22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

haddesinden geçirilerek has öyküler halinde sunulduğu bir yapıt Kaldığımız Yer. Süleyman Kalman, ikinci öykü kitabı Öteki Kuşlar’da (Telgrafhane, 2015). “[A]dı konulmamış evrensel yasalar(a)” göre, “pazarların akşamüzerleri daha ucuz olacağına inan(an)” “garibanların ve yoksulların” (15) öyküleriyle geliyor bir kez daha. Bir Ankara öykücüsünden, monografik yanlar taşıyan, ötesinde yer yer sözlü tarih belgesi bağlamında alınabilecek nahif, ama yoksul dünyadan taşıdığı küçük insan anlatılarıyla ilgi uyandıran öyküler bunlar. Dokunaklı, hüzünlü, içli ama yer yer denemeye çalan, anı ağırlıklı yanıyla kurmacadan uzaklaşıp düz hikâye etmeye, aktarmaya dönüşen anlatılar neredeyse. Ötesinde yaşanan gerçeklikle apaçık bağlar kurulan, hatta bu yönde notlar eklenen örnekler. Oysa Kalman, yerleştirdiği ipuçları ışığında “adı konmamış Bektaşi”yi (29) alabildiğine koygunlaştırarak, öyküler arasında gezinen Hacı, Sülo Ayhan vb. kişilere farklı donlar biçerek de öykülerini biçemce zenginleştirebilirdi pekâlâ. Kalman gibi hekim olan Cengiz Kara da bir ilk kitapla selamlıyor okuru: Zayak (NezihEr, 2014) Yenice tanıdığım yazarın öykü demeti karşısında şaşırmadım desem yalan olur… Kitaba adını veren, bir aşk öyküsü olarak da okunabilecek “Zayak” ile ardına eklenen iki öykü, zaman, uzam kaydırmalarıyla buna dönük sıçramalarla dikkati çekiyor. Keşke sinemacılar da okuyabilse bunu. Gereksiz sözcük kullanmaya kalkmadığı gibi enikonu seyreltiye gittiği de gözleniyor anlatısında Kara’nın. Bu arada kadınların bağımsız birer varlık konumuyla özgür olarak kendilerine biçtiği aşk, ötesinde cinsellik, öyküleri farklı bir temele oturtuyor. Yazarın başarısı, öyküyü açımlamaktan özenle kaçınıp giyindirmesinde, şaşırtmalar vermesinde yatıyor. Her öyküde böyle bir sonuca ulaşıyor değil yazar, küçük takırtılar, minik boşluklar da karşılıyor okuru hatta. Ama karakter yaratmada, bunu gizleriyle öykü evrenine yaymada, genel olarak öykü büyüsü oluşturmada hünerli, önemli olan da bu! Orçun Türkay’dan farklı bir öykü kitabı: Belkıs, Cevat ve Ne İdüğü Belirsizler (YKY, 2011). Yazar, anlatı evrenlerini birer resim halinde öykü uzamına yayarken bunu anlatıya dönüştürmenin serüvenini paylaşıyor bir bakıma okurla. Ancak resmini anlatı düzlemine yayan, anlatıdaki evreni bu resimle özdeşleştirerek hikâye eden ressam yazar, anlatıcıya hiza vermekten de çekinmiyor. Karşılıklı bir itişme havasına yol açtığından bu durum dinamizm de katıyor anlatıya enikonu. Kendine özgü dili üzerinde de durulmalı yazarın. Belirsizlikler eşliğinde resimle anla >> SÜLEYMAN KALMAN… tının okuru kuşatan gizemli öykülere dönüşmesi sonuçta farklı bir etkiye yol açıyor denebilir okuma ediminde. “Leşevi” adlı öyküde bu çatışma artık neredeyse sağlamaya dönüşüyor. “[Ö]lüdoğanın bile anlatacak daha başka şeyleri” (57) söz konusuysa eğer, o zaman âlemi kucaklayan, bütün genişliğiyle bu hayatı öne çıkaran ayrıntı yumağını dikkate almanın da sayılamayacak yararları var demektir yazara göre. Kahraman Çayırlı’dan, romanla şiirin yanında bir de ilk öykü kitabı geliyor: Soğuk Defter (Noktürn, 2013). Bir yazarın şair, romancı olarak gergefine alıp işlediği öyküler bunlar. Üstünkörü bakıldığında yığışımmış, dolguymuş gibi duran ayrıntılara canlılık kazandırıp bunları işlevlendirerek öykünün hizmetine katıyor Çayırlı. Şiir işçiliğinden gelerek öyküye yönelen yazarlar, zaten bunu yansıtıyor bir biçimde. Nitekim Kahraman Çayırlı da sıradan bir öyküyü bile bir anlatı şöleni halinde kurup öyle getiriyor okur önüne. Derdi onun, önümüzde koca bir evren açıp burada gezindirmek, altını üstünü eşelememizi sağlamak böylece yaşananın. Bir anlatı kurma hüneri özetle; anlatma, söyleme, hikâye etme değil! Alın işte Çayırlı’dan bir “taşra” anlatısı size: “Evlere mi kaçıyor kadınlar geceleri? Bu sokaklar, bu topraklarda insan ancak bir erkeğe âşık olabilir, bu kerte erkeklerin, erkekliğin yüceltildiği topraklarda yani” (28). Genç yaşta yitirdiğimiz Sami Baydar’ın (19622012), çeyrek yüzyıl önce yayımladığı Dünyadan Çıkış Yolları (1990) ile Dünyada Anılara Bakıyorum (1991) başlıklı kitaplarına, Hasan Aydın’ın “Kalanlar” başlığı altında ekleyip bütün halinde yayına hazırladığı bir “Toplu Öyküler” geliyor önümüze: Sese Gelen Sevgili (YKY, 2015). Yer yer Kafka anlatımıyla koşutluk kurarak içteki sesi doğrudan dışa aktaran, içteki yankıyı vermek amacıyla bu doğrultuda olabildiğince sanatlı hale getirdiği yinelemelerle, kısa, özlü, bir o kadar hüzünlü tümceler kuran yazar, okuru bu toplu öyküler demetinde bir kez daha dünyayla yüzleştiriyor çeyrek yüzyıl sonra. Zaten şiir olarak kaleme alındığı da kestirilebilecek anlatının, evrensel ölçekte bir YunusMevlana prizmasından geçirildiği öne sürülebilir. Yaratıcı yazarlık hünerine dayalı olarak, atkısı çözgüsüyle öyküyü değişime, dönüştürüme taşıma çabası sergilerken Sami Baydar, alabildiğine farklı uçlarda gezinmekten, biçemsel çeşitliliklere açılmaktan da kaçınmıyor bu arada. Gelin onu, tam otuz yıl önce söylediği sözle analım: “Ve bir gün birisinin şarkımı söylemesini bekliyorum” (204). Öykücüler, sizler de şarkınızı, dilimizin en büyük, en güçlü korosuna dönüştürebilirsiniz pekâlâ! Beklemeyin başkalarını, hadi öykücüler, çekin kürekleri! n KAHRAMAN ÇAYIRLI… CENGİZ KARA… SAMİ BAYDAR… ORÇUN TÜRKAY… KItap 10 Aralık 2015 23
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear