Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
RENKLER n SESLER n HARFLER AYTÜL AKAL n NİLAY YILMAZ n ÇİĞDEM GÜNDEŞ n MAVİSEL YENER n MUSTAFA DELİOĞLU Kitap Gölgesi Nazlı Eray’dan, Kafkaesk çocuk romanları Nazlı Eray’ın iki çocuk romanı “Bir Böcek Sevdim” ile “Gören Gözler, Duyan Kulaklar” aynı anda çaldı kapımı. Dönüşümün öznesi böcek olunca, aklımıza Kafka’nın gelmesi kaçınılmaz. “Çocuk kitabında Kafka söyleminin ne işi var?” demeyin sakın! Sadece Kafka değil, Dostoyevski’ye bile el sallamış Nazlı Eray. r Mavisel YENER K afka’dan elli yıl önce “İnsan mıyım, yoksa böcek mi?” sorusunu soran Dostoyevski, bu kitapta karşımıza “Uzaylı Hamdi” olarak çıkıyor. Eğer Uzaylı Hamdi kocaman bir uydurukçu değilse, “Yeraltından Notlar” adlı bir kitap yazmış! Kafka’nın böceği Gregor Samsa ve “Yeraltından Notlar”ın kahramanı X’in ortak özelliklerini üstünde toplayıvermiş bizim Osman! Osman kim mi? Nazlı’nın okul arkadaşı o; büyü ile cezalandırılarak bir kakalağa (hamam böceği) dönüştürülmüş. Bir yanıyla Kafkaesk olarak nitelediğim ama bir yanıyla da bu kategoriye alınamayacağını düşündüğüm bu iki kitabı, Milan Kundera’nın ‘Roman Sanatı’ adlı kitabındaki dört belirleyici niteliğine göre değerlendirebilir akademisyenler. Nazlı Eray’ın iki romanının da Kafkaesk esinti taşıdığını söylüyorum, çünkü kişiler bir türlü kurtulamadıkları labirentsi bir dünyadalar ve bu dünyada trajiği anlamsız kılmak için gülmece öğeleri kullanılmış. Yine de metnin bu açıdan büyütece alınması ilginç sonuçları da beraberinde getirecektir. Yaz mevsimin o sıcak günlerinde, İstanbul’daki ahşap bir konakta olanlara ister inanın, ister inanmayın hepsi gerçek! Ben Nazlı Eray’ın yalancısıyım! Nazlı’nın okul arkadaşı Osman’ın kakalağa (hamam böceği) dönüşmesi, Nazlı’nın Lağım Kralı Büyücü Fedor’un oğlu Mauris ile tanışması, başka bir hamam böceği olan prenses Letitzia Kakka, Nazlı’nın babaannesinin yakın dostu Uzaylı Hamdi, Büyü bozan ay ışığında gezinmiş bir karatavuk, Nazlı’nın bir kakalağa dönüşüp yeraltı dünyasına inişi, bahçıvan Arif’in büyüleri bozan gizil gücü ve sonunda onun da kapkara bir kakalağa dönüşmesi… Bu tuhaf ve akıl almaz olayların anlatıcısı Nazlı’nın okuru çıkardığı bu fantastik yolculuk, kozasında bir dünya görüşünü de saklıyor aslında. “İnsanlar kakalak, kakalaklar 3 2 n 1 2 insan olursa…” neler olur dersiniz? Uzaylı Hamdi ve diğerleri… Nazlı Eray “Bir Böcek Sevdim” isimli romanında böcekleşme metaforunu kullanarak, insanoğlunun duyarsızlaşması, özdeşim kurma eksikliği olgusuna dikkat çekerken “özveri”, “değerbilirlik” gibi güzellikleri de duyumsatıyor. Osman’ın ve diğerlerinin yüzleşmek zorunda kaldıkları olaylar aslında pek çok bireyin yaşamak zorunda kaldığına dair eğretilemeler olarak veriliyor kitapta. Dostoyevski ile Uzaylı Hamdi arasındaki paralelliği, çocuk okurun kavraması belki zor olacak ama Nazlı Eray’ın yetişkin okurlarına yaptığı bu sürpriz muhteşem! Çapraz okumalar yapmak için ne güzel bir fırsat! Bir yazarı diğerinin ışığında okumanın keyfine davet. Nazlı Eray bu kitabında, her zaman olduğu gibi, masalların izini sürerken, kendinden önceki ustaları da unutmuyor. Kitap, Uzaylı Hamdi’nin sözleriyle bitiyor: “Ne oldum deme, ne olacağım de. Hayatı her yönüyle yaşayan biri olarak karanlıklardan sizi selamlıyorum. Bekleyin notlarımı.” Nazlı Eray kitaplarında kentler önemli yer tutar, bu kitapta da romanın arka fonunda duran İstanbul, kitabın kokusunu, renklerini, seslerini veriyor. Sedat Girgin’in çizgileri, metnin ruh ikizi gibi duruyor. Böylesi bir uyumun yakalanmış olması, tasarımın da başarısını getiriyor. Gören Gözler Duyan Kulaklar “Gören Gözler Duyan Kulaklar” masallara göndermeler yapılan, Anadolu kültüründen göstergeler içeren bir roman. Hikâyeyi Nazlı’nın bakış açısından dinliyoruz. O, sorunların üstesinden M A R T 2 0 1 5 tar. Duyarsızlığın yalnızca kişisel değil toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çeker metin. Nazlı, Ali, Hezarfen Ahmet Çelebi ve Kâhin’in birlikte İzmir’e gitmesi sayfalara imbat kokusunu dolduruverir. Midye, buzlubadem, Kordon, Kemeraltı, Narlıdere el sallar okurlara. İzmir’in ünlü pastanelerinden birinde pasta yerken pastanın üstündeki peri kızının canlanıverip Nazlı, Ali, Hezarfen Ahmet Çelebi ve Kâhin’e katılması, antikacıdan alınan bir lambanın içinden çıkan lamba cini Selahattin, ürkütücü bir bahçede karşılaşılan tuhaf yaratıklar derken fantastik dünyanın ortasında buluveririz kendimizi. Eray’ın yetişkinlere yazdıklarıyla paralel okumalar yapılırsa, ortaya çıkan eğlenceli bulmaca açısından, özellikle dikkate değer olduğunu düşünüyorum. Örneğin, yazarın “Gülen Gözler Pastanesi” adlı öyküsünde, öykü kişisi sevgilisi tarafından terk edildiği için derin bir üzüntü içindeyken aniden sevgilisini parmak çocuk gibi küçülmüş olarak yanında bulur. Pastane, gülen gözler, küçülen sevgili “Gören Gözler Duyan Kulaklar”da bakalım ne biçime evrilerek karşımıza çıkıyor… DİLLİ DUVAR “Gören Gözler, Duyan Kulaklar”ın “Büyülü Bahçe” bölümünde karşımıza çıkan korkunç ağız, beyin, rüyalar ve kitaba damgasını vurduğunu düşündüğüm “Dilli Duvar” fantastik dünyanın kendine özgü dilinin başarılı, sembol yüklü örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. Nazlı Eray’ın bir anlatısındaki “dilli ayakkabı” burada “dilli duvar” olarak mı karşımıza çıkar? Bunun yanıtını akademisyenler araştırıp edebiyat tarihine sunabilirler diye düşünüyorum. “Bir Böcek Sevdim” ile “ Gören Gözler Duyan Kulaklar”düşsel bir dünya içinde oynanan eğlenceli oyunlara davet ediyor çocuk okurları. Kurguda yer alan tuhaf öğelerin hiç biri korku unsuru olarak kullanılmıyor. Örneğin lambadan çıkan cin gibi veya hamamböcekleri gibi karakterler sayfalarda dolaşırken korku salmıyorlar okura. Aslında çok da ürkütücü olabilecek bu alternatif dünya, çocuklara ütopyanın olanaklarını sunarak anlatılıyor. İki kitapta da dış öykü, iç içe geçmiş minik öykülerle besleniyor. Karakterler ve mekânların düş kozasında büyütülmesiyle birlikte, “gerçek mi?” sorusunu sorduran öğeler ortaya çıkıyor. Mizahi bir dilin yanısıra eleştirel bakışı ustaca satır arasına nakışlıyor Nazlı Eray. Kitapların sıcağında, edebiyat sofrasına buyurun çocuklar… n www.maviselyener.com *Bir Böcek Sevdim/ Nazlı Eray/ Resimleyen: Sedat Girgin/ Doğan Egmont/ 2015/ 185 s. / 9+ * Gören Gözler Duyan Kulaklar/ Nazlı Eray/ Resimleyen: Sedat Girgin/ Doğan Egmont/ 2015/ 196 s. / 9+ K İ T A P S A Y I 1 3 0 8 gelmeye çalışan, ne istediğini bilen bir çocuk. Geçmişle “şimdi”yi birleştirip bugünü anlamlandırarak “zaman” kavramını metne oturtuyor yazar. Fantastik edebiyat aklın sınırlarını zorlayan bir edebiyat türüdür. Okuyucu anlatılanların gerçek mi hayal ürünü mü olduğunu ayırt edemeyebilir. Fantastik edebiyatı diğer türlerden farklı kılan önemli özelliklerinden biri de, kurgulanırken hayal gücüne sınır koyulmamasıdır yani sınırın sadece yazarın hayal gücü olmasıdır. “Gören Gözler Duyan Kulaklar” hayal gücünün kapılarını ardına kadar açan bir yapıt. Romanda bizi nelerin beklediğini, kitabın ilk sayfalarında ortaya çıkıveren bir ağaçkakan kulağımıza fısıldıyor. Hezarfen Ahmet Çelebi, Padişah IV.Murat tarafından cezalandırılıp bir büyücünün sihiriyle kanaryaya dönüştürülmüştür. Bu kez bir sihirbaz tarafından yeniden insana biçimine getirilir, fakat aradan 400 yıl geçmiştir. Nazlı ve Ali, Hezarfen Ahmet Çelebi ile tanışınca serüven başlar. Kitabın bir başka karakteri de yaşlı kör Kâhin’dir. Onun elinde insanı gençleştiren bir iksir vardır. Kâhin’i yakışıklı bir delikanlıya dönüşüvermesi, romanın heyecanını daha da artırır. Hezarfen Ahmet Çelebi’nin uçağa binmesi, otomobil, cep telefonu gibi teknolojik aletlerle tanışması onu şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükler. Oysa yeryüzündeki kimse artık bunlara şaşırmamaktadır, çünkü alışmışlardır. Tam da bu noktada, Nazlı Eray “farkındalık” ile “alışmanın getirdiği duyarsızlaşma” konusuna büyüteç tu S A Y F A C U M H U R İ Y E T