varlığı silinmişti. Kan ve İman: İslami İspanya’nın Tasfiyesi 14921614 işte bu süreci anlatıyor. n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 0 8